Geçen hafta Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Veysel Ulusoy'un girişimleriyle "Basel III ve Türk Bankacılığı" başlıklı bir panel düzenlendi.
Biz pek ilgilenmiyoruz ama dünya finans sektörü ve özellikle uluslararası bankalar, getirilen
uygulamalara yönelik yoğun bir lobi faaliyeti sürdürüyorlar. Kendilerine uygun olmayan düzenlemeleri nasıl değiştirebiliriz diye çalışıyorlar.
Aralık 2010'da son şekli verilen Basel III kuralları, Basel II'yi tamamlayan hükümler içeriyor.
Bankaların dayanıklılıklarını artırmayı, şeffaflığını sağlamayı ve finans sisteminin şoklara karşı direncini güçlendirmeyi hedefleyen Basel III, kademeli olarak 2019 yılına kadar yürürlüğe sokulacak.

TÜRKİYE'YE ETKİSİ DÜŞÜK
Panelde konuşan BDDK Risk Yönetimi Daire Başkanı Ozan Cangürel, yeni düzenlemelerin Türk bankacılık sektörüne etkisinin fazla olmayacağının altını çizerken gerekçe olarak şu noktaları gösterdi:
■ Türk bankalarının sermaye yeterliliği rasyosu yüksektir. Basel II ve III ek sermaye yükümlülüğü getirmeyecek, etkisi marjinal düzeyde kalacaktır.
■ Türk bankacılık sisteminin özkaynakları içinde sermaye benzeri kredi oranı düşüktür. Buna karşı ödenmiş sermaye, kâr yedekleri ve dağıtılmamış kâr gibi çekirdek kalemlerin oranı yüksektir. Bu bize avantaj sağlar.
■ Basel III uygulamasında üçüncü kuşak sermaye kalemi Türk bankalarında mevcut değildir.
■ Ülkemizde halihazırda hesaplanmakta olan likidite oranı Basel III ile gündeme gelen Likidite Karşılama Oranı ile uyumludur.

ABD VE AVRUPA BANKALARI RAHATSIZ
Amerikan ve Avrupa bankaları için aynı gerekçeleri ileri sürmek ise oldukça zor. Bu
bölgelerdeki birçok banka, sermaye yeterliliği ve likidite oranlarının artırılmasının kredi hacmini düşüreceğini, bunun ise ekonomiyi yavaşlatacağını ileri sürerek Basel III'ün yumuşatılmasını istemektedirler.
Ayrıca sermayenin yüksekliğiyle alınacak riskler arasındaki ilişkinin zayıflığından ve bu kadar fazla sıkıştırma sonucu birçok işlemin "gölge bankacılık" diye adlandırılan sektöre yöneleceğinden bahsederek yetkililerin dikkatini çekmektedirler.
Hedge fonlarını da kapsayan gölge bankacılığın Basel III içinde ya da ayrıca düzenlenmemesinin yeni bir krize neden olacağının da altını çizen lobiciler, bazı önlemlerin engellenmesine çalışmaktadırlar.
Ne derecede başarılı olacaklarını bu aşamada söylemek güç.
Tekrar Türkiye'ye dönersek, umarım önümüzdeki yıllarda da Türk bankacılık sisteminin bugünkü sağlığını korur, üzerlerine fazla gidilmez ve Basel III'ü uygularlarken zorlanmazlar.

***

BDDK'nın yumuşak kararları
BANKACILIK Düzenleme ve Denetleme Kurumu, hafta sonu tüketici kredilerinin artışını kısıtlayıcı bir dizi önlem açıkladı.
Faiz takıntısı nedeniyle atılan bu adımın kısa dönemde gerek kredilerin artış hızını yavaşlatmada gerekse cari açığı önlemede yumuşak bir etki yapacağını düşünüyorum.
İki nedeni var.
Birincisi, kararlar bankacılık sisteminin 10 Haziran tarihi itibarıyla verdiği 605.9 milyar TL'lik kredinin yüzde 12.5'i olan 75.7 milyar TL'sini kapsıyor.
Bu tutarın yüzde 20'sini aşan ve önlemlerin odağı olan bölümü yaklaşık 15 milyar TL. 15 milyar liralık kredi kısıtlamasının iç talebi daraltmadaki etkisinin güçlü olmayacağı açık.
İkincisi, bankaların sermaye yeterlilik rasyolarının yüksek düzeyde bulunması, tüketici kredilerinde artırılan karşılık oranlarını kolaylıkla tutturmalarını sağlar.
Orta dönemde ise bankaların mali bünyelerinin sağlamlaşması açısından önlemleri yararlı buluyorum.

Advertisement