Advertisement

Kur ile enflasyon arasında belirgin bir geçişkenlik var. Bu konuda oldukça yüklü akademik çalışmalar mevcut. Öte yandan, bu ilişki pratikte de kolaylıkla görülebiliyor ve Kasım ayında ise iyice somutlaştı. Bu durum, tedbir alınmazsa, kısır döngüye mi girdiğimiz sorusunu akıllara getiriyor.

Kasım ayı enflasyon verileri hem kamuoyunda hem de ilgili çevrelerde ciddi endişelerin doğmasına neden oldu. Tüketici fiyatları endeksi (TÜFE) geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 12.98 artarak 14 yılın en hızlı yükselişini gösterdi. Aylık enflasyon da yüzde 1.49 gibi ciddi bir seviyede gerçekleşti. 12 aylık ortalama TÜFE yüzde 10.87 seviyesinde. Bloomberg HT Araştırma Bölümü'nün anketine göre tüketici enflasyonunun aylık yüzde 1.08 ve yıllık yüzde 12.52 çıkması bekleniyordu.

En yüksek artış gösteren harcama grupları yüzde 3.77 ile giyim ve ayakkabı, yüzde 2.11 ile gıda ve alkolsüz içecekler ve yüzde 2.01 ile ulaştırma oldu. Düşüş gösteren harcama grubu ise yok.


Kaynak: TÜİK

Kurun yükselişinin ardından çeşitli nedenler var. Bunların başında elbette siyasi etkiler ve ülke dışındaki siyasi ve ekonomik gelişmeler geliyor. Bunların yanında diğer önemli bir unsur da enflasyondaki yükseliş. Enflasyon ve kur birbirini besleyerek yükseliyor. İşte kısır döngü sorusu burada akla geliyor.

Politika yapıcılar, siyaset alanında ve ülke dışındaki gelişmeleri doğrudan etkileyemez, ancak bazı tedbirlerle kurdaki yükselişi durdurabilir. Merkez Bankası daha önce bu yönde adımlar attı, ancak piyasadaki beklentilerin zaten şekillenmiş olması ve olumsuzlukların satın alınmasındaki güçlü etkiyi kıramadı. Piyasaya döviz likiditesi vererek ve/veya TL'yi kısarak kurdaki yükselişi önleyemedi.

Kasım enflasyon versinin ardından da artık elde kalan son silah olan faiz artırımının artık kullanılacağı beklentileri güçlendi. Nitekim uzmanlar, kurda kayda değer bir gerileme olmazsa, faiz artırımına gidilmesinin artık baz senaryoları haline geldiğini söylüyorlar.

İlk bakışta enflasyonun klasik kaynakları olan gıda ve giyimden beslendiği söylenebilir. Ancak rakamlar biraz daha yakından izlenince diğer bir tanıdık unsur daha göze çarpıyor: Kur.

Döviz kuru ve petrol fiyatları, günlük yaşamın her anında kendini hissettiren ve en büyük girdi maliyetlerinden biri olan enerji enflasyonunu olumsuz etkiliyor. Enerji fiyatları Kasım döneminde yüzde 2.53 ile oldukça yüksek bir artış gösterdi. Dolar kuru ise Eylül ayında yüzde 3.80 ve Ekim ayında yüzde 6.45 yükselerek buna ciddi katkıda bulundu. Petrol fiyatları ise söz konusu dönemlerde sırasıyla yüzde 10.50 ve yüzde 5.20 arttı. Petrol ithalatçısı olduğumuz için bu alanda bir etkimiz olamaz ancak kur konusunda bir şeyler yapılabilir.

Kurun en somut etkisini mal enflasyonunda görüyoruz. Bu enflasyon, TL'deki kayıpla birlikte, dayanıklı tüketim malları öncülüğünde yükseldi. Temel mal grubu yüzde 15.05 ile endeks tarihinin en yüksek seviyesine tırmandı. Son dönemde teşvikler ve desteklerin de etkisi ile artan toplam talep de bu enflasyona katkıda bulundu.

Daha genel olarak konuşulursa, kurun girdi maliyetlerini artırması ve buna bağlı olarak oldukça yüksek çıkan üretici fiyatlarının da tüketici enflasyonu üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturması kaçınılmaz.

Kısır döngüyü kırmanın ilk adımı olarak Merkez Bankası'nın borçlanma maliyetlerini, dolaylı olarak değil, doğrudan artırması ve piyasaya doğru sinyaller göndermesi olacak.