Bloomberght
Bloomberg HT Piyasalar Babacan: Eş kefaleti sorununu yeni kanunla çözüyoruz

Babacan: Borsa İstanbul'un ilk gongu 5 Nisan'da

Başbakan Yardımcısı Babacan, Borsa İstanbul'un ilk gongunun, 5 Nisan'da Başbakan Erdoğan tarafından çalınacağını bildirdi

Giriş: 28 Mart 2013, Perşembe 14:45
Güncelleme: 28 Mart 2013, Perşembe 16:53

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye koştukça kredi derecelendirme kuruluşlarının arkadan yavaş yavaş geldiğini belirterek, ''Bir derecelendirme kuruluşu daha Türkiye'nin kredi notunu yükseltti. Kredi derecelendirme kuruluşları böyle kervan halinde gidiyor'' dedi.

Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) aylık olağan meclis toplantısına katılan Babacan, burada yaptığı konuşmada, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poors'un (S&P), Türkiye'nin notunu artırmasını değerlendirdi.

Bir kredi derecelendirme kuruluşunun daha Türkiye'nin kredi notunu yükselttiğini belirten Babacan, ''Zaten o en geriden gelen kuruluştu, bir adım daha ileri gitti. Kredi derecelendirme kuruluşları böyle kervan halinde gidiyor, Türkiye koşuyor, onlar arkadan yavaş yavaş geliyor'' dedi.

Türkiye'nin gerçekleri fark edildikçe, özel sektörüyle, hükümetiyle, Türkiye'de doğru işler yapıldıkça bundan kimsenin kaçamayacağını ve herkesin Türkiye'nin hakkını eninde sonunda teslim edeceğini ifade eden Babacan, şu değerlendirmelerde bulundu:

''Türkiye'ye güvenen, Türkiye'ye yatırım yapan kişilerin, kuruluşların yatırım kompozisyonlarına bakın. Türkiye'nin risk primlerine bakın. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi ne faiz ödüyor, ABD Hazinesi ne faiz ödüyor dolar bazında. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi ne faiz ödüyor, Alman Hazinesi ne faiz ödüyor euro bazında. Aradaki farklara bakın, tarihi rekor seviyelere inmiş durumda. Kredi temerrüt takas oranı dediğimiz ülkenin belkide en önemli risk göstergelerinden biri olan rakam şu anda Avrupa'daki pek çok ülkeden daha düşük. Yani şu anda AB'ye üye ülkelerin hemen hemen yarısı Türkiye'den daha riskli olarak görülüyor yatırımcılar tarafından. Biz bütün bu göstergelerin inşallah daha da iyileşeceğine inanıyoruz. Kredi derecelendirme kuruluşlarının da er ya da geç, peşimizden yavaş da olsa, ağır aksak da olsa geleceğini inşallah göreceğiz.''

Dünyada kredi derecelendirme kuruluşlarının eskisi kadar itibarlı olmadığını da kaydeden Babacan, 2008-2009 öncesinde bu kuruluşların 3A notu verdikleri şirketlerin bir gecede iflas ettiğine dikkati çekti.

Bu kuruluşlara güvenerek yatırım yapanların tazminat davaları açtığını ve kredi derecelendirme kuruluşlarının çok yüksek miktarlarda tazminatlara mahkum olmaya başladıklarını kaydeden Babacan, ''Yatırımcı (ben sana güvendim, yatırım yaptım, beni sen yanılttın) diyor. Şimdi biraz da bunun verdiği endişe ve belki korkuyla aşırı muhafazakar bir turum içerisine girdiler. Ama bunlar da geçecek'' diye konuştu.

G20'de kredi derecelendirme kuruluşlarına olan bağımlılığın azaltılması konusunda bir çalışma başlatıldığını anımsatan Başbakan Yardımcısı, söz konusu çalışmanın gayet iyi ve hızlı gittiğini söyledi. Babacan, ''Sadece Türkiye genelinde değil, dünya genelinde öyle bir mekanizma kuralım ki diyoruz, artık yatırımcılar bu kredi notuna fazla bakmasın, başka şeylere baksın. Dolayısıyla ben öyle inanıyorum ki birkaç yıl sonda dünyada çok daha farklı bir ortam olacak ve bu kuruluşların belki yeri konumu da daha farklı bir yere gelecek.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, tüketim harcaması, ağırlıklı olarak bankadan kredi çekmeye dayanan bir tüketim harcamasıysa oradan gelen büyüme konusunda endişeli olduklarını belirterek, ''Önce üreteceğiz, sonra tüketeceğiz. Önce hak edeceğiz, kazanacağız, sonra harcayacağız'' dedi.

Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) aylık olağan meclis toplantısına katılan Babacan, burada yaptığı konuşmada, devlet, hükümet doğruları yaptıktan sonra, iş dünyasında da dinamizm olduktan sonra korkacak bir durum olmadığını söyledi.

Bundan 6-7 ay önce İsveç'in aşağı yukarı tüm büyük şirketlerinin ortağı olan bir aileye konuk olduklarını anlatan Babacan, burada Türkiye'nin neler yaptığına ilişkin, söz konusu şirketlerin yöneticilerine bilgi verdiğini ifade etti. Burada bir yöneticinin kendisine, ''Biz Avrupa'da önemli bir şeyi kaybettik, o heyecan, o ruh, o girişimcilik... Bizim önceki nesillere bakıyoruz, farklıydı ama artık şu anki nesilde bu kalmadı fakat bir de Türkiye'ye bakıyoruz ki o heyecan, o her şeyden önemli'' dediğini anlatan Babacan, Türkiye'yi şu anki durumuna bu heyecanın getirdiğini bildirdi.

İstihdamın 4,7 milyon arttığı Türkiye'de, son 3 yılda devletin bu rakama katkısının sadece 200 bin kadar olduğuna dikkati çeken Babacan, ''Çünkü bu istihdamdaki net artış. Bu 4,7 milyon net artışın içindeki devletin payı yaklaşık 200 bin. 3 yılda biz 200 bin kişi net artış sağladık, 4,5 milyonunu ise Türk özel sektörü sağladı'' diye konuştu.

Ali Babacan, Türk özel sektörünün, bunu ülkedeki güven sayesinde sağladığını söyledi.

-''Önce üreteceğiz, sonra tüketeceğiz''-

Halkın da geleceğine çok güvendiğine ve günlük hayatına, alışverişine aynen devam ettiğine değinen Babacan, şöyle konuştu:

''Ancak burada çekindiğimiz bir konu var, o da şu; tabii ki insanlar günlük ihtiyacını karşılayacak ama tüketim harcaması, ağırlıklı olarak bankadan kredi çekmeye dayanan bir tüketim harcamasıysa biz oradan gelen büyüme konusunda endişeliyiz. Önce üreteceğiz, sonra tüketeceğiz. Önce hak edeceğiz, kazanacağız, sonra harcayacağız. Kredilendirme tabii ki olacaktır. Eğer, bizim bankacılık sistemimiz üretim için kredi veriyorsa ve buradan büyüme geliyorsa burada hiçbir problem yok, eğer bankalarımız ihracat için kredi veriyorsa, burada da sorun yok, sonuna kadar destekliyoruz. Eğer yatırım içinse sonuna kadar destekliyoruz. Vatandaş bir konut alacakmış, bir şey alıyor, bir varlık. Yani duman olup gitmiyor para. Karşılığında bir varlık oluşuyor, buna da varız ama kredi çekip tüketimi artıracak şekilde bir harcama... Bu noktada ölçülü gitmek durumundayız.''

-''Geçen yılın büyümesi yüzde 2 küsur çıkacak''-

Ali Babacan, uyguladıkları politikayla geçen yıl iç tüketimin artmadığını ama bunun yanında ihracatın artış gösterdiğini söyledi.

''Geçen yılın büyümesi yüzde 2 küsur çıkacak. Önümüzdeki hafta tam rakamı TÜİK açıklayacak, bizim beklentimiz bu civarda'' diyen Babacan, bunun hemen hemen tamamının ihracattan, üretimden gelen bir büyüme olduğunu ifade etti. Babacan, bu yıl ise dış taleple iç talebin daha dengeli olacağını bildirdi.

-''Sağlıklı büyüme güven ortamında gerçekleşiyor''-

Türkiye'de durum böyleyken, birçok ülkede korkunun çok büyük olduğuna ve güven ortamının tamamen sarsıldığına işaret eden Babacan, ''Ne yapsalar yaramıyor, ne kadar teşvik verirlerse versinler halk korkuyor, harcamıyor. 2009, 2010... Vergileri düşürdüler, harcama çekleri dağıttılar, neler neler yaptılar. Tüm o verdikleri teşvikler borcu artırdı ama büyümeye yaramadı'' dedi.

Babacan, sağlıklı bir büyümenin güven ortamında gerçekleştiğini söyledi.

-''Eş kefaleti sorununu yeni kanunla çözüyoruz''-

Babacan, son 1 yıllık dönemde Türkiye'de özellikle yapısal reformlar açısından çok önemli gelişmeler olduğunu, Türk Ticaret Kanunu'nda 80 küsur maddeyi değiştirmek durumunda kaldıklarını ifade etti.

Borçlar Kanunu'nda da bir değişiklik yapıldığını aktaran Babacan, şunları kaydetti:''Borçlar Kanunu'nda problem nispeten daha azdı, 7-8 maddelik bir değişiklik yaptık ama en son şu anda Meclis'te görüşülen, bu eş kefaleti konusunu hallettik. Biliyorsunuz yeni Medeni Kanunumuz karı kocayı mal, mülk konusunda bazı şartlar altında ortak gibi kabul ediyor. Madem ailenin malı, mülkü ortak, o zaman eşlerden birisi birine kefil olacaksa öbürünün haberi olsun diyor. Bence işin özü doğru, mantık olarak doğru. Çünkü çok aile faciaları da yaşanıyor. Şimdi bu devam edecek ama eğer, adamın kendi şirketiyse, kendi ortağı olduğu şirketse, zaten kendi işiyse o zaman eşin rızası aranmayacak. Bizzat kendi sahip olduğu şirketle ilgili bir kefaletse ki şu anki rahatsızlığın önemli kısmı oradan. O zaman bu gerekmeyecek. Dolayısıyla bu yeni kanunla bu durumu çözüyoruz.

Ayrıca, esnaf kefalet kooperatifleri var biliyorsunuz. Orada kooperatif yapısı var, herkes birbirine kefil oluyor üçlü, beşli gruplar. Dolayısıyla orada da zaten bir kefalet halkası olduğu için risk oldukça düşük. Bir de o tür yapılar içinde olan kefalette de eş rızası aranmayabilir dedik. Genel Kurul'da dün ilk iki bölümü tamamlandı, bugün de inşallah diğer iki bölümü tamamlanacak ve bu gece itibariyle yasalaşmış olacak. Bunu da bu şekilde inşallah çözmüş oluyoruz.''

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ndeki ekonomik krize yönelik çözümün, başka ülkeler için çok farklı sıkıntıların bir bakıma hazırlığını yaptığını belirterek, ''Umarız ki başka ülkeler için benzer metotlar uygulanmaz. Daha aklı selim, daha güven odaklı çözümler oluşturulur'' dedi.

Babacan, Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) aylık olağan meclis toplantısında yaptığı konuşmada, dünya ekonomisine bakıldığında kritik eşiklerden geçtiğini, 2008-2009 yıllarında başlayan bu krizin henüz bitmediğini, safhalar değiştirerek devam ettiğini söyledi.

Krizin, finans sektörü krizi olarak başladığını, herkesin bankalarda problem olduğu yönünde ifadeler kullandığını anlatan Babacan, daha sonra bir ekonomik kriz haline döndüğünü, büyüme oranlarının etkilenmeye başladığını, işsizlikle beraber bir sosyal kriz haline dönüştüğünü ve arkasından da pek çok ülkede siyasi krizleri tetiklediğini belirtti.

Babacan, şunları kaydetti:

''Şimdi ben hemen her gün Avrupa'daki ya da dünyanın başka yerlerindeki meslektaşlarıma sürekli mektuplar yazmaya başladım. Kimilerine (göreviniz hayırlı olsun) mektupları, kimilerine (bundan sonraki dönemde başarılar diliyoruz) mektupları. Çok sık hükümet değişiyor, çok sık bakanlar değişiyor. Bir politika bütünlüğü, bir süreklilik yok. Sadece son 5 yılda Japonya'da 5 tane başbakan değişti ve benim muhatabım 10 ayrı bakan geldi geçti. Bu siyasi krizin, bu koalisyon, azınlık hükümetlerinin en önemli sebebi, finans krizi, ekonomik kriz, sosyal kriz arkasından siyasi kriz. Siyasi krizler başladıktan sonra da başa dönüp ne finansal krizin ne de ekonomik krizin çözümü mümkün olabiliyor. Çünkü kararlılık konusunda ciddi bir problem var. Net bir bakış açısı pek çok ülkede göremiyoruz. Herkes günü kurtarma peşinde. (Bugün ne yaparım, ne söylerim ki işte biraz prim yaparım, biraz olumlu hava estiririm. Ondan sonrasında kim öle, kim kala). Tabii bu bizi çok kaygılandıran bir durum.''

-''Kazak, kot pantolon ve terlikle Avrupa'yı tartıştık''-

Başbakan Yardımcısı Babacan, geçen hafta sonu Finlandiya'da çok dar katılımlı bir toplantı gerçekleştirdiklerini bildirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Finlandiya Başbakanı 7-8 kişi davet etti. İşte Danimarka Başbakanı, Letonya Başbakanı, Hırvatistan Başbakanı, Estonya Cumhurbaşkanı vardı, İrlanda dönem başkanı olduğu için oradan bir katılımcı vardı ve bir de beni davet ettiler. 2 gün boyunca cumartesi, pazar, Finlandiya'nın kuzeyinde, Kuzey Kutup çizgisinin de üzerinde bir yerde Laponya denilen bir yerde, ağaç kütüklerden yapılan evlerin olduğu küçük bir yerleşim yerinde kazakları, kot pantolonları giydik. Bir de Finlandiya'da da bizdeki gibi terlik usulü var, ayakkabıyı çıkarıp eve giriyorlar. Terlikleri de giydik, kapandık, orada konuşulanlar orada kaldı. Ne olacak Avrupa'nın hali onu tartıştık.''

Türkiye'nin bu programa AB'ye aday bir ülke olduğu için davet edildiğini belirten Babacan, ''Üyelik ihtimali de hele hele bu dönemlerde artan bir ülkeyiz. Aynı zamanda da Avrupa bunca zorluğu yaşarken çok şükür ekonomide herhangi sıkıntı yaşamayan, tam tersine biraz önceki haritadan da gördünüz çok farklı sonuç alan bir ülkeyiz'' dedi.

Bu toplantıda uzun istişareler yaptıklarını fakat işin dönüp dolaşıp güven noktasında kilitlendiğine dikkati çeken Babacan, ne yapılırsa yapılsın, güven oluşturulmadığında boşuna olduğunu vurguladı.

Babacan, güven oluşturulduktan sonra her şeyin kolaylaştığına dikkati çekerek, atılan adımların güven ortamına zarar mı vereceği, katkıda mı bulunacağının hesabının çok iyi yapılması gerektiğini söyledi.

Geçen hafta sonu IMF, Avrupa Birliği Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası'nın Güney Kıbrıs Rum kesimi ile ilgili yapılacakları tartıştığını anımsatan Babacan, şöyle konuştu:

''Öyle mi olacak, böyle mi olacak... (Tamam anlaştık) dediler, Rumların parlamentosu reddetti. Onlarda biliyorsunuz, bu metod meşhur. Masa başında (evet) derler, ya halka referandumlarda (hayır) dedirtirler ya da giderler parlamentoda reddettirirler. Kolay iş. Bizim Annan Planı öyle oldu. Masa başında (evet) dediler ondan sonra gittiler, 2004'te (bu Annan Planı'nı nasıl referandumda reddettiririz) diye kampanya yaptılar. O günkü Rumların başında olan Sayın Papadopulos, televizyon kanallarına çıktı, ağladı, yalvardı, (bunu ne olur reddedin) diye. Bir hafta önce sen masa başında kabul ettin, imzanı attın. Aynı şeyi yaptılar, bu sefer Avrupalıların kendisine yaptılar. Bu sefer parlamento reddetmiş oldu.''

-''Avrupalının yapmaması gereken....''

Güney Kıbrıs Rum kesiminde mevduattan geriye dönük vergi alınmasının kararlaştırıldığını hatırlatan Babacan, bunun AB'nin zoruyla olduğunu söyledi.

Babacan, şunları kaydetti:

''Belki de Kıbrıs Rum kesimi için gerekiyordu. Orada haksız bir durum vardı. Zaten bir sürü para aklama meseleleri falan... Avrupa Birliği'ne üye ama bir Avrupalının yapmaması gereken ne varsa yapılan bir yer maalesef orası. Biraz da ceza olsun diye belki düşündüler ama o güven unsuru maalesef bu çözümde zedelendi. Problem yaşayan diğer ülkelerdeki vatandaşlar, mevduat sahipleri ne düşünecek, (Bizim ülkemizde de bir sarsıntı olursa acaba benim mevduatımın başına da bir iş gelir mi?) İnsanlar bankalardaki mevduatına eğer güvenmiyorsa, (bankada param var ama acaba başına bir şey gelir mi) diye kuşkulandığı zaman o ülkede ne olur? Ben açıkça ifade etmeye korkuyorum ama sizler hepiniz iş dünyasının temsilcileriniz, bizzat sanayinin, ticaretin içindesiniz. Felaket olur.''

-''Bu karşılıksız para basmadır''-

Güney Kıbrıs Rum kesimi için bulunan çözümü eleştiren Babacan, şöyle devam etti:

''Buldukları çözüm, başka ülkeler için çok farklı sıkıntıların bir bakıma hazırlığını yapmış oldu. Umarız ki başka ülkeler için benzer metotlar uygulanmaz. Daha aklı selim, daha güven odaklı çözümler oluşturulur. Burada mutlaka devlete, politikalara güveni esas almak, ne söylüyorsanız onu yapmak, söz verince tutmak, hedef koyunca o hedefleri tutturmak lazım. Dolayısıyla işte bu noktada Avrupa Birliği'ndeki sıkıntılar hala giderilebilmiş değil.

Şu anda yapılan ağırlıklı olarak Avrupa Merkez Bankası'nın çok yüksek miktarda karşılıksız bastığı parayla bankaları yüzdürmek ve yine iflas noktasına gelen ülkelerin borçlanmalarını devam ettirmelerine yardımcı olmak. Bizim Merkez Bankamızın kanununda yasak olan bir işlem bu. Bizim Merkez Bankası böyle bir şey yapamaz çünkü bu karşılıksız para basmadır. Bütçe açığını borçlanamadığınız için para basarak kapatmaktır, başka bir şey değildir. Maalesef bu duruma düşmüş durumdalar. Bunu bileceğiz, iyi farkında olacağız ve mutlaka ufkumuzu artık Avrupa Birliği ile Avrupa ile kısıtlı tutmayacağız.''

-''İş adamımız için Cibuti'ye ambulans uçak gönderdik''-

Başbakan Yardımcısı Babacan, 2012 yılında AB'ye ihracatın, toplam ihracatın içindeki payının yüzde 38,8'e düştüğünü, Afrika ve Ortadoğu'ya ihracatın payının ise yüzde 36,6'sına çıktığını bildirdi. Avrupa'da pazar sıkıntısı olduğunu, ihracatın artırılamadığını vurgulayan Babacan, farklı ülkelere yapılan ihracatla bu açığın kapatıldığını ifade etti.

Türkiye'nin, Afrika'da 12 büyükelçiliği varken, bugün 34'e çıkarıldığını, yakında 36 olacağını, THY'nin 35 Afrika şehrine İstanbul'dan doğrudan uçtuğunu, Latin Amerika ve Asya'da pek çok yeni büyükelçilik ve TİKA ofisleri açıldığını ve THY uçuşlarıyla desteklendiğini kaydeden Babacan, ''THY 92 ülkeye uçuyor. Bu açıdan baktığımızda da dünyada bir numara. Dünyada başka hiçbir havayolu bu kadar çok sayıda ülkeye uçuş yapmıyor. Aslında bu kendi iş dünyamız için bulunmayacak bir fırsat. Dünya haritasını önünüze koyuyorsunuz, kendi uçağınızla gidemeyeceğiniz ülke sayısı çok azaldı. Gittiğiniz her yerde Türk bayrağı var, büyükelçiliğimiz var. Onun verdiği güvence var'' diye konuştu.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile sohbeti sırasında, telefonla Cibuti'de kalp rahatsızlığı geçiren iş adamı için ambulans uçak talep edildiğini anlatan Babacan, Sağlık Bakanlığını aradıklarını ve iş adamının ambulans uçakla Türkiye'ye getirildiğini söyledi.

-''Ankara artık gerçek bir sanayi şehri''-

Babacan, iş dünyasından gelen biri olarak ATO'nun gayretlerini ve güzel çalışmalarını çok yakından izlediğini dile getirerek, Ankara Alışveriş Festivali'nin sadece Türkiye'de değil dünyada da ses getirdiğini söyledi.

ATO'nun Dünya Odalar Federasyonu'nun düzenlediği bir proje yarışmasında da finalist olarak gelecek haftalarda yarışmaya katılacağını belirten Babacan, ATO'nun yarışmada başarılı olması temennisinde bulundu.

Babacan, Akyurt'ta ATO'nun liderliğinde hazırlıkları devam eden fuar alanının, Ankara'nın gelişmiş bir fuar şehri olduğunu tescil edeceğini, bununla ilgili düzenlemeleri yaptıklarını ve arazinin belirlendiğini bildirdi. Eskiden bu tür projelerin hayata geçirilmesinde kaynak sorunu olduğunu belirten Babacan, doğru proje olunca kaynak derdi olmadığına dikkati çekti.

Cannes'da katıldığı, dünya gayrimenkul piyasasının buluştuğu etkinlikte bu yılın Türkiye yılı olduğunu kaydeden Babacan, fuar girişinde büyük harflerle Türkiye yazdığını söyledi. Babacan, ''Pek çok ülkede gayrimenkul piyasası zordayken, sıkıntıdayken, yatırımcılar gerçekten büyük bedeller ödemek zorunda kalmışken Türkiye'ye olan ilgi ve alaka gerçekten bizleri memnun etti'' değerlendirmesinde bulundu.

TOBB'un Türkiye'de il il girişimcilik endeksi çalıştığını anlatan Babacan, bu çalışmada Ankara'nın birinciliğe yükseldiğini belirtti. Babacan, ''Dışarıdan bakanlar derlerdi ki (Ankara işte başkent, orada bakanlıklar var, bir memur kenti). Ankara'nın nasıl bir şehir olduğunu artık bir endeks bize gösteriyor. Ankara artık gerçek bir sanayi şehri. Ankara ihracat şehri. 5 milyona yakın bir nüfus söz konusu. 5 milyonluk şehir Avrupa'da çok az sayıda. Sadece Türkiye'nin değil artık Ankara, Avrupa'nın sayılı şehirlerinden'' ifadelerini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Borsa İstanbul'un ilk gongunun, 5 Nisan'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından çalınacağını bildirdi.

Babacan, Ankara Ticaret Odası'nın Olağan Meclis Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, yeni Sermaye Piyasası Kanunu'nun çok önemli olduğunu söyledi.

Ali Babacan, Türkiye'nin bankacılık sisteminin büyük olmasına karşılık, sermaye piyasasının çok zayıf olduğunu belirtti. Kaynak denilince herkesin banka kredisini anladığını ifade eden Babacan, gelişmiş bir sermaye piyasası olması durumunda çok farklı ortaklık modelleri ile daha geniş ortaklık zeminleri kurma imkanı olduğunu vurguladı. Bununla ilgili dünyada çok ciddi bir birikim olduğunu kaydeden Babacan, bankaların kredi şeklinde değil, geniş tabanlı ortaklıklar, hisse satışı şeklinde kaynak bulma imkanları olduğunu belirtti.Babacan, yeni yasal mevzuatın bunun önünü açtığını bildirdi.

-''İlk gongu Başbakan Erdoğan çalacak''-

Borsa İstanbul'un ilk gongunun 5 Nisan'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından çalınacağını belirten Babacan, İMKB'yi, altın borsasını ve bütün borsaları aynı çatı altında topladıklarını kaydetti. Ürüne dayalı, elektriğe dayalı menkul kıymetlerin hepsinin Borsa İstanbul çatısı altında toplandığını anlatan Babacan, ''Bir bakıma Türk sermaye piyasalarının hem içeriye hem dışarıya bakan tek yüzü olacak bu borsa'' dedi. Babacan, söz konusu borsanın Ankara'ya, İzmir'e birer şubesini açacaklarını açıkladı.

Sermaye Piyasası Kurulu'nu (SPK) sıfırdan yeniden oluşturduklarını ifade eden Babacan, Türkiye'de sağlıklı bir kalkınma için sermaye piyasalarının da en az bankacılık kadar güçlenmesi gerektiğinin altını çizdi.

Ayrıca ihtisas mahkemeleri kuracaklarını bildiren Babacan, sermaye piyasalarında ya da sigortacılıkta çıkan ihtilafların direk götürüleceği ve alanda uzmanlaşmış savcıların ve hakimlerin yer alacağı ihtisas mahkemeleriyle birlikte daha hızlı çalışılacağını, çabuk ve tutarlı kararlar alınacağına inandığını söyledi.

-İstanbul Tahkim Merkezi-

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) yönetiminde ağırlıklı olarak yer alacağı İstanbul Tahkim Merkezi'nin kurulmasına ilişkin tasarıyı TBMM'ye gönderdiklerini belirten Babacan, şunları kaydetti:

''İstanbul Tahkim Merkezi'nde, özel sektör ağırlıklı bir yapıyla ihtilaflar önce oradaki hakem müessesiyle çözülecek. İnşallah iyi kurgulanırsa ve oraya giden konular hızlı ve acil bir şekilde çözülürse, güven oluşturulursa biz bu tahkim merkezinin mahkemelerimiz üzerindeki yükün önemli bir kısmını alacağını düşünüyoruz. Bizde hakimlerimiz, savcılarımız hep hukukçudur. Avrupa'ya, dünyaya bakın çok farklı formasyondan gelen kişiler de hakim, savcı olabiliyor. Hele de o sektörün içindeyse ve damdan düştüyse çok daha çabuk kavrayabiliyor konuları. İstanbul Tahkim Merkezi, bu açıdan daha damdan düşmüş, daha bir konulara fiilen yakın kişilerden oluşacağı için iyi çalışacağını ümit ediyoruz.''

-Kredi Kayıt Bürosu-

Kredi Kayıt Bürosu'na da değinen Babacan, 2008'den bu yana tüm vatandaşların ve şirketlerin banka kredi ilişkilerini, kredi kartı, çek ve senet işlemlerini toparlamış olduklarını söyledi. En son teknolojiyle donatılmış bilgi işlem sistemiyle bütün bu verilerin artık bilgisayar sisteminde hazır olduğunu dile getiren Babacan, şöyle devam etti:

''Ama bu bilgiler aynı zamanda kişisel bilgi ve ticari sır niteliğinde. Bu çalışmalar sırasında bize gelen önerilerden biri şuydu; 'bunun hepsini açalım.' Dedik ki bunun hepsini açınca ne bankacılık sırrı kalır, ne ticari sır kalır. Bizim dededen, babadan öğrendiğimiz, ticaret sırdır. Herkesin her türlü bilgisi ortalığa dökülürse o da doğru değil. Birine vadeli mal mı satacaksınız, çek-senet mi alacaksınız? Şimdiye kadar Merkez Bankamızda tutulan sicil, dönen çek ve protestolu senetti. Sadece negatif sicil tutuluyordu. Hayatı boyunca bir esnafımızın 3 çeki döndüyse kara listede bulunuyordu. Halbuki yeni sistemde ödenen çekler de var. Belki ömrü boyunca 3 tane çek yazdı 3'ü de döndü ya da 10 bin çek yazdı 3 döndü, 9 bin 997'si ödendi. Arada çok büyük fark var. İşte bütün bu bilgi artık hazır.''

Bunu ilk önce şahıslara açtıklarını belirten Babacan, şu anda şahıslar bazında cep telefonundan ya da internet bağlantısı olan bilgisayardan bu bilgiye rahatlıkla ulaşılabildiğini söyledi. Şirketlerle ilgili yetkilendirme konusunu da TOBB ile çözdüklerini ifade eden Babacan, TOBB'un bütün odalarına bir form doldurarak müracaat edildiğinde şirketin sisteme üye kaydedileceğini belirtti.

Bu sistemlerin ticaret hayatının önemli şekilde değiştireceğine inandığını belirten Babacan, ''Herkesin çabası kredi sicilini temiz tutmak yönünde olacak. Bana göre kredi sicilini temiz tutma çabası ve onun caydırıcılığı, inanın hapis cezasından çok daha kuvvetli bir caydırıcılık. Bunu inşallah yıllar geçtikçe çok daha iyi fark edeceğiz'' dedi.

AA