Advertisement

10 Aralık Pazartesi günü açıklanan 3. çeyrek büyüme verilerinin iş dünyasının, reel sektörün gündemini değiştirdiğinin farkındayım. Piyasa beklentilerinin 0.7 ile 1 puan arası altında gelen 3. çeyrek büyüme verileri sonrasında, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) sıkılaştırılmış para politikası sürecini daha seri gevşetmesi yönündeki baskı muhakkak ki artacak. Ancak, 2012'nin küresel makro ekonomik dinamikleri ile, 2013'ün dinamikleri birbirine benzeyecek mi, bu konuda şüphelerim var.
2012'nin 4 temel küresel riski, ABD ekonomisi için mali uçurum tartışması, Euro Bölgesi'yle ilgili kargaşa, Ortadoğu gerginliği ve petrol fiyatları, son bir risk başlığı olarak da Çin'deki durgunluk riskiydi. İlginçtir, Suriye'yle ilgili gerginliğe ve İran başlığına rağmen, petrol ve genel anlamda enerji fiyatları açısından, hatta tüm emtia fiyatları açısından dünya ekonomisindeki durgunluk daha ağır bastı ve merkez bankaları esasen rahat bir 2012 geçirdiler. Tüm küresel sorunların arasına enflasyon riskinin de eklendiği bir yıl geçirmedik.

2013 ENFLASYON AÇISINDAN 2012 KADAR KOLAY GEÇMEYECEK
Uluslararası Yatırım Şirketi JP Morgan'ın üst düzey yöneticilerinden Tytherington'ın dün Bloomberg HT yayınında da belirttiği gibi, 2013 yılı Çin'in ciddi toparlanma gösterdiği bir yıl olacak. Bu nedenle, ABD'nin mali uçurum riskini atlatmayı başardığı ve Çin'in üretim performansını ciddi anlamda hızlandırdığı bir 2013 yılı, hiç şüphesiz küresel emtia fiyatlarının da yumuşak seyretmeyeceği bir yıla işaret ediyor.
O halde, 2013 yılı küresel enflasyon riski açısından, merkez bankalarının para politikası modellemesinde, 2012 kadar kolay bir yıl olmayacak. ABD Merkez Bankası FED'in, yıllıklandırılmış manşet enflasyon yüzde 2.5'i geçmediği müddetçe, işsizlik oranı yüzde 6.5'i bulana kadar düşük faiz politikasını sürdüreceği mesajını vermesi ve yeni tahvil alımı programı açıklaması, ABD ekonomisi açısından yüreklendirici olabilir. Ancak, iktisatçılar arasında FED'in yönetilemeyecek kadar ciddi bir enflasyon riski yüklenmeye başladığına dair endişeler de artıyor.

TCMB'Yİ TEMEL GÖREVİNDEN UZAKLAŞTIRACAK BASKI OLMAMALI
Bu tablo içerisinde, eğer 2013 yılı pek çok gerekçeye bağlı olarak, küresel enflasyon riskinin daha ciddi boyutlarda olacağı bir yıl olacak ise, Türkiye ekonomisinde gözlenen büyüme performansındaki ivme kaybından etkilenerek, Merkez Bankamızı bu riski göz ardı edecek bir para politikası yumuşamasına zorlamak sıkıntıya sebep olabilir. Kaldı ki, Türk Ekonomi Yönetimi, her halükârda, 2013 yılı için bazı vergi ayarlamaları ve fiyat zamları planladığını zaten belirtmekte.
Bu durumda, Merkez Bankamızın, önümüzdeki hafta gerçekleşecek Para Politikası Kurulu toplantısı dahil, muhakkak ki, para politikasında ölçülü bir yumuşama öngörüyor ise, bu süreci en az mart ayına kadar yayabildiği adımlar atması, küresel risklere karşı tedbirli gitmek adına yararlı olur gibi gözüküyor. Bu noktada, cari açık ve manşet enflasyondaki iyileşmenin sürmesi noktasında, Moody's ve S&P üzerindeki Türkiye'nin derecelendirme notunu en az bir kademe yükseltmelerine yönelik teknik baskıyı artırmak da ihmal edilmemeli.
Elbette, reel sektör açısından, iç piyasa canlanmasını en erken mayıs ayında görebilecekleri bir süreçten söz ediyorum. Bununla birlikte, şubat ayında iç piyasayı ciddi ölçüde canlandırıp reel sektörün yüzünü güldürelim derken, 2013 yılının son çeyreğinde moralleri bozacak gelişmelerle karşı karşıya kalırsak, 2014 ve 2015'te bu defa ağlamayalım. Hele ki, Türkiye iç siyaset alanında, önümüzdeki 2 yıl hareketli bir takvime girerken..