Advertisement
HABERLER ABONE OL

Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) ve Türkiye Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) işbirliği ile gerçekleşen 14. Uluslararası Kurumsal Yönetim Zirvesi bu sene “Daha iyi bir gelecek için Kurumsal yönetim” teması ile gerçekleşti.

TKYD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka global çaptaki belirsizliklerin kurumların yönetimlerinde yeni vizyonlara ihtiyaç duymasına neden olduğunun altını çizerek şunları söyledi:

Zirvemizin bu seneki teması 'Daha iyi bir gelecek için kurumsal yönetim'. Kurumlar tarafından zaman zaman yanlış anlaşılmaya açık olan kurumsal yönetim bürokratik kurallar seti değildir tam tersine işlerin daha iyi ve sistematik yürütülmesi için çoklu risklerin aynı anda değerlendirilmesine imkan veren, en önemlisi kurumların sürdürülebilirliğini sağlayan en etkin yönetim anlayışıdır.

Dünyada ve ülkemizde yaşanan son gelişmeler kurumsal yönetim kavramının ülkelerin ve yönetimlerin rekabetçiliğini devam ettirebilmeleri için ne derece önemli bir araç olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Dünyamız 2. Dünya Savaşı sonrası hiç olmadığı kadar karmaşık risklerle karşı karşıya; küresel, siyasal ve ekonomik güçler yeni bir denge arayışında büyük bir belirsizlik ortamında istikametimizi bulmaya çalışıyoruz.

Kovid-19, global ısınma ve doğal afetler, ticaret savaşları, göç dalgaları, yeşil dönüşüm dijitalleşme ve henüz farkında olmadığımız diğer riskler…

Maalesef tüm işaretler bu risklerle dolu belirsizlik ortamını çok daha uzun süreceğini gösteriyor. Bu durum hem makro seviyede ülke yönetimleri hem de mikro seviyede kurumların yönetiminde yeni vizyonların yaratıcı stratejileri ve daha önce daha az ihtiyaç duyduğumuz yetkinlikleri ortaya konması sonucunu doğurmaktadır.

Tüm dünyada bu belirsizliklerin ve risklerin şekillendirdiği bir dönemde müthiş bir yeniden var oluş mücadelesi başlamıştır.

“Küresel rüzgar arkamızdan değil, önümüzden esmeye başladı”

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ise kurumların dünyadaki ekonomik koşullara dikkat çekerek şunları söyledi:

Küresel ekonomide salgının etkileri yavaş yavaş silinmeye başlarken güçlü bir ekonomik toparlanmaya şahitlik ettik ancak tedarik zinciri problemlerinin ve hammadde fiyatlarında süregelen artışın, Ukrayna’da devam eden savaşın getirdiği belirsizlikler ile harmanlaması sonucu ile enflasyonun yüksek, büyümenin ise baskı altında olduğu sürece girdik.

Bunlarla birlikle iklim değişikliğinin gıda arzı üzerindeki tehdidi küresel ekonomilerde enflasyonla mücadeleyi öncelik halde getirmiş durumda.

Büyük merkez bankaları Fed öncülüğünde düşük büyüme pahasına olsa bile enflasyonla mücadele edeceklerini hem alınan önlemler hem de verilen mesajlarla açıkça ortaya koydu. Gelişmekte olan ülkeler ise Fed’in şahinleşen duruşuna paralel olarak geçtiğimiz yılın ortasından bu yana faiz artışına gittiler.

Önümüzdeki dönemde Fed ve Avrupa Merkez Bankası başta olmak üzere faiz artışları ve bilanço küçültmeye devam edecek.

Küresel ekonomide bol para döneminin azaldığı ve finansman koşullarının geçmişe kıyasla daha zor olacağı bir döneme girdik.

Türkiye ise bu dönemde farklı bir politika tercihi ortaya koydu bugün dünyada akran ülkelere baktığımızda hem en yüksek enflasyona hem de en yüksek yüksek risk primine sahip olan ülke konumundayız.

Yakın geçmişte yaşadığımız ekonomik zorluk dönemleri global rüzgârlarına arkamızdan estiği dönemlerde bu zorluklarla bir şekilde mücadele edebildik oysa şu an global ekonominin geçmekte olduğu rüzgâr önümüzden esmekte ve işimize çok daha fazla zorlaştırmaktadır.

Artık global görünüm de lehimize değil. Yüksek ihracat, cari fazla, rekabetçi kur üzerine kurulan politika istenilen sonuçları vermekten uzak. Bir de bu sürece zorlu global süreçler eşlik ettiğinde son derece uzak bir iktisadi sürece girmiş durumdayız. Nisan ayında açıklanan ticaret verileri ile geçen yılın ilk dört ayında 14,1, dış ticaret açığı bu yıl 32,5 milyar dolara ulaştı.

Benzer veriler ihracat siparişlerin ve imalat sanayi sektörünün yavaşlama eğiliminde olduğunu gösteriyor Döviz kaynağını olan ihtiyacımızın arttığı bir dönemde risk birimimizin de artıyor olması dış finansmana erişimi ve maliyetimizi yukarı çekiyor ilk 4 ayda ihracatımızda yüzde 20 civarında iken ithalatımız yüzde 40’lar buldu buldu.

“Kurumsal yönetim ilkelerinde yeni standartlar oluşturulmaya başlandı”

Küresel dönüşümler, krizler ve kurumsal yönetim geleceğine dair konuşan OECD Kurumsal Yönetim ve Finansman Dairesi Başkanı Serdar Çelik ise konuşmasında şunlara değindi:

2015 yılında Türkiye’nin dönem başkanlığını Antalya zirvesinde OECD kurumsal yönetim ilkeleri kabul edildi. 1999 yılında geliştirilen ilkeler 2015’e kadar sadece OECD ülkeleri olarak biliniyordu. Ancak 2015 Antalya zirvesinde Japonya, ABD’de, Brezilya, Hindistan, Türkiye, Çin gibi hem dünyanın en büyük gelişmiş ülkeleri hem de gelişmekte olan ülkeleri uluslararası bir standart konusunda anlaşarak kendi ülkelerinde kurumsal yönetim politikalarını nasıl geliştirmeleri konusunda uluslararası anlaşmaya vardılar.

Bu uluslararası konsensüsü korumak çok önemli. Bu çerçevede çok yakın bir sürede Şubat ayında G20 ve OECD ülkeleri bir araya gelerek ilkeleri güncellemeye karar verdiler. Sermaye piyasasında ve iş dünyasında yaşanan değişimlerin yanı sıra iklim krizinin yol açtığı endişeler pandeminin devam eden etkileri ortamında bu güncelleme çalışması başladı. Elbette çok boyutlu bir olay şirketler de uzun dönüşümlü değişimler yaşanıyor konuşmada bu dönüşümün üç tanesini odaklanmak istiyorum. Birincisi, artan sürdürülebilirlik kaygıları iklim krizi ve diğer çevresel sosyal kaygılar…

İkincisi halka açık sayılı şirketlerin sayısında küresel çapta sayısında azalma özellikle küçük şirketlerin Borsadan uzak durması…

Üçüncü konu ise şirketlerin ortaklık yapısında dünya çapında gözlenen yoğunlaşma olgusu…