Advertisement
Faiz artışında 2 kritik soru

Tahvil faizlerinde yaşanan anomalinin sürdürülebilirliği konusunda ciddi soru işaretleri olduğunu uzun süredir konuşuyoruz. 
Özellikle ECB'nin tahvil alımlarından bir ay kadar önce başlayan fiyatlama, tüm dünyada faizi negatif tarafa itmiş, neredeyse yok etmişti. 
Şimdilerde, faizin geri dönüşünü izliyoruz. Bofa Merrill Lynch'in global faiz oranlarını izlediği Global Sovereign Bond Index, küresel faizlerin dipte gördüğü yüzde 1.20'den yüzde 1.40'lara doğru yükselmeye başladığını söylüyor. 
Negatif faiz hikayesi sönüyor mu?

13 Nisan tarihinde negatif faiz ile işlem gören euro bölgesi tahvilleri, toplamın yüzde 35.9'u düzeyine kadar sıçramıştı. 8 Mayıs günü itibariyle bu oranın yüzde 25.2'ye indi. 
RBS'in -0.13'e kadar gidebilir dediği Alman 10 yıllık tahvil faizi yüzde 0.05'ten döndü, yüzde 0.80'lere kadar zorladı. ABD 10 yıllıkları ise yüzde 1.85'ten yüzde 2.36'ya kadar çıktı. 
Almanya mı, ABD mi?

Burada sorulması gereken iki temel soru var. 
1) Bu faiz hareketinin nedeni deflasyon beklentilerinin azalmaya başlamasından mı kaynaklanıyor? Eğer böyleyse bu hareket Almanya'dan mı, yoksa ABD'den mi kaynaklanıyor?
2) ABD tahvil faizinin yükselişi, dolara değer mi kazandırır, değer mi kaybettirir?
İki temel görüş

Şimdi iki sorunun da yanıtını bulmaya çalışalım. 
Euro bölgesine ilişkin veriler toparlanma konusunda önemli sinyaller veriyor. Henüz bebek adımlarıyla olabilir ama iyi veriye aç olan Avrupa açısından önemli bir gelişme. Enflasyon beklentileri iyileşiyor. OECD, son raporunda Fransa ve İtalya gibi büyümede geriden gelen ülkelerde bile daha iyiye gidiş olduğunu söylüyor. Bir kamp, kredi piyasası canlanıyor, ekonomi büyüyecek, bu beklentilerle emtia hareketlenecek, enflasyon yükselmeye başlayacak şeklinde bir zincirden hareket ediyor. 
Dolayısıyla kişisel olarak hareketin ağırlığının Almanya'dan geldiğine yakın duran taraftayım. 
Faiz yükselişi Avrupa kaynaklı ise ABD tahvilleri neden yükseliyor? 
AB faizi toparlanınca ABD de yükseldi

Bunun yanıtını ise toparlama hikayesine rağmen düşük kalan ABD tahvil faizinde bulabiliriz. 
ABD tahvillerinin düşük kalma nedeninin Avrupa'da çok düşük kalan faizden kaynaklandığı söylenebilir. Avrupa'da İspanya'nın yüzde 1'lerde borçlandığı yerde toparladığı düşünülen ABD'nin tahviline yüzde 2.5-3 faiz aşırı yüksek olmaz mıydı? Bu nedenle baskı altında kalan ABD faizinin, Avrupa faizi yükselince olması gerektiği yere yaklaştığı söylenebilir. Bunun sağlamasını, ABD ihalelerine gelen talep ile yapacağız.  
ABD kaynaklı diyenler

Ama yükseliş ABD kaynaklı diyenlerin argümanları da dikkate değer. Onlar da yükselen petrol başta olmak üzere emtianın enflasyon beklentilerini artırdığını, bunun da faizi yükselttiğini savunuyor. Çıktığı nokta farklı, geldiği nokta aynı. 
Dolara yarar mı, zarar mı?

Gelelim ikinci soruya. 
Tahvil faizinin yükselmeye başlamış olması dolara yarar mı, zarar mı?
Normalde faizi yükselen para birimi doğal olarak daha cazip hale gelir. 
Ama şu anki durumun normal olduğunu söylemek pek mümkün değil. O nedenle bu soruya iki taraflı yanıt vermekte fayda olabilir. 
Kısa vadede yükselen faiz, örneğin Euro/Dolar da herhangi bir büyük etki yaratmıyor, çünkü euro cinsi kağıtların faizi de yükseliyor. 
Yine kısa vadeli olarak bakıldığında faiz yükselişi, bir ara nominal faizi en yüksek tahvil haline gelen ABD tahvillerinden belirli ölçüde çıkışı beraberinde getiriyor. 
Düşük faizle tahvil almış yatırımcıların bir bölümü, gördüğü hasarı azaltmak için çıkış yapıyor, dolardan kısmen uzaklaşıyor olabilir. 
Bir yerden giriş olur mu?

Ancak faizin örneğin birkaç iyi veriyle de beslenip, yüzde 2.5'ların üzerine çıktığı, 3'e yaklaştığı noktadan itibaren, ABD tahvillerinin yeniden giriş görmesi mümkün. 
Dolayısıyla kısa vadede dolar için beklenen etkiyi yaratmayan tahvil faizi yükselişi, ortalık durulduğunda şekil değiştirebilir...