Advertisement

2017 yılında %7.4 büyüyen Türkiye ekonomisi, 2018 yılını %2.6 reel büyüme ile kapattı. 2018’in son çeyreğinde ise reel daralma yıllık %3. Böylece 2017 sonunda 850 mlr dolar olan GSYH’miz, 2018 sonunda 780 mlr dolar oldu.

Kişi başı milli gelirimiz ise, 2017 yılında 10,600 dolar iken, 2018 sonunda 9,600 dolar seviyesine geriledi. .

2018 son çeyrek verilerine baktığımızda, hanehalkının tüketimi yıllık %8.9 gibi oldukça yüksek bir daralma gösterdi. Keza yatırımlarda yıllık reel %13’e yakın reel daralma mevcut. Katkı bazında bakarsak son çeyrekte, iç talebin ve stokların 11 puan düşürücü etkisi olurken, dış talebin 8 puanlık pozitif katkısı ile %3 daralma gerçekleşmiş durumda.

Üretim tarafından 2018 yılına bakarsak, tarım yıllık %1.3, sanayi %1, hizmetler yaklaşık yıllık %1 büyüme kaydederken, inşaat sektöründeki daralma reel yıllık %2’ye yaklaşmış durumda.

2018 yılının tamamında %2.6’lık büyümemizde, iç talebin yaklaşık 1 puan düşürücü etkisi olurken, dış talebin 3.6 puanlık katkısı gerçekleşti. Buradan hareketle aslında büyüme modelimizin ne kadar problemli olduğunu söylemek mümkün. Büyümeye dış talep katkısının (net ihracat katkısı)  ancak iç talebin şiddetli daraldığı dönemlerde gerçekleşiyor olması, çok da sürdürülemez bir büyüme modeline işaret etmekte. Aksini düşünelim, aynı büyüme modelinde, %4-5 civarı bir büyümeyle gidiyor olsaydık, yeniden çok yüksek bir cari açıkla başbaşa kalırdık.

Asıl soru, büyümede en kötü çeyreğin geride kalıp kalmadığı? Şubat itibariyle son gelen iç talep göstergeleri bir miktar karışık bir resim çiziyor. Krediler dipten dönmüş gibi gözüküyor, burada kamu bankalarının önderliğini görüyoruz. Lakin tüketici güveni, otomotiv satışları gibi bazı tüketim göstergelerinde halen aşağı iniş mevcut. Keza sanayi üretim rakamları da üretim tarafında henüz dip seviyeleri görmemiş olabileceğimize işaret ediyor. Bazı veriler net bir şekilde dipten dönerken, genele yayılmış bir veri seti henüz yeterince mevcut değil.

2019 yılına ilişkin büyüme beklentileri de bir miktar eksiye dönmüş durumda. Büyümedeki gidişatı, daha çok seçim sonrası dönemde atacağımız adımlar belirleyecek. Daha teknik, uzun vadeli ve bilanço tahribatını çözmeye yönelik adımlar atmalıyız. Bu olmadığı takdirde, zayıflamanın sürme riski var.

Bugün gelen bir diğer veri ise cari açık. 12 aylık açığımız 27 mlr dolardan 21.5 mlr dolara kadar gerilemekte. Çekirdek cari açığımız (enerji ve altın dışı) 24 mlr dolar fazla veriyor. Altın kaynaklı dış ticaret açığımız ise hızla azalıyor, 7 mlr dolara düşmüş durumda. Enerji kaynaklı açığımız ise 38 mlr dolar. Son gelen geçici dış ticaret verileri 12 aylık cari açığın Şubat ayında 17 mlr dolara kadar gerilemesine işaret etmekte. Yaz aylarına doğru sıfırlanmış bir cari açık söz konusu olabilir.

2018 yılında çok ciddi dış finansman açığı yaşadık ve ihtiyacımız olan dövizi bulamadığımız için bir kur şoku gerçekleşti. Bu yıl ise bunun düzeltmesini yaşıyoruz. Hem cari açık azaldığı için 2018 yılında 200 mlr doların üzerinde olan dış finansman ihtiyacımız, 2019’da 170 mlr dolara kadar düşüyor. Hem de özel sektörün dış borç çevirme rasyoları düşüyor. Özellikle bankalar tarafında belirgin şekilde düşen bir dış borç çevirme oranı mevcut, 12 aylık kümüle rakamlarda %75’lerdeyiz. Dış borçta net geri ödeyiciyiz. Bu da yine iktisadi açıdan küçülmeye işaret ediyor. Bu rakam 2015-2016 döneminde %300’lere kadar yükselmişti. Yani dışarıya 100 birim olan borcumuzu öderken, 300 birim borçlanmaktaydık. Bu kaldıraç sayesinde de ekonomi büyüyordu. Dış sermayeyle büyüyen bir modelimiz olduğundan, bu sermaye akışının belirgin yavaşlaması ile ekonomik daralma da beraberinde geldi. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte öncelikle bu çok da sağlıklı ilerlemeyen ve verimli gözükmeyen modeli düzeltmemiz gerekiyor. 


Çok kısa vadede ise, dipten döndük mü sorusuna sağlıklı cevap verebilmemiz için, yukarıda bahsettiğimiz değişkenlerin çoğunda senkronize bir toparlanma görmemiz gerekiyor. Ancak o zaman en kötüsü geride kaldı diyebiliriz.