Gül: Ortadaoğu algısı yeni gerçeklere göre uyarlanmalı
New York'ta Dışilişkiler Konseyi'nde konuşan Cumhurbaşkanı Gük, Ortadoğu'ya dair düşünce ve algıların yeni gerçeklere göre uyarlanması gerektiğini savundu
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ortadoğu hakkındaki düşünce ve algıların yeni gerçeklere göre uyarlanması gerektiğini belirterek, "Son gelişmeleri birbirine bağlı şekilde görmeliyiz" dedi.
Gül, New York'ta Dış ilişkiler Konseyi'ne hitap etti.
Cumhurbaşkanı Gül, söz konusu Konseye hitap etmenin her zaman büyük memnuniyet uyandırdığını, bu seçkin kurumun değerli uzmanları bir araya getirdiğini, bunun daha iyi bir gelecek için fikirler forumu olduğunu vurguladı.
Kendini dinlemeye gelenlerin Konseyin küresel konularda derin bilgi ve tecrübesinin temsilcileri olduğuna değinen Gül, Ortadoğu ve daha uzak bölgelerde meydana gelen dönüşümlere ilişkin düşüncelerini paylaştı.
Özellikle, Mısır'daki son gelişmelere ve Suriye'de devam eden duruma yoğunlaşan Gül, Türkiye-ABD ilişkilerine de değindi.
Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Arap dünyasının bölgedeki statükonun temel değerlerini zorlayan kriz dönemlerinden geçtiğini vurgulayan Gül, bu dönüşümlerin bölgeyi görme ve anlama yolları konusunda "meydan okumalar" oluşturduğunu söyledi.
"Bu nedenle, benzer varsayım ve geleneksel analiz modellerini gözden geçirmeliyiz" diyen Gül, artık bölgesel görünümün sadece Filistin sorunu parametresinde ele alınamayacağını belirtti.
Gül, "Daha da önemlisi, artık bölge içi dengeleri ya da düşmanlıkları farklı devletler arasındaymış gibi basite indirgemeye devam edemeyiz. 2003'teki Irak savaşından sonra yeni bir dinamikler silsilesi ortaya çıktı" ifadesini kullandı.
Tarihte ilk kez, Irak demografisinin siyasi sisteme baskın geldiğini dile getiren Gül, bunun hem yeni iç denge hem de yeni dış politika önceliklerine neden olduğunu aktardı.
-"Bölgede jeopolitik değişikliğe neden oldu"
Durumun, bölgede jeopolitik değişikliğe de neden olduğunu ifade eden Gül, Bağdat'ın bugün Tahran'a, Kahire ya da Riyad'dan çok daha yakın hale geldiğini vurguladı.
Gül, aynı derecede önem taşıyan konunun Ortadoğu'da, etnik, dini ve mezhepsel kimliklerin artan etkisi olduğunu belirtti. Gül, ulusal güç merkezlerinin alt-devlet aktörlerinin yerini almasının bölgedeki ulus-devletler için beklenmedik engeller getirdiğine işaret etti.
"Aynı şekilde, ülke içindeki politik sistemlerin dönüşümünün mutlaka etnik ve mezhepsel uyumla sonuçlanmadığını" belirten Gül, güç yarışının, mücadele uzlaşmaz hale geldiğinde, "kazanan her şeyi alır" havası olduğunda, grupsal kimliklerin siyasi çevreyi belirlediğini vurguladı.
Gül, "Daha önce gördüğümüz gibi, bu artan etnik-mezhepsel gerginlikler, nihayetinde hem iç hem de dışta şiddetle sonuçlandı" diyerek,
bugün Ortadoğu politikasını şekillendiren birbirine bağlı dinamiklerden söz etti. Gül, ilk olarak ortak mezhep bilincinin ulusal sınırlarda grupları birleştirdirdiğini, Arap ve İran Şiileri arasındaki uçurumun hızla kapandığını belirtti.
İkinci olarak, artık monolitik Arap blokunun bulunmadığını dile getiren Gül, bölgesel hükümetlerin etnik-mezhepsel kimlik politikaları tarafından giderek artan meydan okumalarla karşılaştığını, bazı devlet dışı aktörlerin giderek kilit bölgesel aktörler haline geldiğini uvrguladı.
Gül, üçüncü olarak, ulusal ve bölgesel etki ve güç için hükümetler ve alt devlet aktörleri arasında açığa vurulmayan jeopolitik rekabetin ortaya çıktığına dikkati çekti.
Cumhurbaşkanı Gül, "sonuç olarak, ulus yanlısı etki ve sınır ötesi kimliklerin daha iyi anlaşılmasının Körfez'den Akdeniz'e uzanan gelişmelere dahil olmayı ve karşılık vermeyi sağlayacağını" ifade etti.
Aynı zamanda, bölgedeki ülkelerin karşı karşıya geldikleri baskıların genel olarak siyasi meşruluk sorunundan kaynaklandığının görülmesi gerektiğine değinen Gül, "Yönetilenler görüşlerinin arkasında durursa baskı ve şiddetle düzeni sağlamak başarısızlığa yol açar" değerlendirmesinde bulundu.
Bölgede değişim için halk ayaklanmalarının fitilini ateşleşen şeyin bu olduğunu belirten Gül, bunun birçokları tarafından "Arap Uyanışı" olarak tanımlandığını söyledi.
Elbette, bölgede olayların gidişatının geleceğini öngörmenin akıllıca olmayacağını vurgulayan Gül, bölgenin yeni dinamiklerinin dönüşümlere cevabı şekillendireceğini ifade etti.
Gül, "Ortadoğu hakkındaki geleneksel düşünce ve algılarımızı yeni gerçeklere uyarlamalıyız. Son gelişmeleri birbirine bağlı şekilde görmeliyiz" dedi.
Irak'ın geleceği hakındaki tartışmalar, Suriye ve Lübnan'daki durum ve Mısır'daki gelişmelerin tümünün yeni bir değerlendirme gerektirdiğine işaret eden Gül, diğer bir zorluğun da bölgedeki değişimlerin nasıl algılandığı olduğunu söyledi.
Birçok kişinin ve özellikle devlet adamlarının değişime temkinli yaklaştığını ve belki değişime karşı çalışmaya meyilli olabileceklerini anlatan Gül, "Arap halkı rejimlere karşı sokaklara döküldüğünde, onlara davalarında güçlü bir uluslararası destek verdik" diye konuştu.
Gül, ancak, bölgedeki dönüşüm baş gösterdiğinde yeni ortaya çıkan siyasi aktörlerin doğası ve idelojosiyle ilgili eski korkuların tekrar gün yüzüne çıktığını belirtti.
-"İktidarda kalmanın yolu, halk meşruiyetidir"
Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti:
"Bu tür endişelerin ilgisiz olduğunu söylemiyorum. Ama birkaç önemli noktaya değinmek istiyorum. Birincisi ne kalkınma ve demokrasinin güçlenmesi ne de demokratik kültürün temelinin oluşması bir gecede elde edilebilir. İkincisi, hükümetler seçimlerle iktidara gelir ancak halkın rızasıyla bunu sürdürebilirler. İktidarda kalmanın yolu, halk meşruiyetidir. Bu, siyasi istikrarı ve hukukun üstünlüğünü sürdürürken, sosyal ve ekonomik sorunları etkin şekilde ele almayı gerektirir. Bu nedenle, hükümetler, liderlerini cezalandırma ve hükümetleri seçimle iktidardan etme hakkına sahip olan seçmene karşı hesap verme durumundadır. Üçüncüsü her hükümetin ideolojisi önemlidir ancak bu halka ters düşecek kadar olmamalıdır. Dördüncüsü, bu dönüşümlere karşı çalışmak Ortadoğu'daki gerçek istikrar ve güvenlikle sonuçlanmayacaktır."
"Öngörülebilirliği ve istikarı sağlamak için özgürlük ve demokrasiyi feda etmek sadece daha büyük tehlike getirir. Halk, ana akım siyaset ve demokrasiye inancını kaybederse ardından gelecek şey aşırıcılık ve radikalleşme olur" ifadesini kullanan Gül, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, temel özgürlüklerin uzun vaadeli istikrarın en güçlü garantisi olduğuna inandığını, halkın özgür iradesine saygının hesap verilebilirlik ve meşruiyetin yerleşmesinin sadece demokratik süreçle olacağını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:
"Bölgedeki geçiş sürecinin çeşitli güçlüklerle karşılaşması, düşüncelerimizi gölgelememeli. Bu bölgesel dönüşümde taraf tutmak zorundayız. Tunus, Libya ve Mısır'daki hassas süreç, mutlaka savunulmalı. Yeni ortaya çıkan tüm siyasi sistemlerin olgun demokrasilere dönüşmesi için zamana ihtiyaç olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Bununla birlikte bölge, bizim tereddütsüz desteğimizi hak etmektedir."
Bölgedeki ülkelerden en çok Mısır'ın, tanımladığı dinamikleri gösterdiğine işaret eden Gül, "2011deki devrimin hemen ardından Türkiye, demokrasi ve özgürlük isteyen Mısır halkına destek verdi. Mısır'ın demokrasi yolculuğu, ne yazık ki 2 yıldan az bir sürede başarısızlığa uğradı. Bununla birlikte temel sorular hala yanıt bekliyor. Eğer Mısır kaybederse kazanan taraf olmayacak. Demokratik süreç, Mısır halkının özgür iradesini gösterecek şekilde yeniden sağlanmalıdır. Bu da ancak tüm parti ve grupların temsil edileceği özgür ve adil seçimlerle başarılabilir" dedi.
Politikacıların keyfi tutuklanmasının ve siyasi partilerin feshedilmesinin daha fazla kaosa yol açmaktan başka bir şeye hizmet etmeyeceğine dikkati çeken Gül, şunları söyledi:
"Mısır'da durumun normale dönmesi için Cumhurbaşkanı Mursi de dahil olmak üzere tutuklanan tüm politikacıların serbest bırakılması gerekir. Bu süreçte tüm tarafların sağduyulu olması ve itidal içinde davranması büyük önem taşımaktadır. Mısır, Arap ve Müslüman dünyasının merkezinde yer almaktadır. Bu nedenle bugün Mısır'da olanlar, tüm Ortadoğu ve kuzey Afrika'yı etkileyecektir."
Gül, Suriye'deki gelişmelere de değinerek, şöyle dedi:
"Suriye'de olanlarla ilgili hemen her şey söylendi. Bu nedenle durumun nasıl bu noktaya geldiği ya da uluslararası toplumun 21. yüzyılın en önemli krizini engellemekte nasıl başarısız olduğu konusunda yorum yapmayacağım.Ancak bazı konulara değinmek istiyorum. ABD ve Rusya'nın Suriye'deki kimyasal silahların imha edilmesi için anlaşmaya varmasını, memnuniyet verici bir gelişme olarak karşılıyoruz. Suriye'deki bu tür silahların tamamen ve kanıtlanabilir bir biçimde imha edilmesi, bölgedeki tüm ülkeleri rahatlatacaktır. Bununla birlikte Suriye'deki içi savaş, bu tür silahların kullanılması ile başlamamıştır ve imhası ile de sona ermeyecektir. Uluslararası toplumun Suriye'deki çatışmaların devam etmesine izin vermesi durumunda kısa bir süre sonra binlerce kişinin daha öldürülmesi ve milyonlarcasının da mülteci durumuna düşmesi hakkında konuşuyor olacağız."
İç savaşın devam etmesinin sıradan bir vatandaşın bile aşırı görüşlere sahip bir radikale dönüşmesine olanak tanıyan bir ortam yarattığı uyarısında bulunan Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ülkedeki her türden ve aşırı grupların ortaya çıkmasına da iç savaşın neden olduğu koşullar yol açmıştır. Bu durum, bir süre sonra sadece Suriye için değil, bölgedeki diğer ülkeler için de son derece büyük bir tehdit oluşturacak özerk yapılara dönüşecektir. Bu da bizleri sınır ötesi ve bölge genelinde bir tehditle karşı karşıya bırakacak. Artık hepimiz, bu iç savaşın devam etmesinin hiç kimsenin çıkarına olmayacağını biliyoruz. Savaşın devam etmesine izin vermek, sonunda Suriye ve tüm bölge için çok ciddi bir tehdide neden olacak."
Uluslararası toplumun sivil savaşı sona erdirmek için nasıl bir strateji izlenmesi, diplomasinin işe yarayıp yaramayacağı ve güç kullanmanın zorunlu olup olmadığı sorularına yanıt araması gerektiğini vurgulayan Gül, siyasi bir çözüm için en sağlam temeli oluşturan Cenevre Süreci'nin iki nedenden ötürü başarısızlığa mahkum olduğunu belirtti. Gül, bu nedenleri şöyle sıraladı: "İlk olarak süreç, Suriye'deki rejimin uyması için herhangi bir zorlama mekanizması içermemektedir. Süreç, BMGK kararı olarak da resmen desteklenmemiştir. İkinci olarak ise geçiş süreci çağrısında bulunan süreç, ne izlenecek somut bir yöntem ne de belirli bir zaman çerçevesi sunmaktadır."
İkinci Cenevre Süreci ile yeni tur barış görüşmelerine herkesin destek verdiğini aktaran Cumhurbaşkanı Gül, süresin başarıya ulaşması için diplomatik belirsizliklere yer verilmemesi ve ilk turda yapılan hataların tekrarlanmaması gerektiğini vurgulad. Gül, aksi takdirde Suriye'deki trajedinin daha da kötüleşeceği uyarısında bulundu.
Bu ülkeye yönelik güç kullanımıyla ilgili tartışmalara ilişkin Gül, şöyle konuştu:
"Güç kullanma kararı, tüm uluslar için son derece önemli bir karardır. Bu karar, uluslararası meşruluk ve yasallık gibi daha büyük sorunları da beraberinde getirir. Bir demokraside askeri müdahaleyi savunurken kamunun duyarlılıklarının dikkate alınması gerekir. Güç kullanımının, belirgin siyasi stratejiler elde etme amacı taşıması gerekir. Bu da iyi tanımlanmış ve dikkatle hesaplanmış amaçlar anlamına gelir. BMGK'daki talihsiz tıkanıklığın çözülmesi için derhal bir oyun kurucu gerekmektedir. ABD ve Rusya arasında kimyasal silahların imhası ile ilgili anlaşma, son an diplomasisinin en iyi örneklerinden biridir. Buna karşın anlaşma, iç savaşı sona erdirmek, Suriye halkının güvenliğini sağlamak ve yumuşak bir siyasi geçiş sağlamak için ortak bir strateji tarafından izlenmediği takdirde sınırlı değer taşıyacaktır. BMGK'nın 5 üyesi ve İran da dahil olmak üzere Suriye'nin komşuları önderliğinde uluslararası toplumun, böyle bir stratejinin planlanması ve uygulanması için çalışmalıdır."
Türkiye-ABD ilişkilerine değinen Gül, şu ifadeleri kullandı:
"Son 50 yılda Türkiye-ABD ilişkilerini tanımlamak için zengin bir terminoloji kullanıldı. Bunun son örneği, 'örnek ortaklık'tır. Terminolojinin zenginliği, Türkiye-ABD ilişkilerinin kalıcı, aynı zamanda da dinamik doğasına işaret etmektedir. Aynı zamanda bu zenginlik, birçok bölgesel ve uluslararası konuda dış politikalarımız, güvenlik ve ulusal çıkarlarımızın birbiriyle nasıl örtüştüğünü de göstermektedir. Burada değindiğim tüm sorunların çözümü için Türkiye ve ABD'nin birlikte çalışması gerektiğine inanıyorum. Türkiye ve ABD arasındaki bağların, gelecekte daha da güçleneceğinden eminim."
Türkiye ve ABD'nin tüm dış politika konularında her zaman aynı görüşü paylaşmadığına da dikkati çeken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, şunları kaydetti:
"Müttefiklerin kimi zaman herhangi bir konuda farklı görüşlere sahip olması ya da birbiriyle çelişen tepkiler göstermesi doğaldır. Ancak en önemli amaçlarımızın aynı olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Bölgemizde ve dünyada batış ve istikrar istiyoruz. Ortaklığımızı ve dostça ilişkilerimizi değerli kılan da işte bu istektir. Türkiye ve ABD'nin yıllar içinde geliştirdiği ve sürdürdüğü güçlü ve örnek ortaklığın tüm testlerden geçeceği ve sorunları çözeceğine inancım tamdır. Bu ilişkiler, gelecek nesiller tarafından da sürdürülecektir."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dış İlişkiler Konseyi'nin Türkiye ve ABD ilişkilerinin derinliğine ve entelektüel zenginliğine katkıda bulunmaya devam edeceğine duyduğu inancı da dile getirdi.
AA