Advertisement

Her geçen gün gelen açıklanan verilerle krizin ekonomi üzerindeki etkilerini daha net anlıyoruz. Global tarafta henüz 2020 yılının ilk çeyrek büyüme verileri gelirken, PMI gibi daha yüksek frekanslı veriler, gidişata dair renk veriyor. Major ekonomilerde, ekonomik aktivite tahmin edilenden daha fazla darbe almış gözükürken, enflasyon göstergelerinin de hızla aşağı geldiğini görüyoruz. Bu koşullarda küresel ekonomide olması gereken denge/nötr faiz seviyesi de daha aşağı kayıyor. 2021 yılında, ABD tarafında 2021 yılı içinde son bir haftadır da negatif faizin fiyatlandığını görüyoruz.

Aslında reel faizlerin aşağı kayması ve global düşük faiz ortamı, bulunduğumuz pandemi sürecinden daha evvel 2009 krizinin ardından son 3-4 yıldır daha da belirginleşen bir süreç. Dünyada faizler son 30 yıldır düşmekte.

Bugüne dönersek, küresel ekonomik aktiviteye dair her açıklanan rakamın sanılandan daha kötü gerçekleşiyor olması, bir anlamda bize, parasal desteğin hesaplanandan çok daha uzun süreceğini göstermekte. Burada “hesaplanan” dan kasıt 2021 sonu ise, önümüzdeki risk, bu işin 2023’ten evvel atlatılamayacağı şeklinde. Piyasalarda ise henüz buna dair bir fiyatlamanın olmadığını net söyleyebiliriz.

Şubat-Mart döneminde virüs şokunu fiyatlayan piyasalar, Mart ortasından itibaren, para ve maliye politikalarının attığı emsali görülmemiş güçlü adımlar sayesinde, ekonomide dibe gidişin bir miktar önüne geçilmesinin rahatlığını yaşayarak yükselişe
geçtiler. Bu ilk iki fazı geride bıraktığımıza göre şimdi piyasalar 1) Çıkış stratejileri erken mi oldu 2) İkinci dalga gelir mi 3) İktisadi tahribat ve toparlanmanın boyutunu anlamaya çalışmakta. Muhtemelen içine girdiğimiz belirsizlik fazı, piyasalar açısından, yılın başında yaşadığımız ilk iki fazdan daha uzun sürecektir.

Daha basit anlatımla, Şubat’tan bugüne kadar atılan global adımlar, ekonomilerde dibe gidişin önüne geçmiş gözüküyor.Piyasalar da bunu Mart ortasında gördükleri dip seviyeden itibaren pozitif bazlı satın aldılar. Şimdi ise üçüncü çeyrekte toparlanmanın boyutuve diğer riskler fiyatlamaları etkileyecektir.

Küresel ekonomiye dair temelde iki konu belirsiz. Bunlardan ilki acaba daralmanın en şiddetli olduğu noktada ne kadarlık bir rakam göreceğiz. Örneğin Avrupa bu yıl %7 mi daralacak yoksa ECB’nin uç senaryosu olan yıllık reel %15 daralma mı göreceğiz.
Küresel ekonomik daralmalara dair beklentiler son bir haftadır daha fazla aşağıya çekilmekte. Avrupa tarafında gelen PMI rakamları, çeyreklik bazda ikinci çeyrekte %7.5, yıllıklandırılmış ise %30’a yakın daralmalarının olası olduğunu ortaya
koyuyor. Keza dün, IMF Başkanı Georgiva’nın yaptığı açıklamada, gelen verilerin beklenenden daha da kötü olduğunun altı çiziliyor. Durum bu ise, bunun yarattığı işsizlik oranları hesaplananlardan çok daha yüksek olacak demektir.

Politika yapıcılar için üç aşama var. Bunlardan ilki çok hızlı ve güçlü müdahale-ki bunu atlattık gibi gözüküyor. Dibe gidişin önüne geçtikten sonra, ikinci aşama ekonomide toparlanmaya destek vermek. Henüz bu aşamaya geçmiş değiliz. Üçüncü aşama
ise başladığımız noktaya en kısa sürede geri gelebilmek, buradan da şuan çok uzağız.


Başında olduğumuz ikinci aşamada, küresel ekonomiyi bekleyen başka bir risk ortaya çıkıyor. O da yüklü talep şokunun bir sonucu olarak, Avrupa gibi ekonomilerin deflasyona düşmesi. Böyle bir durum ile karşılaşırsak, krizin ekonomiler
üzerindeki tahribatı şuan hesaplandığı gibi 2021 sonuna kadar değil 2023 ve belki daha uzun vadeli de olabilir. Bu yüzden Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Lagarde ısrarla her konuşmasında, maliye politikası desteğinin yeterli olmadığını, bu destek gelmez ise ekonomilerde hedeflenen olumlu sürece giremeyeceklerinin altını çizmekte. Benzer şekilde AMB’den yükselen sesler de, AMB yeterli reaksiyonu verse de Eurogroup’un doğru zamanda ortak bir adım atmada oldukça geciktiği yönünde. Şu net,
Avrupa tek bir pazar gibi hareket edememekte. Ve bu atalet bölgenin deflasyona düşüp, çok uzun bir süre resesyondan kurtulamaması ile sonuçlanabilir.

Peki böyle bir durumda en büyük ihracat partneri Avrupa olan Türkiye, bu resimden etkilenmeden yoluna devam edebilir mi. Yukarı da bahsettiğimiz senaryo, bizim büyümemiz açısından da bundan sonraki 2-3 yıllık vadede takip etmemiz gereken bir
risk.

Bir de iyimser tarafından bakalım, bunların hiç biri olmaz, ekonomiler beklenenden hızlı toparlar, az da olsa bir enflasyon olur, ve dolar bolluğu görürüz. Bu durumda gelişmekte olan ülkeler de bundan olumlu anlamda, sermaye çekme anlamında nasibini
alır. Elbette bu sefer sermaye yani para akımları 2010-2011 dönemine kıyasla daha seçici olabilirler. Makro dinamikleri krize görece esnek yanıt verebilmiş ekonomiler tercih sebebi olur vs.. Bu senaryo ne kadar inandırıcı? Hatırlayalım; ortada daha
Covid krizi yokken dahi global piyasalarda şunu tartışmıyor muyduk: ABD Avrupa gibi ekonomilerde, büyüme olmasına rağmen enflasyon niye gelmiyor.. Şimdi ise derin bir resesyon var, bu durumda deflasyondan kaçmak özellikle Avrupa için ne kadar olası.
En basitinden, daha, maliye politikalarında bile ortak hareket edemiyor ve ekonomiye yeterli desteği veremiyorken.