Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Gül, TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı 24. Dönem 4. Yasama Yılı açılış konuşmasında, 2008'de ABD'de başlayan, kısa süre içinde önce Avrupa'yı, daha sonra tüm dünyayı tesiri altına alan ekonomik krizin etkilerinin henüz tam atlatılamadığını söyledi.

Başta ABD olmak üzere gelişmiş piyasa ekonomilerinin, kriz döneminde uyguladıkları parasal genişleme politikalarını değiştirme sinyallerinin, aralarında Türkiye'nin de olduğu yükselen ekonomilerin kur ve faiz göstergelerinde dalgalanmaya yol açtığına işaret eden Gül, kur ve faiz dalgalanmalarının Türkiye'ye has bir durum olmadığını, diğer yükselen piyasalarla paralellik arzettiğini dile getirdi.

Türkiye'nin makroekonomik temellerinin son derece güçlü olduğunu vurgulayan Gül, "Başarıyla uygulanan ekonomik politikalar ve sağlanan mali disiplin sonucunda enflasyon ve faiz oranları tek hanelere inmiştir. Kamu borç stoğumuz ve bütçe açıklarımız Maastricht kriterlerinin de altında seyretme başarısını göstermiştir" dedi. Gül, 2001 yılında yaklaşık yüzde 18 olan faiz harcamalarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranının, 2012 yılında yüzde 3,5'a indiğini, bunun da ülke kaynaklarının fiziki yatırımlara ve reel ekonomiye aktarılması imkanı sağladığını kaydetti.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının bu olumlu tabloyu görerek, geçtiğimiz dönemde Türkiye'nin notunu "yatırım yapılabilir ülke" seviyesine yükselttiğini anımsatan Gül, "Büyüme performansıyla ilgili son veriler de Türk ekonomisinin güçlü makro ekonomik temeller üzerinde yükselmeye devam ettiğini göstermektedir" diye konuştu.

-"İç tasarruf oranı düşük"-

Cumhurbaşkanı Gül, gelişmiş ülkelerde 2008 krizi sonrası başvurulan parasal genişleme politikalarının büyük ölçüde değiştirileceğine şahitlik edileceğini belirterek, küresel ekonomik konjonktürün, Türkiye gibi iç tasarruf oranları düşük ülkelerin büyümelerini finanse edebilmek için gerekli kaynağa erişimlerini zorlaştırabileceğine dikkati çekti.

Türk ekonomisi açısından yeni dönemin kayda değer etkileri olacağının aşikar olduğunun altını çizen Gül, şöyle konuştu:

"Esasen ülkemizde artık kronikleşen düşük iç tasarruf oranı sorununu halletmemiz öncelik arzetmektedir. 1990'larda yüzde 23'ler civarında olan iç tasarruf oranımız, ilerleyen yıllarda düşmeye başlamış, son dönemde ise alınan tüm tedbirlere rağmen ancak yüzde 15'e yükseltilebilmiştir. Düşük tasarruf oranı, sürdürülebilir bir büyüme performansı yakalamamızın önünde en önemli engellerden birini teşkil etmektedir. Dolayısıyla, büyümenin finansmanında bir taraftan iç tasarruf oranını arttırırken, diğer taraftan doğrudan dış yatırımlar ve toplam faktör verimliliğini arttırmamız elzemdir. Bu doğrultuda gerçekleştirilecek yapısal reformlar, her zaman dikkat çektiğim gibi, ülkemizin orta gelir tuzağına düşmemesi bakımından da son derece hayati bir konudur."

-Verimlilikte yüksek eğitim ve teknoloji-

Gül, bugünün küresel ekonomik rekabet şartları altında verimliliği arttırmanın ilk şartının eğitim kalitesini yükseltmek olduğunu belirterek, OECD verilerine göre Türkiye'nin temel bilimler eğitimindeki performansının son sıralarda yer aldığını söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, "Hükümetin eğitime bütçeden en fazla payı ayırdığı, en büyük yatırımları yaptığı bir dönemde ortaya çıkan bu durum, hala eğitim sistemimizde katedilmesi gereken mesafe olduğuna işaret etmektedir" diye konuştu.

Anadolu'yu ziyaretleri sırasında çok sayıda üniversitede incelemelerde bulunduğunu anlatan Gül, üniversitelere muazzam kamu kaynağı sağlandığını, yüksek standartta fiziki ve teknolojik altyapıyla donatıldığını söyledi. Gül, "Üniversitelerimizden de eğitim ve bilimsel araştırma performansını aynı şekilde yükseltmelerini beklememiz toplum olarak en tabii hakkımızdır. Bilgi çağının gerektirdiği donanımlara sahip, özgüveni yüksek, araştırmacı, analitik düşünceye sahip bir neslin yetiştirilmesi, gelecekte ekonomik ve beşeri kalkınmamızın lokomotifi olacaktır." dedi.

Verimliliği artırmanın ve rekabet üstünlüğünü sürdürmenin diğer önemli şartının, bilim, teknoloji ve yenilik politikalarına öncelik vermekten geçtiğini vurgulayan Gül, "Bu politikaların artık bir beka meselesi olduğuna her vesileyle dikkat çektim. Dolayısıyla, araştırma-gelişme ve inovasyon faaliyetlerine son yıllarda sağlanan desteğin aratarak devam etmesi bu bakımdan büyük önem taşımaktadır. Sözkonusu faaliyetlerin özel sektör tarafından ticari ürün ve başarıya dönüştürülmesi, yeni büyüme politikamızın da temel dinamiği olmalıdır" diye konuştu.

-"Kadınların aktif katılımı beşeri kalkınmanın anahtarı"-

Cumhurbaşkanı Gül, son 12 yılda Türkiye'yi işleyen bir piyasa ekonomisi yapmak için çok gayret sarfedildiğini belirterek, bunu gerçekleştirmek için pek çok iktisadi ve hukuki köklü reformların hayata geçirildiğini ifade etti. Siyasi istikrarın, süreklilik arzeden önemli ekonomik başarılara tahvil edildiğini dile getiren Gül, şöyle devam etti:

"Yapılan reformlar sayesinde yerli-yabancı ayrımı gözetmeden tüm girişimcilere dostça davranan bir ekonomi olduğumuz algısı tüm dünyada yerleşti. Ülke olarak bunun meyvelerini doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve ucuz maliyetli fon girişleriyle aldık. Önümüzdeki dönemde de bu kazanımlarımızın ve dünya piyasalarındaki müspet algımızın aşınmasına izin vermemeliyiz. Hem yabancı yatırımcıyı, hem de kendi ülkemizdeki müteşebbisi rahat ve güvenli hissettirecek ortamı her zaman muhafaza etmeliyiz.

Diğer taraftan, bir ülkenin ekonomik büyümesi tek başına toplumsal huzur ve barışın teminatı olamaz. Dolayısıyla, ekonomik büyümenin ortaya çıkardığı refah artışının da adil dağıtılması önemlidir. Bu bağlamda, ülkemizdeki gelir dağılımını düzeltici sosyal politikaların devamında büyük yarar vardır. Bu çerçevede, en önemli araçlardan biri olan kentsel dönüşüm projelerinin çevre, şehir estetiği ve sosyal intibak kriterleri de dikkate alınarak uygulanması elzemdir. Nihayet, kadınların başta siyaset ve ekonomi olmak üzere toplum hayatımızın tüm alanlarına aktif katılımlarının sağlanması, beşeri kalkınmamızın anahtarı olacaktır. Bu konuda yaşanan sorunların çözümü de memleketimizin öncelikleri arasında yer almalıdır."


AA