Advertisement
HABERLER ABONE OL

Cem Coşkun

Aralık ayı başında AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu doğal gazın yüzde 90'ını ithal ettiğini ifade etmiş ve "Enerji fiyatlarındaki artış hepimizi endişelendiriyor. Enerji fiyatlarındaki artış doğal gaz fiyatlarındaki yükselişten kaynaklanıyor. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Enerji bağımlılığından kurtulmanın tek yolu yenilenebilir kaynaklara yatırım" haykırışında bulunmuştu.

Aslında bu haykırış, AB Yeşil Mutabakatı’nda (EU Green Deal) ortaya konulan hedeflerin en yüksek mercii tarafından bir kez daha dile getirilmesi olarak yorumlanabilir. Zira son dönemde mutabakatta yer alan enerji kaynaklarının sınıflandırılmasında (taxonomy) ortaya çıkan fikir ayrılıkları nedeniyle Avrupa Birliği’nde bloklaşmaların oluştuğu ve üye devletlerin hedeflere ulaşmak için yaptıkları planların siyasi arenada da problemlere yol açtığı görülüyor.

Kısaca söylemek gerekirse Avrupa zorlu bir enerji sınavıyla karşı karşıya. Gelin bu sınava madde madde bakalım:

1- Yeşil Mutabakatın ana hedefi 2030 yılına kadar Avrupa’da sera gazı emisyonlarını %55 oranında azaltmak (fit for 55) ve 2050’de de Avrupa’yı dünyanın ilk iklim-nötr (climate-neutral) kıtası haline getirmek. Buraya kadar her şey güzel. Tüm üye devletler kağıt üzerinde bu hedefleri kabul ediyor. Ama iş uygulamaya geldiğinde her devletin kendi çıkarları doğrultusunda mevzi aldığı görülüyor. Örneğin AB’nin iki büyük gücü Fransa ve Almanya nükleer enerji konusunda karşı karşıya geldi. Topraklarında üretilen elektriğin yüzde 70’ini nükleerden sağlayan Fransa, 9 üye ülke(Bulgaristan, Çekya, Finlandiya, Hırvatistan, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya) ile birlikte nükleer gücün yeşil yatırım kategorisine alınması için başvuruda bulundu. Bu girişime Hollanda ve İsveç’in de destek verdiği belirtiliyor.

Bu blok nükleer enerjinin, uranyumun farklı pazarlardan temin edilebilir olması nedeniyle ithalata daha az bağımlı ve karbonnötr hedefine uyumlu olduğunu savunuyor. Diğer tarafta 2022 yılı itibariyle sınırları içindeki tüm nükleer santralleri hizmet dışı bırakmayı hedefleyen Almanya ise, 4 üye ülke (Avusturya, Danimarka, Lüksemburg, Portekiz) ile birlikte bu isteğe kesin bir tavırla karşı çıkıyor. Hatta Avusturya bir adım öne geçerek, bu talebin gerçekleşmesi halinde AB’yi dava edeceğini açıkladı. Bu blok da nükleerdeki kaza risklerine ve nükleer atıkların yarattığı çevre kirliliğine dikkatleri çekiyor. Görüldüğü üzere henüz yolun başında Avrupa ikiye ayrılmış durumda.

2- Enerji fiyatlarındaki artış, Avrupa’nın doğal gaz için yabancı güçlere özellikle de Rusya’ya bağımlılığını ortaya koydu. Almanya’nın işte bu noktada ABD ile Rusya arasında kaldığına tanık oluyoruz. Yenilenebilir enerjide büyük atak yapan Almanya, nükleerden (2022 sonunda) ve kömürden (2030 sonunda) kademeli olarak çıkmayı hedeflerken geçiş döneminde tüm planlarını doğal gaz kullanmak üzerine yapmıştı. Bu planda Kuzey Akım 2 (Nord Stream 2) doğal gaz boru hattının önemi büyüktü. Rus doğal gazını Baltık Denizi üzerinden doğrudan Almanya’ya taşıyacak olan boru hattının inşaatı büyük tartışmalar içinde gecikmeli de olsa bitirildi. Şimdi sertifikasyon sürecinin tamamlanması ve hizmete açılması bekleniyor. Ancak bir taraftan ABD’nin yaptırımları (Rusya-Ukrayna gerginliğini de ekleyelim), diğer taraftan Almanya’da yeni kurulan koalisyonun üyelerinin konuya farklı yaklaşımları (Yeşiller boru hattına muhalif) sürecin uzamasına neden oluyor.

Rusya’nın, Belarus ve Polonya üzerinden Almanya’ya gaz taşıyan Yamal Avrupa boru hattında ara ara kesintilere gitmesi ise doğal gaz fiyatlarını tetikliyor. Her ne kadar Kremlin kesintileri sadece ticari saiklere dayandırsa da, Avrupa’da Putin’in bu gaz kesintilerini Kuzey Akım 2’nin sertifikasyon sürecinde baskı yaratmak için kullandığı fikri ön plana çıkıyor. Almanya’da yeni hükümetin, gittikçe büyüyen ve siyasi arenaya taşınan bu konuyu nasıl yöneteceği ise merak konusu.

3- Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri kömürden çıkış için bir basamak olarak doğal gaza ihtiyaç duyduklarını ısrarla belirtiyorlar. Ve doğal gazın da sınıflandırmada “geçiş” faaliyeti olarak değerlendirilmesini talep ediyorlar. Ancak diğer ülkeler bir fosil yakıtı yeşil olarak etiketlemenin, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadele çerçevesinde ortaya koyduğu bilimsel ve bağımsız çalışmaları baltalayacağını söyleyerek bu talebe karşı çıkıyorlar.

Evet Yeşil Mutabakat için AB henüz yolun başında. Tartışmaya açık birçok konu var. Ama özellikle enerji üretimi ve kullanımı kilit rolde. Hedefler çok iddialı ve tüm üye devletlerin (EU27) desteğini gerektiriyor. Daha temiz bir dünya ve daha sürdürülebilir bir hayat için çıkılan bu kıymetli yolda işleri zor. Bakalım Avrupa Birliği bu zorlu ama bir o kadar da önemli projede dünyanın karşısına bir rol model olarak çıkmayı başarabilecek mi? Yoksa çıkar kavgalarına teslim olup birlik olarak bir darbe daha mı yiyecek?