Advertisement

İki büyük merkez bankası, döviz yağışına devam kararı aldılar. Ancak sel felaketlerini önlemek için bu sefer biraz kontrollü hareket etmeye çalışıyorlar. ECB, para vermeden önce sorunlu ekonomilerin kamu kâğıtlarını almak için istikrar programı uygulama şartı getirdi. Almanlar, anayasa mahkemelerinin de desteğiyle ESM’nin kullanımına sınır ve şartlar koydular. Şimdi İspanyollar sınırlı miktarda parayı zor koşullarla alıp almamayı düşünüyorlar. İtalyanlar ise şimdilik, bizim ihtiyacımız yok havasındalar.

FED‘in yeni parasal genişleme programı ise aylık sınırı olan ancak toplam limiti belli olmayan bir yapıda. Önceden hazineyi destekleyen FED şimdi mortgage kâğıtları almaya karar vermiş. Böylelikle 2008 krizinden bu yana bir türlü toparlanamayan konut piyasasının canlanmasına yardımcı olmak istiyor. İşsizlik sorununu da inşaat sektörü üzerinden çözülebileceği şeklinde bir öngörüye sahip. Üretim yapan fabrikalar Çin’de, Hindistan’da olunca, niteliksiz elemanlar bu sektörde daha kolay iş bulabiliyor.

Gelişmelerin ekonomik büyüme açısından ne kadar olumlu olacağını göreceğiz.

MERKEZ BANKASI’NIN ELİ RAHATLADI
Sanayileşmiş ülkelerin merkez bankalarından beklenen bu hareketler bizim Merkez Bankası açısından olumlu. Bir yandan dünyada döviz likiditesi azalmayacak, cari açığın finansmanı daha kolay olacak. Diğer bir deyimle cari açık azalıyor olsa da, kısa vadeli borçların geri ödenmesi için gereken döviz ihtiyacı daha rahat karşılanacak. Yani bu şartlarda Merkez Bankası daha fazla döviz bulmak için bankaları zorlamayacak, borçlanmak için faiz yükseltmek zorunda kalmayacak.

Diğer yandan, bu karar faiz koridorunu kademeli olarak aşağıya çekeceğini belirten Merkez Bankası’nı destekleyici nitelikte. Aylık taksitler halinde gelecek parasal genişlemenin etkileri izlenebilecek, Merkez Bankası’na kendi kararlarını almak açısından gelişmeleri inceleme fırsatı verecek. Diğer bir deyimle, enflasyonda beklenmeyen bir gelişme olmadıkça ani ve beklenmedik hareketler yapmak zorunda kalmayacak.

KAMU BORÇLANMASINA ETKİSİ
Görünen o ki, para politikası tarafında kısa vadede pek sorun yok. Yeter ki maliye politikaları seçimlere feda edilmesin. Özellikle esnek olmayan harcamalarda görülen hızlı artışların önüne geçilebilsin. Bu yılın bütçe hedeflerindeki sapmadan çok daha önemlisi, gelecek yıl ve sonrasındaki seçim dönemi bütçeleri. Her geçen yıl artan harcama baskısını bir defalık vergi dışı gelirlerle finanse etmek zorlaşıyor. “Açığın bir bölümü borçlanarak kapatılabilir, nasıl olsa borcun milli gelire oranı yüksek değil” denebilir. Bu düşünceyi içeridekiler kadar dışarıdaki yatırımcıların da onaylaması lazım. Çünkü iç borcun alıcılara göre dağılımında önemli bir değişim var. 2004 yılı sonunda toplam iç borcun sadece yüzde 7’sini tutan yurtdışı yerleşikler, Temmuz 2012 itibarıyla yüzde 20’sinden fazlasını (yaklaşık 54 milyar dolar) taşıyorlar.

Yabancıları memnun edecek kararlar alındıkça daha yüksek gelir elde etmek için DİBS iştahlarından vazgeçmeyecekler. Onlar kademeli faiz indiriminden hoşlanırlar. Böylelikle sermaye kazancı yazarlar. Buna bir de TL’nin değerlenmesi eklenirse ek kazanç kapıları açılır. Yabancıların kararının diğer bir önemi de ellerindeki kâğıtların yarısının 2013 ve 2014 vadeli olması. Eğer bu dönemde maliye politikasında sorun algılarlar ve TCMB ekonomik büyümeyi desteklemek adına çok hızlı faiz indirirse, kâr realizasyonu için kâğıtlarını aceleyle satmaya kalkabilirler. O zaman kurlarda ve faizde istenmeyen gelişmeler olabilir.

Özetle, dış âlemden beklentiler açısından işler biraz daha kolaylaştı. Biz artık içeriye bakalım.