Advertisement

Son günlerde Rekabet Kurulu ile bazı bankalar arasında ilişkilerin gerildiğini gözledik.
Sonunda Kurul, maaş promosyonları konusunda özel anlaşmaya giderek Rekabet Kanunu'nu ihlal ettikleri gerekçesi ile 7 bankaya 2.8 ile 14.5 milyon TL arasında toplam 72.3 milyon lira para cezası verdi.
Olay aslında 2 yıl önce başlamış. HT Ekonomi'den Rahim Ak'ın haberinden öğrendiğimize göre bankalara baskın yapılmış, odalar aranmış, bilgisayarlara ve bazı belgelere el konulmuş.
İki yılı aşkın bir süre incelemeden sonra, bankaların üst düzey yöneticilerinin sözlü savunmaları için Ankara ya çağrılmalarını da hep beraber ilgi ile izledik.
Bunların hiç de hoş davranışlar olmadığını belitmeliyim. Bankacılığın güvene ve itibara dayanan bir yapısı bulunduğu unutularak bu tür davranışların sergilenmesinin kabul edilir bir yaklaşım olmadığı düşüncesindeyim.
Bunun da ötesinde iki noktanın altını çizmek istiyorum.
Birincisi, bankacılık sektörü Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'na (BDDK) bağlı Bankalar Yeminli Murakıpları'nca denetlenir. Bankalar hakkında bir ihbar ya da inceleme yapılacaksa ilgili kurum ve kuruluşlar durumu BDDK'ya bildirirler.
BDDK da incelemesini bitirdikten sonra gereğini yapar ya da bulgularını ilgili kuruluşa gönderir.
Örnekleri geçmişte sıkça görüldüğü gibi denetim ya da düzenleme yetkisi olan her kuruluşun şu ya da bu nedenle bankalara girip teftiş yapması birçok sakıncaları da beraberinde getirir.
İkincisi, bankalara yönelik inceleme ve bulguların sonuçları kamuoyu önünde sansasyonel bir şekilde ortaya konulamaz.
Yasalara aykırılık varsa gereği yapılır. Cezası verilir.
Düşünün BDDK ya da Bankalar Yeminli Murakıpları her bulguyu, her ikazı ya da tespit ettikleri her yasal olmayan işlemi basın toplantıları ile kamuoyuna duyursalar sektör ortadan yok olur.
Burada ceza alan 7 bankanın yaptığı işlemin doğru ya da yasal olup olmadığı tartışmıyorum. O farklı bir konu.
Benim üzerinde durduğum bürokratik uygulamanın yanlışlığı.

Maliyeti hazine ödüyor
Hazine'nin son yaptığı ve sonuçları dün açıklanan Devlet İç Borçlanma Senedi ihalesine göre faizler yüzde 9'u geçti.
2.3 milyar liralık iki ihaleden 20 ay vadeli olanda yıllık bileşik faiz yüzde 9.01, iki yıl on ay vadeli olanda da yüzde 9.47 şeklinde gerçekleşti.
Bundan üç ay öncesini düşünün. Para politikasında yapılan değişiklikler öncesi yüzde 7 faizle piyasadan borç alan Hazine, şimdi yüzde 2 ya da 2.5 puan daha fazla bir maliyetle borçlanmak zorunda kalıyor.
Oysa Merkez Bankası yıllardır sürdürdüğü Ortadoks yaklaşımlı para politikası değiştirilmese ve sıcak para ile cari açık için başka önlemler alınarak sorunun üzerine gidilseydi dünkü ihalede oluşan faizler çok daha düşük bir düzeyde gerçekleşebilirdi.
Özellikle yıllık enflasyonun yüzde 4.2'ye düştüğü bir ortamda, bunun iki katından fazla faizle borçlanmak her şeyden önce faturanın Hazine tarafından ödenmesi sonucunu doğuruyor.