Advertisement

Önce küçük bir lügatçe: Bir hastalığın bir iç ülkenin dar bir bölgesindeki salgın haline "Endemi"; ülkenin tamamını ve çevre ülkeleri etkisi altına almasına "Epidemi"; kıtalararası bir karakter kazanmasına ise "Pandemi" denir.

Ticaret Savaşlarının 21. yüzyılın bu ilk çeyreğindeki görünümü tamamen Pandemi tarifine uymaktadır.

Savaşı kimin başlattığı konusunda bir belirsizlik var ama savaşı etkin biçimde dünyanın her yöresine yayan ve bir kıtalararası salgına dönüştüren kaynak Amerika Birleşik Devletleri'dir. Buna Trump diye isim veremiyoruz, zira Trump olmasaydı da bu savaş bu boyutlara gelecekti.

1995 yılını baz yıl(sıfır) olarak alırsak, Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre ülkelerin birbirlerine karşı açtıkları tarife kaynaklı dava oranı 2017'de %38.5 düzeyine yükselmiştir.(Kaynak:WTO.org 2018 Raporu)

Çeyrek yüzyılda %0'dan %38.5'e...

Bunu bir kenara kaydedin ve unutmayın.

Aynı rapora göre; ABD, -Avrupa Birliği'ni dışarda tutarsak- tüm ülkelerin birbirlerine karşı açtığı tarife davalarının toplamına yakın sayıda diğer ülkelere dava açmış ve yine AB dışındaki ülkelerin toplamına yakın "karşı dava"ya muhatap olmuştur. ABD'den sonra gelen AB ise Çin, Hindistan, Brezilya ve Arjantin'in açtığı toplam dava sayısından daha fazla dava açmıştır muhataplarına. ABD'den sonraki İkinci Nükleer Güç Rusya ise ABD'nin 15'te 1'i, AB'nin 10'da 1'i kadar bile dava dosyasına sahip değildir WTO'da. Rusya'nın ticaret savaşlarında bulunduğu lig, Tayland seviyesi kadardır ve bu davaların da ağırlıklı bölümü Ukrayna'ya karşı açılmıştır.(Bir Rusya Notu: Rusya ticaret savaşını gerçekte de fiilen savaştığı Ukrayna'ya karşı acımasız kullanırken, diğer ülkelere karşı hayli hoşgörülü bir yaklaşım içindedir.)

Ticaret Savaşlarını masumane amaçlar doğrultusunda kullanan ülkeler de vardır:

Mesela Kosta Rika, kendi üreticisini korumak üzere WTO'nun kapısını Meksika'dan "Taze Avokado" girişine engel olunması için çalmıştır.

Tayland, keza kendi üreticilerini teşvik amacıyla Filipinler'den tütün ve tütün ürünleri girişinin engellenmesi için WTO'nun kapısındadır,

Kolombiya bir açık Amerikan Pazarı gibi yönetilen Panama'dan ülkesine ucuz tekstil ürünleri girişinin önlenmesi için WTO nezdinde dava açmıştır.

Kanada, Amerikan ucuz ve tapon şaraplarından o kadar bıkmıştır ki, sadece Amerikan şaraplarının Kanada marketlerinde satışına karşı önlem istemiştir.

Avustralya, yerli kağıt üreticisini koruma altına almak üzere Endonezya'dan A4 kağıdı girişine izin verilmemesi için dava açmıştır.

Güney Kore, Japonya ile "pnömatik vana" konusunda davalıktır ve kendi yerli ürünlerini korumak için Japon vanalarına hayır dediği için dava açmıştır.

BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn ise son kriz ertesinde Katar'a uyguladıkları ambargoya yasal ve ticari kılıf bulabilmek için WTO'ya, "Katar'dan her türlü mal ve hizmet girişine engel olunması için dava açmıştır.

Ama ABD'nin açtığı davalar bu masum girişimlerin dışındadır. ABD, Çin'den Hindistan'a, Kanada'dan, Türkiye'ye dünyanın 20'den fazla ülkesine sadece demir-çelik, aluminyum tarifesi uygulamak üzere onlarca dava dosyası ile WTO'nun gündemindedir.

Herkes herkesle davalık gibi görünse de, aslında ABD dünyanın tümüne karşı; AB ise ABD'nin boşluk bıraktığı alanlarda üretim yapan geri kalan ülkelerle davalıktır.

Peki, ticaret tarifeleri üzerinden yürüyen bu gayri nizami duruma ne zaman savaş diyoruz?

Şimdi... 2018 yılında,  şu an...

Çünkü halihazırda savaşın başladığını WTO verileri söylüyor bize.

2000'li yıllara kadar "kol kırılır yen içinde" giden bir süreç artık, 2000 sonrası "mızrak çuvala sığmaz" bir çatışmaya evrilmektedir.

WTO nezdinde 2000 yılından itibaren açılan dava dosyalarına bakılırsa; 3 "tepe" görülecektir.

İlk tepe 2000 yılıdır.

İkinci tepe 2008 yılıdır.(Global Finansal Kriz yılı)

Son tepeye ise 2018'de geliyoruz.

21. yüzyılın 3. Ticaret Savaşı'nın sancılarıdır bugün Trump'ın şahsında kişiselleşen Global Tarife Engelleri ile yürüyen süreç. Herkesin adımlarına dikkat etmesi gereken bir evredeyiz. Ülkelerin içinden geçtiği durumları  hafife almayıp dikkatle analiz etmeleri gerek. Zira, karşı karşıya bulunduğumuz durum tam anlamıyla bir "Kuraldışı Ticari Pandemi"dir.