Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yarın Para Politikası Kurulu'nun (PPK) ardından faiz kararını açıklayacak. Piyasalar seçim sonrası hükümetin netleşmediği bir ortamda Merkez Bankası'nın herhangi bir adım atacağını tahmin etmiyor. Uzmanlar, seçim sonrası Türk varlıklarında yaşanan satışların aşamalı olarak rahatlayarak, yeniden seçim öncesi dönemdeki düzeye gelmesinin TCMB'nin elini rahatlattığına inanıyor.

TCMB, Mayıs ayında politika faizi olan gösterge repo faizini yüzde 7,50 seviyesinde sabit tutarken, gecelik marjinal fonlama oranını yüzde 10,75, açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasa yapıcısı bankalara repo işlemleri yoluyla tanınan borçlanma imkanı faiz oranını yüzde 10,25, Merkez Bankası borçlanma faiz oranının yüzde 7,25'te bırakmıştı.

Türk lirası dolar karşısında seçimin ardından yaşadığı kayıpların tümünü silerken, Borsa İstanbul 100 endeksi de 7 Haziran öncesindeki seviyeye geldi. Seçimin ardından 2,67'lerden 2,80'e kadar çıkan Dolar/TL , geçtiğimiz iki haftada gevşeyerek 2,67 seviyesine geri geldi. Analistler bu duruma koalisyon hükümetinin bir nebze fiyatlanmasının neden olduğunu belirtiyor.

Siyasi kanatta da farklı senaryolar tartışılmaya devam ediyor. MHP'nin CHP'den gelen teklifleri reddetmesi sonrası, ön plana çıkan koalisyon ihtimali AK Parti-MHP oldu. 25. Dönem Meclisi'ne seçilen 550 milletvekili, 23 Haziran Salı günü Genel Kurul'da yemin edecek. Yemin töreninin ardından, meclis başkanı seçimi yapılacak ve Cumhurbaşkanı'nın en çok oy alan partinin lideri olan Ahmet Davutoğlu'nu hükümeti kurması için görevlendirecek. Resmi temasların bundan sonra başlaması bekleniyor.

Kurlardaki düşüş Merkez'e nefes alma şansı verdi

PPK'yı BloombergHT.com için değerlendiren Finansbank Ekonomisti Deniz Çiçek, hükümet kurulmasına yönelik olumlu ve olumsuz beklentilerin piyasalarda dalgalanma yaratmaya devam ettiğini söyledi.

Piyasalarda tartışılan bir diğer senaryo da, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın desteklediğinin belirtildiği erken seçim olarak karşımıza çıkıyor. Bu senaryonun Türk varlıklarına yeniden satış getireceğini ve Fed'in faiz artışıyla birlikte değerlendirildiğinde Türk ekonomisi için ciddi anlamda tehlikeli bir ihtimal olduğunu söyleyebiliriz.
Bir koalisyon kurulabileceğine dair olumlu beklentilerle piyasaların son günlerde gevşeme eğilimi gösterdiğini kaydeden Çiçek “ Ancak hala erken seçim ihtimali kayda değer seviyede. Eğer istikrarlı bir hükümet kurulamaz ve erken seçime gidilirse, tekrar bir kötüleşme kaçınılmaz görünüyor” diye konuştu.

Piyasalarda artan volatiliteye rağmen bu toplantıda bir politika hamlesi beklemediğini söyleyen Çiçek "Döviz kurlarının aşağı gelmesinin Merkez Bankası'na nefes alma ve olayların gelişimini görene kadar bekleme imkanı sağladı. Ancak karar metninde, piyasalardaki volatiliteye dikkat çeken ve merkez bankasının fiyat istikrarını korumak için elindeki araçları kullanacağının altını çizen bir-iki cümlenin yer almasını bekliyorum" diye konuştu.

Merkez beklemede kalacaktır

Meksa Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Figen Özavcı, Fed'in ABD büyüme beklentisini düşürmesi ve Başkan Yellen'ın ilk faiz artışının abartılmaması gerektiğini belirtmesinin, gelişen piyasa kurları üzerindeki baskıyı azalttığını söyledi.

İçeride koalisyon olasılığının artması ile değerlenen TL'nin MB'nin elini rahatlattığını ifade eden Özavcı "Yaz aylarına girilmesi ile birlikte gıda fiyatlarındaki düşüşün enflasyona etkisini takip edecek olan kurum, 'erken seçim' veya 'dünyada Fed faiz artırım fiyatlaması agresifleşmedikçe' beklemede kalacaktır” diye konuştu.

Reformların geç kalması bize risk olarak geri döner

Hükümet kurma sürecinin uzaması, birçok uzmana göre Fed'in faiz artışına yaklaşarak likidite bolluğunu azaltacağı bir dönemde Türk ekonomisi açısından yapısal reformları her geçen gün daha da elzem hale getiriyor.

Fibabank Hazine Koordinatörü Ömer Gencal, risk iştahının yüksek olduğu dönemde hükümete ilişkin pozitif beklentilerin piyasalara olumlu yansıdığını söyledi. Merkez Bankası'nın sözlü bir takım yönlendirmelerle makro temellerinden sapmış durumlara müdahale edebileceğini ifade eden Gencal şunları söyledi:

“Unutulmaması gereken nokta Türkiye'nin yapması gereken ekonomik reformlar için geciktiği her dönemde risk primi olarak fazla bir risk primi ödeme durumunda kalmasının söz konusu olabileceğidir. En basit anlamıyla düşünüldüğünde, cari açık veren bir ülkenin, bu cari açığı finanse edebilmek amacıyla önünde bulunan seçenekleri nasıl değerlendireceği ve buna göre yatırımcılar nezdinde nasıl cazip olabileceğidir. Bu çerçeveden bakıldığında Merkez Bankası rezervlerinin uzun bir süre cari açık finansmanında kullanılmasının istenmeyeceği varsayımı ve net hata noksan kaleminin de cari açık finansmanında tutarlı bir finansman kaynağı olamayacağı düşünülebilir. Buna göre, Türkiye'de doğrudan yatırımlar için  ekonomik reformlar konusunda adım atılmasının ve bunun kısa vadede gerçekleşmesinin beklenmediği durumda, portföy yatırımları (özellikle sabit getirili varlıklarda) daha fazla önem kazanmaktadır.”

Önümüzdeki aylarda faiz artışının sürpriz olmayacağını ifade eden Gencal, riskler nedeniyle uzun vadeli ve kısa vadeli faizlerin baskı altında olabileceğini ve verim eğrisinin yataya yakın bir konuma gelmesinin söz konusu olabileceğini söyledi.

- TCMB bu yıl ne yaptı?

TCMB, 20 Ocak'taki PPK'da yüzde 8,25 olan politika faizini yüzde 7,75'e indirmişti. Geçtiğimiz yılın Haziran ayından sonraki 6 aylık sürede yüzde 50'ye yakın düşüş yaşayan petrol fiyatlarının enflasyon görünümüne olumlu katkı yapması bu indirim sürecini tetikleyen en önemli faktör olmuştu. TCMB daha sona 27 Ocak'ta bir açıklama yaparak, enflasyonun bir yüzde puanından fazla düşüş göstermesi halinde olağanüstü toplantı gerçekleştirilerek faiz indirimi kararı verilebileceğini ifade etmişti. Ancak bunun üzerine Dolar/TL 2,37 seviyelerine kadar yaklaşmıştı. Bir hafta sonra 3 Şubat'ta enflasyondaki düşüşün beklentinin altında kalması sonrası, olağanüstü toplantıya gerek kalmadığı açıklandı.

Bu tarihlerde Dolar/TL'nin sert şekilde yükselmesinin bir başka sebebi de, Merkez Bankası'na ilişkin siyasi tartışmalar olmuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın faizlerin daha hızlı bir şekilde indirilmesi gerektiğini defalarca dile getirmesi, Türk lirasının sert şekilde değer kaybettiği döneme denk gelmişti. Kur 27 Ocak'ta başladığı sert yükselişle birlikte 24 Şubat'ta gelen ikinci faiz indirimine dek 2,35 seviyelerinden 2,47'ye kadar çıktı. TCMB bir haftalık repo faiz oranını 24 Şubat'ta yüzde 7,75'ten yüzde 7,50'ye çekti. Ancak faiz indirimleri, ABD ekonomisinin 2014 ortalarından 2015'in başına dek istihdam piyasası ve büyüme gibi noktalarda ciddi şekilde toparlanma sürecine girdiğini gösteren veriler sayesinde ralli yapan Amerikan doları karşısında TL'nin değer kaybını hızlandırdı. Şubat sonlarında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve MB Başkanı Erdem Başçı'nın istifa edeceği yönündeki iddiaların artması ile birlikte TL ciddi şekilde gerilemeye devam etti. Dolar 5 Mart itibariyle TL karşısında 2,60 ile tarihin en yüksek seviyesine çıktı ve yıl başından bu yana yükseliş yüzde 11,6'yı buldu.

Faiz indirimlerine Mart'ta ara verildi

Dolar/TL'deki sert yükseliş ve petrol fiyatlarının yeniden toparlanması, enflasyon görünümünde ciddi bozulmaya yol açtı ve TCMB, Mart ayında faiz indirimlerine ara verdi. Dolar/TL'de rekor seviyelerin genişleyerek 2,75'lere dayanması ile birlikte Nisan ayında da faiz değişikliği yapılmadı. Bunun aksine döviz kurlarındaki yükselişe karşı önlem olarak TL karşılıklara faiz ödenmesine ve döviz depo faiz oranlarının indirilmesine karar verdi. MB, 2 Mayıs'ta ise son önlem olarak yabancı para zorunlu karşılıklara faiz ödeyeceğini açıkladı. Merkez Bankası'nın enflasyon konusunda başını ağrıtan bir diğer konu da gıda fiyatlarının ciddi şekilde yükselmesi oldu. Ocak ayında yüzde 7,2'ye kadar düşen TÜFE, Şubat'ta yüzde 7,5, Mart'ta ise yüzde 7,61 oldu. TCMB en son enflasyon raporunda ise bu durumu göz önünde bulundurarak, yıl sonu TÜFE beklentisini yüzde 5,5'ten yüzde 6,8'e çıkarmak zorunda kaldı.

BloombergHT.com Editörü
Enes Tunagür
etunagur@bloomberght.com