Türkiye pozitif ayrışıyor
Türkiye'nin görece daha güçlü büyüme görünümü, cari açıktaki iyileşme ve sağlam bütçe dengesi gelişmekte olan ülkeler arasında Türkiye'yi ön plana çıkarabilir ve TL varlıklara olumlu yansıyabilir
Küresel ekonomide ülkelerin sorunlarla mücadelesi devam ederken, Türkiye'nin son dönemde başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere piyasalarından pozitif ayrışması ve TL varlıklara olan talebin artması dikkati çekiyor.
Küresel ekonomik krizin ardından bir sorunun bitip diğerinin başladığı dünya ekonomisinde; ülkeler son dönemde düşük küresel ekonomik büyümeyle mücadele veriyor. Sorunların arkasında Avrupa'da toparlanmanın hala istenilen düzeye ulaşamaması, jeopolitik riskler ve Çin gibi küresel ekonomik aktivitenin lokomotifi konumundaki ülkelerde büyümenin yetersiz olması ve bu doğrultuda gelen düşük talep yer alıyor. Bu durum, gelişmekte olan ülke para birimleri ve piyasalarını zor duruma sokarken, gelişmiş ülke merkez bankalarının da hamlelerini kısıtlıyor.
Tüm bu olumsuz gelişmeler arasında yatırımcıların "güvenli liman" ve risk algısı değişiklik gösterirken, 2013'ten bu yana düşen petrol fiyatlarının da dengeleri değiştirmesi sorunların çözümünü zorlaştırıyor.
Türkiye ise bu süreçte düşen petrol fiyatlarından en fazla fayda sağlayan ülkelerin başında gelirken, bu durum ülkenin cari açığını iyileştirmesine ve gelişmekte olan ülkelerden pozitif ayrışmasına yardımcı oldu. Türkiye'nin hem siyasi hem de ekonomik açıdan Avrupa Birliği ile ilişkilerinde son günlerde katettiği mesafe de TL varlıklara olumlu yansıdı.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları not değerlendirmeleri açısından gelişmekte olan birçok ülkenin notunu düşürürken, Türkiye'ye yönelik pozitif yaklaşımlar ise dikkati çekti. Öte yandan Uluslararası Para Fonu (IMF) ve önde gelen yatırım danışmanlık şirketlerinin Türkiye'nin büyüme tahminlerini yukarı yönlü güncellemesi de pozitif ayrışmayı destekledi.
ABD Merkez Bankasının (Fed) gelecek hafta yapacağı toplantıda faiz artışını öteleyebileceği beklentisi ile Avrupa Merkez Bankasının (ECB) ek teşvikleri küresel risk iştahını artırırken, bu gelişmelerden en büyük faydayı da yine Türkiye başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin sağlayacağı öngörülüyor.
Tüm bu gelişmeler sonucunda Türk lirası dolar karşısında değer kazanırken, Borsa İstanbul 100 (BIST 100) endeksinde ise yüzde 9'u aşan yükseliş yaşandı. Dolar endeksi 2015'te yüzde 9'un üzerinde yükselirken, bu yıl ise yüzde 1,5 geriledi.
Geçen yıl yatırımcıların "güvenli liman" olarak gördüğü dolar ise bu yıl yerini altına bıraktı. Yatırımcısına 2015'te yüzde 10 kaybettiren altının onsu, yılbaşından bu yana yaklaşık yüzde 20 prim yaptı.
Brent petrolün varil fiyatı ise 2013'ten bu yana girdiği düşüş eğilimi sürdürerek yaklaşık 13 yılın en düşük seviyesine gerilese de son günlerdeki performansı ile yıllık bazda artıya geçti.
Borsa
AA muhabirine piyasalardaki gelişmeleri değerlendiren Gedik Yatırım Araştırma Müdürü Üzeyir Doğan, yurt dışı piyasalarla beraber yıla kötü başlayan BIST 100 endeksinin, şubat ortalarından itibaren kaydettiği güçlü trendle yurt dışı piyasalardan çok net bir şekilde pozitif ayrıştığını söyledi.
Perşembe akşamı itibarıyla BIST 100 endeksinin yüzde 10,2 getiri sağladığını aktaran Doğan, bu dönemde takip ettikleri endekslerde ortalama kaybın yüzde 3,5'e yaklaştığını dile getirdi.
Doğan, aynı dönemde MSCI Dünya Endeksi'nin de yüzde 3,87 gerilediğine işaret ederek, şunları kaydetti:
"BIST'in bu dönemde pozitif ayrışmasını sağlayan ana etkenlerden biri geçtiğimiz yıl siyasi ve jeopolitik riskler nedeniyle aşırı satılması ve bunun bir tepki getirmesi olsa da bu tepkiyi tetikleyen etkenler siyasi ve jeopolitik risklerdeki kısmi düşüş ve son dönemde Avrupa Birliği ile başlayan yakınlaşma süreci diye düşünüyoruz. Bunun yanında açıklanan mali tabloların BIST'in çarpanlar bazından daha fazla ucuzlamasına neden olması da hafife alınmayacak bir etken olarak duruyor. BIST'te bu ayrışmanın net bir şekilde ortaya çıkmasına karşın TL tarafında bu tür bir pozitif ayrışmadan bahsetmek mümkün değil. Yılbaşına göre TL'de dolar karşısında kısmi bir değer kazanma söz konusu olsa da gelişmekte olan diğer ülkelerin birçoğunun para biriminin dolar karşısında TL'ye kıyasla daha güçlü olması dikkati çekti. Bu nedenle Türkiye için topyekün bir pozitif ayrışmadan ziyade BIST özelindeki hareketin nedenlerine yoğunlaşmak gerektiğini düşünüyoruz."
Döviz piyasası
Ziraat Yatırım Yönetmeni Sevgül Düzgün, küresel piyasalarda Fed'in mart ayı toplantısında faiz artışını öteleyeceğine dair beklentilerin fiyatlanmaya devam ettiğini söyledi.
Gelecek hafta yapılacak toplantıda faiz artırımına ilişkin güvercin açıklamaların gelebileceğini aktaran Düzgün, ECB teşviklerinin, risk iştahını pozitif etkileyeceğini ifade etti.
Düzgün, Avro Bölgesinde ortaya çıkan ucuz kaynakların yüksek getiri potansiyeline sahip Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere yöneleceği beklentisini dile getirerek, "Türkiye'nin görece daha güçlü büyüme görünümü, cari açıktaki iyileşmesi ve sağlam bütçe dengesi gelişmekte olan ülkeler arasında Türkiye'yi ön plana çıkarabilir ve TL varlıklara olumlu yansıyabilir. Türkiye, yüzde 4 üzeri büyüme trendinde seyreden, kamu maliyesi çok güçlü, dinamik bir ülke. Pek çok diğer gelişmekte olan ülke kredi notlarında kayıplar yaşarken, derecelendirme kuruluşları Türkiye'yi yatırım yapılabilir seviyede tutuyor" diye konuştu.
Fon akımlarının mart ayında pozitife dönmesi ve TL varlıklara ilginin artmasıyla TL'de güçlenme beklediklerini aktaran Düzgün, şunları kaydetti:
"Dolar/TL'de teknik olarak 2,92'nin altında kalıcılık sağlanması durumunda ise 2,8900, 2,8750 ve 2,8500 destek seviyeleri gündeme gelebilir. Avro/TL'de ise 3 seviyesinin doğal bir taban teşkil ettiğini, en önemli pazarımız Avro Bölgesi’nde ihracatçılarımızın rekabet güçleri nedeniyle TL'nin daha fazla değer kazanamayacağını düşünmekteyiz. İyileşen risk algısı, belirsizliklerin azalması, gelişmiş ülke merkez bankalarının destekleyici duruşu, oynaklığın uygun seviyelere gelmesiyle merkez bankasının da mart ayı toplantısında bir hamle yapması mümkün hale gelmekte. Sadeleşme sürecinin başlaması ya da bu yönde gerçekleşecek 'sözle yönlendirme' kurun mevcut seviyelerde seyrini sağlayabilir. Böylece hem dış ticarette ihracatçılarımız rekabet avantajını korurken hem de enflasyon açısından yeni bir kur şokuyla karşılaşmamız oluruz."
Düzgün, petrol fiyatlarının da mevsimsel talebin tamamlanmasının ardından yeniden varil başına 30 dolar seviyelerine doğru gerileyebileceğine işaret etti.
Bu nedenle petrol fiyatlarının hem cari açık hem de enflasyon açısından Türk ekonomisini desteklemeyi sürdüreceğini belirten Düzgün, "Geçtiğimiz yıl da yine bu mevsimde fiziksel petrol talebi ile geçici bir ralli görmüştük. Bu yıl hem OPEC ve OPEC dışı ülkeler arası diyalog hem de yine mevsimsel etkilerle fiziksel talep petrol fiyatlarını güçlendirdi. Güçlenmenin kalıcı bir trende dönüşmeyeceği ve arz fazlasıyla fiyatların gerileyebileceği ihtimalini değerlendirmekteyiz" ifadelerini kullandı.
Petrol piyasası
Türkiye'nin cari açığının düşürülmesinde büyük katkı sağlayan petrol piyasasındaki son gelişmeleri değerlendiren Saxo Capital Strateji Uzmanı Cüneyt Paksoy da arz tarafındaki fazlalık ve talep tarafındaki yetersizlik nedeniyle petrol fiyatlarında uzun süren bir düşüş yaşandığını ifade etti.
Arz-talep dengesi, dünyanın büyüme sorunları ve bütün emtialardaki toplu hareketin dışında, düşen petrol fiyatlarının arka planında Rusya'ya yaptırımların da bulunduğunu anlatan Paksoy, "Düşük petrol fiyatları artık sadece Rusya'yı değil, petrol arz eden bütün ülkeleri tehdit altına almaya başlamıştı. Öylesi bir tehdit ki bir noktadan sonra artık bu fiyatlamalar sürdürülemez hale gelirse o ülkelerin tahvil piyasalarında sıkıntı oluşacak ve global ölçekte dünya yepyeni bir kriz başlığıyla karşı karşıya kalabilecekti" diye konuştu.
Paksoy, bu süreçte BP ve Shell gibi büyük firmaların karlılıklarında, 20-25 yılın ardından ciddi gerileme yaşandığını anımsatarak, "Petrol piyasasının liderlerinden Suudi Arabistan da bütçe tarafında gelir-gider dengesizliğini düzeltmek için Aramco gibi önemli bir varlığının halka arzına karar vermek zorunda kaldı" dedi.
Gelinen noktada petrol üretim seviyesinin sabit tutulmasına ilişkin tartışmalarla petrolün hikayesinin değişmeye başladığına işaret eden Paksoy, artık dünyanın 25-30 doların altında bir petrol fiyatının, fayda değil zarar getireceğini anladığını söyledi.
Paksoy, şunları kaydetti:
"İlk etapta 35 dolar önemliydi. Bu seviye aşılınca 40 dolar ve üzeri seviyeler test edilmeye başlandı. Bundan sonraki patikada, 40 doların üzerinde kalındığı sürece petrolde 45-55 dolara kadar tepki hareketlerinin hızlanabileceğini düşünüyoruz. 40 doların altında ise 30-35 dolar seviyelerine gelindiğinde fiyatların denge bulacağı ve bu seviyelerin pek altının görülmeyeceği bir süreç bizi bekliyor. Petrol bu geniş bant içinde arz-talep dengesi, haber akışı ve jeopolitik risklerin yeniden dünyayı konumlaması durumlarına göre yönünü bulacak. Devamlı düşen bir petrolden, bu bant içinde dalgalı bir seyir izleyen, dünyanın büyümesini ve talebin güçlenmesini bekleyen bir döneme girildi diyebiliriz.
Talep yönlü hikayenin gelişebilmesi için Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) açılımlarının Avrupa ekonomisine katkı verdiğinin görülmesi, Çin ekonomisinin istikrar kazanması ve piyasanın ABD Merkez Bankası'nın (Fed) faiz artırımını kafasında ötelemesi gerek. Şimdilik, petrol fiyatlarındaki yükselişin tam olarak artan talep dolayısıyla gerçekleşmesi için dünya bir süre daha bekleyecek."