Advertisement

Merkez Bankası'nı dün yayınladığı Finansal İstikrar Raporu'nda oldukça iyimser buldum.
Finans sistemi ile ilgili riskleri bile bu tonda anlatıyordu.
Örneğin kur riskinin firmalar için önemini koruduğuna vurgu yaparken bile iyimserliğini yitirmiyor, firmaların satış gelirlerini artırmaya ve güçlü kârlılık performanslarını korumaya devam ettiklerinin altını çiziyordu.
Gözüme çarpan diğer iyimser beklentiler ise şöyle:
■ Bankacılık sektörünün kârlılığı, yapılan fiyat ayarlamaları sayesinde yılın kalan bölümünde piyasanın öngördüğü kadar düşük olmayacaktır.
■ Uygulanan politika bileşimi istenen sonuçları vermeye başlamıştır.
■ Kredilerin artışıyla cari işlemler açığı paralel bir seyir izlemektedir. Kredileri yavaşlatırsak, cari işlemler açığı sorununu da çözeriz.
■ Küresel ekonomiye ve piyasalara ilişkin riskler bir önceki Finansal İstikrar Raporu dönemine kıyasla azalmıştır.
Kuşkusuz iyimser olmak ya da pozitif enerji yaymak her zaman yararlı olmayabilir. Özellikle merkez bankalarının bu konu üzerinde biraz daha dikkatli düşünmesi gerekir.

AŞIRI ISINMA-AŞIRI BORÇLANMA
Finansal İstikrar Raporu'nda dikkatimi çeken bir başka nokta da önsözündeki aşırı ısınma ile aşırı borçlanma ayırımının iyi anlaşılması konusunda Merkez Bankası'nın ikazı oldu.
Banka, geçen yıl yaşanan güçlü büyümenin aşırı ısınma olmadığı konusundaki ısrarını sürdürürken, bu savını düşük dış talebin etkisi ile kapasite kullanım oranlarının kriz öncesi düzeyine ulaşmamasına dayandırıyor.
Bunun sonucunda da uygulanan yeni para politikası bileşiminin amacının aşırı borçlanmaya yönelik olduğunun altını çiziyor.
Her şeyden önce sadece kapasite kullanım verilerini kullanarak ekonomideki ısınma derecesini belirlemenin gerçekçi olmadığının altını çizmek isterim.
Geçen hafta ekonominin sıcaklığına ilişkin yazımdaki gerekçeleri ve IMF'nin "çıktı açığı" hesaplamalarına göre Türkiye'de aşırı ısınma olduğunu saptamasını dikkate aldığımızda, Merkez Bankası'nın "ısınma" konusundaki görüşlerine katılamıyorum.
Katıldığım aşırı borçlanmayı önlemek için faiz dışında diğer para politikası araçlarının yoğunlukla kullanıldığı.
Tekrarlamakta yarar var. Bu politikanın APİ yoluyla piyasaya verilen likidite azaltılmadıkça başarı şansı çok zayıftır. Likidite azaldıkça da piyasa faizleri artar.

*

Yunanistan'a özel sektör katkısı
Yunanistan için şimdi bir acil plan hazırlanıyor.
Bu kez Avrupa'nın politik direnci biraz kırılmış gibi. Sorunu çözmeye çalışıyorlar.
Buna karşı özel sektörün de elini taşın altına koymasını ve alacaklarını yeni vadelere taşımasını istiyorlar. Bir nevi borç takası gündemde.
Bu yolla 50-60 milyar Euro'luk bir rahatlama sağlanırsa, Yunanistan 2012 ve 2013 yıllarındaki borç ödeme sıkıntısını hafifletecek, reformlarını yapacak, piyasalara yeniden çıkarak normalleşme dönemine doğru yol alacak.
Şimdi sıra Yunanistan'a borç veren ve parasını halen alamayan özel kesimi ikna etmeye geldi.
Zaman çok kısa. Bakalım bu kez başarabilecekler mi?