Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, finansal krizlerle mücadelenin en etkin yolunun, daha sağlıklı finansal sistemin oluşturulmasına yönelik atılacak adımların gündeme alınıp, bunların üzerinde çalışmaktan geçtiğini belirterek, ''Ülkelerin kendi içlerinde reform yapabilmeleri için mutlaka bir miktar baskı ortamı gerekiyor. Yoksa o ülkenin kendi iç dinamikleriyle reform yapması çoğu zaman mümkün olmayabiliyor'' dedi.

Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen ''G20 Finansal Sistemik Risk Konferansı''nda konuşan Babacan, küresel bankacılık ve finans sektörünün geleceğinin masaya yatırılacağı konferans boyunca tecrübe paylaşımı ve fikir alışverişinde bulunulmasının çok faydalı olacağını söyledi.

Babacan, hereksin amacının şoklara karşı daha dayanıklı, risklerin birikmeden gerekli önlemlerin devreye gireceği ve küresel istikrara yönelik risklerin bertaraf edileceği bir küresel mimari olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

''Böylesi bir yapıyı hemen kısa vadede oluşturmak belki kolay olmayacaktır, bu biraz zaman alacaktır. Ama gelecek nesillerin refahını garanti altına almak için, küresel istikrar ortamının güçlendirilmesi için bu tür düzenlemelerin son derece önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Son 10 yıldır düzenlenen G20 toplantılarının çoğuna katıldım, Türkiye'yi temsil ettim. Hem kriz öncesi hem de kriz sonrası dönemde pek çok meslektaşımla tanıştım. Dünyanın en büyük 20 ekonomisine yön verenlerle, uluslararası finans kuruluşlarıyla tanışma, görüş alışverişinde bulunma imkanım oldu. Finansal krizin temelinde bazı ortak konular var. Bu, ülke ayırt etmeksizin karşılaştığımız problemler. Problemlerin çözümü için gösterilen çabalar da üç aşağı beş yukarı benziyor. Bunun içindir ki G20 Finansal İstikrar Kurulu Basel Komitesi artık küresel bazda daha etkin düzenlemeler yapmaya başlıyor.''

-''Oyuncuların hırs ve ihtiraslarının dengelenmesini sağlayacak tedbirler almak gerekiyor''-

Babacan, finansal krizin ortak sebeplerine bakıldığında düzenlemelerin zamansız olması ya da yetersiz olmasını önemli sorunlardan birisi olarak gördüklerini dile getirerek, ''Ama bundan önce oyuncuların hırs ve ihtiraslarının da mutlaka dengelenmesini beraberinde getirecek tedbirleri almak gerekiyor'' uyarısında bulundu.

''Teşvik sistemlerini de buna göre tasarlamak gerekiyor'' diyen Babacan, ''Düzenlemeleri yaparken, kararları verirken, finans sektörüyle ilgili sadece bugünü değil, mutlaka orta ve uzun vadeyi dikkate almak gerekiyor. Bazen kısa vadede kolay çıkış olarak görünecek adımlar, uzun vadede ciddi problemleri beraberinde getiriyor. Düzenlemeleri yaparken asla günlük, popülist baskılara boyun eğmemek gerekiyor'' şeklinde konuştu.

G20 kurumlarına, özellikle Avrupa'ya bakıldığında şu anda ciddi problemler yaşayan ülkelerin sayısının oldukça yüksek olduğunu hatırlatan Babacan, özellikle Avro Bölgesindeki problemin artık finans sektörünün de boyutlarını aştığına dikkati çekti.

-Avrupa Merkez Bankası'nın son kararları ülkeleri reformlar konusunda belki rehavete itebilir''-

Bu durumun, aslında 2008-2009 krizinden sonra ne kadar büyük boyutta finansal sistemik bir riskin biriktiğini de gösterdiğini ifade eden Babacan, özellikle son dönemde Avrupa Merkez Bankası'nın aldığı kararlara dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu kararlar, kısa vadede rahatlatıcı kararlar olarak görülebilir. Ancak bu kararların açıklandığı günlerde de bu kararlar aslında hükümetlere gerekeni yapmaları için nefes alma imkanı sağlıyor, fırsat penceresi açıyor. O fırsat penceresini hükümetler doğru kullanamazlarsa o kararlar dönüp dolaşıp ilerde ciddi problemleri beraberinde getiriyor.

Son günlerde özellikle hedeflenen ülkelerin piyasalarıyla ilgili ciddi rahatsızlıklar söz konusu. Ülkelerin kendi içlerinde reform yapabilmeleri için mutlaka bir miktar baskı ortamı gerekiyor. Yoksa o ülkenin kendi iç dinamikleriyle reform yapması çoğu zaman mümkün olmayabiliyor.

Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) son aldığı kararlar ülkelerin alması gereken kararlar ve yapması gereken reformlar konusunda belki bir miktar rehavet içerisine girmelerini beraberinde getirebilecek. 'Nasıl olsa merkez bankası var 3 yıla kadar sınırsız bir şekilde üstelik vadeli borçlanabiliyorum, fazla da bir zora sokmaya kendimizi gerek yok. Biraz daha gerekli adımları erteleyelim' yaklaşımı gerçekten büyük bir risk olabilir.''

Babacan, bu noktada yapılması gerekenin sıkıntı yaşayan ülkelerin borçlanma faizleri üzerinde belli bir kar ve tavan oluşturacak bir yaklaşım ve o yaklaşım çerçevesinde o faiz baskısının biraz daha hissedileceği bir teşvik yapısının daha olumlu sonuçlar getireceğini düşündüğünü ama Avrupa Merkez Bankası'nın kararlarının hep beraber görüleceğini söyledi.

-''Düzenlemelerin amacında, finansal krizlerin neden olacağı kayıpları asgariye indirmek var''-

Finansal kuruluşlara yönelik düzenlemelerin amacında finansal krizlerin neden olacağı sosyal ve refah kayıplarını asgariye indirmenin esas alındığını belirten Babacan, şöyle konuştu:

''Bu düzenlemeleri yaparken mutlaka sıkılaştırma adımları işlerin iyi gittiği dönemlerde atılmalı. Eğer tedbirler alınması gerekiyorsa, ileriye doğru risklerin birikmesi önlenmek isteniyorsa, bunların işlerin iyi olduğu, hızlı büyümenin ve kredi genişlemesinin olduğu dönemlerde yapılması gerekiyor. Kriz döneminde, krizden çıkma çabasının olduğu bir dönemde sıkılaştırıcı yönde ilave adımların pek de fayda getirmeyeceğini düşünmekteyiz. Dolayısıyla iyi dönemlerde sıkılaştırmanın, ama kötü zamanlarda biraz daha tolerans perspektifinden finans sektörüne bakmanın çok faydalı olduğu kanaatindeyim.

Eğer bir acil sorun ciddi bir problem hemen kapının eşiğinde ise kuşkusuz öncelik bu yangını söndürmek olmalı. Üstelik yangını büyümeden söndürmek olmalı. Yangınla ilgili riskler bertaraf edildikten sonra o binayı nasıl yeniden inşa edeceğiz. Yangınlara karşı nasıl daha korunaklı bir yapı oluşturacağız. Belki o noktadan sonra onun üzerine eğilmekte büyük fayda var.''

-''Krizin etkilerinin önlenmesinde sadece mikro riskleri azaltıcı politikalar yeterli değil''-

Babacan, zamanlara kadar önemli olan diğer bir konunun da kullanılan araçlar olduğunu belirterek, ''Yakın zamana kadar bankacılık sisteminin düzenlenmesinde en etkin kullanılan araç sermaye yeterliliğiydi. Bu konudaki temel varsayım, 'bankaları ve mali kuruluşları tek tek güçlü sermaye yapılarına ulaştırırsak, o zaman sistem de sağlıklı olacaktır' gibi bir yüzeysel yaklaşım söz konusuydu. Ancak bankalar ve diğer yüksek kaldıraca sahip kuruluşların daha güvenli olmaya yönelik bu bireysel ve tek tek adımları sistemin bütünü için optimal olmayan bir dengeyi de beraberinde getirebilmekte'' yorumunu yaptı.

Tek tek bankalar için doğru olanların toplandığında sistemin tümü için yeterli korumayı sağlayamadığına dikkati çeken Babacan, şunları kaydetti:

''Ekonomilerin göreli olarak istikrar arz ettiği dönemlerde bünyelerinde ciddi sorun bulunmayan birimlerin zaman içerisinde sistemde meydana getireceği olumsuz dışsallıklar sistemin tamamı için ciddi kırılganlıklar yaratabilir. Bu da yaşanan krizin boyutunu derinleştirebilmekte. Böyle bir yapı karşısında politika yapıcıların ellerindeki araç setini çeşitlendirmesi ve bunların işleyiş mekanizmaların da güçlendirilmesi gerekiyor.

Sistemik risklerin tespit edilmesi ve krizin etkilerinin kontrol altında tutulmasında sadece mikro riskleri azaltıcı politikaların kullanılması anlayışının yeterli olmayacağını gördük. Artık sistemin bütününü gözeten, daha makro bakış açısına mutlaka ihtiyaç duyulmaktadır.

Finansal düzenlemeleri kapsayan politikaların para ve maliye politikalarıyla da desteklenmesi gerekmekte. Bu nedenle para politikaları, maliye politikaları ve makro ihtiyati politikalar konusunda yetkili kurumlar arasında sağlanacak koordinasyonun son derece önemli. Bir yandan sektörle ilgili, sistemik risklerle ilgili adımlar atarken öte yandan maliye ya da para politikası tam tersine ivme oluşturuyorsa ekonomide bu işin tümüne baktığımızda çok daha olumlu bir sonuç görmeyeceğiz.''

-''Tek bir ülkenin çabası şok dalgalarının etkilerini sınırlandırmak için yeterli değil''-

Babacan, tek bir ülkenin çabalarının gelen şok dalgalarının boyutunu ve etkilerini sınırlandırmak için yeterli olmadığına dikkati çekerek, politikaların belirlenmesi ve etkin bir şekilde uygulanması için kurumların ve ülkelerin arasındaki işbirliğinin ve koordinasyonun sağlanmasının da büyük önem arz ettiğini dile getirdi.

''İşte bu sebeptendir ki, Basel Bankacılık Denetim Komitesi ve Finansal İstikrar Kurumu'nun üyelik tabanı son dönemde genişletildi'' diyen Babacan, gelişmekte olan ülkeleri de kapsayacak şekilde bu kurulların yeniden organize edildiğini anımsattı.

Artık ulusal otoriteler arasındaki ilişkilerin daha önceki dönemlerle mukayese edildiğinde çok daha güçlü olduğunu vurgulayan Babacan, ''Kural ve standartlar daha iyi bir geri bildirim ve daha yaygın uluslararası destekle oluşturulmakta. Finansal krizlerle mücadelenin en etkin yolu daha sağlıklı finansal sistemin oluşturulmasına yönelik atılacak adımları hep beraber gündemimize alıp, bunların üzerinde çalışmaktan geçmekte'' diye konuştu.

Babacan, bu adımların en önemlilerinin sistemik risklerin doğru ölçüm metotlarının geliştirilmesi, yeterli veri alt yapılarının oluşturulması ve sistemik risklerle etkin mücadeleye el verecek düzenleyici çerçevenin geliştirilmesi olduğunu da sözlerine ekledi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''(Vatandaşlar mutlu, herkes mutlu olunca hükümetler mutlu. O zaman niye ben bir şey yapayım ki? Bırakalım şöyle bir gitsin. Birkaç sene güzel de manşet oluruz. Herkes başarı manşeti olur. Bundan sonra ne olacak? Uzun vadede zaten herkes ölecek.' İşte bu, son derece yanlış bir yaklaşım'' dedi.

Babacan, G20 Finansal Sistemik Risk Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'de özellikle 2004, 2005 ve 2006 yıllarında bankacılıkla ilgili çok önemli düzenlemeleri hayata geçirdiklerini, artık finansal mühendislik denen ayrı bir alanın söz konusu olduğunu, anlaşılması son derece karmaşık ürünlerin bulunduğunu söyledi.

Bankacılık otoritesinin o dönemlerde ''Eğer bir enstrümanı anlamıyorsam ona izin vermiyorum. Benim izin verdiğim işler sadece anlayabildiğim, denetleyebildiğim işlerdir'' şeklinde bir yaklaşım sergilediğini, bunun da iyi sonuçları beraberinde getirdiğini vurgulayan Babacan, nerede hangi riskin biriktiğinin, hangi enstrümanın piyasa şartlarında nasıl davranacağının kestirilememesi halinde büyük problemlerle karşı karşıya kalınabildiğini ifade etti.

Son krizin, dünyanın en büyük ve en itibarlı finans kuruluşu ya da bankası olsa da bunların hepsinin hataya açık olduğunu ortaya çıkardığının altını çizen Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Biz Türkiye olarak 2001 krizinden, kendi krizimizden önemli dersler çıkardık. Fakat bu derslerin de ben açıkça ifade edeyim bir süresi var. Krizler olduğu zaman insanlar krizden bir şey öğreniyor ama, aradan vakit geçtikçe de bunlar unutuluyor. Belki 10 sene önceyi hatırlıyorsunuz, ama 20-30 yıl önceki krizler unutuluyor. İşte bu krizden de öğrendiklerimizle önemli adımlar attık ve kendi düzenlemelerimizde AB düzenlemelerinin, hatta Basel düzenlemelerinin bazı açılardan daha ilerisinde adımlar attık.''

-''Kuruluşlar itibar bazlı olmalı, itibarları sorgulanmamalı''-

Daha önce hiçbir zaman kendi sistemini dış göze denetlettirmemiş ülkelerin dahi o çerçevenin içine girdiğini belirten Babacan, ''Kimse artık 'ben çok büyüğüm, ben zaten bu işleri herkesten daha iyi bilirim, herhangi bir uluslararası kuruluş benden daha mı iyi biliyor ki, gelip benim sistemimi denetleyecekmiş?' diyemiyor'' şeklinde konuştu.

Küresel anlamda finans sistemi açısından önemli kuruluşların bir listesinin hazırlandığını ve yaklaşık 75 bankanın bu tanıma girdiğini, bunlara özel düzenlemelerin bundan sonraki dönemde yapılmasının büyük önem taşıyacağını ifade eden Babacan, bir kuruluşun tüm küresel finans sistemini etkileyecek problem yaşaması halinde, o kuruluşun biraz daha özel ve hedefli yaptırımlar ile düzenlemelere tabi tutulması gerektiğine dikkati çekti.

Babacan, ''Hiç kimse 'bana karışma, sana ne, bu benim işim' diyemez. Eğer söz konusu çok yüksek kaldıraçlı bir sektörse... Bu kuruluşlar, sermayenin 15, 20, 30 misli risk yönetiyorlar. Bir bakıma kendi koyduğu para 3 lira, yönettiği 30, 40 lira... Dolayısıyla bu kuruluşların mutlaka güven bazlı, itibar bazlı kuruluşlar olması lazım. Bunların itibarlarının asla sorgulanmaması lazım'' dedi.

-''Mutluluk oyunu sonra çok kötü vuruyor'' -

Türkiye olarak 2004, 2005 ve 2006 yıllarında bankacılık sisteminde önemli reformlar yaptıklarını hatırlatan Babacan, işlerin iyi olduğu dönemde tedbir almak ve ileride olabilecek risklere karşı hazırlıklı olmanın büyük önem taşıdığını vurguladı.

Riskler gerçekleştikten, kriz vurduktan sonra hareket alanının çok daraldığına işaret eden Babacan, ''Zaten sıkıntıda olan bankaları daha da sıkarak elde edeceğiniz fazla bir şey kalmıyor. Bundan dolayı bizim finans sistemimiz son krizde azami şekilde korunaklı bir yapıya kavuştu'' dedi.

Ali Babacan, önümüzdeki dönemde Türkiye'nin daha korunaklı bir finans yapısına ulaşması için önemli kararlar aldıklarını anımsatarak, 2009'da aldıkları kararların 2010 ve 2011 yıllarında yüksek büyüme oranları getirdiğini, ancak kredi hacmindeki hızlı genişlemenin ülke için risk oluşturduğunu gördüklerini ve buradaki hızlı genişlemeyi makul seviyelerde tutmak için tedbirler aldıklarını, bugün kredi hacmindeki genişlemeyi makul miktarlarda tutabilmeyi başarabildiklerini söyledi.

Bugünü düşünerek değil, geleceği de düşünerek hareket edebilmenin önemine değinen Babacan, ''Aksi takdirde pek çok ülkede örnekleri var. Kısa vadedeki canlılık, kısa vadedeki hızlı kredi hacmi genişlemesi bir süre mutluluk oyunu beraberinde getiriyor, ondan sonra geliyor, çok kötü vuruyor'' yorumunu yaptı.

-''Bugünü değil, çocukları, torunların nesillerini düşünmeliyiz''-

ABD'de mortgage piyasasındaki kriz ve bunların sonuçlarına dikkati çeken Babacan, şunları kaydetti:

''Bankaların çok hızlı kredi verdiği, insanların sürekli ev, araba aldığı, çok rahat harcama yaptığı dönemlerde karar vericilerin adım atıp da 'ya durun kardeşim, nereye gidiyoruz, bu iş nereye varacak, problemler var mı yok mu' demesi çok zor oluyor. Pekçok ülkede sıkıntı tam bu noktadan kaynaklanıyor. Hiç kimse dokunmak istemiyor. Herkes mutlu. Bankalar iyi para kazanıyor, banka yöneticileri bonuslar alıyor. 'Vatandaşlar mutlu, herkes mutlu olunca hükümetler mutlu. O zaman niye ben bir şey yapayım ki? Bırakalım şöyle bir gitsin. Birkaç sene güzel de manşet oluruz. Herkes başarı manşeti olur. Bundan sonra ne olacak? Uzun vadede zaten herkes ölecek.' İşte bu son derece yanlış bir yaklaşım. Çünkü uzun vadede dünya devam ediyor, sistem devam ediyor. Özellikle burada bugünü değil, biraz çocukları, biraz torunların nesillerini düşünebilmek son derece önemli.

Bazen aklıma geliyor, acaba pek çok gelişmiş ülkede artık çocuk sayısı azalıyor, çocuksuz aileler yaygın, evlilik kurumu yok. 'Acaba gelecek nesil çocuk, torun kavramı fert fert ortadan kalkıyor da onun için mi çok kısa vadeli bu konulara bakılıyor?' diye de aklıma geliyor. 'Ben bugünü, kendi dönemimi yaşıyım, sonrasına bakmayayım.' Bütün bunlara biz Türkiye olarak dikkat etmeye çalışıyoruz. Tabii ki eksiklerimiz, hatalarımız var. Bunları yaparak öğreniyoruz. Son kriz ve Türkiye'nin vermiş olduğu sınav, doğru zamanda alınan kararların nihayetinde güzel sonuçlar verdiğini gösterdi.''

-IMF'ye kaynak sağlanması-

Babacan, G20 Liderler Zirvesi'nde Türkiye'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda gelişmekte olan ülkenin IMF'nin kaynaklarının güçlendirilmesine 5 milyar dolarlık katkı vereceğini ilan ettiğini hatırlattı.

Merkez Bankası'nın 5 milyar dolara kadar bir rakamı IMF'nin ihtiyaç duyabileceği kaynak havuzuna koyabileceğini söyleyen Babacan, ''Bir bakıma 2002'de IMF'ye en çok borcu olan Türkiye'nin, 10 yıl sonra IMF'ye kaynak sağlayan bir ülke konumuna geçmesi geçtiğimiz dönemde uygulanan doğru, tavizsiz politikaların da en güzel örneği'' dedi.