Sorun Fed’in faiz artırması mı, artıramaması mı?
Hane halkları ve şirketler harcama yapsınlar diye 2008 krizinden bu yana G7 ülkelerinin merkez bankaları bilançolarını üç kat büyüttü. Onları, diğer merkez bankaları da izledi ve netice itibariyle 15 trilyon dolarlık parasal genişlemeye ve 600’den fazla faiz indirimine rağmen majör sanayileşmiş ülkeler “düşük büyüme, düşük verimlilik ve düşük enflasyon” sarmalından kurtulamadı.
Misal, ikinci çeyrekte yüzde 1.2 küçülen Japonya ekonomisinin üçüncü çeyrekte de küçülmesi bekleniyor. Çünkü sanayi üretimi temmuz ayında yüzde 0.6, ağustos ayında yüzde 0.5 daraldı. Şayet üçüncü çeyrekte de beklendiği gibi daralma olursa, 30 Ekim günü BoJ’nun para politikasını biraz daha gevşetmesi bekleniyor.
Fisher denklemini (MV=PT) hatırlayın. Sürekli durgunluk reçetesinde şimdiki tartışma şu: “M’yi artırarak P’yi artıramadık, o zaman V’yi artıralım.”
Kimileri de “sıfıra yakın faiz oranına rağmen hane halkı ve şirketler yeterince harcamıyorsa geriye tek seçenek kalıyor, o da kamunun harcaması” görüşünde.
OECD ve G20 gündeminin sıcak gündem maddelerinden birisi olan “kayıt dışılık, vergi tabanın erimesi, kâr kaydırma” türü tartışmaların arkasında, “madem şirketlerin kasalarında çok para var ve harcamıyorlar, bari vergi ödesinler, hiç olmazsa devletler harcar” tezi var.
Eylül ayında faiz artırmaması ve geçen hafta kötü gelen istihdam verisi nedeniyle Fed’in bu yıl da faiz artıramayacağı “ümidiyle” piyasalarda ralli havası var. Gelişmekte olan ülke paralarının değer kazandığına ve hisse fiyatlarında yükselişlere şahit oluyoruz. Ancak bu ümit, Fed’in faiz artırımını 2016 yılında da yapamayacak olması ihtimaliyle beslenen endişe verici bir karamsarlığa da dönüşmüyor değil.
Fed yutkundukça (Başkan Yellen öksürdükçe mi demeliydik?), varlık fiyatlarıyla ekonomik temeller arasındaki, “parasal sarhoşluk” nedeniyle ihmal edilen bağlantısızlık, çok daha fazla göze batar hale geliyor.
Geçen hafta Asya Kalkınma Bankası’nın bu hafta IMF’nin, hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülke büyüme oranlarını aşağıya doğru revize ettiğini hatırlatalım.
Bir süre sonra “Fed’in hep bir ya da iki sonraki toplantısında faiz artıracakmış gibi yapıp erteleme oyunu”; acaba ABD ekonomisi sandığımız kadar iyi durumda değil mi, dünya ekonomisindeki toparlanma işaretleri geçici mi, acaba Çin ve gelişmekte olan ülkelerdeki sorunlar yeni bir krize yol açabilir mi türü endişelerle, daha sert fiyatlamalara yol açarsa şaşırmayın.
Şunu demek istiyoruz: olası bir küresel kıyımı Fed’in faiz artırması değil, artıramaması tetikleyebilir!
Bu tehlikeyi şimdilik etkisiz hale getirecek yegâne gelişme, ABD ekonomisinin sanıldığı gibi toparlanıyor olması ve Fed’in öngörüldüğü gibi bu yıl içinde faiz artırımına başlaması gibi görünüyor.
Hafta başından bu yana piyasalarda şahit olduğumuz şenlik havası nedeniyle ülkemiz gerçeklerine ilişkin bir hatırlatmayla noktalayalım: IMF’e göre bu yıl dünya ekonomisi yüzde 3.1, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerse yüzde 4 büyüyecek. 2015 yılında Türkiye ekonomisinin iyimser tahminle yüzde 3 büyümesi bekleniyor. Yani, gelişmekte olan ülkeler ortalamasında yüzde 1 kadar daha az büyüyeceğiz!
Terör, artan jeopolitik riskler, 1 Kasım seçimleri, mali disiplini zora sokabilecek seçim vaatleri, düşük büyüme, yüksek enflasyon, yüksek kalmaya devam eden cari açık ve reel efektif döviz kurunun giderek düşmesi!..
Bunlar ciddi sorunlar.