Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL


2008 krizi öncesinde, esnasında ve sonrasında kafayı “kum”dan kaldıranlar, birbirine ihtimal ki, şu soruyu sordu: Nerden çıktı, bu Çin?

Öyle ya, varsa yoksa Wall Street, Dow Jones; önünde sonunda Anglo-Sakson ve Anglo-Amerikan ilişkiler bütünüydü dünya ve bunun dışındaki dünyayı da kimse iplemiyordu. Ne zaman ki, ABD bankalarını önüne katıp götüren Mortgage Krizi ve bunun Avrupa pazarlarında yarattığı “kirli varlık dalgası” ortaya çıktı, o gün dünyada bazı şeylerin ters gittiğini anlamaya başladık. “Başladık”, diyoruz; zira daha önce kimse lafını bile etmiyordu global iktisadi yapıdaki zemin kaymasının…

Önce şu tespiti yapalım: Çin, öyle uzun mesafe yarışı sona ererken parkura “hileli” yollardan girmiş bir atlet değil. Yarışın en başından beri -Bretton Woods Konvansiyonu ile eşzamanlı- vardı ve koşuyu kendine göre belirlediği bir tempo ile götürüyordu. Soğuk Savaş dönemi boyunca, iki kutuplu dünyadaki Sosyalist yol arkadaşı SSCB’ye de fazla “sırnaşmadan” yoluna devam edegeldi. “Sırnaşmak” ne kelime, ara ara SSCB’ye “dirsek” bile attığı oldu, yarış içinde…

Tarihte, hiçbir şey tesadüflerle olmamıştır. Başka bir deyişle; “tarihte olan herşey, öyle olması gerektiği için öyle olmuştur.” Çin’in, 21. Yüzyılın başlangıcında küresel yarışın son düzlüğüne önde girmesi de, “tesadüfi” değildir. Herşey, bir saat dakikliği ile işleyen zamanlama, planlama, projeksiyonun eseridir. 1949 Kültür Devrimi’nden bu yana, Mao ile birlikte adımlarını sıklaştıran Çin, 2003’e gelindiğinde; ABD,  Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa’dan sonra dünyanın 6. Büyük ekonomisi kürsüsüne yerleşmiştir.  Ama o yıllarda bile geriye dönüp bakanlar, Çin’in “battal bedeni”ne aldanıp, “birazdan nefesi kesilir” diyerek, dikkate almamışlardır. Bugün, Çin; ABD’nin hemen arkasında dünyanın 2. Ekonomisidir ve “öngörüler sürdürülebilirse”, en geç 20 yıl içinde ABD’yi geçerek, ilk sıraya oturacaktır.(Ben söylemiyorum; Goldman Sachs söylüyor)

Bu analizin kaleme alınması da, tam bu nokta ile ilişkilidir. Bugünlerde, ABD’li ve Avrupalı analistler, tuhaf bir şekilde “ortak bir ağız” kullanarak, “merak etmeyin, Çin yarıştan kopacak; öncü birlikler dün olduğu gibi, yarın da yoluna devam edecek” masalı anlatıyorlar.

Yani?

Yanisi şu: Çin için, “Silkele Mahmut; düşecekler” tezahüratı yapılıyor.  Öyle değil. Öyle olmadığını birazdan birlikte daha iyi idrak edeceğiz.

Mao’dan bu yana Çin’de sistematik biçimde Kırsal kesimin (tarım) ağırlığı azaltıyor. 1949’da %45 olan tarımsal üretimin payı, bugün gelinen noktada %14.5’e düşmüştür. Sanayi üretiminin payı ise %34.5’ten, %51.8’e çıkmıştır. Oldu mu, geriye dönüştürülemez biçimde dinamik bir sanayi toplumu? Bu bir. Bunu bir kenara yazın. Yazarken, “gelişmiş sanayilerle arasındaki nicelik ve nitelik farkının ne kadar kapandığını da ıskalamayın ama. Çin, düpedüz bir sanayi toplumudur.

Geçiyorum.

Çin, sanayi toplumu olmaya Mao’dan sonra karar vermemiştir; bu karar Mao ile birlikte başlayan bir sürecin ürünüdür. Nerden biliyoruz bunu? Şuradan: 1979’dan sonra yılda ortalama %9 büyüyen Çin, Kültür Devrimi (yani Mao) ile birlikte geçirdiği yıllarda da ortalama %6.1 büyümüştür. Yani, Çin’deki hızlı büyüme bugünün veya son yılların eseri değildir; planlı(sosyalist) dönemin gereklerinin ürünüdür. Bu da iki. Bunu da dipnotlarınız arasına alın.

Dolayısıyla, Çin günün birinde uyanıp “yahu biz de büyümeye başlayalım” diye büyüme kararı vermemiştir; bu karar Kültür Devrimi’nin fikriyatında vardır.

Sadece bir örnek vererek, kaldığım yerden sürdüreceğim: Çin’de geçmişte bankaların tümü devletin (yani, Çin Komünist Partisi ÇKP’nin) dir. Ama o devlet bankaları, o gün ve bugün “kâr-zarar” esasına göre faaliyet göstermektedir. (Bir piyasa ekonomisi olan Türkiye’de kamu bankalarının yıllar yılı “görev zararı” kılıfı altında, nasıl piyasaya kurban edildiğini de bu arada hatırlayınız)

Devam ediyorum:

SSCB ve Varşova Paktı (COMECON) apansız “piyasa ekonomisi”ne geçmiştir; zira Gorbaçov öyle istemiştir. Çin ise piyasa ekonomisine geçişi “tedrici” ve “zamana yayarak” yapmıştır. Bu yüzden de Çin, Rusya’nın çektiği sıkıntıların daha azını kitlelere tattırmıştır. Dolayısıyla neymiş? Yeryüzünde tek tip bir komünizm yokmuş; komünizmin “ton” ve “uygulama” farkları varmış ve Çin, “bu farkı fark ettiren” iyi bir “model” olmayı başarmıştır.

Sıkın dişinizi tamamlamaya çalışıyorum:

SSCB dağılırken sağa sola saçılan “nitelikli komünizm bakiyyesi işgücü”, aslında “heder” olmuştur.(Bkz/Türk medyası: 2 diplomalı Fizik Mühendisi Nataşa, fuhuştan sınırdışı edildi vs.)
Oysa Çin; nitelikli ve niteliksiz işgücünü askeri deyimle söyleyelim: Adeta, “Sefer Görev Emri” çıkararak, dünyaya salmıştır. Bir şey daha yapmıştır Çin: Özürlü, İş göremez, Malul, Yaşlı nüfusuna 1949’dan bu yana ve halen “yaptığı zayıf üretime bakmaksızın”, “karınca kararınca ücret” ödemeyi ihmal etmemiştir. Bu ne sağlamıştır? Toplumun korunmaya muhtaç kesimlerini üretimin içinde tutarak, onlara “moral” aşılamıştır. Az üretim, az ücret… Model buydu ama işe yaradı. Çin’de “aidiyet duygusu”nu pekiştirdi. Bu model; Çin’in bugün 1.5 milyar sınırına varan nüfusunun, tek tek birey olarak kendilerini Çin’e ait hissetmelerine vesile oldu.

1946’da bizde(Türkiye’de) “toprak işleyenin; su kullananın” diyerek toprak reformu yapılmak istendi; yapılamadı. Ama Çin’de yapıldı. Büyük topraklar, üretim yapanlara pay edildi. O yüzden de, 1949’dan 1978’e kadar Çin tarım ve tarıma dayalı bir sanayi toplumu olarak -ve de hızlı- büyüdü.

Bir küçük ayrıntı: Dilimize pelesenk olan “Mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik” mesela, Çin’de hiç sorun olmadı. Neden mi? Hasat döneminde tarlada çalışanlara, Çin’i bugün de tek başına yöneten ÇKP (Çin Komünist Partisi), hasat sezonu sonrasında kanal, kanalet, bent, set yapımı ve taşkınlara karşı altyapı inşaatlarında ve yeni orman alanları yaratılmasında iş buldu. 12 ay boyunca istihdam yaratan model ki, bu bugün hala Çin’in önemli bir bölümünde uygulamada olan bir sistemdir.

Bu arada neler yaptı Çin? 1967’de ABD ve SSCB’den geri kalmayarak ilk Hidrojen Bombası deneyini yaptı. Daha ne yaptı? 1949 Kültür Devrimi’nden (582 milyon kişi) bu yana tam 3’e katlanan (1 milyar 480 milyon kişi) nüfusuna iş yarattı.

Şimdi tarih şöyle bir işleyişin ipuçlarını veriyor: 19. Yüzyılda dünya ekonomisinin lideri İngiltere(Britanya Krallığı) idi. İngiltere, liderliği 20. Yüzyılda ABD’ye devretmek zorunda kaldı. 21. Yüzyılın liderlik mücadelesi “canhıraş bir şekilde” sürüyor. Goldman Sachs, “böyle giderse Çin, 20 yıl sonra birincilik kürsüsüne oturur” diyor.

Bu yüzden de; Anglo-Amerikan ve Anglo-Sakson kültürlerin yanına Anglo-chinese eklemleniyor.

ALİ ÇAĞATAY
Bloomberg HT Yayın Koordinatörü
acagatay@bloomberght.com