Biyo-ekonomide tarımın rolü
Dünyada bilgiye dayalı biyo-ekonomi konsepti hızla yükseliyor.
Biyo-ekonomi, tarım ve gıda çerçevesinde biyolojik kaynakları üreten, yöneten ve yayan her türlü endüstri ve ekonomik sektörü kapsıyor.
Avrupa Birliği’nin (AB) bilgiye dayalı biyo-ekonomiden yarattığı katma değer yılda 2 trilyon euro ve bu alanda 35 milyon insan istihdam ediliyor.
Bilgiye dayalı biyo-ekonomi konseptinin temelini tarım oluşturuyor.
Bu konuyu, geçtiğimiz haftalarda Tarım-Analiz programına konuk olan Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Avni Öktem ile değerlendirdik.
AB'nin bu alanda 2013 yılında yayımladığı bir raporu hatırlatan Prof. Dr. Avni Öktem, Türkiye'nin bu alana odaklandığı takdirde ciddi fırsatlar yaratabileceğine dikkat çekiyor.
Tarımsal faaliyetler dediğimiz zaman hem bitkisel hem de hayvansal üretimi kapsıyor.
Tarımdan elde edilen ürünlerin kullanılabilir hale getirmek için otomatikman gıda sektörünün işin içine girdiğini hatırlatan Prof. Dr. Öktem, oluşan zinciri şöyle özetliyor: “Bu işin içinde yiyecek-içecek sektörü olduğu için gastronomi var. Gıdanın olduğu yerde perakende sektörü de bu işe müdahil oluyor. Haliyle paketleme endüstrisi ve lojistik de işin içine giriyor. Lojistik girince elektrik, elektronik ve yazılım dahil oluyor.”
Diğer tarafta nano teknoloji faktörüne de dikkat çeken Prof. Dr. Öktem, biyofarma alanının da bu zincirin bir halkası olduğunu hatırlatıyor. Haliyle biyoteknoloji de işin içine giriyor.
Konuya bir bütün olarak baktığınızda topraktan başlayan hikayeden akıl almaz bir ekonomik hacim ortaya çıkıyor.
Dünyada artık tarımsal faaliyetlere bu gözle bakıldığını ifade eden Prof. Dr. Öktem, “Bu perspektiften baktığımız zaman Türkiye’de tarım, dünyayla rekabet edebileceğimiz en önemli alanlardan birisi. Yapıyı düzgün kurgulayabildiğiniz zaman tarım, çok yüksek katma değer yaratma potansiyeline sahip bir alan” diyor.
Bu alanda gerek Türkiye'nin konumu, gerek ekolojik yapısı, gerekse de insan gücü anlamında çok büyük bir fırsat olduğunu belirten Prof. Dr. Öktem, tarıma biraz da bu açıdan bakılmasını istiyor.
Tarımsal üretim dendiği zaman sadece gıdanın düşünülmemesi gerektiğini savunan Prof. Dr. Öktem, buna Konya Şeker modelinden biyorafineri konsepti örneğini veriyor: “Örneğin şeker pancarını ele alırsanız, tam bir biyorafineri konseptidir. Şeker üretimi kendi içinde ayrı bir sanayi ve sektördür. Buradan lif üretirsiniz ve böylece yem sanayine girmiş olursunuz. Yem ürettiğiniz zaman hayvancılık yapabilirsiniz. Böylece et-süt gibi ilgili sektörlere girersiniz. Şeker pancarının melas diye çıktısı vardır. Fermantasyon teknolojisine girerek gübre şeklinde kullanırsınız. Fermantasyon yapabildiğiniz zaman biyoteknoloji işin içine girer. Biyoteknoloji dünyanın en yüksek katma değerli sektörlerinden birisi. Enerji üretebilirsiniz, etanol üretirsiniz. Elde ettiğiniz etanoldan plastik hammaddesi elde edebilirsiniz. Yani entegre bir sektör var karşımızda.”
Artık 'bilgiyi ürüne çevirme' devri yaşandığını kaydeden Prof. Dr. Öktem, üniversitelerde üretilen bilgiyi en kısa yoldan yüksek katma değerli ürünlere çevirip ihracat potansiyeli yaratma düşüncesine odaklandıklarını belirtiyor.
Buradan şu sonuç çıkıyor: Tarımsal üretimi, bilgi temelli, belirli bir strateji çerçevesinde planlayarak uzun vadeli yapabilirseniz, salt üretimden yüksek katma değerli üretim ve ürünlere geçebiliriz. Böylece bilgiye dayalı bir ekonomiye de geçiş kendiliğinden oluşmuş olur.
Bugün 40'dan fazla ülke, gıda tedarik eden, iş yaratan, atıkları azaltan ve sağlığı iyileştiren biyo-inovasyon ekonomileri inşa ediyor.
Öyleyse artık tarıma, ekolojiden ekonomiye kadar geniş bir multidisipliner aralıkta bakmak ve bu doğrultuda bir planlama yapmak gerekiyor.
Bunun için de en başından itibaren çiftçiyi eğitimle, bilgiyle buluşturmak, enforme etmek zorundayız.
Bilgiyi sahaya aktaracak bir yapılanma için tarımsal eğitimin temelini sağlamlaştırmak elzem.
Teorinin oluşması ve pratiğe dönüşmesi noktasında sahada vizyon sahibi nesillere ihtiyacımız var.
En basitinden üniversitelerde tarımsal eğitim alan yeni nesil, doğanın kurallarını kavramış, analitik düşünebilen, ekoloji kadar tarih ve sosyolojiyi de bilen, coğrafyaya hakim, etik değerlere sahip ve strateji geliştirebilecek bir bakış açısına hakim olabilmeli.
Sonrasında ise devletin koordine ettiği, özel sektörün ve yatırımcı için uygun iklimin oluşturulduğu ve Ar-Ge kuruluşlarının organize şekilde plana dahil olduğu bir yapıya ihityaç var.
Eğer bunu başarabilirsek bilgiyi tarımda kullanmaya ve bunun ekonomisini oluşturmaya başlayabiliriz.
“Bilgiye dayalı bir ekonomi” anahtar niteliğinde.
Anahtarın kilidi de kendi elimizde...
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü