Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Bloomberg News'a Türkiye ekonomisini değerlendirdi.

Albayrak’ın Bloomberg ile gerçekleştirdiği yazılı mülakatta, Albayrak’a yöneltilen sorular ve alınan yanıtlar şöyle:

S: Türkiye’nin Karadeniz’deki son doğalgaz keşfine ve Doğu Akdeniz’de devam eden sismik araştırmalara ilişkin bize biraz ayrıntı verebilir misiniz?

C: Bildiğiniz gibi, 2017 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı olduğum dönemde açıkladığımız Milli Enerji ve Maden Politikası ile off-shore hidrokarbon aramacılığında yeni bir dönemi başlattık. Tamamen kendi imkanlarımızla, bu alanda faaliyet gösterecek bir kapasiteye ulaşmayı hedefledik. Bu kapsamda Oruç Reis ve Barbaros Hayrettin sismik gemilerimizin yanına farklı zamanlarda en son nesil teknoloji 3 sondaj gemisi ekledik.

Türkiye Petrollerinde donanımın yanında insan kaynağı açısından da önemli bir iyileşme gerçekleştirdik. Fatih ve Yavuz sondaj gemilerimiz ile başladığımız yeni dönemde gerçekleştirdiğimiz 9. Sondaj kuyusunda çok önemli bir gaz keşfini gerçekleştirdik.

Karadeniz’de geçmişte yabancı firmalarla gerçekleştirilen işbirlikleri ile 6 kuyu kazıldı, ancak bir şey bulunamadı. Tuna-1 kuyusu, 2017 yılında başlattığımız, enerji politikalarımız açısından önemli reformları barındıran bu yeni dönemde gerçekleştirdiğimiz 3 boyutlu sismik araştırmalar sonrası sondaj kararı verdiğimiz bir lokasyon.

2100 m su derinliği var. 3500 m deniz tabanından aşağıya inildi ve 2 katmanda 320 bcm gaz keşfi gerçekleşti. Keşif yaptığımız derinlik seviyelerden 1000 m daha derine gideceğiz. Yakın zamanda yeni güzel haberler gelebilir. Bu havza ciddi potansiyeli olan bir lokasyon ve tümüyle Sakarya bloğu önümüzdeki aylarda ve yıllarda yoğunlaşacağımız bir alan.

Burada tabi şunun altını çizmek lazım. Bu keşif Türkiye’nin hidrokarbon aramacılığında geldiği seviyeyi de net ortaya koyuyor. Bugün dünyanın en önce gelen petrol ve doğalgaz firmaları, keşiflerinde hangi yöntemleri kullanıyorsa, hangi testleri, hangi incelemeleri yapıyorsa bunları yapan bir Türkiye Petrolleri var.

Sahanın potansiyeli bizi heyecanlandırıyor. Ancak şunu net görmek lazım, 320 bcm müthiş bir keşif. Bundan sonraki süreçte diğer inceleme kuyularını, bölgedeki yeni sismik ve sondaj çalışmalarını hızla tamamlayacağız.

S: Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin 2023 yılında üretime başlamayı umduğunu söyledi. Tuna-1 sahasında yıllık ne kadarlık bir doğalgaz üretimi bekleniyor? Proje nasıl finanse edilecek? Finansman ya da üretim süreçlerine yönelik yabancı ortaklık görüşmeleri olacak mı?

C: Üretim için planlamamızı ilk gazı 2023 yılında sisteme şebekeye verecek şekilde yapıyoruz. Bunu takip eden birkaç yıl içinde plato seviye üretime ulaşmayı hedefliyoruz. Bu seviyelerde üretim ile şu anki tüketimimizin %30’unu karşılamayı hedefliyoruz.

Elbette şu an üretim ve saha geliştirme işin mühendislik çalışmaları sonrası elde edilen rakamları kamuoyu İle paylaşabiliriz. TPAO’nun güçlü bir bilançosu var. Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi de arkasında. Şu an için dış finansman önceliklerimiz arasında değil. Ama tabii ki bunu da düşünebiliriz. Biz bu gazın Avrupa’nın arz güvenliği için önemli bir güven unsuru olacağına, bölgesel enerji işbirlikleri için yeni bir motivasyon sağlayacağına inanıyoruz.

S: Yakın zamanda Türkiye’nin büyüme verilerinde “V” şeklinde bir toparlanma beklediğinizi belirttiniz. Türkiye seyahat kısıtlamalarının devam ettiği bir dönemde turizmde yaşanan kayıplar ile koronavirüs pandemisi nedeniyle yaşanan küresel talep şokundan kaynaklanan kayıpları nasıl telafi edecek? Türkiye’de “V” şeklinde bir büyümenin itici güçleri neler olacak?

C: Türkiye, genç ve iyi eğitimli nüfusu, dinamik ve girişimci iş insanları, modern üretim ve lojistik altyapısı ve stratejik coğrafi konumu sayesinde olağanüstü dönemler dışında yüzde 5’lik büyüme oranına zorlanmadan ulaşabilen, krizlere karşı direnci yüksek bir ülke. Bu anlamda birçok gelişmekte olan ülkeden pozitif ayrışıyor.

Son iki yılda, yaşamış olduğumuz kur saldırılarının ve ardından gelen KOVİD-19 salgının etkileriyle ekonomimiz potansiyelinin altında büyüdü. Birçok firma, sabit sermaye yatırımlarını ve kapasite artırıcı projelerini; hane halkı da büyük harcamalarını erteledi. Bu ertelenmiş yatırımların ve talebin de etkisiyle, eğer salgında büyük bir ikinci dalga ile karşılaşmazsak, ben inanıyorum ki 2021 yılında yüzde 5’in oldukça üzerinde bir büyüme oranını yakalayacağız.

Yeni dönemde, ihracatı ve turizm gelirlerimizi artırmaya ve ithalatı azaltmaya yönelik olarak oluşturduğumuz yeni ekonomik model, rekabetçi kur seviyemizin de verdiği katkıyla hem sabit sermaye yatırımları kanalıyla hem de net ihracat ve turizm kanalıyla büyümemize destek verecek ve onu daha dengeli ve sürdürülebilir kılacak.

Türkiye ekonomisi dengelenme döneminde elde ettiği kazanımların da desteğini alarak 2020 yılı ilk çeyreğinde yüzde 4,4 oranında büyümüştür. Ancak küresel ekonominin, salgının yaygın bir şekilde etkisi altına girdiği bir dönem olan ikinci çeyrekte ekonomimiz yıllık yüzde 9,9 ile beklentilerin altında daralmıştır. Bu dönemde Türkiye, verisi açıklanan Avrupa Birliği, G-20 ve OECD ülkeleri arasında en sınırlı daralan ülkelerden birisi olmuştur.

Açıklanan tüm öncü göstergeler en kötünün geride kaldığını ve ekonomideki toparlanmanın yılın üçüncü çeyreğinde güçlendiğini ve kesintisiz devam ettiğini göstermektedir.

Tüm veriler ışığında yılın ikinci yarısındaki toparlanmanın ‘V’ şeklinde olmasını beklemekteyiz. Hızlı ve etkin olarak aldığımız tedbirler ve açıkladığımız paketler tüm bu süreci destekleyen önemli faktörler olmuştur. Bununla birlikte Türkiye’nin güçlü ve köklü sağlık sistemi, salgının etkilerini sürdürdüğü bir ortamda olası ekonomik olumsuzlukları azaltacak niteliktedir. Sağlık sistemine olan yüksek güven Türkiye’de iyileşme dönemi için de olumlu bir faktör olmaktadır.

Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusu, milli gelire oranla yüzde 16,1 ile hanehalkının düşük borçluluğu ve hanehalkının döviz borcunun olmaması, kamu maliyesindeki sağlam yapı, güçlü bankacılık sektörü ve üretim ve ihracat tabanını dönüştürmeye yönelik politika uygulamaları, ekonomide istikrarı ve dengeli bir büyüme görünümü teşvik edecek niteliktedir.

Sonuç olarak ekonomik aktivite kademeli ve istikrarlı bir şekilde normal seyrine dönecek ve 2020’yi dünyadan pozitif ayrışarak tamamlayacağız. 2021 yılının da kapsayıcı ve sürdürülebilir bir yapıyla potansiyelimize yaklaştığımız bir yıl olması konusunda kararlıyız.

S: Bankalar krediler konusunda frene basarken, Temmuz ayında %7,34’e kadar inen TCMB ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti geçen hafta yeniden çift hanelere yükseldi. Kredi ve mevduat faizleri de hızlı şekilde yükseliyor. Ekonomideki bu soğumanın ne kadar sürmesini bekliyorsunuz?

C: Pandeminin ekonomi üzerindeki etkilerini en aza indirmek için tüm kurumlarımız koordineli bir şekilde çalışmaktadır. Bakanlığımızın, Merkez Bankası ve BDDK’nın aldığı mali tedbirlerin yanı sıra kamu bankalarının öncülüğünde sağlanan kredi desteği, iktisadi faaliyetteki toparlanma sürecine önemli katkı sağlamıştır. Bu politikalar ülkenin üretim potansiyelini destekleyerek iktisadi faaliyetin Mayıs ayından başlayarak belirgin bir toparlanma eğilimine girmesine yardımcı olmuştur. Normalleşme süreciyle birlikte ekonomideki toparlanmanın geldiği aşamada, yurt içi ve yurt dışı kaynaklı belirsizlikler önemini korumakla birlikte, salgın dönemine özgü politika tedbirlerine duyulan ihtiyaç giderek azalmaya başlamıştır. Bundan ötürü, salgın döneminde uygulanan tedbirlerin kademeli olarak normalleşmesi ve önümüzdeki dönemde ihtiyaç duyulması halinde kullanılmak üzere politika alanı oluşturulması önemli görülmektedir.

Merkez Bankası’nın mart ayından itibaren sağladığı likidite desteğinin önemli bir kısmını geri çekmesi, kamu bankalarının kredi desteklerini yeniden olağan duruşa almaları, BDDK’nın aktif rasyosu uygulamasında gevşemeye gitmesi gibi uygulamaları bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Politikalardaki olağanüstü destekleyici duruşun kademeli şekilde normalleştirilmesi sürecinde kredi ve mevduat faizleri bir miktar yükselmiş ve kredi büyümesi daha ılımlı oranlarda seyretmeye başlamıştır. Ekonomideki toparlanmanın güçlendiği mevcut konjonktürde, iktisadi faaliyetin sağlıklı ve dengeli şekilde devam etmesi, büyümenin istikrarı ve uzun dönemde sürdürülebilirliği açısından da önem arz etmektedir.

Yeni Ekonomi Programı kapsamında büyümenin sürdürülebilir, sağlıklı ve dengeli olmasını amaçlıyoruz. Bu çerçevede tüm gelişmeleri yakından takip ediyor ve buna göre gerekli adımları atıyoruz. Maliye politikası, finansal tedbirler ekonomideki toparlanma hızı, istihdam, enflasyon ve cari dengedeki gelişmeler göz önüne alınarak dinamik bir şekilde istişare içinde gözden geçirilmektedir. TCMB de bu çerçevede başta fiyat istikrarı ve finansal istikrarı gözeterek gerekli adımları eşgüdümle atmaya devam edecektir.

Mart ayından beri söylüyorum… Biz dinamik bir süreç yönetiyoruz. Hiçbirimiz salgında ikinci dalga olup olmayacağını bugünden öngöremiyoruz. Bu nedenle verileri yakından izleyerek, piyasaları ve iş dünyasını sık sık dinleyerek, ekibimizle devamlı istişare ederek kendimize bir rota çiziyoruz, gerektiği anda hızlı adımlar atıyoruz.

S: Türk lirasında yaşanan son değer kaybı dalgası enflasyonist baskıları artırarak, TCMB’nin para politikasını sıkılaştırmasına neden oldu. Yılın kalan kısmında tüketici enflasyonu ve kura yönelik öngörünüz nedir?

C: Salgına bağlı birim maliyet artışlarının yanı sıra son dönemde döviz kuru ve kredilerdeki gelişmeler enflasyon eğiliminde bir miktar yükselişe neden olmuştur. Kısa vadede enflasyon üzerinde etkili olan arz yönlü unsurların, normalleşme sürecinin devamıyla kademeli olarak ortadan kalkacağı öngörülmektedir.

Nitekim, normalleşme sürecinde kapasite kısıtlarına tâbi olan hizmet gruplarındaki aylık fiyat artışları yavaşlamaya başlamıştır. Son dönemde özellikle temel mal grubunda döviz kurları ve kredi gelişmelerinin de etkisiyle enflasyon bir miktar yükselirken, işgücü piyasası koşullarına daha duyarlı olan gruplarda ise talep koşulları önümüzdeki dönemde enflasyonu düşürücü etkide bulunacaktır.

Bununla birlikte Merkez Bankası’nın son dönemde likidite araçlarıyla yürüttüğü politikanın enflasyonu sınırlamakta etkili olacağı ve önümüzdeki dönemde enflasyonda düşüş patikasına dönüleceği değerlendirilmektedir.

Kurda oluşabilecek oynaklıkların fiyat ve finansal istikrar hedeflerimiz çerçevesinde başta TCMB, diğer tüm kurumlarımız ile doğru yönetilmesine azami çaba sarf edilmektedir.

S: Ağustos başında Türk Lirasının rekabet gücünün seviyesinden daha önemli olduğunu vurguladınız. Size göre TL şu an rekabetçi bir seviyede mi?

Cari işlemlerde kalıcı dengeyi sağlamak Yeni Ekonomi Programı’nın en önemli hedeflerinden biri olarak ortaya konmuştur. 2018-19 yıllarındaki “yeniden dengelenme” süreci ile birlikte cari işlemler dengesinde güçlü bir toparlanma gerçekleşmiştir. Cari işlemler dengesi 2001 yılından sonra ilk kez pozitif büyüme sağladığımız bir yılda fazla verdi.

2020 yılında koronavirüs pandemisinin etkisiyle alınan tedbirler kaynaklı özellikle seyahat gelirlerindeki daralma ile cari işlemlerde dengesinde bir bozulma olacak. Ancak, orta vadede temel amacımız cari dengede elde ettiğimiz kazanımları yeniden tesis etmek. Enerji alanında attığımız güçlü adımlarla birlikte katma değeri yüksek ürünler üretmek suretiyle ithalata bağımlılığımızı azaltmaya yönelik kapsamlı programlar hazırlıyor ve hayata geçiriyoruz. Esas olarak Türkiye’yi çok daha ileri seviyelere taşıyacak olan yapısal dönüşüm ile uluslararası rekabet gücümüzü artırmayı ve çok daha güçlü bir ekonomik yapıyı inşa etmeyi amaçlıyoruz.

Türkiye olarak dünyanın kökten değiştiği bu dönemde pandemi kaynaklı bu küresel krizi ülkemiz açısından bir fırsata dönüştüreceğiz. Yeni dönemde Türkiye’nin “güvenilir tedarikçi ülke” olarak dünya ekonomisinde yükselişini hızlandıracağız.

S: Ekonomistler kamu bankalarının 2019’un başından bu yana TCMB rezervlerinden 100 milyar doları aşan bir tutarı Türk lirasını desteklemek için sattıklarını söylüyorlar. Son döviz kuru seviyesi göz önüne alındığında, kamu bankalarının döviz müdahalesinin Türk lirasını desteklemek için başarılı bir strateji olduğunu düşünüyor musunuz? Bu stratejiyi gelecekte de uygulamayı düşünüyor musunuz?

Normal bir dönemden geçmiyoruz. COVİD-19 pandemisi sürecinde, küresel risk iştahındaki dalgalanmalar ve koronovirüs salgını sonrası dönemde artan ekonomik belirsizlikler gelişmekte olan ülkelerden yoğun sermaye çıkışları yaşanmasına neden oldu.

Bu dönemde Türkiye’de de yabancı yatırımcıların tahvil, hisse senedi ve benzer piyasalardaki varlıklarını azaltarak yoğun döviz talebi oluşturduğunu gözlemledik. Bu yoğun talep, benzer para birimleri üzerinde olduğu gibi TL üzerinde de değer kaybı baskısına nede oldu. Uygulanmakta olan para ve kur politikası çerçevesinde piyasadaki döviz arzı ve talebi yakından takip edilerek döviz piyasasının sağlıklı işleyişinin sağlanması ve belirsizliklerin Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinin sınırlandırılabilmesi amacıyla gerekli likidite önlemleri alınmıştır. Bundan sonraki süreçte de, ekonomimizin üzerinde olumsuz sonuçları olacak tüm süreçlere karşı gerekli tüm adımları, elimizdeki tüm araçlarla atmaya devam edeceğiz.

S: TCMB’nin brüt döviz rezervleri bu yıl üçte birden fazla azaldı ve 14 Ağustos itibarıyla 45,4 milyar dolara kadar indi. Altın dahil rezervler 88,2 milyar dolar düzeyinde. Bu rakamın 53 milyar dolarlık bölümü kısa vadeli swaplar kanalıyla yerli bankalardan borçlanılmış durumda. Türkiye kaybedilen döviz rezervlerini geri kazanmak için ne yapacak?

C: Ekonomik konjonktür ve sermaye akımlarındaki seyir de dikkate alınarak uygun koşullar altında uluslararası rezervlerin artırılması Merkez Bankası’nın önceliği olmaya devam edeceğini kurumumuz her fırsatta dile getirmektedir.

Para ve döviz kuru politika uygulamaları nedeniyle rezerv verilerinde dalgalanmalar yaşanabilir. Swap işlemleri haricinde TCMB rezervlerini artırıcı ya da azaltıcı yönde etki yapan birçok kalem bulunmaktadır. Her dönemin gereğini yerine getirerek gerek finansal istikrarı, gerekse ihtiyaç duyulan ekonomik aktivitenin devamlılığını sağlayacak tüm politikalar koordineli bir şekilde hayata geçirilecektir.

S: Ağustos ayında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu daha önce uluslararası kalkınma bankalarına tanınan muafiyete benzer şekilde, yurt dışı yerleşik bankaların bazı TL işlemlerindeki kısıtlamalardan muaf tutulacağını açıkladı. Aynı zamanda Aktif Rasyosu’nda da revizyona gidildi. Gelecekte bunlara benzer “piyasa dostu” adımlar atılacak mı?

C: Ekonomimizin pandemiden ötürü sert bir daralma riski ile karşıya karşı olduğu bir dönemde tedarik zincirlerini ve işgücü piyasasını ayakta tutabilmek açısından kredi genişlemesini ve vadesi gelen kredi ödemelerinin ertelemelerini teşvik eden aktif rasyosu benzeri bazı politikaları devreye aldık. Normalleşme dönemine girildiğinde de bu tedbirleri gevşettik. Bizler ekonomi politikalarımızı günlük kur ve faiz gelişmelerine bakarak almıyoruz. Doğru zamanda doğru adımları atarak toplumumuzun refahını artırmayı ve korumayı hedefliyoruz. Ekonominin tamamen kapanma riski ile karşı karşıya olduğu bir dönemde, dünyanın her yerinde olduğu gibi, bir süre de olsa ekonomik hedefler konusunda öncelikler değişebiliyor.

Piyasalar, ekonomiler normalleştikçe buna benzer adımları, yada günün koşullarına göre gereken adımları görecektir.

S: Merkez Bankası son dönemde doğrudan faiz artırımlarına başvurmadan fonlama maliyetlerini artırıyor. Bazı ekonomistler “örtülü sıkılaştırma” olarak adlandırdıkları bu adımın, daha az etkili olması ve şeffaf olmaması nedeniyle geçmişte TCMB tarafından vazgeçilen bir adım olduğunu belirtiyorlar. Size göre TCMB etkinliğini artırmak için politikalarını yeniden sadeleştirmeli mi?

C: Merkez Bankası’nın bağımsızlığına özen göstermek açısından bu konuda çok fazla yorum yapmak istemiyorum. Ancak, şu kadarını söyleyebilirim: KOVİD-19 salgınına dair belirsizlikler henüz devam ederken, süreci dinamik yönetme adına, böyle esnek bir politika yaklaşımı tercih edilmiş olabilir.

S: Hazine neden döviz borçlanmasını ciddi oranda arttırdı ve bunu neden uluslararası sermaye piyasaları yerine kısa vadelerle ve yerel yatırımcılar üzerinden yapmayı tercih ediyor? Bu, son 20 yılda uygulanan ve hükümetin döviz cinsi borç yükünü asgari düzeyde tutmaya yönelik stratejiden ciddi anlamda bir kayma gibi gözüküyor. Size göre bu durum vatandaşları dolar ve Euro cinsi varlıklardan uzaklaştırma talepleri ile çelişmiyor mu?

C: Hazine ve Maliye Bakanlığı olarak piyasa koşullarını göz ardı ederek stratejilerimizi belirlememiz söz konusu değildir. Borçlanma konusunda kararlarımızı verirken bir çok parametreyi göz önünde bulundurarak hareket ediyoruz. Pandemi etkilerinin sosyal hayat ve finansal koşullar üzerinde zirve yaptığı Mayıs ayından itibaren finansal sektörde önemli ölçüde bir YP tasarruf talebiyle karşılaşıldı. Burada vatandaşların finansal sistemde kalarak tasarruf tercihlerinde döviz ve altına yöneldiği görüldü. Yabancı para cinsinden kredi talebinin de olmadığı bu dönemde, yoğunlaşan YP birikim sonucunda bankaların artan döviz ve altın cinsinden fonları plase edecekleri kaynak ihtiyaçları ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Hazine olarak görece düşük maliyetle finansal sisteme belirli vadeler için ürün sağlarken borçlanma maliyetlerimiz açısından da önemli tasarruflar elde edebilmekteyiz.

Uluslararası piyasalar açısından doğru zaman ve doğru fiyatlama şartıyla iştahımız olabilir, bu bağlamda bu yıl için belirlenen 9 milyar USD’lik hedefe ilişkin olarak bir revizyon gerçekleştirmedik. Fiyatlama dinamikleri açısından uygun fırsatları geçmişte olduğu gibi önümüzdeki dönemde de değerlendirmeye devam edeceğiz.

Pandeminin ekonomik etkilerini beklentilerin ötesinde sınırlamayı başardık. Bütçe performansımız bütün gelişmekte olan ülkelerden daha iyi, ilave fonlama ihtiyacımız da görece çok daha az. Mevcut durumda toplam ve yabancı para cinsinden likiditemiz, pandemi öncesi planladığımızın çok üzerinde, oldukça güçlü seviyelerde ve yıl boyunca bu şekilde devam etti. Bu güçlü likidite pozisyonumuz sayesinde de borçlanma konusunda herhangi bir aciliyeti kesinlikle hissetmiyoruz.

Toplam borç stoku içerisinde yabancı para borcun pay gelişimi oldukça yakından takip ettiğimiz bir husus. Bu bağlamda finansal sektör ve ülke dinamiklerinden kopuk bir stratejiyle hareket etmemiz mümkün değildir. Ülkedeki tasarruf dinamiklerinde değişime bağlı olarak esnek stratejiler uygulamakla beraber yabancı para borcun payında dramatik bir değişim görmüyoruz. Örneğin bugünkü seviyeler pandemi dönemi öncesinde Mart sonu seviyelerle hemen hemen aynı.

Eylül-Kasım dönemi için açıkladığımız aylık borçlanma programında görülebileceği gibi ihracına bir süredir ara verdiğimiz 5 ve 10 yıl vadeli sabit faizli TL menkul kıymet ihraçlarına tekrar başlayacağız. Yine yabancı para cinsi içerisinde değerlendirilen altın konusunda da bir parantez açmak gerekiyor. Altın ülkemizde geleneksel tasarruf araçlarının başında gelen bir ürün. Dönem dönem artıp azalmakla beraber sürekli olarak tasarruf sahiplerinin altın yönünde tercihlerini görmekteyiz. Bu bağlamda yastık altı olarak tabir edilen finansal sistem dışında tutulan altınların sisteme dahil edilmesi amacıyla altın cinsinden ihraçlara da ağırlık verdik. Bankaların altın konusunda karşılaştıkları önemli bir alokasyon sorunu söz konusuydu. Diğer yabancı para cinsinden borçlanmalara göre çok daha düşük maliyetlerle altın cinsinden tahvil ve kira sertifikası ihraçları gerçekleştirdik ve maliyetlerimizi düşürürken altın cinsinden tasarrufların finansal sisteme dahil olmasında da destek olduk. Bu da bu başlık altında değerlendirilmesi gereken önemli bir husus.

S: Bankacılık sisteminde bir konsolidasyon ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz? Kamuya ait portföy ve sigorta şirketlerinde olduğu gibi kamu bankaları ile kalkınma bankalarını birleştirme yönünde bir plan var mı?

C: Şu anda gündemimizde böyle bir konu yok. Çok daha güçlü bir finansal mimari hedefimiz doğrultusunda yakın zamanda farklı adımları atacağız.

S: Cari açığı kontrol altında tutarken büyümeye destek sağlayacak optimum kredi büyümesi oranı nedir?

C: 2019 yılını cari fazla ile kapattıktan sonra, 2020 yılının ilk 8 ayında 32,9 milyar dolarlık dış ticaret açığı verdik. Ancak bu manşet rakamı doğru değerlendirmek gerekir.

Birincisi, ilk 8 aylık dış ticaret açığın 13,3 milyar dolarlık kısmı net altın ithalatından kaynaklanıyor. Altın ithalatını klasik mal ve hizmet ithalatından ayırmak gerekir, çünkü altın bir yatırım malıdır ve ülkemiz açısında bir fonlama açığı oluşturmaz. Altın hariç bakıldığında dış ticaret açığımız 19,6 milyar dolar seviyesine geriliyor.

İkincisi, bu yıl KOVİD-19 salgını olmasaydı 40 milyar dolar turizm geliri elde etmeyi bekliyorduk; ancak güncellenen yıl sonu beklentisi 10 milyar dolar seviyesinde. Yılın ilk 8 ayında salgın nedeniyle kaybettiğimiz turizm gelirlerini de denkleme koyduğumuzda karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor: Dış ticaret dengesi rakamlarına altın hariç bakıldığında, eğer salgının turizm gelirleri üzerindeki geçici etkisi olmasaydı, biz bugün dış açığın büyümesini değil dış ticaret fazlasını konuşuyor olacaktık.
Özetle, rakamlar doğru ve derinlemesine incelendiğinde, dış denge konusunda iddia edilenin aksine ciddi ve kalıcı bir kötüleşme söz konusu değil.

Ekonomi programımızın temel unsurlarından birisi orta vadede cari dengeyi sağlamak ve dış finansman bağımlılığını azaltmaktır. Bunu ihracatı ve turizm gelirlerimizi artırarak, ithal mal ve hizmetleri yurt içinde üreterek, tasarruf oranlarımızı artırarak, kaynaklarımızın daha çoğunu üretime ayırarak ve rekabetçi bir kur politikası uygulayarak başaracağız.

İhracatın finansmanı konusunda Eximbank, ithal ürünlerin ikamesi ile ilgili projelerin finansmanı konusunda da Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası yenilenmiş iş modelleri ve insan kaynağı ve Merkez Bankamızın kendilerine sağlamış olduğu özel fonlama imkanları ile diğer kamu bankalarımız ile birlikte önemli görevler üstlenecekler. Varlık Fonumuz da önümüzdeki dönemde kuruluş amacı çerçevesinde yatırımlar gerçekleştirerek cari dengeye katkı sağlayacak. Karadeniz’de keşfedilmiş doğalgaz yanında yeni keşiflerle çıkarılacak doğalgaz ve petrol cari dengenin sağlanması, hatta cari fazlaya geçilmesi konusunda önemli rol oynayacak.

S: Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile yaşanan gerilim nedeniyle Türkiye’ye uygulamakla tehdit ettiği yaptırımlarla ilgili görüşleriniz nedir?

Türkiye’nin yerine kendilerini koysunlar. Ege’de bize dayatılmaya çalışılan haritayı acaba hangi AB ülkesi kendisi için olsa kabul edebilir. AB, mesele Türkiye olunca uluslararası hukuku, adaleti savunmaktan bu kadar kolay vazgeçmemeli. Tek tek baktığınızda, Türkiye, AB içerisindeki ülkelerin çok büyük bir çoğunluğu ile güçlü ve karşılıklı menfaatlere dayanan ilişki içerisinde. Ancak, konu AB’ye geldiğinde, bir yada iki ülkenin siyasi saiklerle yada seçim endişeleri ile Türkiye’ye karşı cephe alması tüm AB ülkelerinin çıkarlarını riske atıyor. Yunanistan’ın bugün Fransa ile içerisine girdiği tutumun ne bu iki ülkeye ne de AB’ye bir faydası yoktur. Aklı selim ile düşündükleri takdirde, yaptıkları yanlışın farkına varacaklarına eminiz ama umarız geç olmaz.

Bloomberg News