Cari açıkta biyoteknolojik ilaç faturası
Türkiye ithal ilaç pazarının yüzde 34'üne ulaşan biyoteknolojik ilaçların cari açığa yıllık faturası 8 milyar TL'yi aştı. Türk ilaç endüstrisinin biyoteknoloji alanında bugüne kadar aldığı yatırım teşvik belgesi tutarı ise 1,1 milyar dolara ulaştı
HANDE BERKTAN
21. yüzyılda teknolojik gelişmeler sağlık sektörünü de dönüştürerek bugünün yükselen değeri biyoteknolojiyi ortaya çıkardı. Bitkisel ve kimyasal kaynaklı ilaç üretimi yerini hızla daha yüksek katma değerli biyoteknolojik ilaçlara bırakıyor.
Türkiye ithal ilaç pazarının yüzde 34’üne ulaşan biyoteknolojik ilaçlar yıllık 8,1 milyar TL cari açığa neden oluyor. Türk ilaç endüstrisinin biyoteknoloji alanında bugüne kadar aldığı yatırım teşvik belgesi tutarı ise 1,1 milyar dolara ulaştı.
Bloomberght'ye konuşan Abdi İbrahim İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut "Tamamen ithalata dayalı bir biyoteknolojik ilaç tedarik modeli ülkemiz için sürdürülebilir değil. Biyoteknolojik ilaçları ülkemizde üretmemiz, ithalatımızı azaltacağı gibi ihracatımızı da artıracak, cari açık üzerinde çift yönlü olumlu etki yaratacaktır, bu alanda ruhsatlandırmaları devreye sokarak yıllık 8,1 milyar TL cari açığın azalmasına katkıda bulunabiliriz’’ dedi.
Dünyada kullanılan 10 ilaçtan 7'si biyoteknoloji kökenli
Biyoteknoloji, dünya için de dolayısıyla Türkiye için de büyük önem taşıyor. Dünyada en çok kullanılan 10 ilaçtan 7’si biyoteknoloji kökenli. Dünyada adeta bir biyoteknoloji devriminin yaşandığından söz etmek hiç de abartı olmaz. Kanser, alzheimer, kalp hastalıkları, diyabet ve romatoid artridi de içeren 200 hastalığın tedavisi için geliştirilen yeni ilaçların büyük bir kısmı biyoteknolojik ilaçlardan oluşuyor
Biyoteknolojik ilaçlar, biyolojik sistem ve süreçler kullanarak üretilen ürünleri ifade ediyor. Bir başka deyişle, konvansiyonel ilaçlar kimyasal sentez ürünleri iken biyoteknolojik ilaçlar canlı hücrelerden elde edilen biyolojik ürünler. İlaç sektöründe ilk biyoteknolojik üretim 1928’de Alexander Fleming tarafından gerçekleştirilmiş sayılsa da esasında 1980’lerin başında rekombinant DNA teknolojisi ile üretilen insan insülini ile gerçekleştirilen diyabet tedavisi bu segmentte milat olarak kabul ediliyor.
Biyoteknolojik ilaçlar dünya ilaç pazarının %30'una ulaştı
Barut'un verdiği rakamlara göre biyoteknolojik ilaçların dünyadaki pazar payı yüzde 30’a, Türkiye’de ise yüzde 25’e dayanmış durumda. Dünya genelinde oranın 2025 yılında yüzde 35 seviyesinde gerçekleşmesi bekleniyor.
Önümüzdeki 5 yılda ülkemizde bu ürünlerin pazar payının dünyadaki artışa paralel şekilde bir artış göstererek yüzde 30 olacağını öngörüyoruz." ifadelerini kullanan Barut "Ülkemizde pazarda bulunan biyoteknolojik ürünlerin tamamına yakını ithal. Dolayısıyla biyoteknolojik ilaçlar cari açığı besleyen, dış ticaret dengesini zorlayan bir yapıya sahip.Tamamen ithalata dayalı bir biyoteknolojik ilaç tedarik modeli ülkemiz için sürdürülebilir değil’’ uyarısında bulundu.
Abdi İbrahim'den biyoteknolojik ilaç yatırımı
100 milyon dolarlık bir yatırımla Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi AbdiBio’yu hizmete açtıklarını söyleyen Barut "Tesiste, yılda 11 milyon flakon, 9 milyon şırınga, 22 milyon kartuş ve 1 milyon liyofilize üretim kapasitesiyle çalışıyoruz. Hedefimiz; güçlü ve geniş bir biyoteknolojik ürün portföyü oluşturarak klasik kimyasal ilaçlarla tam olarak tedavi edilemeyen hastalıkların tedavisinde kullanılan biyoteknolojik ilaçları üretmek. Biyoteknolojide treni kaçırmamak için çok hızlı bir şekilde gelişimin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Firmalarımız, biyobenzer ilaçların hastalarımızın kullanımına sunulmasında hâlâ mevzuat ve bürokrasi engeline takılıyor, ABD ve Avrupa Birliği’nden (AB) tercüme mevzuat üzerinden ruhsat almaya çalışıyorlar" dedi.
"Biyoteknolojik ilaç pazarında Güney Kore modeli benimsenmeli"
Biyoteknoloji alanında kendi sistemini kurarak başarıya ulaşan Güney Kore modeli ilaç endüstrisinde örnek ülke olarak gösteriliyor. Konuya ilişkin Nezih Barut "Güney Kore otoriteleri; yeterli kalite, klinik dışı ve Faz 1 klinik çalışmayla kanıt elde edildiği durumlarda, gerek duyulmayan klinik çalışmaları istemedi. Bu sayede, bilimsel temele dayanan, ürün güvenirliği konusunda taviz verilmemiş ve daha düşük maliyetli biyobenzerlerin, daha kısa zamanda geliştirmesine imkân tanınmış oldu. Zaman içinde yeterince ürün çıkaran, kendi pazarı ve benzer pazarlardan sermaye birikimi sağlayan Güney Koreli firmalar, iç pazardaki bu biyobenzerler ilaçları ABD ve AB’de ruhsatlandırdı. Nitekim bugün Güney Kore; biyoteknolojik ürünlerini ABD ve AB ülkelerine ihraç eden, bu alanda öncü ülkelerden biri haline geldi. Hindistan, Arjantin, Rusya da benzer şekilde yol alarak biyoteknoloji alanında hızla ilerleyen ülkeler arasında yerlerini aldılar’’ açıklamasını yaptı.