Bloomberght
Bloomberg HT Haberler FT Başyazarı Wolf: Büyümenin yanına mutluluk ve çevreyi eklemeliyiz

FT Başyazarı Wolf: Büyümenin yanına mutluluk ve çevreyi eklemeliyiz

Küresel ekonomi çevrelerinin en etkin isimlerinden, Financial Times gazetesinin Başyazarı Martin Wolf, Bloomberg HT'ye küresel ekonomik görünümü ve her geçen gün daha fazla tartışılan yeşil dönüşümü değerlendiren özel bir röportaj verdi. Wolf'a göre büyüme göstergelerinin yanına mutluluk ve çevre maliyetinin eklenmesi gerekiyor

Giriş: 18 Haziran 2021, Cuma 11:21
Güncelleme: 18 Haziran 2021, Cuma 11:28

EROL OYTUN ERCAN

Salgının ve iklim değişikliğinin ekonomideki dönüştürücü etkilerini değerlendiren Financial Times Ekonomi Başyazarı Martin Wolf, gayri safi yurtiçi hasılaya ek olarak başka göstergelerin de eklenmesi, karbon salınımının fiyatlanması ve regülasyonların oluşturulması gerektiğini söyledi.

Gelecekte de piyasaların önemli bir rol oynayacağını belirten Wolf, “Üretimi organize etmek için şu anlık daha iyi bir yol bilmiyoruz. Bundan dolayı GSYH’nin ileride başka bir gösterge ile değiştirileceğini sanmıyorum fakat en azından iki adet daha göstergeyi bunun yanına eklemeliyiz” dedi.

Bunlardan birinin mutluluk diğerininse çevre maliyeti olması gerektiğini dile getiren Wolf, “Eğer her şeyinizi sadece tek bir bileşik göstergeye bağladığınız zaman o göstergenin açıklayıcılığını kaybettiğini düşünüyorum. Bu yüzden olayları daha iyi anlayabilmemiz için birden fazla gösterge kullanmamız gerektiğini düşünüyorum” dedi.

Artan korumacılık, küresel tedarik zincirindeki değişim ve Batı ittifakının Çin’e karşı politikalarını değerlendiren Wolf, tedarik zincirindeki ayrışmanın sınırlarına ulaşılmasıyla küresel ticaretin gelecek yıllarda azalacağını düşünüyor.

“Ülkeler tedarik zincirlerini yeniden sınırları içerisine taşımaya başlayacaklar"

“Ülkeler tedarik zincirlerinin bazıları yeniden sınırları içerisine taşımaya başlayacaklar. Bunu yapmalarının sebebiyse kısmen güvenlik endişeleri, kısmen de Çin ya da diğer gelişmekte olan ülkelerin sahip olduğu üretim maliyeti avantajının azalması” diyen Wolf, üretimin Türkiye, Meksika, Bangladeş, Vietnam ve Tayvan gibi birçok başka ülkeye dağılacağını çünkü Çin’in yerini alabilecek tek bir ülkenin bulunmadığını söylüyor.

Tedarik zincirinin ayrışmasıyla ilgili tüm fırsatların şu ana kadar kullanıldığını ve üretimin ayrışabileceği kadar ayrıştığını belirten Wolf, önümüzdeki on ya da yirmi yıl içerisinde tedarik zincirindeki ayrışmanın tersine döneceğini söyledi.

Küresel üretimin ülkelerin içine geri dönmesiyle beraber küresel GSYH’deki büyümenin de yavaşlayacağını vurgulayan Wolf, “Fakat bunu en azından kısmen dengeleyebilecek bir faktör var. Şu ana kadar mal ya da somut ürünlerin ticaretinden bahsediyorduk ama bunun yanında soyut ürünlerin de ticareti var. Fikirlerin ya da hizmetlerin ticareti. Birçok hizmet ise internet üzerinden gerçekleştirilebiliyor” dedi.

Description

"Eğer yeşil dönüşüm gerçekleşirse dünyayı yeniden şekillendirecek"

Avrupa ve ABD’de yaşanacak yeşil toparlanma bu ülkelerdeki ekonomik sistemi ve alışkanlıkları nasıl değiştirir? Böyle bir yeşil dönüşümün yansımalarını gelişmekte olan ülkelerde görecek miyiz?

Şu an için bir şey bilmiyoruz. Ne olacağı hakkında birçok fikrimiz var ama planların büyük bir kısmı tamamlanmamış durumda ve hedeflere ne zaman ulaşılacağı hala belirsizliğini koruyor. Belirli olan şey ise Avrupa’da ve ABD’de liderlerin yeşil dönüşümü bu on yılda başlatmak için ciddi bir şekilde tartıştıkları.

Liderler, hedefler konusunda çok az farkla değişik fikirlere sahip olsalar da önümüzdeki on yıl içerisinde karbon salınımını azaltmak istiyorlar. Tabii ki de liderler yapabilecekleri en kolay işlerle buna başlayacaklardır. Diğer yandan ise bu çok zor bir görev çünkü belirli bir yönde ilerlemek ve fosil yakıtların kullanımıyşa ilgili belirli varsayımlar üzerine kurulu devasa ekonomileri dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Bu gerçekten çok fazla çaba gerektiren bir görev.

Gelişmiş ülkeler kadar gelişmekte olan ülkeler de bu yeni teknolojilere ayak uyduracak çünkü ikisinin de endişeleri aynı.

Önümüzdeki on yılda atılacak en önemli adım enerji sisteminin dönüştürülmesi olacak. Elektrik üretimi büyük bir oranda ya da tamamen yenilenebilir ya da nükleer enerji kaynaklarından sağlanacak. Otomobiller ve ulaşım sistemlerinin de büyük oranda elektrikli olması gerek.

Bu saydıklarım yapılması gereken şeyler. Kesinlikle yapılacak mı? Bilmiyoruz ama yapılması gereken şeyler. Yeni teknolojiler geldiğinde ekonomi de buna göre şekillenecek. Gelişmiş ülkeler kadar gelişmekte olan ülkeler de bu yeni teknolojilere ayak uyduracak çünkü ikisinin de endişeleri aynı. Eğer bu yeşil dönüşüm gerçekleşirse dünyayı tamamen yeniden şekillendirecek.

"Gelişen ülkeler dönüşümü daha yavaş takip etmeliler"

Peki gelişmekte olan ülkeler bu dönüşümü gerçekleştirmek için gerekli kaynakları bulabilecekler mi?

Gelişmekte olan ülkeler ve gelişen ülkeler temelde aynı probleme sahipler. Bunu göz önüne alırsak, gelişmiş ülkeler Çin hariç gelişmekte olan ülkelerden daha fazla enerji tüketiyor. Gelişmiş ülkeler yapabiliyorsa gelişmekte olan ülkeler de bu dönüşümü gerçekleştirebilir.

Birçok gelişmekte olan ülke gelişmiş ülkedekilerden daha fazla yenilenebilir enerji kaynağına sahip çünkü bu ülkeler genelde dünyanın daha sıcak bölgelerinde bulunuyor. Bundan dolayı güneş enerjisine sahipler.

Her ülkenin kendine has özellikleri var burada genelleme yapmak doğru olmaz. En büyük problem ise yatırım sermayesi bulmak. Çünkü enerji ve ulaşım sistemini değiştirmek istiyorsanız gerçekten çok fazla para harcamanız gerekiyor.

Bana göre, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin karşılacaşacağı en büyük zorluk bu dönüşümü nasıl fonlayacakları olacak. Ülkelerin yerel sermaye kadar dış sermayeye ve dışarıdan gelecek bir know-how’a da ihtiyaçları olacağını düşünüyorum.

Ülkelerin yerel sermaye kadar dış sermayeye ve dışarıdan gelecek bir know-how’a da ihtiyaçları olacağını düşünüyorum. Gelişmekte olan ülkelerin bu dönüşümü gerçekleştirirken karşılacağı zorluklar şüphesiz çok büyükler ama kimse gelişmekte olan ülkelerin bu dönüşümü gelişmiş ülkeler kadar hızlı gerçekleştirmesini beklemiyor.

Karbon salınımının büyük bir bölümünden sorumlu oldukları ve bunu gerçekleştirebilecek yeterli kaynağa sahip oldukları için gelişmiş ülkeler bu dönüşüme öncülük etmeli. Gelişmekte olan ülkeler ise daha yavaş bir tempoyla bu dönüşümü takip etmeliler.

Fakat, gelişmekte olan ülkeler için yeni termik santraller ya da fosil yakıtla çalışan tesisler kurmak mantıklı olmayacaktır. Kurulacak yeni enerji santrallerinde mümkün mertebe yenilenebilir enerji kaynakları kullanılmalıdır.

"Eğitim çok büyük çıkış yapacak bir sektör"

Gelecek on yılda hangi sektörlerin var olmaya devam edeceğini ya da yok olacağını düşünüyorsunuz?

2030 yılına kadar otomobillerin yarısının elektrikli olacağını düşünüyorum. Tesla gibi yeni üreticilerin mi yoksa Mercedes, Volkswagen ya da General Motors gibi eski üreticilerin mi bu on yıla daha iyi ayak uyduracağı gerçekten çok önemli bir soru.

Tabii ki de her türlü batarya ve pil üreticisi bu süreçte çok iyi performans gösterecek. Pil üretimi ve enerji depolamayla ilgili yapılan araştırmalara göre, bu sektörlerin gelecekte hayata tutunmaları daha kolay olacak.

Birçok genç insan var ve gelecekleri tamamen eğitime bağlı. Dünyanın her yerinde geliştirilmiş bir eğitime daha fazla kamusal ya da özel kaynak ayrılacağını düşünüyorum.

Bunların yanında ise koronavirüs salgınından dolayı başka yapısal değişiklikler de göreceğiz. Ofislerde eskiden geçirdiğimiz kadar çok vakit geçirmeyeceğiz ve bu da şehir merkezlerinin, işlerin ve gayrimenkul piyasasının yeniden şekilleneceği anlamına geliyor. Eskiden olduğu kadar iş seyahati yapacağımızı da düşünmüyorum. Seyahat sektörü de bundan dolayı değişecek.

Eğitim sektörünün de ileride çok fazla büyüyeceğini söyleyebilirim. Birçok genç insan var ve gelecekleri tamamen eğitime bağlı. Dünyanın her yerinde geliştirilmiş bir eğitime daha fazla kamusal ya da özel kaynak ayrılacağını düşünüyorum. Bundan dolayı eğitimin önümüzdeki 10 yılda çok büyük çıkış yapacak bir sektör olduğunu söyleyebilirim.

"Dünyada en mutlu olan ülkeler sürpriz olmayan bir şekilde en zengin ülkeler oluyor"

Şu an iki büyük krizle birden mücadele ediyoruz. Bunlardan biri koronavirüs salgını diğeriyse iklim değişikliği. Şu an planlanan ekonomik dönüşüm de göz önüne alındığında sizce eski kapitalist nromları bir kenara koyarak refahı ölçmek için yeni göstergeler aramalı mıyız?

Tabii iki ayrı şeyden bahsediyorsunuz. Gayri safi yurtiçi hasıla refahı ölçmek için kullanılan bir gösterge tabi bu kapitalist ya da sosyalist bir ülke olup olmamanızla alakalı değişebilir. Sosyalistler net materyal ürünleri hesaplayarak refahı ölçüyorlardı ki bu GSYH’den bile daha kötüydü, her şeyi gözardı ediyordu.

Sovyetler Birliği devasa çevresel felaketler yaşadığında bile net materyal ürün hesabı bunu tamamen göz ardı ediyordu. Bu konuda ekonomik sistemin dinamikleri arasında bir ayrım yapmak gerektiğini düşünüyorum. Piyasalar ekonomide büyük bir rol oynamaya devam edecek mi? Devlete kıyasla piyasaların rolü gelecekte ne olacak?

Bunlar komplike sorular ama gelecekte piyasalara önemli bir rol vermeye devam edeceğimiz konusunda gayet eminim çünkü insanların talebini karşılayacak üretimi organize etmek için şu anlık daha iyi bir yol bilmiyoruz. Bundan dolayı GSYH’nin ileride başka bir gösterge ile değiştirileceğini sanmıyorum fakat en azından iki adet daha göstergeyi bunun yanına eklemeliyiz.

GSYH’nin ileride başka bir gösterge ile değiştirileceğini sanmıyorum fakat en azından iki adet daha göstergeyi bunun yanına eklemeliyiz. Eğer her şeyinizi sadece tek bir bileşik göstergeye bağladığınız zaman o göstergenin açıklayıcılığını kaybettiğini düşünüyorum. Bu yüzden olayları daha iyi anlayabilmemiz için birden fazla gösterge kullanmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bunlardan ilki mutluluk olmalı. Dünyada en mutlu olan ülkeler sürpriz olmayan bir şekilde en zengin ülkeler oluyor. Aynı zamanda bu ülkeler daha eşitlikçi oluyorlar. Diğer bir gösterge ise çevre maliyeti olmalı. Hareketlerimizden dolayı zarar gören doğa sermayesinin azalmasını ya da yok olmasını da göze almalıyız. Bunun da önce biyosfer ve sonrasında iklim olmak üzere iki ana bileşeni var. Biz de ekonomik hareketlerimizden doğan zararları göz önünde bulundurmalıyız.

Eğer her şeyinizi sadece tek bir bileşik göstergeye bağladığınız zaman o göstergenin açıklayıcılığını kaybettiğini düşünüyorum. Bu yüzden olayları daha iyi anlayabilmemiz için birden fazla gösterge kullanmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bazı göstergelerin GSYH’den daha önemli olduğunu söyleyebilirim. Tabii durum sadece göstergeler ile alakalı değil çevresel faktörleri de ekonomik çıktılar ile ilgili kararlarda göz önünde bulundurmalıyız. Bana göre bunu yapmanın yolu karbon salınımını fiyatlamaktan ve regülasyonlar oluşturmaktan geçiyor.

"Küresel tedarik zinciri Çin'den başka ülkelere kayacak"

ABD ve Avrupa Çin’i dengelemeye çalışırken küresel tedarik zinciri bununla birlikte nasıl değişecek sizce?

Bu gerçekten büyüleyici bu soru ama şu anki aşamada bunun nasıl olacağını maalesef ki bilmiyoruz. Birçok ihtimal var ama bu değişiklik kararının bir kısmı firmaların kendisi tarafından riski azaltmak için alınabilir ya da hükümetler tarafından alınabilir.

Ülkeler tedarik zincirlerinin bazıları yeniden sınırları içerisine taşımaya başlayacaklar. Bunu yapmalarının sebebiyse kısmen güvenlik endişeleri, kısmen de Çin ya da diğer gelişmekte olan ülkelerin sahip olduğu üretim maliyeti avantajının azalması.

Üretim maliyeti avantajının azalmasının da iki nedeni var. Birincisi bu ülkelerde yaşanan ücret artışları, ikincisiyse robotik alanında geliştirilen teknolojiler ve bu da makineler sayesinde daha ucuz üretim yapmaya imkan sağlıyor. Bunların ikisi de üretimin yeniden ülke sınırları içerisine dönmesine neden olacak.

Sınırlara geri dönecek üretimin büyük kısmının Çin’den olmasını bekliyorum ama kalan kısım Tayvan, Vietnam, Bangladeş, Türkiye ve Meksika gibi ülkelere kayabilir.

Fakat bunlara rağmen küresel tedarik zincirlerindeki üretimin bir kısmı başka ülkelere kayacak. Çin gerçekten büyük bir ülke ve Çin’in yerini alabilecek tek ülke yok. Sınırlara geri dönecek üretimin büyük kısmının Çin’den olmasını bekliyorum ama kalan kısım Tayvan, Vietnam, Bangladeş, Türkiye ve Meksika gibi ülkelere kayabilir.

Sonuç olarak tedarik zincirlerinin yer değiştirmesini bekliyorum ama bu sadece tek bir ülkeye değil birçok ülkeye dağılacak. Bunun sebebi de Çin’in çok büyük olması ve onun yerini alabilecek kadar büyük tek ülke olan Hindistan’ın gerekli altyapı ve politikalara sahip olmaması.

"Küresel büyüme yavaşlayacak"

Peki küresel ticaretin önümüzdeki yıllarda azalmasını bekliyor musunuz?

Bu çok önemli bir soru. Eğer istatistiklere bakarsanız çok açıkça görülüyor ki küresel tedarik zinciri 80’lerden bu yana ayrışarak dünyanın farklı yerlerine dağılıyor. Küresel ticaretteki artış ve küresel büyüme finansal krizden bu yana yavaşlarken bu süreçte durmayan tek şey küresel tedarik zincirindeki ayrışma oldu.

Tedarik zincirinin ayrışmasıyla ilgili tüm fırsatlar kullanıldı ve üretim ayrışabileceği kadar ayrıştı. Asıl soru ise bunun devam edip edemeyeceği. Önümüzdeki on ya da yirmi yıl içerisinde tedarik zincirindeki ayrışma tersine dönecek. Bu da küresel üretimin bir kısmının yeniden ülke içerisine dönmesiyle beraber ticaretin küresel GSYH’den daha yavaş büyüyeceği anlamına geliyor.

İletişimin, hizmetlerin, fikirlerin küreselleşmesinin ileride daha da artmasını bekliyorum. Çok yakında dünyadaki herkesin geniş bant ağa erişebileceğini düşünüyorum.

Fakat bunu en azından kısmen dengeleyebilecek bir faktör var. Şu ana kadar mal ya da somut ürünlerin ticaretinden bahsediyorduk ama bunun yanında soyut ürünlerin de ticareti var. Fikirlerin ya da hizmetlerin ticareti. Birçok hizmet ise internet üzerinden gerçekleştirilebiliyor.

Geçtiğimiz yıl daha iyi anladığımız üzere internet aracılığıyla etkileşime geçme kapasitemiz oldukça gelişti. Bunu 5 yıl önce gerçekleştiremezdik. Ben buna sanal küreselleşme diyorum. İletişimin, hizmetlerin, fikirlerin küreselleşmesinin ileride daha da artmasını bekliyorum. Çok yakında dünyadaki herkesin geniş bant ağa erişebileceğini düşünüyorum.

Büyük ihtimalle önümüzdeki zamanlarda insanların, malların ve sermayenin dolaşımıyla oluşan gerçek küreselleşme düşüşe geçerken insnaların entegrasyonunu kapsayan sanal küreselleşme artmaya devam edecek. İnsanlığın entegrasyonu bu konuda devam edecek fakat tabi ki de milliyetçi hareketlerin de arttığını göreceğiz.