Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Terör nedeniyle ülkenin risk primi artıyor ancak sayısallaştırmak kolay değil" dedi.

Şimşek, Kürtlerin geleceği müreffeh Türkiye'dedir, Kürtlerin gerçek dostu Türklerdir" dedi.

Mehmet Şimşek, "En büyük Kürt şehri Erbil veya Süleymaniye değil, nüfus itibarıyla en çok Kürtün yaşadığı İstanbul'dur" şeklinde konuştu.

Şimşek, "Türkiye’nin Ortadoğu'ya ihracatının toplam ihracattaki payı yüzde 32’den yüzde 26 seviyelerine düştü. Türkiye'de istikrar,reform yapma kapasitesi varsa Türkiye kalkınıyor" dedi. 

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Bütün dünyada mülteci konusu, Suriye savaşı konuşuluyor. Suriye göç verince Türkiye haritası da ortaya çıkıyor. Bu risk primimizi artırıyor, turizm sektörünü ciddi biçimde olumsuz etkiliyor" dedi.

Şimşek, Para politikasında son gelinen nokta eksi faiz. Eksi faize rağmen gelişen ülkelere fon akışı tersine döndü. Dünya ekonomisi düşük büyüme sorunuyla karşı karşıya" dedi.

Şimşek, "Dünya ekonomisi şu anda birçok alanda barutu tüketmiş durumda ve istediği sonuçları alamıyor.Geçen sene gelişmekte olan ülkelerden 530 milyar dolar sermaye kaçışı oldu. Ülkeler işbirliği yaparsa dünya toparlanabilir" açıklamasını yaptı.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Dünyadaki şirket tahvillerinin neredeyse üçte biri ABD'deki tahvil faizlerinin 10 puan üzerinde işlem görüyor. Sadece para politikaları küresel ekonomiyi tek başına ayağa kaldıramaz, merkez bankalarına süpermen yakıştırması yapmak yanlış. Enflasyon bir tehdittir ama deflasyon daha büyük bir tehdittir yıkıcıdır. Türkiye'de tasarruf oranları çok düşük, kaynak bol ise faizler düşüyor" dedi.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Enflasyonu %5'in altına %1-3 arasına indirmemiz lazım. Türkiye enflasyon hedeflerini tutturamadığı için kredibilite kaybına uğradı. Enflasyonun düşük olduğu ülkelerde faizler de düşük. Enflasyon yüzde 5 seviyesine kalıcı inerse vadeler de uzar. Bankaların büyük ağırlıkta olduğu piyasalar yanlış bir kurgudur. Sukuk konusunda dünya ölçeğinde mega bank kurulması gündemde" şeklinde konuştu.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Türkiye'deki bankacılık sistemindeki kredilerin mevduata oranı yüzde 120'ye çıkmış. Kredilerin Türk Lirası mevduatına oranı yüzde 140'ı aşmış. Sistem kaynak akışı olmadığı için büyüyemiyor, faiz o yüzden yüksek" dedi.

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Bütün dünyada mülteci konusu, Suriye savaşı konuşuluyor. Suriye gösterilince Türkiye haritası da ortaya çıkıyor. Bu risk primimizi artırıyor, turizm sektörünü ciddi biçimde olumsuz etkiliyor" dedi.

Şimşek, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda soruları yanıtladı ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür Şenol Kazancı'nın, "Terör, Suriye’de yaşanan iç savaş ve yansımaları Türkiye’nin ekonomisini nasıl etkiliyor?" şeklindeki sorusunu yanıtlarken, terörün fiziki tahribatın çok ötesinde travma yarattığını ve insanların geleceğinin yok edildiğini söyledi.

Sürecin öncesini ve sonrasını bire bir yaşadığını belirten Şimşek, Batman'ın bulunduğu bölgenin tamamında güçlü devlet teşvikleri ve yatırımlar nedeniyle yakın zamana kadar büyük bir heyecan yaşandığını anlattı. Terörün, nüfusu çok genç olan Doğu ve Güneydoğu'daki insanların geleceğini kararttığını ifade eden Şimşek, diğer taraftan eğitim, sağlık ve Ar-Ge için ayrılacak kaynakların güvenlik harcamalarına aktarıldığına işaret etti. Şimşek, şunları kaydetti:

"Sadece bununla da kalmıyor, ülkenin risk pirimi artıyor. Çünkü Türkiye'den bu görüntüler, ister istemez hem ülkenin tamamında hem de dünyada olumsuz bir etki doğuruyor. Bu en önemli boyutları bu türden sayısallaştırılamayan, tahmini zor olan etkilerdir. Travma etkisi, iş aşa engel olması etkisi ve özellikle de ülkenin algısının bozulma etkisi, risk priminin artma etkisi. Bunları sayısallaştırmak kolay değil ama Türkiye'nin AK Parti hükümetlerinden önce 20-30 yıl terörle mücadele geçmişi var. O dönemde bazı tahminlere göre 350 milyar dolarlık bir kayıp söz konusu ama bazı tahminlere göre dolaylı etkilerini de dikkate alan 1 trilyon dolarlık etki söz konusu. Rakam ne olursa olsun büyük bir mali boyutu var. Fakat diğer boyutları da bir o kadar önemlidir."

"Terör örgütünün derdi Kürtlerin hakkı, hukuku, kalkınması değil"

Nüfusunun yüzde 60'ı 29 yaş altı olan Batman'a daha demokratik, müreffeh bir ülkede gelecek hazırlamak için reformlar yaptıklarını ve yatırımları canlandırdıklarını dile getiren Şimşek, "Fakat terör örgütünün derdi hiçbir zaman hak, hukuk, adalet ve Kürtler olmadı. Terör örgütünün derdi Kürtlerin hakkı, hukuku, kalkınması değil. Terör örgütünün kendi gündemi var, kendi kazanımları peşinde. Tabii ki bunun sonucunda yeniden böyle bir noktadayız. Fakat o bölgede tekrar güvenin, istikrarın ve refahın tesisi için terörle mücadele olmazsa olmazdır. Bu konuda en güçlü bir şekilde mücadele edilecektir, ediliyor. Ama sadece güvenlik boyutuyla değil tam bir seferberlik anlayışı içerisinde, kentsel dönüşümden eğitime kadar" diye konuştu.

Terör nedeniyle insanların geleceğinin karartılmaya çalışıldığına işaret eden Şimşek, eğitim imkanlarından yoksun bırakılmaya çalışıldığını ve okullara saldırıldığını kaydetti. Ara dönemde mağdur olan insanları başka şehirlere götürerek eğitim verdiklerini belirten Şimşek, insanların iyi yetiştirilmesi gerektiğini dile getirdi.

Başbakan Yardımcısı Şimşek, "Terör meselesi önemli bir meseledir, şu anda Türkiye'nin en büyük, en öncelikli meselesidir. Yeni bir husus değil ama Türkiye inşallah alanda kamu düzenini, ki kamu düzeni herkes için gereklidir, tesis edecek. Terörle mücadeleyi güçlü bir şekilde devam ettirecek. Fakat kalkınma, insanlara iş aştan tutun, iyi eğitime kadar bütün diğer kamu hizmetleri noktasında da zerre kadar tereddüt olmayacak. O konuda da üzerimize ne düşüyorsa yapacağız" değerlendirmesinde bulundu.

"Kabile düzeyinde ülkeleri bölmeye çalışıyorlar"

Mehmet Şimşek, Suriye'nin, Türkiye'nin yanı başında bir insanlık trajedisi olduğunu vurgulayarak, bu coğrafyadaki acıların son bulması gerektiğini, bunun da ancak ülkelerdeki farklılıkların zenginlik olarak addedilmesinden geçtiğini söyledi.

Türkiye'de olduğu gibi bin yıldır her toplumun gerek etnik gerek mezhep olarak her kesiminin ortak bir paydada buluştuğu ve topyekün herkesin eşit şekilde oluşan refahtan pay aldığı, birinci sınıf vatandaş olduğu bir yapıyla devam etmesi gerektiğini anlatan Şimşek, Türkiye'de Çözüm Süreci'yle birlikte bölge için çok önemli, ilham alınacak model oluşturulduğuna işaret etti. Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sorunlarımızı kavga ile şiddetle değil, daha çok demokrasi, daha çok hak ve özgürlükle çözen yaklaşımdır, ki bunu hükümetimiz göstermiştir. Farklılıklarımızı bir tehdit olarak değil bir zenginlik olarak görme anlayışıyla çözelim. Maalesef Orta Doğu coğrafyasına baktığınız zaman etkin ve mezhep eksenli ciddi çatışmalar var, fay hatları var. Bunun içerisinden çıkmak çok zor. Neredeyse kabile düzeyinde ülkeleri bölmeye çalışıyorlar. Kabile düzeyine kadar neredeyse inecek. Bu sürdürülebilir birşey değil, bunun mantığı yok."

 Avrupa'da Yüzyıl, Birinci Dünya, İkinci Dünya savaşlarında yüz milyonlarca insanının hayatını kaybettiğini ancak bugün AB'nin kurulduğunu anımsatan Şimşek, kıtaya ilişkin bir çok kararın Brüksel tarafından alındığına dikkati çekti. Avrupa'nın savaşarak bir yere varamadığını görünce ortak bir gelecek kurma kararı verdiğini dile getiren Şimşek, Türkiye'nin de Orta Doğu'nun sıkıntılarını yaşamadan erkenden oraya varmaya çalıştığını söyledi. Şimşek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bin yıllık ortak tarih var. Her açıdan baktığın zaman... Suriye olayının bize en büyük etkisi yeni sınır arayışları. İşin özü bu. Çünkü aslında terör örgütünü bu noktaya getiren Orta Doğu'daki bu yeni yapılanmadır. 100 yıl önce bu bölgede büyük bir oyun oynandı, şimdi bu oyunun bir diğer sahnesi oynanıyor gibi. Ben burada ne kapabilirim bu arada? Bu kabul edilebilir bir durum değil. Ayrıca bu ne Kürtler ne Türkler için rasyonel bir yaklaşım. En büyük Kürt şehri Erbil, Süleymaniye, Diyarbakır değildir. En çok Kürt'ün yaşadığı şehir İstanbul'dur. Türkler ile Kürtleri nasıl ayıracaksınız? Fakat terör örgütünün derdi Kürtlerin hakkı, hukuku olmadığı için. Onun derdi örgütsel kazanım, alan kazanımı. Suriye'nin en büyük etkisi bence terörün tekrar azdırılması şeklinde ortaya çıkmıştır."

"İşin risk primi boyutu bence daha önemli"

Suriye'nin Türkiye'ye etkilerine ilişkin de Şimşek, "Bütün dünyada mülteci konusu, Suriye savaşı konuşuluyor. Suriye gösterilince Türkiye haritası da ortaya çıkıyor. Bu risk primimizi artırıyor, turizm sektörünü ciddi biçimde olumsuz etkiliyor" şeklinde konuştu.

Bugüne kadar Türkiye'nin bölgesindeki durumu insani, vicdani ve ilkeli bir şekilde izlediğini, insani ve ahlaki bir tutum benimsendiğini anlatan Şimşek, "Buradaki büyük oyuncuların önemli bir kısmı sık sık fikir de strateji de değiştirebiliyorlar. Böyle bir ilkeli duruş söz konusu değil. Günümüz dünyasında ilkeli duruşun maliyetleri var. Maalesef bunun boyutu da şimdi ortaya çıkıyor. İşin göç boyutu var, rakamlar zaten iyi biliniyor. İşin risk primi boyutu bence daha önemli. İşin ticaret boyutu var. O da ayrı bir boyut" dedi.

Türkiye'nin 2002 yılında Orta Doğu ve Afrika'ya ihracatının, toplam ihracatın yaklaşık 12'si kadarken, Arap Baharı ile birlikte bu oranın toplam ihracatın yüzde 32'sine yükseldiğini bildiren Şimşek, "Türkiye muazzam bir ivme kazanmış. Niye mesela Sovyetler Birliği'nin çözülmesiyle birlikte Orta Avrupa ve Doğu Avrupa'da ortaya çıkan yeni ülkelere Batı muazzam destek verdi demokratikleşme, reformlar için?Ama iş Orta Doğu'ya, Arap Baharı'na gelince çok farklı bir tutum sergilendi. O tutumun sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Onun için maalesef etkileri, uzun vadeli, dramatik" ifadelerini kullandı.

Bu sürecin DAEŞ gibi terör örgütlerine zemin hazırladığını ve bunların da İslamofobi'ye neden olduğunu vurgulayan Şimşek, şöyle devam etti:

"Maalesef etkiler çok dramatik. Bütün bu coğrafyanın kalkınmasının ve gelişmesinin önündeki en büyük engel bu hem terör örgütleri üzerinden yapılan çalışmalar hem de tabii ki neredeyse kabile düzeyinde yeni coğrafi bir takım yaklaşımlar. Irak'ın durumu ortada. Belki Suriye kadar dramatik değil ama çok da farklı değil. Bütün bunların tabii ki ister istemez bu coğrafyada yaşayanlara etkisi büyük, Türkiye'de yaşayanlara etkisi büyük."

Türkiye'nin Orta Doğu ve Afrika'ya ihracatının, toplamdaki payının yüzde 25-26'ya gerilediğini bildiren Şimşek, bunun da dramatik bir etki olduğunu ifade etti.

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Çok açık ve net olarak önümüzdeki on yıllarda Türkiye'nin tekrar koalisyonlarla baş başa kalmaması, kalkınma yarışında geriye düşmemesi, Türkiye'nin bu anlamda sorunlar yaşamaması için kesinlikle başkalık sistemi daha uygundur" dedi.

Şimşek, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda soruları yanıtladı ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni anayasa çalışmaları ve başkanlık sistemi konusundaki bir soruyu yanıtlayan Şimşek, bu konudaki tartışmaların sistem üzerinden değil, partizanca yaklaşımla, bazen de kişiler üzerinden yapıldığını, bunun da vatandaşların gerçek tartışmanın özünü kaçırmalarına neden olduğunu söyledi.

Türkiye'de siyasi istikrarın olduğu dönemlerde kalkınmanın hızlandığını vurgulayan Şimşek, Adnan Menderes ve Turgut Özal dönemlerinin ülkenin önünü açan, reformları hayata geçiren çalışmalar yaptıklarını anımsattı. Şimşek, "Bugün eğer Türkiye, Mısır ve İran ile aynı ligde değilse, kişi başına milli gelir gibi konularda, ki bizim petrolümüz yoktur, onların vardır, biz çok daha kötü durumda olurduk, rahmetli Özal sayesindedir. İlk nesil reformlarla ülkenin dışa açılması çok önemlidir" diye konuştu.

Şimşek, 70'li ve 90'lı yılların ortak özelliğinin koalisyonlar olduğunu hatırlatarak, 2001-2002'de de merkez sağ, merkez sol ve milliyetçi kesimin temsil edildiği bir koalisyon bulunduğunu dile getirdi. AK Parti dönemlerinde de reformlar yapıldığına ve Türkiye'nin hızla kalkındığına dikkat çeken Şimşek, şöyle devam etti:

"Türkiye'de yönetimde istikrar varsa, siyasi istikrar varsa, güçlü bir hükümet varsa, reform yapma kapasitesi varsa, öngörülebilirse Türkiye hızla kalkınıyor. Olmadığı dönemlerde de Türkiye geriye gidiyor, yani koalisyon dönemlerinde. Koalisyonlara kalıcı bir şekilde son vermenin bir modeli var mı? Var, o da başkanlık sistemi. Sonuçta birçok aday yarışır, o adaylardan birisi halkın yüzde 50 ve daha fazla oyuyla 5 yıllığına bu ülkeyi yönetecek. 5 yıl boyunca Türkiye'nin kim tarafından yönetileceği, hangi ekibin yöneteceği belli."

"Temsilde adalet tesadüfen sağlandı"

Temsilde adaletin önemine işaret eden Şimşek, "Türkiye'de temsilde adalet tesadüfen sağlandı, dört partinin Meclis'e girmesiyle ama geçmişte sağlanamadığı çok dönem de var. Yönetimde istikrarı sağlamak için yüzde 10 barajı getirilmiş. Halbuki başkanlık sistemine geçilince, yüzde 10 barajı değil, sıfır baraj. Hiç baraja gerek yok. Meclis kendi işini yapacak, başkan, dolayısıyla onun kuracağı kabine memleketi yönetecek, icraat yapacak. Yine kuvvetler ayrılığı olacak, hem de bugünkünden daha güçlü bir şekilde olacak. Şu anda iç içe geçmiş neredeyse" ifadelerini kullandı.

ABD, Fransa, İngiltere gibi güçlü ülkelerin başkanlık sistemiyle yönetildiğini anımsatan Şimşek, siyasi istikrarın refah artışında önemli ve belirleyici olduğunu, ancak tek başına yeterli olmadığını vurguladı. Ortadoğu'da 20-30 yıl boyunca iktidara gelen liderlerin reformcu kimliğe sahip olmadıklarına ve muhalefetin bulunmadığına işaret eden Şimşek, Suriye ve Mısır'daki geçmiş yönetimlerin yüzde 90'ın üzerinde oy çoğunluğuyla seçildiğini ancak bunun yeterli olmadığını dile getirdi.

Başkanlık sitemi tartışmalarına ilişkin Şimşek, "Çok açık ve net olarak önümüzdeki 10 yıllarda Türkiye'nin tekrar koalisyonlarla baş başa kalmaması, kalkınma yarışında geriye düşmemesi, Türkiye'nin bu anlamda sorunlar yaşamaması için kesinlikle başkalık sistemi daha uygundur. Tartışmaların bu zeminde yapılması lazım, bu zeminde yapılırsa sorun kalmıyor" değerlendirmesinde bulundu.

"Türkiye bir yaprak gibi savrulacak mıydı?"

Başkanlık siteminin iyi kurgulanması gerektiğinin altını çizen Şimşek, şunları kaydetti:

"Şunu diyebilirsiniz, başkanlık sisteminde biz modeli öyle bir kurgulayalım ki kontrol mekanizmaları iyi kurgulansın. Sınırsız, tabii ki yetkiler söz konusu olmasın, öyle bir sistem zaten arzuladığımız başarıyı getirmez. Orayı tartışırsak o zaman anlamlı bir zeminde olur ama siz birtakım siyasi, ideolojik varsayımları en başından ortaya koyup 'şu sistem bunu doğurur' derseniz, o zaman gelin, 'sistemin, otoriter bir yapı doğurmaması için ne tür bir model kurgulanması lazım' onu tartışalım."

Şimşek, başkanlık sisteminin Türkiye'de siyasi istikrarı, yönetimde istikrarı ve temsilde adaleti sağlayacağını belirtti. Siyasi istikrar sayesinde terörle güçlü şekilde mücadele edildiğine işaret eden Şimşek, "Bugün koalisyon hükümeti olsaydı, terörle mücadelede nasıl bir durumla karşı karşıya olurduk? Çevredeki tehditlere ilişkin nasıl bir tehditle karşı karşıya olurduk? Küresel ekonominin özellikle karşıdan esen rüzgarlarına karşı Türkiye bir yaprak gibi savrulacak mıydı, muhtemelen" değerlendirmesinde bulundu.