Advertisement

Her refleksin beş parçası vardır: Dış çevreden uyarıları alan bir alıcı (reseptör) organ, uyarıyı sinir sistemine götürücü bir yol, sinir sistemi içinde bir refleks merkezi, merkezin cevabını götürecek bir götürücü yol, refleks cevabın ortaya çıktığı organ. Bu sistemin tamamına da refleks çemberi denir. Refleksin normal olarak meydana gelebilmesi için, bu beş parçanın da sağlam olması gerekir. Bunlardan birinin bozulması, refleksin kaybolması veya anormal reflekslerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
İkiye ayırırsak, kalıtsal gelen reflekslerimiz vardır, bir de şartlı - sonradan öğrenilen. Örneğin hızlı araba kullanırken, karşınıza bir engel çıktığında çarpmamak için ani frene basmak, şartlı bir reflekstir. Hele ki daha önce kaza geçmişiniz varsa bu öğrenilmiş bir reflekstir. Otomatikman ortaya çıkar. Refleks normal şekilde meydana gelemiyor ise bu beş parçadan biri ya da bir kaçı bozuktur. Hayatınızın aynı kalitede devam edebilmesi için de tedavisi şarttır.
Ekonomiye ve bugüne dönelim. Kaza yapacağınızı bilerek bir engele doğru hızla aracınızı sürmek, tıpkı önceki kazalarınıza da atfen, frene basamamanız doğru refleksi geliştiremediğinizi gösterir. Üst üste aynı adımları atıp, aynı sonucun doğmayacağını ummanın başka bir açıklaması sanırım pek yok.
Yine aynı durumu yaşıyoruz. Son yıllarda içinden çıkamadığımız sarmal. TL’deki ani değer kaybı ve kaçınılmaz faiz yükselişi. Daha önce bu noktaya sıklıkla geliyorsak, artık bu noktaya gelmeme refleksini çoktan oluşturmuş olmamız gerekmez miydi?
Her ne kadar son yaşadığımız kur atağının sebepleri Ağustos 2018’dekinden ve iktisadi süreçten farklı olsa, ilk aksiyon olarak, işin gene TCMB’ye düştüğü bir gün yaşıyoruz. Para piyasası ile ilgili en hızlı aksiyonu para politikası yapıcısı alıyor doğal olarak. Elbette konu oraları aşmıştır, doğrudur. O yüzden alınan önlemler yerinde bile olsa, ne kadar işe yarar soru işareti.
TCMB’den bugün gelen iki aksiyona bakarsak. Sabah aldığı kararıyla 1 haftalık repoya - 25 Mart civarındaki kararına benzer - ara veriyor. Bir süreliğine, piyasayı %24 yerine %25.5 ile fonlayacak. TL’de ani değer kayıpları gördüğümüzde faizi yükseltmek kaçınılmaz hale geliyor. Herhangi bir para değer kaybettiğinde bu tarz örneklerde, fonlama maliyetini yükselterek değer kaybının önüne geçmeye çalışıyorsunuz. O da yetmez ise geç likidite penceresini çalıştırmanız gerekir (%27). O da çare olmaz ise gün sonunda yeniden bir faiz artışına gitmeniz gerekir. Sıklıkla yaşadığımız sarmal, ama başka çare kalmıyor.
Öğleden sonra yine TCMB’nin aldığı ikinci karara gelirsek, rezerv opsiyon mekanizmasıyla (ROM) ile döviz tutma imkanını %40’tan %30’a düşürken, döviz munzam karşılık oranını yükseltiyor. Bunun sonucunda TL tarafında; piyasadan 7.2 mlr TL likidite çekerken, döviz tarafında da piyasadan munzam karşılık ile (ZK) çektiğini ROM ile yine piyasaya geri veriyor olacak. Teknik detaya boğmadan söyleyelim: bir taraftan TL likiditesini sıkarken, bir taraftan da döviz rezervini düşürmeden bunu yapmaya çalışıyor. Toplamda iyi bir hareket. Global gelişmeler de bu hafta itibari ile, hiç lehimize değil. Trump-Çin gibi konular, global görünümün yine bozulması, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin işini daha da zorlaştırıyor.
Bugünün özetine gelirsek, yaşadığımız süreç tam olarak iktisadi sebeplerden kaynaklanmadığı için, ve ekonomi de artık çok yorgun düştüğü için, bu tarz para politikası önlemlerinin de etkileri ancak sınırlı olabilir. Aynı hataları yaparak sonucun farklı olmasını beklemek en baştan pek gerçekçi değildi.