Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) ile Avrupa Politika Merkezinin düzenlediği ''Türkiye-AB: Ortak Çıkarların Yeniden Değerlendirilmesi'' toplantısında yaptığı konuşan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ''Bizim değişim ve dönüşüm için AB'ye ihtiyacımız var, AB'nin de eminim bizim dinamizmimize ihtiyacı var'' dedi.

Şimşek, kendisine ''AB ile ilgili olarak, ''AB çok ciddi bir ekonomik bunalım ile karşı karşıya. Siz hala AB'ye girmek için ısrarlısınız'' denilerek sorular geldiğini söyledi.

Şimşek, Türkiye'nin AB'ye ciddi ihtiyacı bulunduğunu ve AB'nin çok büyük bir başarı hikayesi olduğunu ifade ederek, ''AB, Orta Avrupa ülkeleri için, değişim ve dönüşüm için çok önemli bir motor görevini gördü'' dedi.

Son 10 yıla bakıldığında Türkiye'deki değişim ve dönüşümün bir kısmının bu durumdan kaynaklandığını belirten Şimşek, şöyle devam etti:

''Onun için biz AB'ye müteşekkiriz. Bizim değişim ve dönüşüm için AB'ye ihtiyacımız var, AB'nin de eminim bizim dinamizmimize ihtiyacı var. Eminim bu konular konuşulacaktır. Bana en çok sorulan bir diğer soru; 'AB'de, özellikle avro bölgesinde bazı ülkelerde, şu anda kamu borç sorunu var. Bu krize karşı Türkiye'nin bir B planı var mı?' şeklinde... Hakikaten Türkiye'nin ihracatının yarısı, gelen turistlerin yüzde 60'ı, yabancı, küresel doğrudan yatırımların yüzde 80'i AB kaynaklı. Dolayısıyla bizim AB ile ekonomik anlamda çok güçlü bir entegrasyonumuz söz konusu.

Peki B planı var mı? Tabii ki her zaman için B planları var. Öncelikle biz şunu ümit ediyoruz; AB bazı ülkelerde var olan sıkıntıları orayla sınırlı tutmak için belki bu yangına karşı duvarlar örmesi gerekiyor. Bu konuda bir çaba var. Tabii ki ümit ediyoruz ki bu çabalar başarılı olur. Ama olmazsa da ki ben olacağına inanıyorum, biz çok ihtiyatlı bir orta vadeli ekonomik program ortaya koyduk ve mali disiplini devam ettiriyoruz.

Son birkaç yıldır krize rağmen, kriz sonrasında, hem bütçe açıklarını, hem kamu borcunu Milli Gelire oranla aşağıya doğru bir trendde tuttuk. Niye bunu yaptık? Mali anlamda, bir manevra alanı oluşturuyoruz. Çünkü kötüye giderse bizim en azından bir hareket alanımız oluşsun diye... Dolayısıyla mali dengelerimiz, bütçe dengelerimiz, Lehman krizi öncesinden daha iyi bir konumda.''

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ''Türkiye gibi yüksek büyümeye potansiyeli olan bir ülkeye ben fon akışının devam edeceğine inanıyorum'' dedi.

Şimşek, bu yıl için Türkiye'nin genel devlet açığının yaklaşık milli gelirin yüzde 1'i civarında olduğunu belirterek, ''O da biz altyapıya daha fazla para harcadığımız için böyle. Normalde bütçe ile sınırlı kalsaydık neredeyse sıfır açığımız olacaktı'' dedi.

Türkiye'de Euro bölgesinden farklı olarak esnek kur sisteminin olduğunu anımsatan Şimşek, bunun da Türkiye'nin şoklara karşı direnmesinde önemli katkı sağladığını anlattı.

''Nitekim esnek kur sistemi çalıştı ve kurdaki değişim önümüzdeki dönemde cari açığı olumlu yönde etkileyecek'' diyen Şimşek, ekonomide yumuşak iniş olasılığının arttığını, bir yandan BDDK'nın ve Merkez Bankasının aldığı tedbirlerin kredideki genişlemeyi daha makul düzeylere çektiğini, bir yandan da mali disiplinin yardımcı olduğunu kaydetti.

Bakan Şimşek, Türkiye açısından en önemli konunun siyasi istikrar olduğunun altını çizerek, şöyle devam etti:

''Belki bu yeterince vurgulanmıyor. Siyasi istikrar çok önemlidir. Çünkü her hangi bir kötü gelişmeye karşı hızlı hareket edebilmek, hızlı çözümler üretebilmek çok önemlidir. Türkiye'de tek parti, güçlü bir hükümetinin olması, daha önemlisi büyük stres testlerinden başarıyla geçen bir hükümetin olması çok önemlidir. Yani kriz deneyimi olan bir hükümet var. Cari açığımız var ama makro finansal temellerimiz çok sağlam. Kamu borç stoku şu anda her tarafta konuşuluyor. Türkiye'nin brüt kamu borç stokunun Milli Gelire oranı yüzde 40'ın altında. AB'de sorun var. Çünkü yüzde 90 düzeyinde. Amerika'da yüzde 100'ün üzerinde. Kamu sektörünün açıkları azaldı. Türkiye bu yılın haziran ayı itibariyle ilk defa kamunun net dış borcunu sıfırladı. Hane halkı borçluluk düzeyi her ne kadar yükseldiyse de AB'ye oranla makul düzeylerde. Mesela, Türkiye'de hane halkı borcunun milli gelire oranı geçen sene sonu itibariyle yüzde 17'diydi, AB ortalaması yaklaşık yüzde 59'lar civarında. Ama en önemlisi Türkiye'de hane halkının Döviz borcu yok denecek kadar az.''

''TÜRKİYE'NİN EN GÜÇLÜ TARAFI BANKACILIK SEKTÖRÜ''

Şimşek, hane halkının döviz borcunun toplam tüketici kredilerine oranının yüzde 1 olduğunu belirterek, tüketici kredileri faizlerinin ise genelde sabit, vadelerin ise uzun olduğunu söyledi.

Son 4 yıldır, 4,1 milyon kişiye istihdam imkanı yaratıldığını anımsatan Şimşek, ''Bu da hane halkının bilançosunu güçlendiren bir faktör'' dedi.

Şu anda AB ve bazı ülkeler için önemli sıkıntılardan birinin de devlet tahvillerinin faizlerinin yükselmesi olduğunu hatırlatan Şimşek, şunları kaydetti:

''Bu tahvilleri elinde tutan bankaların bundan dolayı sermayesi eriyor. Yani bir bilanço etkisi ortaya çıkıyor. Halbuki Türkiye'ye baktığımız zaman, Türkiye'nin bankacılık sektörü, Türkiye'nin en güçlü tarafı. Bankacılık sektörünün sermaye yapısı güçlü. Yine aktif kalitesi çok güçlü. Biz çok ihtiyatlıyız. Bankaların karlarını dağıtmalarına izin vermedik. Bankalar son 4 yıldır krize rağmen çok karlı. Biz ihtiyatlı davrandık ve bankalara karlarını dağıttırmadık. Likidite yine yüksek. Dolayısıyla resmin bütününe baktığınız zaman; kamu finansman dengeleri oldukça sağlıklı, bankacılı sektörü güçlü, esnek kur sistemi var, güçlü bir hükümet var. Bunlar önemli konular. Bunun da ötesinde ben önümüzdeki dönemlerde küresel doğrudan yatırımların sıkıntılara rağmen artabileceğine inanıyorum. Çünkü dünyada bir likidite sorunu yok. Aslından likidite bol. Fakat sıkıntı, bir güven meselesi. Türkiye gibi yüksek büyümeye potansiyeli olan bir ülkeye ben fon akışının devam edeceğine inanıyorum''

Şimşek, ABD'de, İngiltere'de, Japonya'da ve Avro bölgesinde merkez bankalarının bu krizden çıkış sürecinde ciddi anlamda para bastıklarını hatırlatarak, bunun orta vadede bir risk olduğunu söyledi.

Türkiye açısından bakıldığında da tam aksine Merkez Bankası'nın parasal koşulları sıkılaştırdığını, son dönemde piyasadaki parayı çekmeye başladığını ifade ederek, ''Dolayısıyla Türkiye aslından hazırlıklı. Türkiye ihtiyatlı. Ama bizim temennimiz AB gibi bizim için çok önemli bir partnerin bir an önce bu yangını sınırlaması, kontrol altına almasıdır. Bunun da olmaması için bir sebep yok'' diye konuştu.