Advertisement
KÜRESEL PİYASALAR ABONE OL

2013’ün son çeyreğine, Türkiye başta olmak üzere tüm gelişmekte olan ülkelerde yaşanan zayıflık damgasını vurdu. Özellikle gelişen ülkelerden çıkan sermaye ile kur, tahvil ve hisse senedi piyasalarında görülen dalgalanmalar dikkat çekti. 2014 itibari ile ise özellikle kısa vadeli sermaye girişlerinin yeniden gelişen ülkelere geri dönmeye başladığı gözleniyor.

Genelden özele gidecek olursak öncelikle tüm gelişen ülkeleri ardından da Türkiye bono piyasalarındaki hareketleri inceleyelim…

Gelişmekte olan ülke tahvillerine Mart ayı sonunda akışlar tekrar geri dönmeye başladı

EPFR Global verilerine göre 2014’ün ilk çeyreğinde gelişen ülkelerin tahvil piyasalarından 17.2 milyar dolar çıkış yaşandı. Ancak Mart ayı sonunda akışlar tekrar tersine dönmeye başladı ve 2 Nisan haftasında 1 Milyar dolar üzerinde giriş yaşandı. Bu dönemde JP Morgan Gelişen ülke kurumsal bono sepeti endeksine baktığımızda 13 Mart itibari ile %2,71 yükseliş yaşadığını görüyoruz. Diğer taraftan Brezilya, Türkiye, Meksika, Rusya ve Endonezya daha ağırlıklı olmak üzere oluşturulan iShares JP Morgan gelişen ülke devler tahvilleri endeksinde Mart ayının son haftası itibari ile %2,35 yükseliş kaydedildi. Son olarak gelişmekte olan ülkelerin bonolarına sahip fon paylarını analiz edecek olursak pay adetinin 20 Mart itibari ile %17 artış kaydettiğinden söz edebiliriz.


Türkiye tahvil piyasasında, 24 Mart tarihinde son zamanların en yüksek seviyelerini test eden 2 ve 10 yıllık tahvil faizleri sırası ile %11,60 ve %11,38 seviyelerinden gerilemeye devam ediyor. Özellikle uzun zamandır ters-eğimli (“inverted”) olan getiri eğrisi, (kısa vadeli tahvil getirilerinin uzun vadeli getirilere oranla daha yüksek seyretmesi) son dönemlerde Başçı söylemlerinin de etkisi ile yeniden normalize oldu ve 2 yıllık tahvil faizleri 10 yıllık tahvil faizlerinin altına geriledi. Tahvil faizlerinde aşağı yönlü hareketi tetikleyen TCMB Başkanı Erdem Başçı’nın son Kayseri toplantısında vurguladığı sıkı para politikası duruşunun, önümüzdeki dönemlerde kademeli faiz indirimi olabileceği ve munzamlarla oynanabileceği açıklamaları ile yumuşaması oldu. Öte yandan Merkez Bankası’nın piyasayı ihtiyacına yakın fonlaması yani fonlama maliyetini az da olsa düşürerek bankaların elini rahatlatması da faizdeki aşağı yönlü harekete yardımcı oldu. Önümüzdeki dönemlerde TCMB’nin munzamlara faiz ödemesi yada munzamı indirmesi hamlesi bankaların fonlama ihtiyaçlarını daha da azaltacağından çarklar tahvil piyasasının lehine dönmeye devam edebilir.

Hazine cephesini ele aldığımızda ise son dönemlerde hazinenin hem yurt içi hem yurt dışı tahvil ihraçlarını başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğinden söz edebiliriz. Hazine Nisan ayı içerisinde 16,4 milyar TL iç borç servisine karşılık toplam 13,7 milyar TL iç borçlanma gerçekleştirmeyi planlıyordu. Hazine Nisan ayının ilk haftasında ve 8 Mart tarihinde gerçekleştirilen ihalelerde toplam 13,74 milyar TL borçlanarak Nisan ayı borçlanma programını tamamlamış oldu. İç borç çevirme oranı da %83,78 olarak gerçekleşti. Diğer taraftan yurt dışı ihalelerde bu hafta içerisinde gerçekleşen, Hazine’nin Citi, JP Morgan ve ING Banka verdiği Eurobond tahvil ihracı yetkisi sonrası gelen talep ve oluşan faiz de tahvil piyasasındaki son dönemlerdeki iyimserliği ve global risk iştahındaki artışı gösterir nitelikte oldu. Fakat, piyasa oyuncuları Hazine’nin borçlanmayı önden yüklemeli yapmış olması, önümüzdeki aylara yönelik faiz beklentilerinin, yukarı yönlü olma olasılığını da sorguluyor. Türkiye tahvil piyasasında yabancı hareketlerine baktığımızda ise Mart’ın ilk iki haftası itibari ile 1,3 milyar dolar üzerinde yaşanan çıkış sonrası 21 Mart haftasında 295 milyon dolarlık giriş ve 28 Mart haftasında ise 140 milyon dolarlık çıkış yaşandı. Bu hareketler içerisinde yabancı paylarında repo işlemlerinin de dahil olduğu göz önünde bulundurulursa, son dönemlerde tahvil piyasasındaki olumlu fiyatlamalarda yabancı girişlerinin etkisinin henüz çok net gözlemlenmediğini söyleyebiliriz.

Peki Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülkelerin tahvil faizlerindeki düşüş kalıcı olacak mı?

Piyasa beklentisine bakacak olursak bu pozitifliğin devam etmesi için bazı uygun hava koşulları gerekli;

· 3 Büyükler liginde (Japonya, ABD ve Avrupa Merkez Bankaları) genişlemeci para politikaları devam etmeli ve sermaye akışları gelişen ülke lehine işlemeli,

· Gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme sorunsalı ve seçim belirsizliği ortadan kalkmalı,

· Carry trade pozisyonlarında gelişen ülkeler için kur riski göz ardı edilmeli. Yani daha yüksek faize sahip ülke para birimlerine olan geçişlerde dolar karşısındaki seviyeler ön görülebilmeli. Kısacası 2008 krizinden sonra carry trade pozisyonlarında kur riski taşınmalı mı sorusunun cevabı verilemeli,

· FED güvercin duruşuna devam etmeli ve ABD tahvil ve hisse senedi piyasalarında kuvvetlenme algısı körüklenmemeli. (burada ABD tahvil getirileri ile doğru orantılı hareket eden gelişen ülke bono fonları da dikkate alınabilir)

Bu şartlar ne kadar sağlanır bilinmez ama “kısa vadede” rüzgarın gelişen ülkeler lehine estiğine piyasa hemfikir gibi…

Güzem Yılmaz
Bloomberg HT Araştırma
gyilmaz@bloomberght.com