Geçenlerde yabancı bir fon yöneticisi ile emeklilik fonlarının geleceğini konuştuk.
Kendisini eskiden beri tanırım. Bundan15 yıl önce 700 milyar doları yöneten bir fonun üst düzey elemanı olarak çalışmaktaydı. Şimdi ise fon yönetim tutarı 2 trilyon dolara ulaşmış bulunan aynı kuruluşa danışmanlık yapıyor.
Yaşanan küresel krizde önemli yaralar alan emeklilik fonlarının gelişen piyasalara açılma dileklerini dile getirdi. Gelişmekte olan piyasalara sahip ülkelerde paraları batmayan emeklilik fonlarının buralara yönelik yatırımlarını daha da arttırma eğilimlerinden söz etti.
PORTFÖYLERİ YÜZDE 1 DEĞİŞİRSE…
Uzun vadeli yatırımları seven bu tür fonların halen yüzde 5 oranındaki gelişen ülke payının yüzde 1 artışı durumunda 500 milyar dolarlık bir kaynak bu ülkelere kayacak.
Gelişen ülkelere yılda net 1 trilyon dolar fon akışı beklediğimiz bu dönemde, bir tek kaynaktan 500 milyar dolar gelmesinin anlamını buyurun siz hesap edin.
“Bir koşul arıyorlar” dedi, “o da yıllık getirinin yüzde 7’den aşağı olmaması. Türkiye bu kıstasa uyuyor.”
Emeklilik fonlarından 500 milyar dolarlık bir portföy kayışı durumunda Türkiye’ye düşecek ve de akacak döviz miktarını bir düşünün.
*Ne yaparsanız yapın, ne önlem alırsanız alın bu “ılık” paranın girişi durumunda, munzam karşılıklar da dahil alınacak tüm önlemler TL’nin değerlenmesi sürecini önleyemeyecektir.
*Cari işlemler açığının yaratacağı risk konusunda ise “finanse edildiği taktirde bir sorun yoktur” yaklaşımını benimseyenleri haklı çıkarabilecektir.
*Yüksek miktarda ve sürekli döviz akışı büyüme hızını da yükseltecektir.
Böylesi bir duruma hazırlıklı olmak gerektiği kanısındayım.
NELER YAPILABİLİR?
Yapılacak birinci iş, Türkiye’nin üretim kapasitesini arttırmaya yönelik “olmazsa olmaz” koşullu projeler üretmektir.
Bu fiziksel projelerin dış finansmanın getirisi yüzde 7‘den yüksek olursa finansman sorunu emeklilik fonlarının katkısı ile çözümlenir. Projelerin süratle tamamlanarak üretime ve döviz kazandırıcı işlemlere katkı sağlaması mümkündür.
Asya ülkeleri halen 2020 yılına kadar gereksinim duydukları 8 trilyon dolarlık alt yapı projelerini hazırlamakla meşguller. Bu projelere dış kaynak olarak da emeklilik fonlarına gözlerini dikmiş, bakmaktalar.
İkincisi ise, alınacak kısa dönemli önlemlerle cari işlemler açığının azaltılmasının güç olduğunu kabul ederek, orta ve uzun vadeye yönelik politikalarla üretimin alt yapısını değiştirmek gerekiyor.
Dış kaynak ve üretim yerine içerideki katma değeri arttırmak için uygun bir ortam bizi bekliyor diye düşünüyorum.
Örneğin yenilenebilir enerji yatırımlarını tamamlamak, imalat sanayi girdilerinin rekabetçi bir biçimde yurt içinde üretilmesini sağlamak ve eğitim düzeyini yükselterek rekabetçiliği arttırmak gibi “güçlü yapısallara” önem vermek bu aşamada akla gelen konular oluyor.
Büyümeden vazgeçerek ya da kredi büyümesini sınırlayarak cari işlemler açığı sorununu çözmeye çabalamak yerine, bu tür kalıcı emeklilik fonları ile uzun vadeli bir yaklaşımı benimsemenin çok daha akılcı olduğu kanısındayım.