ABD'den Türkiye'ye: Dostlar tavsiye verir
Gezi Parkı eylemleri ile ilgili ABD'li yetkili Rohrabacher, "Bir dost olarak Türklerin yanımızda olmasına ihtiyacımız var. Dostlar birbirine tavsiyeler verir ve bizim şu andaki tavsiyemiz, hasımlara saldırmak değil, işleri daha iyi hale getirmek için bir araç olarak kullanmanız yönünde" açıklamasında bulundu
ABD Kongre üyeleri, Gezi Parkı odaklı gelişmelerle ilgili kaygılarını dile getirirken, bu olayların Türk demokrasisinin daha da güçlenmesini sağlayacak şekilde değerlendirilebileceğini ve Türkiye'nin önemli bir ABD müttefiki olduğunu belirtti.
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Avrupa ve Avrasya Alt Komitesi tarafından, Kongre'nin çalışma binalarından Rayburn'de, Gezi Parkı odaklı gelişmelerle ilgili toplantı düzenlendi.
Komite Başkanı Dana Rohrabacher, toplantının açılış konuşmasında, bu oturumun Türkiye'yi "hırpalama" amaçlı bir oturum olmadığını, olaylara ve Türkiye'nin gidişatına dair bazı kaygılarının bulunması nedeniyle bu toplantıyı düzenlediklerini kaydetti.
Türkiye'yi "değişen dünyada ılımlı İslam örneği, ilerleme, barış ve istikrarı desteklemede güvenilir bir ortak" olarak gördüğünü ifade eden Rohrabacher, ancak son dönemdeki gelişmelerle kafalarında bazı ciddi sorunların uyandığını söyledi. Rohrabacher, "yerel konularla alakalı kitlesel protestoların Erdoğan hükümetini salladığını ve hükümetin muhaliflere karşı sert tedbirlere başvurmasının toplumsal öfkenin yayılmasına katkı sağladığını" savundu.
"Başbakan Erdoğan'ın destekçilerinin, protestolarla ilgili olarak Yahudi lobisini ve Amerikan Enterprise Institute'ü (Amerikan Girişimcilik Enstitüsü) suçlayan komplo teorilerini başvurduğunu" öne süren Rohrabacher, Erdoğan'ın da "Yahudilere karşı bir hakaret olarak kolayca yorumlanabilecek faiz lobisi şeklinde bir atıf kullandığını" belirtti. Rohrabacher, "Bu tür taktikler Türkiye'deki iktidar partisinin karakteri hakkında soru işaretleri uyandırıyor. Bunlar sağlıklı bir demokrasinin işaretleri değil" yorumunda bulundu.
Türkiye'nin, stratejik ve coğrafi konumu her zamankinden daha önemli hale gelen bir NATO müttefiki olduğunu belirten Rohrabacher, ancak son 10 yılda Başbakan Erdoğan'ın idaresi altındaki Türk dış politikasının yöneliminin "rahatsız edici" olduğunu öne sürdü.
ABD yönetiminin, Suriye'deki muhaliflere yardımlarını artırmada ciddiyse Türkiye ile çalışmak zorunda olduğunu ve öyle de yaptığını ifade eden Rohrabacher, "Ancak Türkler tam olarak kimi destekliyor? Ne tür kişilerden bahsediyoruz? Suriye krizinde Türkiye'nin yardım ettiği kişiler ABD'den nefret ediyor mu? Eğer kendileri gerçekten bu Amerikan karşıtı unsurlarla ilişki kuruyorlarsa Türkiye'de ne kadar güvenilir bir ortağa sahibiz" sorularını sordu.
-"Türklerin yanımızda olmasına ihtiyacımız var"-
Rohrabacher, İstanbul Boğazı'nı yüzerek geçme hikayesini anlatırken, yüzmeye karar verdiğinde bir Türk'ün yanına gelip kendisini uyardığını ama kararlı olduğunu görünce, "Biz de botla seni takip edelim o zaman" dediğini söyledi.
Suya girip biraz ilerleyince akıntı ve suyun soğukluğu karşısında paniklediğini ama Türklerin botla onu takip etmesinden cesaret aldığını ve boğazı yüzerek geçmeyi başardığını dile getiren Rohrabacher, şöyle devam etti:
"Kendi deneyimimden ve ABD için Soğuk Savaş döneminden hatırlarsak, yanımızda bir güçlü Türk dost olmasından daha iyi bir durum olamazdı. Geleceğe de bu şekilde bakmalıyız. Bir dost olarak Türklerin yanımızda olmasına ihtiyacımız var. Dostlar birbirine tavsiyeler verir ve bizim şu andaki tavsiyemiz, bu olayların gün yüzüne çıkardığı aranızdaki mevcut farklılıklar arasında uzlaşılar yaratmaya çalışmanız ve bu olayları, hasımlara saldırmak değil, işleri daha iyi hale getirmek için bir araç olarak kullanmanız yönünde."
Rohrabacher, "Eğer bunu yaparsak, Türkiye daha güçlü bir ülke haline gelir ve ABD de daha iyi bir halde olur, çünkü güvende olmamız için hemen yanıbaşımızda botla giden Türkler bulunuyor olacaktır" ifadesini kullandı.
-"En güçlü yol seçim sandığı"-
Demokrat Parti Virginia Milletvekili ve Kongre'deki Türkiye Dostluk Grubu Eşbaşkanı Gerald Connolly de ABD'de de 1965 ila 1968 yıllarında bazı önemli kentlerde büyük çaplı isyanlar ve gösterilerin olduğunu, demokrasi yolunda her ülkede bu çeşit olayların olabileceğini söyledi. "Ancak burada önemli olan, bu gösterilerden sonra bunlardan çıkarılacak derslerle demokrasiyi ilerletmektir" diyen Connelly, Türkiye'nin de bu noktada daha fazla demokrasi veya daha fazla otoriterleşme yönünde kritik bir dönemeçte bulunduğunu belirtti.
Connelly, nihayetinde demokratik bir ülkede halkın görüşlerini dile getirmesinin en güçlü yolunun seçim sandığı olduğunu kaydederek, muhalif görüşleri dikkate alan barışçıl bir çözümün, Türkiye'nin demokratik karakterini göstermesi açısından önemli bir yol olacağını söyledi.
-"Dinamik demokrasi için temel olabilir"-
Demokrat Parti Milletvekili William Keating, zorlu bir bölgede ABD'nin uzun yılladır müttefiki olan Türkiye'nin güçlü ekonomisi ve siyasi istikrarının Amerika için önem arz ettiğini söyledi.
AK Parti'nin seçmen çoğunluğuna sahip olarak 11 yıllık iktidarının artan şekilde "tek parti görürümüne" yol açtığını anlatan Keating, "karar alma süreçlerine diğer partilerinin etkisinin çok az veya hiç bulunmadığını ve bunun da birçok Türk'ün endişe duymasına ve kendisini güçsüz hissetmesine yol açtığını" savundu.
Keating, Başbakan Erdoğan'ın, "seçim sonrasında yönetilenlerle istişareye gitme gibi yükümlülüğü olmadığını düşünmesi ve bu çoğunlukçu anlayışı nedeniyle bu duyguların alevlendiğini" öne sürerek, Başbakan Erdoğan'ın polisin barışçıl gösterilerine karşı acımasız güç kullanımına müsaade ettiğini, polisi kutladığını ve kendisini destekleyenler ile desteklemeyenler arasında devamlı ayrışmalar yarattığını ileri sürdü. Keating, bu açıdan da ABD Başkanı Barack Obama, Başkan Yardımcısı Joe Biden ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin, Türk hükümetini sorumluluğa çağıran açıklama yapmalarından memnuniyet duyduğunu dile getirdi.
"Protestocuların sayısının ve farklılıkları temsil etmesinin canlı, siyasete dahil olan yeni bir neslin ortaya çıkması yönünde umut yarattığını, gösterilerin enerjisinin dinamik demokrasi için temel olabileceğini" bildiren Keating, "Bu Başbakan Erdoğan'ın korkması değil, memnuniyetle karşılaması gereken bir şey" değerlendirmesinde bulundu.
-"ABD'de de hatalar yaptı"-
Demokrat Parti New York Milletvekili Gregory Meeks ise "bazılarının öne sürdüğünün aksine", kendisinin,Türkiye'deki protestoların sivil toplumun demokratik angajmanının güçlendirilmesinin bir işareti olduğuna inandığını söyledi.
Meeks, "Protestocuların gücü var ve bu gücü nasıl kullanmaları gerektiğini bildiklerini gösteriyorlar. Hem Türkiye hem de Amerika açısından umudum şu ki daha iyi bir toplum olma yolunda, hatalarımızdan ziyade olumlu adımlarımızla yargılanmamız. Şurası kesin ki ABD de hatalar yaptı" dedi.
ABD'nin Türk hükümetini, AK Parti hükümetinin ilk attığı adımlarda görüldüğü gibi, demokrasisini güçlendirmesi için teşvik etmesi gerektiğini kaydeden Meeks, "(Hükümetin attığı) bu adımlar, ne bu komite tarafından ne de ABD Kongresi'nin üyeleri tarafından görmezlikten gelinmeli" ifadesini kullandı. Hükümetin, ordunun gücünün dengelenmesi, AB katılım müzakerelerindeki önemli ekenomik reformları gibi icraatlarının küçük başarılar olmadığını belirten Meeks, AB müzakelerinin bloke edilmesi halinde hem Türkiye hem de AB'nin kaybedeceğini söyledi.
ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliğine her zaman güçlü destek verdiğini hatırlatan Meeks, "Türkiye'nin geleceğine dair çok umutluyum" diye konuştu.
Öte yandan, Komite Başkanı Rohrabacher'in, Türkiye'deki bu olaylardan önce toplumda artan bir tansiyon olup olmadığı ve böylesi bir gelişmeyi bekleyip beklemedikleri yönündeki sorusuna katılımcılardan ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey ve Hudson Institute adlı düşünce kuruluşu bünyesindeki İslam, Demokrasi ve Müslüman Dünyasının Geleceği Merkezi Direktörü Hillel Fradkin, "evet", Washington Institute'nin Türkiye Araştırmaları Direktörü Soner Çağaptay ve Milliyet gazetesi köşe yazarı Kadri Gürsel, "evet, ama zamanlama olarak hayır", Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'nın (SETA) Washington ofisi uzmanlarından Kadir Üstün de "Evet ama bazı itirazlarımla" yanıtını verdi.
Keating'in, "Olaylara dışardan etki var mıydı" sorusuna, 4 katılımcı "hayır" yanıtını verirken, Üstün ise "evet, DHKP-C" dedi.