Advertisement

Türkiye’de enflasyon sorunu yalnızca TCMB aksiyonları ile çözülebilecek boyutu geçmiş durumda. TCMB- faiz ve bağımsızlık konusunu bir kenara bırakıp, enflasyonla mücadelede neler yapılmalı; atılması gereken adımlara odaklanırsak


1 - Toplumsal görüş birliği: Öncelikle kamu, özel sektör ve finansal kesim tarafında bir görüş birliği, mutabakat sağlanması gerekiyor. Çeşitli ekonomik birimlerin birbiri ile çelişen kararlar aldığı ortamlarda, sözel temenniler o yönde olsa dahi, aksiyonlarda konsensüs sağlanamadığı için, enflasyondaki düşüş de gerçekleşemiyor. Örneğin kamuda yeniden değerleme oranı çift hane %14.5 kabul edilip, TCMB enflasyon hedefi %5 olursa burada net bir çelişki ortaya çıkar. Başka bir örnek de, sıkı para politikası uygulamaya çalışırken, başka teşviklerle (KGF) iç talebi haddinden fazla artırırsak, enflasyonla mücadele de çok da yol alamayız. Bu örnekler enflasyonla mücadelede bir mutabakata varılamadığını gösteriyor.

2  - Maliye Politikası: TCMB’nin son enflasyon raporundaki çalışmalara baktığımızda da net şekilde görüyoruz. Kamunun TÜFE içinde doğrudan müdahale edebildiği kalemlerin ağırlığı %30 gibi yüksek bir pay. Bunlardan bir kısmı vergi ile etkileyebildiği kalemler (akaryakıt, tütün vs). Bir ksımı da yönetilen/yönlendirilen fiyatlar (elektirk gaz su). Ve bu %30’luk kamu etkisi olan kalemlerin toplam fiyat artışı 2008-2017 döneminde ortalama yıllık %10 olurken, bu kısım hariç TÜFE’nin aynı dönem ortalama yıllık artışı daha düşük %8 olmuştur. Özetle kamunun enflasyona 2 puana yakın katkısı olmuş. Yeterli destek sağlanamamış. Bunun düzeltilmesi gerekiyor.

3- Vergilendirme:
Maliye politikasındaki diğer konu ise vergi tarafının yeterli ölçüde verimli olmayışı. Toplam vergilerin neredeyse %68’i dolaylı vergilerden oluşmakta. Bu oran OECD ülkelerinde %46’larda. Dünya uygulamasından uzaktayız. ÖTV-KDV gibi dolaylı vergiler, konjonktürel dalgalanmalardan ekonomik büyümeden en kolay etkilenen kalemler. Ani bir ekonomik yavaşlamada topladığınız vergi de azalır. En kolay müdahale edilebildiğiniz gelir sağladınız kalem hangisi: ÖTV. Bu da size bir sonraki dönem enflasyon olarak geri dönüyor. Oysa ki bütçe gelirlerinin, dolaylı vergilere bağımlılığı azaltılsa, enflasyonla mücadele daha kolay hale gelir. Vergi tarafında var olan sistem elimizi kolaylaştırmadığı gibi, dezavantaj olarak duruyor. Gelir tarafını bir taraf bırakırsak, hrcamalarda da (emekli ikramiyesi vb) belirgin bir hızlanma söz konusu. Bu da yine enflasyon yaratıyor. Geçmiş dönemlerde fırsat varken mali kural uygulamış olsak, enflasyonla mücadelemiz daha kolay olabilirdi. Maliye politikasından yeterli desteğin gelmesi gerekiyor, başka türlü enflasyonu düşüremeyiz.

4 - Gıda:
Buradaki sıkıntılar gıda komitesi tarafından tespit edilmiş durumda. Fakat uygulamada sorunlar var. Hal yasası, yüksek sayıdaki aracılar, girdi maliyetleri, hallerde gerçekleşen zayiat, depolama ve lojistikten kaynaklanan yine yüksek zayiat oranları, bilgi asimetrisi gibi konularda yeterli ölçüde adımlar atılamamaktadır. Örneğin ürün ihtisas Borsasının kuruluşu gibi bu alanda kazanım sağlayacak adımlar atılmıştır. Fakat yetersiz depolama gibi konularda gereken adımlar atılmadığı müddetçe, buradaki ürünler de meyve sebzeye kıyasla çok daha kolay depolanabilen arpa buğdaydan öteye geçememektedir. Bir adım atılmış fakat belli bacaklar eksik kalmıştır. Tüm bunlar da gıda fiyatlarının sadece iç talepten değil, esasen sektördeki yapısal sorunlardan artması ile sonuçlanmıştır.

5 - Kur geçişkenliği:
Döviz kurunda yaşanan hareketlerin, enflasyona geçişkenliğinin zayıflaması gerekmektedir. Belli dönemler para birimimizin değer kaybetmesi gerekli ve sağlıklıdır. Fakat bunun yan etkisi hızla yükselen enflasyon ise bu durumu değiştirmeniz gerekir. Son 10 yılda, İthal girdilerin, toplam üretim maliyetindeki payı çok hızlı bir artış göstermiştir. İmalat sanayisinde ithal girdi yoğunluğunun yıllar içerisinde artmış olması, enflasyon sepetinde de kur geçişkenliğinin artması ile sonuçlanmıştır. Ekonomide güçlü talep koşulları oluştuğu durumda da (ısınma, örn 2017/2018), üreticilerin kurdan kaynaklanan yüksek maliyetlerini, tüketiciye yansıtması daha kolay ve şiddetli olmaktadır. Yani ısınan bir ekonomide kur geçişkenliği çok daha yüksektir. Önceki dönemlere kıyasla %15 değil de %20-25 bandına yükselmiş olması muhtemeldir. Burada yapılması gereken ithalat yoğun bir üretim modelinden kademeli olarak uzaklaşılması ve yeni sağlıklı bir büyüme modeline geçilmesidir.

6- Atalet ve Beklenti Yönetimi:
TCMB, beklenti yönetimi 5 yıl öncesine kıyasla daha dezavantajlı konumdadır. Kur şokların sürekli ve kalıcı hale gelmiş, beklenti kanalı ile enflasyon görünümünü ve fiyatlama davranışını bozmuştur. TCMB’nin yaptığı çalışmalarda, Kara (2017), 2006-2016 dönemine dair bulgularda, kur, gıda, ÖTV vs gibi faktörlerde iyileşme olsa dahi, fiyatlama davranışında bir iyileşme olmadığını göstermektedir. Bu da TCMB’nin beklenti yönetimi ve kredibilitesinde yaşanan aksaklıklarla ilgilidir. Yine bu noktada da bankanın politika yapıcılığı daha etkin hale getirilmesi, doğru zamanda ve doğru ölçüde bağımsız şekilde hareket edebileceğine dair algı güçlendirilmelidir.