Advertisement

2019’u bitirirken ticaret savaşları, ABD Merkez Bankası FED ve diğer merkez bankalarının para politikası belirsizliği ve birçok ülkede baş gösteren politik belirsizlikler ile güçlerini birleştirince ortaya nur topu gibi bir negatif faizli tahvil balonu doğdu. Yılbaşında 7,8 trilyon dolar büyüklüğünde olan negatif faizli tahvillerin piyasa değeri, Ağustos ayında 16,8 trilyon dolara kadar yükseldi. (Grafik 1) Risklerin artışı, yatırımcıları vade sonunda 100 koyup 95 alacak olmalarına rağmen negatif faizli tahvillere yönlendirdi fakat buna rağmen ABD ve Avrupa başta olmak üzere hisse piyasalarında da %25’lerin üzerinde yükseliş yaşandı. Kısacası piyasanın ayarlarıyla oynandı ve resesyon endişeleri hisseye olan girişin önüne geçemedi, gelişmiş ülke Borsaları da güvenli liman gibi hareket etti.

,

Son birkaç ayda ise piyasa 2019’un bu belirsizliklerini bir “klişe” olarak görüp, en kötünün fiyatlandığını düşünerek odağını yeniden yüksek getiriye çevirmiş gibi gözüküyor. Son 3 ayda negatif getirili tahvillerin değeri 4 trilyon dolar erirken; ABD, Almanya ve Japonya tahvillerinden çıkışlar arttı ve faizlerinde ortalama 50-66 baz puanlık yükseliş yaşandı. Bu dönemde Barclays ve J.P Morgan gibi kurumların oluşturduğu High Yield Bond endeksi (Türkiye ve benzeri gelişen ülkelerin hem lokal hem de döviz cinsi tahvil sepetleri) portföylerine ise girişlerin artmaya başladığını gördük.

Bu dönem Türkiye gibi hem görece yüksek reel getiri hem de yüksek eurobond getirisi sunan ülkeler için bir fırsat olabilir. Son haftalarda Deutche Bank ve Citi’nin TL lehine döviz beklentileri ve Türk eurobond’ları için al tavsiyelerinin artması da iyimserlik yönünde önemli işaretler olarak okundu. Öte yandan lokal para cinsinden devlet tahvillerine henüz yabancı ilgisi olmasa da (yabancı sahipliği son yıllarda %30’dan %10’lara geriledi) eurobond piyasasında yabancı sahipliği rekor yüksek seviye olan %63’lere yükseldi. 76 milyar dolarlık eurobond piyasasının yabancı sahipliği oranı yılbaşında %59 seviyesinde ve stok rakamı da 69 milyar dolar seviyesinde idi. 2019’da hisse ve tahvilden 3 milyar dolar çıkış yaşanmasına rağmen Türk eurobond’larına 6,1 milyar dolarlık giriş yaşandı. (Kaynak:Ekonomist Haluk Bürümcekçi)

Faiz avını Türkiye’nin eurobondu için bir örneklemle anlatalım..  Bir yatırımcı şuan %1,5 faiz ile dolar borçlanıp üzerine 3 puan risk primini eklese dahi (300 bp’lik CDS’imizden yola çıkarak), %4,5 maliyetle aldığı 5 yıllık eurobondun getirisi hala %5 seviyelerinde… Yılbaşında bu rakam %6,5 seviyesindeydi. Düşen faizlere rağmen hala cazibe korunuyor.

Kısacası 2020 yatırımcıların tekrar faiz iştahlarının yüksek olacağı bir yıl gibi gözüküyor ama burada traderlar resesyon endişelerinin zaten fiyatlandığını baz alıp, kuyruk riskleri bertaraf edildiği var sayımı ile son 1 ayda faiz lehine pozisyon alıyor. Aksiyonu traderlar, büyük hedge fonlar ve portföy yöneticileri alırken; orta vadeli öngörülerini paylaşan ekonomistler ise büyüme beklentileri tüm dünya için aşağı revize etmeye devam ediyor. Bu yüzden başta IMF, OECD ve Dünya Bankası gibi kurumların bu riskleri hala masada tuttuğu ve gelişen ülkelerin en büyük rakiplerinin (yaşanan yüksek ralliye rağmen) hala gelişmiş ülke borsaları olduğu unutulmamalı.