Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Davutoğlu: Kimse bir daha Türkiye'nin sınırlarını ihlal edemeyecek

Davutoğlu: Kimse bir daha Türkiye'nin sınırlarını ihlal edemeyecek

  • Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Kimse bir daha Türkiye'nin sınırlarını herhangi bir şekilde ihlal etme cüreti gösteremeyecektir" dedi

Giriş: 17 Eylül 2013, Salı 06:42
Güncelleme: 17 Eylül 2013, Salı 07:52

Paris'te temaslarda bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin Paris Büyekelçiliği'nde bir basın toplantısı düzenledi.

Son günlerdeki gelişmeler bağlamında tüm muhataplarıyla telefon trafiği içinde olduğunu, bu kapsamda Paris'te ABD, İngiltere ve Fransa'dan mevkidaşlarıyla toplantı yaptığını anımsatan Davutoğlu, toplantıda Suriye'deki gelişmeleri ele aldıklarını belirtti.

Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile yaptığı görüşme hakkında detaylı bilgi sunduğunu, bundan sonra atılacak adımlarda, özelikle Fransa ve İngiltere'nin üzerinde çalıştığı BM Güvenlik Konseyi kararı çerçevesindeki ana parametreleri aktardığını dile getirdi.

Brifingin ardından, Türkiye olarak kimyasal silahların hangi ülkede, hangi grubun elinde bulunursa bulunsun insanlık suçu teşkil ettiğini, dolayısıyla herhangi bir ülkede ve coğrafyada kimsayal silahların tümüyle tasfiye edilmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendirdiklerini, bu yönde atılan adımları desteklediklerini söylediğini vurgulayan Davutoğlu, daha sonrar yeni durum çerçevesinde önem verdikleri, stratejik öncelik olarak gördükleri hususları ve temel kaygıları ele aldıklarını, bu kaygıların Bakanlık olarak dün yaptıkları açıklamada da vurgulandığını ifade etti.

Bakan Davutoğlu, şöyle konuştu:

''Ortaya konulan takvimin, Suriye rejimine gelecek yılın ortasına kadar bir şekilde bu baskıları sürdürecek tarzda görevde kalmasının garantisi gibi görünmemesi gerekiyor. Aslında bu sürecin çok daha kısa bir dönemde, 2014 ortasına kadar uzamayacak bir süreçte tamamlanması gerektiğini, ayrıca sadece kimyasal silahlara dayalı bir anlaşmanın kimyasal silahlar dışında, yüzbinlerce insanın katledilmesine, yaralanmasına, milyonlarca insanın bir şekilde mülteci duruma düşmesinden sorumlu olan konvansiyonel saldırıların mazur görülebilecek gibi bir sonuç doğurmaması gerektiğini vurguladım. Bizim için hem kimyasal silah saldıralarında hayatlarını kaybeden o masum bedenlerin, 1700 kardeşimizin hem de 100 bini aşkın kardeşimizin canlarının değerlerinin aynı olduğunu, bu çerçevede atılacak her adımın Suriye'de kalıcı bir barışın temin edilecek şekilde düşünülmesi gerektiğini, Suriye rejiminin bundan sonra benzer saldırılarda bulunmaması için çok ciddi bir caydırılıcılık gösterilmesini gerektiğini, bunun da BM Güvenlik Konseyi kararına mutlaka devredilmesi gerektiğini vurguladım."

Paris'e gelmeden önce dün Suriye Ulusal Koalisyonu yetkilileriyle konuştuğunu anımsatan Davutoğlu, onların yaklaşım ve hissiyatlarını da paylaştığını anlattı.

Bundan sonra atılacak adımların, P3+1 şeklindeki formatın teknik ve siyasal düzeyde de sürmesi konusunda da mutabık kaldıklarını aktaran Davutoğlu, New York'ta Suriye'nin Dostları Grubu çekirdek ve genel toplantısının yapılması konusunda da istişarelerde bulunduklarını belirtti.

Davutoğlu, şöyle dedi:

''BM Güvenlik Konseyi, 2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan dengeler içerisinde P5'e özel bir veto hakkı sunmuştur . Kimse bu veto hakkını, bir halkı, komşularını olumsuz etkileyecek şekilde kullanmamalıdır. Hak, aynı zamanda sorumluluk getirir. Bunları toplantıda dile getirdim. Sorumlulukta uluslararası güvenlik ve asayişin, güvenlik ve istikrarın nihai merci olarak BM Güvenlik Konseyi'ne önemli bir rol veriyor. Dolayısıyla kimyasal saldırı gibi tüm uluslararası normlarca tamamıyla bir insanlık suçu olarak görülmüş bir eylemin cezasız kalması benzer eylemi yapacak olanları cesaretlendirir. Onun için BM Güvenlik Konseyi'nin harekete geçmesi lazımdı. Bu gelinen noktada P3, üçü de NATO üyesi olarak bizim müttefikimizdir, Bizimle P3+1 formatında bir toplantı düzenlemesini olumlu bir adım olarak görüyorum. Çünkü Türkiye hem komşu bir ülkedir hem NATO üyesidir hem de bu anlamda doğrudan olaylara katkıda bulunabilecek, barışa katkıda bulunabilecek bir ülkedir. Bunun görülmüş olması ve uzun bir toplantıda birlikte değerlendirme imkanı bulmuş olmaktan mutluluk duyduk. Bundan sonra atılacak adımlar konusunda da ekiplerimiz çalışmaya devam edecek.''

Toplantı sırasında BM Genel Sekreterine sunulan raporun gündeme geldiğini belirten Davutoğlu, herkesin takip ettiği gibi BM uzmanlar heyetinin Şam'da yaptığı incelemelerin raporunun sunulduğunu hatırlattı. Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Çok açık bir şekilde iki unsura dikkati çekmek isterim.Diğer muhataplarımızın da dışişleri bakanları arkadaşlarımın da ortak kanaatidir. Bir kere rapor bunun sarin gazı olduğunu teyit ediyor. Gazın mahiyeti itibariyle bakıldığında son derece sofistike bir yapıya sahip olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla herhangi bir yerde, bir atölyede, bir evde, birilerinin iddia ettiği gibi muhaliflerin amatörce üretebilecekleri bir kompozisyon değil. İkincisi de yerden yere roketle bunun gönderildiği, bu saldırının yapıldığı ifade ediliyor. Bu da ancak ve ancak rejimin elindeki imkanlarla yapılabilecek bir saldırı. Zaten rejim bir anlamda elindeki kimyasal silah stokunu şimdiye kadar reddettiği, 'kullanmadım' dediği, 'ben de' yok dediği stoku deklare etmekle bu suçu da kabullenmişti. Aslında son dönem rejimin bu konuda biraz da ön alıcı şekilde hareket etmesinin sebebi, bu raporun açıklanacak olmasıydı, açık şekilde suçlunun tescil edilmesiydi. Şimdi uluslararası topluma düşen temel görev bu raporu müteakip hem geleceğe dönük olarak kimyasal silahların tasfiyesine yönelik çabayı sürdürmek hem de ortada bir suç vardır, geriye dönük olarak da bu suçun müsebbiblerini mutlaka uluslararası yargı önüne getirmektir. Biz, her zaman vurguladık. Biz, hiçbir zaman, hiçbir şekilde tansiyonun yükselmesini hiçbir yerde istemeyiz. Ancak uluslararası hukuk normlarına uyulmaması halinde doğabilecek sonuçları hepimiz geçmişte Halepçe'de gördük, Bosna'da, Srebrenitsa'da gördük. Suriye'de daha fazla acının yaşanmaması için bu kanlı yöntemleri kullanan bu rejimin bu yöntemleri kullanmasının önüne geçilmelidir.''

Üç arkadaşıyla yaptığı görüşmeden sonra bölgesel iki aktör olan Suudi Arabistan ve Katar'ın dışişleri bakanlarıyla da fikir alışverişinde bulunduklarını belirten Davutoğlu, bu ülkelerle konuya ilişkin kaygılarının tamamen örtüştüğünü vurguladı.

Davutoğlu, bu toplantıları yaparken, Bakanlar Kurulu sonrasında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın da ifade ettiği gibi sınırda önemli bir gelişmenin yaşandığını dile getirerek, sınır ihlali yapan Suriye helikopterinin düşürülmesiyle ilgili şu bilgileri verdi:

''Başbakanımız ile hem buradaki gelişmeler hem de son gelişme bağlamında bilgi sunmak amacıyla bir telefon görüşmesi gerçekleştirdim Bildiğiniz gibi bugün öğleden sonra saat 14.25-14.30 civarında bir Suriye helikopteri sınırımıza 5 mil yaklaştığı anda uyarılmasına rağmen yoluna devam etti ve sınırımızı 2 kilometre derinliğe kadar ihlal ve tekrar uyarılmasına ve bu ihlali sürdürmesi üzerine de Türkiye, uluslararası hukuktan gelen haklarını ve egemenlik haklarını kullanarak ve daha önce Türk Silahlı Kuvvetlerine verilen angajman kuralları çercevesinde Türk Hava Kuvvetleri gerekli müdahalede bulundular ve cezalandırıcı bir işlem gerçekleştirildi. Suriye helikopteri Türk hava sahasını terk ettikten sonra 4 kilometre içerde düştü. Türkiye, kendi sınırlarına dönük herhangi bir ihlale kesinlikle izin vermeyecektir. Suriye'deki krizin şu veya bu şekilde ülkemize ulaştırılmasına ve ülkemize dönük bir ihlale dönüşmesine kesinlikle imkan tanımayacaktır. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da tüm imkanlarımızla sınırlarımızın ve halkımızın güvenliğini korumaya kararlıyız. Bu gelişme sonrasında Başbakan Yardımcısının açıklamasını müteakip biz de BM'ye bildirimde bulunma talimatını ben de buradan gönderdim. Hem BM Genel Sekreterine olayın seyri hakkında detaylı bilgi sunulacak hem BM Güvenlik Konseyi üyelerine başkan Avustralya dönem başkanı olduğu için onların üzerinden bilgi verilecek hem de NATO'da, konsey üyelerine bu konuda detaylı bilgi sunulacak. Genelkurmay Başkanlığı da bu konuda detaylı bilgileri bakanlığımıza aktardı. Uluslararası tüm girişimler yapılacak. Kimse bir daha Türkiye'nin sınırlarını herhangi bir şekilde ihlal etme cüreti gösteremeyecektir. Bu konuda her türlü tedbir alınmıştır.'

P3+1 yemeğinde helikopterin düşürülmesiyle ilgili bakanlara bilgi verdiğini belirten Davutoğlu, muhataplarının da Türkiye'ye, kendi sınır güvenliği bağlamında desteklerini ifade ettiklerini söyledi.

''Öğleden sonra Suddi Arabistan ve Katar Dışişleri Bakanlarıyla görüştüğümde tablo daha netti''diye Davutoğlu, ''Onlar çok açık bir şekilde Türkiye'nin böyle bir ihlale karşı müdahale hakkını ifade ettilyen ve destek beyan ettiler'' ifadesini kullandı.

BMGK'ya sunulacak karar tasarısıyla ilgili ise çok detaylı bir şekilde görüşme yapıldığına değinen Davutoğlu, şunları söyledi:

''Biz, böyle bir karar tasarısının sadece kimyasal silahlarla sınırlı olmasının doğru olduğu kanaatinde değiliz. Kimyasal silahlar önemli bir unsurdur, önemli bir normdur. Bunun ihlal eden büyük bir suç işlemiştir. Ancak Suriye krizi sadece kimyasal silahlarla ilgili bir kriz değil. Kimyasal silah kullanılmadan önce son rakamlara göre 120 bini aşan ölümler var, milyonlarca mülteci var. Türkiye'yi etkileyen durumlar var. Uluslararası güvenlik sorunu var. BMGK'nın buna bir şekilde atıfta bulunması gerekir. Kimyasal silahların çözülmüş olması da krizi ortadan kaldırmıyor. Bundan sonra kriz, kimyasal silah kullanılmadan daha da tırmanabilir. Onun için biz bu karar tasarısında insani unsurların olması gerektiğini kendilerine ilettik. Mülteciler ve sivil halkın korunması konusunda atıflar olması gerektiğini vurguladık. P3 ülkeleri bu konularda prensipte olumlu yaklaşmaka birlikte Rusya ve Çin'in de tutumunu da gözönüne alarak mümkün olduğu kadar daha odaklanmış karar tasarısı üzerinde çalıştıklarını ifade ettiler. Ama bu konuları gündeme getireceklerini söylediler.''

Türkiye olarak, BGMK'nın mesuliyetinin kimyasal silahlarla başlamadığı ve bitmediği görüşünde olduklarını aktaran Davutoğlu, ''Bu, onun bir parçasıdır, gereklidir, zaruridir ama kesinlikle yeterli değildir. Onun için diğer unsurların olması gerektiğini ve mutlaka kimyasal silahlarla ilgili kısımda da 7. fasla atıfta bulunulması BM'nin 7. maddesini de ihtiva edecek olması'" ifadesini kullandı.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Daha önce Suriye rejimi bize ikili olarak bölgesel aktörlere toplu olarak birçok taahhütte bulundu ama hiçbirini yerine getirmedi. Bu sefer de bu taahhütlerini yerine getirmesi için BMGK kararlarında çok açık bir şekilde 7. maddeye atıfta bulunulması gerektiğinin doğru olacağı kanaatindeyiz . Bütün dışişleri bakanlarına teşekkür ediyorum. P3+1 ilk defa böyle bir formatta bir araya geliyor. Herhangi uluslararası bir konuda Türkiye ile P3 ülkeleri bir arada bir değerlendirme yapıyor. Bu formatın sürmesi gerektiğini söyledim. Bu hem müttefikliğin bir gereğidir hem de Türkiye'nin Suriye'den en fazla etkilenen ülke olması anlamında önemlidir.''

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, açıklanan takvimle ilgili Türkiye'nin kaygılarını en başında dile getirdiğini belirterek, şunları kaydetti:

''Aylar alacak bir sürecin rejim tarafından istismar edileceği kanaatindeyiz. 2014 ortalarına kadar sadece kimyasal silah denetimi etrafında sanki bir barış zemini oluşuyormuş gibi bir hava oluşursa bu, aldatıcı bir havadır. Nerede oldukları belli, ne durumda oldukları belli. Rejim bunları biliyor. Bunun tasfiyesinin bu kadar uzun süre almaması gerekir. Teknik olarak tasfiyesi daha uzun sürebilir. Ama bunların taşınarak, Suriye'de tehdit oluşturmayacak şekilde bir mekana taşınması, sonra tasfiyesi için Suriye dışına çıktıktan sonra ne kadar süre alacaksa alınır. BM'ye bağlı Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nün Genel Direktörü çok deneyimli bir diplomatımızdır. Bu sürecin bu kadar uzamaması lazım. Rejim, bu süreyi uzatarak kendine alanda avantaj sağlayacak bir konjonktür oluşturmaya çalışacak. Bunu daha önce de yaptı. Bu takvimin Suriye'ye barış getirmeyeceğini, aksine Suriye'deki savaşı daha olumsuz şartlara yönelteceği kaygısını taşıyoruz. Suriye'ye barış getirecek olan temel husus kimyasal silahlar dışındaki konvansiyonel silahların da susması ve bir şekilde Suriye halkına hava bomdardımanın ve diğer bombardımanların bitmesi.

Ancak ve ancak kapsamlı bir çözümle barışa ulaşılabilir. Böyle bir takvimle haziran ayına kadar kimyasal silahların tasfiyesini beklemek, sonra da rejimin kendince uygun olarak gördüğü bir zamanlamayla çözüme gitmek gibi bir tablo, uluslararası toplumun itibarını sarsar. Ayrıca daha önceki bir suçun da müeyyidesi olmalı. Yoksa bundan sonra uluslararası elinde kimyasal silah bulunduran herkes önce bunu kullanır. Sonra 'geriye kalan stokları da size vereyim' der. Bu, kötü bir örnek oluşturur. O bakımdan bütün bu tedbirlerin alınması gerektiğini düşünüyoruz."

"BMGK'ye sunulan karar tasarısında rejime karşı sert ifadeler olmayacaksa neden bu karar tasarısı çıkıyor" diyen Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bugün rapor çıktı. İlgili bütün birimlerimizin ve bugünkü toplantıdaki bakanların da ortak kanaati, bir kimyasal silahın ancak rejim tarafından üretilebileceği ve yerden yere füzenin de sadece rejimin elinde olduğu aşikar. BM uzmanlar heyeti, siyasi bir yetkisi olduğu için herhangi bir taraf söylemez. Ama ortaya konulan tablo açık bir şekilde bu saldıranan rejim tarafından yapıldığını gösteriyor. Niçin telaşla iki gün önce tasfiye için rejimin harekete geçtiğini de gösteriyor. Çünkü çıkacak sonuç belliydi. Çıkacak sonucu anlamsızlaştırmak için öyle veya böyle elindekini teslim edip kurtulma yoluna gitti. Bu yolla uluslararası toplumu aldatan rejim kınanmayacaksa, bu rejime dönük sert cevaplar verilmeyecekse BMGK'nin caydırıcılığı nerede kalacak. Biz BMGK üyesi değiliz. Olsaydık tutumumuz çok daha belirleyici olurdu. Daimi üye olsaydık olaylar muhtemelen buraya kadar da gelmeyebilirdi. Daimi üyelerin bu özel konumlarını da göz önünde bulundurarak, bu kaygıları değerlendireceklerini ümit ediyoruz. Türkiye'nin tepkisini bu anlamda sordunuz, beklentilerimiz bunlar. Ümit ederiz ki bütün daimi üyeler ve BMGK üyeleri bu konuda sorumluluğun gereği olan adımları atarlar.''

AA