Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in Türkiye'nin pozitif olan kredi not görünümünü durağana çevirmesi ile ilgili olarak, ''Krizde olan bir Avrupa ve ekonomik büyümede rekor kıran bir Türkiye var. Dünyadaki yatırımlar Türkiye'ye akıyor. Türkiye cazibe merkezi haline geliyor. Fitch de Türkiye'nin kredi not görünümünü pozitiften durağana çevirmekle ekonomik krizdeki Avrupa'dan Türkiye'ye yönelmek isteyen sermayeyi engellemeye çalışıyor. Ama bunda başarılı olamayacak'' dedi.

Bakan Ergün, ABD temasları kapsamında Los Angeles şehrinde Kaliforniya Teknik Üniversitesi ve Kaliforniya Üniversitesi'ni ziyaret etti.

Ziyaretleriyle ilgili gazetecilere değerlendirmede bulunan Ergün, Kaliforniya Üniversitesi'nin tamamen akademik ve teknolojik araştırmalar yaptığını kaydetti.

Kaliforniya Üniversitesi'nde cep telefonu ile mikrobiyolojik tetkikler yapabilecek bir cihaz projesi üzerinde çalışıldığını ve bu konuda kendisine bir sunum yapıldığını anlatan Ergün, projenin bir Türk akademisyenin başkanlığında yürütüldüğünü, 10'dan fazla Türk doktora öğrencisi ile Çinli ve Koreli öğrencilerin oluşturduğu 25 kişilik bir bilim ekibinin projede yer aldığını kaydetti.

Bakan Ergün, bu proje ile kırsalda çalışan doktorların, az gelişmiş ülkelerde, hastalıkların teşhisinde, kan tahlili ve kanser teşhisleri gibi konularda çok büyük mikroskoplar veya aygıtlar olmadan cep telefonuna takılan cihazla bu tanıların yapılabildiğini anlattı.

Ergün, Kaliforniya Üniversitesi'nin 20 sene önce fikirlerini ticarileştirmeye başladığını ifade ederek, onların da daha önce ''Hocalar şirket mi kurar?'', ''Ticarileştirmek için araştırma mı yapılır?'', ''Bilimsel araştırmalar ticarileşir mi?'', ''Bilim bilim içindir'' gibi düşüncelere daha yatkın olduklarını, ancak 20 yıl önce üniversite yönetiminin bu fikirlerini gözden geçirdiğini ve üniversitede artık fikirlerin ticarileşmesi döneminin başladığını anlattı.

Kaliforniya'daki üniversitelerde yapılan bir araştırmanın piyasada önemli etkiler meydana getirecekse, o araştırmanın ticarileşmesi için öğretim görevlilerinin ya da doktora öğrencisinin şirket kurduklarını, o araştırmaya fon bulunduğunu ve o fonla şirketin birkaç yıl içinde o fikri geliştirdiğini, ticarileştirdiğini ve üretim safhasına geçirdiğini belirten Ergün, örnek olarak 10 milyon dolara kurulmuş olan bir şirketin iki yıl sonra yüz milyonlarca dolara satıldığını ifade etti.

Ergün, Türkiye'de bu kültürün üniversitelerde yeni yeni geliştiğini dile getirerek, ''Bizim, bu üniversitelerle Türkiye'deki birtakım üniversiteleri yan yana getirmemiz, işbirliği yaptırmamız lazım'' dedi

Şu an Harvard Üniversitesi ile Sabancı Üniversitesi arasında öğrenci değişimi ölçeğinde bir işbirliği bulunduğuna işaret eden Ergün, bunun daha da geliştirilmesi gerektiğini, Harvard'ın altyapısından yararlanılacak bir işbirliğine gidilmesi gerektiğini söyledi.

Ergün, Türkiye'nin gün geçtikçe dışa açık bir yapıya kavuştuğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Biz mesela buradaki doktora, yüksek lisans öğrencileri, akademisyenlerle ilgili ciddi bir veri tabanına ihtiyaç olduğunu da gördük. Yurt dışında başka üniversitelerde bizim ne kadar araştırmacımız, akademisyenimiz var? Ne yapıyorlar? Bunlarla ilgili bir veri tabanı oluşturmamız gerekiyor. Buna çalışıyoruz. Bir de bunların birbirinden haberleri yok. Bunları birbirleri ile haberdar hale getirmek lazım, aralarında bir network oluşturmak lazım. Üniversitelerdeki öğrencileri, akademisyenleri zaman zaman başkonsoloslukların, büyükelçiliklerin de bir araya getirmesi lazım. Dışişleri ile bunun da bir altyapısını oluşturacağız. Bunu TÜBİTAK bünyesinde oluşturabiliriz.

Bulundukları ülkelerde belli zamanlarda bu bilim adamlarının ve araştırmacıların bir araya gelmesini sağlayacağız. Sonra yılda bir defa da dünyada ne kadar bilim adamımız varsa Türkiye'de bir araya getireceğiz. Dünyadaki Türk bilim adamlarının yıllık buluşması gibi, genel kurulu gibi bir çalışma yapacağız. Bu ilk buluşma önümüzdeki yıl yapılacak. Bunların birbirinden haberdar olması bir sinerji meydana getirecek, bunlar araştırmalarının bir kısmını Türkiye'ye getirecek ve Türkiye'deki akademisyenleri de motive edici unsur olacaktır.''

Santez Projesi

2010 yılında Teknopark yasasını değiştirdiklerini belirten Ergün, artık üniversite öğretim üyelerinin şirket kurabildiklerini, ayrıca buradan kazandığı parayı döner sermayeye de vermeyip, kendi çalışmaları için harcayabilecek zemini oluşturduklarını kaydetti.

Ergün, Santez Projesi ile de teknolojik fikri olan kişileri üniversitelerle buluşturduklarını belirterek, şunları ifade etti:

''Bu proje ile öğretim üyeleri ve doktora öğrencileri 3,5 yıla kadar araştırma harcamalarının yüzde 75'ini devlet desteği ile yaparak çalışmalarını sürdürüyor. Şu an bu konuda 500 civarında proje devam ediyor. Bu projeler bir taraftan teknolojik ürüne dönüşürken bir taraftan üniversite sanayi işbirliği sağlanmış oluyor. Böylece yüksek lisans ve doktora tezlerini piyasada karşılığı olan tezler haline getiriyoruz.

Belli bir prototip ürün elde eden şirketler 2. faza geçecek. Biz bu şirketlere 500 bin lira hibe destek vereceğiz. 3. fazda ise risk sermayesi şirketi bu firmalara ortak olacak. 4. fazda ise bu şirketleri büyük firmalar satın salacak.''

Fitch Türkiye'yi engellemeye çalışıyor, ama başaramayacak''

Nihat Ergün, kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in Türkiye'nin pozitif olan kredi not görünümünü durağana çevirmesi ile ilgili olarak, ''Krizde olan bir Avrupa var ve ekonomik büyümede rekor kıran bir Türkiye var. Dünyadaki yatırımlar Türkiye'ye akıyor ve Türkiye cazibe merkezi haline geliyor. Fitch de Türkiye'nin kredi not görünümünü pozitiften durağana çevirmekle ekonomik krizdeki Avrupa'dan Türkiye'ye yönelmek isteyen sermayeyi engellemeye çalışıyor. Ama bunda başarılı olamayacak'' diye konuştu.

''Sabredilirse amacımızın TÜBA'ya müdahale olmadığı anlaşılacak''

Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) hakkında değerlendirmelerde bulunan Ergün, şunları kaydetti:

''TÜBA 18 yıl önce kurulduğunda Türkiye'deki profesör sayısının yüzde 2'si kadar asil üye, asil üyelerin 3 katına kadar da asosiye üye, ayrıca 'sınırsız şeref üyesi yapabilir ve burada yabancı bilim adamlarına da yer verebilirsin', denildi. Şu an Türkiye'de 15 bin profesör var. Bu demektir ki 300 asil, 900 asosiye üye olabilir. Fakat 18 yılda sadece 82 asil, 17 asosiye, 3'ü yabancı olmak üzere 39 kişi de şeref üyesi yapılmış. Yani açıkçası butik bir topluluk olarak kalmış. Biz de reform yaparak daha çok bilim adamının onore edilmesini istedik. Daha çok genç bilim adamının teşvik edilmesini istedik. 18 yıl boyunca her yıl 10 milyon kaynak aktardık. Çok ileri düzeyde bilimsel çalışmalara imza atan, ödül alan birçok bilim adamımız var. Bunların takdir edilmesi gerek. Bunu yapacak olan da TÜBA'dır. İki şey yapmışlar. Daha önce tek bir başkan adayını Başbakan'a önerip onaylanmasını beklemişler. Bugüne kadar hep onaylanmış fakat onaylanmasa kriz çıkabilirdi.

Biz de bunu engellemek için TÜBA'dan üç aday çıkarmasını istedik. İkinci olarak da TÜBA'nın onore edilecek bilim adamlarının 3'te 1'ini TÜBİTAK bilim kurulunun, diğer üçte birini YÖK Genel Kurulu'nun seçmesini istedik. Böylece tek tip yapının ortadan kalacağını öngördük. Dar yapının genişlemesinden rahatsız olanlar olabilir. Bu konuda yazılan yazılar hoşumuza gitmeyebilir ama bilim adamı olduğu için bu kişilerle polemiğe girmeyiz. Bu kurula nasıl siyaset karıştırılacak? Yer çekimi kanununu mu değiştireceğiz? Bizim burada diyeceğimiz şu ki; herkes az sabredilirse amacımızın TÜBA'ya müdahale olmadığı anlaşılacak. Biz sadece tıkanmayı açıyoruz.''