Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Yapı Kredi Üst Yöneticisi (CEO) Faik Açıkalın, bankacılık sisteminin sağlıklı bir sermayeye sahip olmasının ve sağlıklı bir getiri almasının en önemli katkısının reel sektöre desteğinin devam etmesi ve ülkenin büyümesi şeklinde tezahür edeceğini söyledi.

Vodafone Türkiye ana sponsorluğunda, Capital ve Ekonomist dergileri öncülüğünde düzenlenen CEO Club buluşmaları kapsamında banka genel müdürlerinin katılımıyla "Bankacılar Zirvesi" düzenlendi.

Yapı Kredi CEO'su Faik Açıkalın, zirvede yaptığı konuşmada, bankacılık sektörüne yönelik düzenlemelerin kısa vadede "acı ilaç" olmakla birlikte orta ve uzun vadede sektörün sağlığı ve sermayenin korunması için doğru ve yerinde olduğunu ifade etti.

Bu düzenlemelerin 2011-2014 arasında bankacılık sisteminin karının yaklaşık yüzde 29'unu götürdüğünü aktaran Açıkalın, "Düşen sermaye karlılığı var. Yüzde 20'ler belki çok sürdürülebilir değildi, yüzde 13'e geriledi. İlk dönemde Merkez Bankası'ın faiz artışından sonra yüzde 10'lar mertebesine geriledi. Şimdi biraz toparlamış görünüyor" diye konuştu.

Karın kalitesine de bakmak gerektiğine işaret eden Açıkalın, "Karın ne kadarı operasyonel işlemlerden müşteri tarafından, ne kadarı faiz hareketlerinden, portföy hareketlerinden, enflasyona endeksli kağıtlardan geliyor, bunun iyi analiz edilmesi lazım. Çünkü bunun da sürdürülebilirliği yok. Eğer bugün faizler düşerken bankacılık sistemi kar ediyorsa, önümüzdeki dönemde faizler artarken belirli portföylerde tutulan kağıtların zarar etmesi gündeme gelebilir" değerlendirmesinde bulundu.

Açıkalın, gelecekte bir Basel III uygulaması olduğu öngörüldüğünde, ana sermayenin bankaların fonksiyonlarını sürdürmeleri açısından çok daha dikkatli hesaplanması gerektiğini vurguladı.

Gerek BDDK düzenlemeleri, gerekse son tüketici yasasıyla faiz dışı gelirlerin de kar katkısının düştüğüne değinen Açıkalın, şunları kaydetti:

"Bankacılık sektörü olarak Türkiye'de belki en fazla sermaye ile çalışan sektörüz. Türkiye'deki bankaların aslında BIST 30 şirketlerinin ortalaması kadar sermaye getirileri olduğunu görüyoruz. Türkiye bankalarının karının büyüklüğü aslında sermayenin büyüklüğünden kaynaklanıyor. 200 milyar liranın üzerinde sermayesi var. Dolayısıyla bu sermayede bu getiri rakamının olması son derece normal. Daha önemlisi, biz kar ettiğimizde yüzde 20 civarında ortalama temettü dağıtırız. Onu da her banka dağıtmaz. Karın yüzde 80'i sermayeye eklenir ve tekrar reel sektöre, Türkiye'nin büyümesine kredi olarak döner.

Bizim bankacılık sisteminin aktif büyüklüğü GSMH'yi yeni geçti. Türkiye'nin 2023'e gittiği yolda GSMH'nin 2,5 misli büyüklükte bir bankacılık sistem büyüklüğünden bahsediyoruz. Bugün sermaye yeterliliğimiz yüzde 14-15. Eğer biz bu sermayeyi karlı olmaktan uzaklaştırırsak, kendi yarattığımız karla kendi sermayemizi nasıl besleyip de sistemin aktif büyüklüğünü 2,5 misline çıkaracağız? İkincisi, yeni sermayedarı veya mevcut sermayedarı nasıl taze sermaye getirmeye ikna edeceğiz? Bence Türk bankacılığının önündeki en önemli sorulardan ikisi budur."

- "Piyasa koşulları yüzde 100 işleyemiyor"

Faik Açıkalın, Türkiye'de bankacılık sektörünün en yoğun rekabetin yaşandığı sektörlerden biri olduğuna dikkati çekerek, rekabetin hem hizmet hem müşteri kazanımı hem de fiyat alanında yaşandığını anlattı.

Bu kadar yoğun sermayenin olduğu yerde piyasa koşulları yüzde 100 işleyemediğini dile getiren Açıkalın, "Oradan kaybettiğiniz geliri diğer faaliyetlerinize yansıtmak gibi bir şey olmuyor. Bu belki de müşteri açısından rekabetin faydası" dedi.

Açıkalın, bankacılık sisteminin özvarlığı güçlüyse bunun reel sektörün sağlığı için de çok önemli bir faktör olduğunu belirterek, "Bankacılık sisteminin sağlıklı bir sermayeye sahip olmasının ve bu sermayeye sağlıklı bir getiri alınmasının en önemli katkısı, reel sektöre desteğinin devam etmesi ve Türkiye'nin büyümesi şeklinde tezahür edecek. Bankalar, reel sektör, müşteriler ve düzenleyicilerle aynı gemideyiz ve ortak çıkarlarımız var" diye konuştu.

Bankacılık sektöründe rekabet ile kırılganlık analizinin iyi yapılması gerektiğini vurgulayan Açıkalın, bankacılıktaki rekabetten kaynaklanan aksiliğin ve bankaların probleme düşmesinin faturasını hem ülke ekonomileri hem reel sektörün ödediğini söyledi.

Global bankaların ortak özelliğinin doğdukları ülkenin sermaye birikiminin global devleri yaratmaya ve finanse etmeye müsait olduğuna işaret eden Açıkalın, "Türkiye'nin yaklaşık 40 yıl üst üste geçirdiği enflasyonist dönemde, enflasyondan kaynaklanan karın vergisini de ayrıca alan vergi rejimi nedeniyle Türkiye'de maalesef sermaye birikimi olması gerektiği yerde olamamış. Ülkenin sermaye birikimi olması lazım. Dolayısıyla bankaların sermaye birikimi olması lazım. Kaynaklara erişimin çok açık olması lazım. Global pazarlarda etkinlik lazım. Farklı sektör ve coğrafyalarda uzmanlık gerekli. Bunlar varsa biz global bir banka çıkarabiliriz. Değilse daha gidecek çok yolumuz var. Türkiye'den bir global banka çıkması herkesin rüyasıdır. Belki bölgesel etkinlik daha kısa vadeli koyulabilecek bir hedef olabilir" değerlendirmesinde bulundu.

Açıkalın, son dönemde yatırımcının gayrimenkule teveccühünün yatırımların korunması anlamında refleksi olduğunu belirterek, "Ne kadar tasarrufa gidecek para dönüp de gayrimenkul yatırımına gitti. Tasarruf açığı tartışılırken bu da hesaplanıp dikkate alınmalı" yorumunu yaptı.

- "Merkez Bankası politikası çalıştı"

Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürü Ümit Leblebici ise Merkez Bankası'nın öncelikle fiyat istikrarını sağlamaya çalıştığını belirterek Merkez Bankası'nın toplamda işini doğru yaptığını söyledi.

Türkiye ekonomisinde tek kırılgan noktanın cari açık olduğunu belirten Leblebici, "Cari açığı toparlayabilmek için iç talepte belki biraz taviz vermek durumunda kalıyorsun. Ama dış talebi yukarıda tutmak gerekiyor. Bunun için de kuru biraz yukarı alman gerekiyor. Son 3-5 senede yapılan iş budur. Biz bilinçli bir şekilde kuru yukarıya aldık. Bu, ithalatçılar arasında biraz problem yarattı ama ihracat açısından bizi destekledi. Burada çok hızlı kur hareketlerine maruz kalırsanız fiyatlama dengesi bozulur. O nedenle volatilite denilen oynaklığı mümkün olduğunca az tutmamız gerekiyor. Yapılan da bu" diye konuştu.

Bunun büyüme tarafında negatif etkisinin çok olmadığını ifade eden Leblebici, "Bu anlamda Merkez Bankası politikası çalıştığını düşünüyorum. 2015'te bundan daha hızlı büyüyecek bir altyapıya ulaştık deriz, o zaman o altyapıyı harekete geçiririz. O zaman Merkez bankası biraz daha faiz indirir. Hem birey olarak hem de ekonomide çalışan bir bankacı olarak şu ana kadar yapılanlar doğru ve bir şekilde de çalıştı" ifadelerini kullandı.

AA