Advertisement

1 Temmuz’dan itibaren yürürlüğe giren Basel II Kuralları, Türk bankacılık sektörünün uluslararası saygınlığı açısından önemli bir aşamayı temsil ediyor. Son 1-2 yıldır, Türk ekonomisinin uluslararası düzeydeki kurumsal kalite algılaması açısından önemli adımlar atılıyor. Yeni Türk Ticaret Kanunu, Yeni Türk Borçlar Kanunu, Uluslararası Muhasebe Standartlarına Geçiş ve Basel II Türk iş dünyası açısından esaslı adımlar oldu ve son dakikaya kadar, ekonomi çevrelerinde “Nasılsa uygulamaya geçişi ertelenir” görüşü hâkimdi.

Bu kritik önemdeki adımların kararlılıkla uygulamaya geçirilmesi buzdağının suyun üzerinde gözüken kısmı. Esas suyun altında kalan kısımda, Türk ekonomi bürokrasisinin gerçekten “case study” olarak literatüre girecek müzakere başarıları söz konusu. Çünkü, uluslararası düzenlemelerin çoğu, dünyanın önde gelen ekonomileri, yani Batılı ekonomiler olarak adlandırmakta olduğumuz AB’nin başat ülkeleri ve ABD ekonomisinin standartları dikkate alınarak şekillendiriliyor.

ULUSAL İNİSİYATİF SINIRLI

Basel II Kriterleri, Basel Komitesi ve BIS (Bank for International Settlements) tarafından, tümüyle gelişmiş ekonomi gerçekleri dikkate alınarak hazırlanmış. Ancak, bu ekonomiler için geçerli olan doğrular, Türkiye ve pek çok gelişmekte olan ekonominin kendi yapısına uymuyor. Ancak, BIS ülkelere Basel II için çok sınırlı bir ulusal inisiyatif imkânı vermekte.

BDDK’nın en tepeden en alt kademeye kadar tüm uzman ekibi, kritik noktalarda yürütülen müzakereler ve karşılıklı yazışmalarla önemli başarılara imza atmış durumdalar. Özellikle Yabancı Para (YP) zorunlu karşılıklar. Söz konusu munzam karşılıklar için, YP olduğundan ve Türkiye de bu parayı basamadığından, yüzde 100 sermaye yükümlülüğü gerekiyor. Ancak, müzakerelerde, Türk tarafı YP zorunlu karşılıkların, bankaların Merkez Bankası’ndan bir kredi alacağı değil, bir depo hesabı olduğu argümanını öne sürerek, YP zorunlu karşılıklar için sermaye yeterliliği şartını 0’a indiriyor.

HAZİNE KABUL ETMEDİ

Bir başka önemli başlık da, Türk Hazinesi’nin ihraç ettiği YP cinsinden kamu kâğıtları için de yüzde 100 yükümlülük ayrılması gerektiği. Bu benim de ağırıma giden, Türk Hazinesi’nin ortaya koyduğu performans ve başarı açısından, haksız bir uygulama. Ancak, Basel Komitesi ve BIS, YP cinsinden ihraç edilen kamu kâğıtlarında, yine o ülkenin para birimi olmadığından ve standartları da Almanya ve ABD’ye bakarak belirlediğinden, ulusal inisiyatif kullandırmıyor.

Bununla birlikte, BDDK uzmanları, Filipinler’in mükemmel bir modelleme ile YP cinsinden kamu kâğıtları için, sermaye yeterliliği yükümlülüğü şartını yumuşattığı bir formül buluyorlar. Ancak, bir nevi varant modeli olarak işleyecek olan yöntem Türk Hazinesi tarafından uygun görülmüyor. Bu nedenle, Hazinemiz Türk bankaları açısından YP cinsinden bono-tahvil yerine, döviz kuruna endeksli, geri ödemesi TL olan bono-tahvillere mi yönelir, birlikte göreceğiz.

Son nokta, ihtiyaç kredileri ve konut kredilerinde ise, balon oluşmaması ve Aralık 2010’dan beri Türk ekonomi yönetiminin duruşuyla çelişmemesi açısından, bu kredi türlerinde ve özellikle konutta son dakikada yeterlilik oranını yumuşatmaktan vazgeçiliyor, ki ben de bu duruşa aynen katılıyorum.