Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye ve İsrail ilişkileriyle ilgili, "İlişkilerin normale döndürülmesiyle ilgili süreç başlamış oldu. Mutabakat metni yarın Dışişleri Müsteşarımız Türkiye tarafından ve İsrail tarafından da muhatabı ile imzalanacak. O imzadan sonra onay süreçleri var." dedi.

Yıldırım, İsrail ile yürütülen müzakerelerin ardından varılan mutabakata ilişkin Çankaya Köşkü'nde basın toplantısı düzenledi.

Türkiye ile İsrail arasında bir süredir devam eden diplomatik ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik görüşmelerin ve müzakarelerin dün itibarıyla bir mutabakat metninde iki tarafça uzlaşıldığını belirten Yıldırım, "Böylece ilişkilerin normale döndürülmesiyle ilgili süreç başlamış oldu. Mutabakat metni yarın Dışişleri Müsteşarımız Türkiye tarafından ve İsrail tarafından da muhatabı ile imzalanacak. O imzadan sonra onay süreçleri var. İsrail'de onay Bakanlar Kurulu'nda. Bizde ise Meclis'te tamamlanmış olacak. En kısa sürede büyükelçilikler faal hale getirilecek ve büyükelçilerin ataması yapılmış olacak." diye konuştu

Yıldırım, 31 Mayıs 2010'da insani yardım taşıyan Mavi Marmara Gemisi'ne yapılan baskın sonucu İsrail ile diplomatik ilişkileri askıya aldıklarını anımsattı.

2013 Mart ayında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı telefonla arayarak bu olaydan dolayı özür dilediğini anımsatan Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:

"Böylece anlaşmaya giden yolda ilk adımı atmıştık ancak Türkiye'nin şartları sadece özür ile sınırlı değil, iki tane daha önemli şartı vardı. Bunlardan birisi özellikle Filistin'e, Gazze'ye uygulanan ambargoların hafifletilmesi ve buraya yapılacak insani yardımların ve yatırımların önünün açılması... Diğer konu da Mavi Marmara baskınında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza tazminat ödemesi. Bu iki husus da bu mutabakat metninde karar altına alınmıştır. Hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına tazminat ödenecektir. Bu tazminat miktarı da 20 milyon dolar tutarındadır. Mutabakatın bu kadar uzun sürmesinin asıl maddesi ise Filistin'de, Gazze'de yaşayanların günlük yaşamında karşı karşıya kaldığı zorluklardır, izolasyondur ve dış dünyadan gerekli yardımları İsrail'in engellemesinden dolayı elde edememesidir. Bu hususta uzun uzun görüşmeler yapıldı ve nihayet burada bir karara varılmış durumda. Bu amaca yönelik önümüzdeki cuma günü ilk gemimiz İsrail'in Aşdod Limanı'na 10 bin tonu aşkın insani yardım ile hareket edecektir. Dolayısıyla oradaki ambargo da Türkiye'nin öncülüğünde ortadan kalkmış oluyor."

Yıldırım, yapılacak işlerin bunlarla sınırlı olmadığını, Gazze bölgesi başta olmak üzere elektrik ve su ihtiyacının karşılanması için hemen çalışmalara başlanacağını, Gazze'de kaba inşaatı tamamlanan 200 yataklı Filistin-Türkiye Dostluk Hastanesinin de iç donanımlarının yapılarak bir an önce hizmete alınmasının da bu mutabakatta anlaşılan diğer bir husus olduğunu vurguladı.

- "Filistinli kardeşlerimize hayırlı uğurlu olsun"

TOKİ'nin Gazze'de bir konut projesi olduğunu aktaran Yıldırım, bunun da önünü bu şekilde açmış olduklarını, Cenin Bölgesi'ndeki Eraz Sanayi Bölgesinin yapımına hız verilmesinin de yine bu mutabakat çerçevesinde mümkün hale geldiğini aktardı.

"Varılan mutabakatın ülkemize, Filistinli kardeşlerimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum" ifadesini kullanan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Gazze'de Filistinli kardeşlerimiz çok sıkıntı çektiler. Böylece onlara bir nefes alma imkanını bu mutabakatla sağlamış oluyoruz. Bugüne kadar olduğu gibi Türkiye, Filistin'in haklı davasının arkasında olacak ve her platformda Filistinlilerin devlet olma hakları dahil haklarını savunmaya devam edecek. Bunun bilinmesinde fayda var. Bu mutabakatla birlikte İsrail ile ilişkiler normalleşmiş oluyor. Mavi Marmara ile Gazze bölgesi başta olmak üzere Filistin'e uygulanan ambargo Türkiye'nin öncülüğünde büyük ölçüde kalkmış oluyor. En önemlisi de İsrail'in 2010'da gerçekleşen bu baskından dolayı Türkiye'den özür dilemesi."

Başbakan Yıldırım, anlaşmanın bugüne gelmesinde emek veren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve ekibi ile büyük iradeyi ortaya koyan, bu konudaki kararlılığından asla geri adım atmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da şükranlarını sundu.

Başbakan Binali Yıldırım, "Zannediyorum bugün, yarın belki çarşamba belki perşembe Sayın Putin ile Sayın Cumhurbaşkanımız arasında bir telefon görüşmesi gerçekleşecek." dedi.

Yıldırım, TRT Haber canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Başbakan Yıldırım, Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşmesi yönünde atılan adımlarla ilgili, "Zannediyorum bugün, yarın belki çarşamba belki perşembe Sayın Putin ile Sayın Cumhurbaşkanımız arasında bir telefon görüşmesi gerçekleşecek." ifadesini kullandı.

Fiilen normalleşme sürecinin başladığını, bu durumun tek taraflı bir irade olmadığını dile getiren Yıldırım, Türkiye'nin ortaya koyduğu yapıcı tutuma aynı şekilde Rusya Federasyonu'ndan karşılık verildiğini ve bir noktada buluşulduğunu söyledi.

Yıldırım, bundan sonra bu kriz halinin sona erdirilmesi, ilişkilerin normale döndürülmesi sürecinin başladığını aktardı.

Bunu ekonomik alandaki ilişkilerin takip edeceğini ifade eden Yıldırım, karşılıklı turizm faaliyetlerinin, yatırımların önceki şekilde devam edeceğini vurguladı. Yıldırım, kasımdan bugüne geçen altı aylık sürede yaşananların yaşanmamış gibi kabul edileceğini ve yola devam edileceğini belirtti.

- ''Hepsi bunların konuşuldu, görüşüldü''

"Hamas konusu bu mutakabatın neresinde ve bu konuda gerilimli bir süreç yaşandı mı" sorusu üzerine Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Vatandaşlarımızın şunu bilmesi lazım, Filistin'de iki tane fraksiyon var. Bir tanesi Hamas birisi El-Fetih. Aslında Sayın Cumhurbaşkanımızın büyük gayretleriyle bu iki grup ortak Filistin davasında birlikte hareket etmeye başladı. Daha önce bunlar hiç yan yana gelmiyordu, konuşmuyordu. Şu an her ne kadar ortak hükümet konusunda hala pürüzleri olsa bile temel konularda birlikte hareket ediyor. Dolayısıyla bu mutabakatın hem El-Fetih tarafı hem de Hamas tarafının tam bir rızası var. Öyle olmasa biz bunu zaten yapmayız. Sayın Abbas ile Sayın Cumhurbaşkanımız görüştü anlaşma sürecinde. Hamas Siyasi Büro Şefi Halid Meşal geldi, ziyaretlerde bulundu. Dolayısıyla onlar için bilinmeyen bir şey, sürpriz yok. Hepsi bunların konuşuldu, görüşüldü."

Filistin davasının artık herkesin davası olduğunun altını çizen Yıldırım, 1848'den beri kanayan yara olduğunu söyledi.

Yıldırım, "Filistin'de bu kadar bedel ödedikten sonra dünyadan tecrit edilmeleri, adeta yalnızlığa, yoksunluğa mahkum edilmeleri bizim değerlerimize asla uyan bir şey değil. Onun için bu mutabakat çok uzun sürdü. Yoksa bizim meselemiz İsraille özür meselesiydi ve vatandaşlarımıza tazminat meselesiydi ama bunu Sayın Cumhurbaşkanımız bununla sınırlı görmedi haklı olarak." diye konuştu.

Gazze'de, Batı Şeria'da yaşayanların feryatlarını dünyanın duymasının ve insani yardımların ulaşmasının krizin başlangıcı olduğunu hatırlatan Yıldırım, "Eğer onu yok saymış olsaydık biz Filistin'e, insanlığa karşı sorumluğumuzu yerine getirmemiş olurduk. Dolayısıyla anlaşmanın ana ağırlık merkezini Filistin meselesi oluşturuyor. Orada da bir noktaya gelindi şimdi artık normal sürece girdik" değerlendirmesinde bulundu.

- "Tek taraflı bir irade de değildir, iki taraflı bir iradedir"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e mektubuna ilişkin de Yıldırım, şunları kaydetti:

"Mektubun içeriği çok açık. Biz üzüntülerimizi ifade ediyoruz. Burada hayatını kaybedenlerin aileleriyle acılarını paylaştığımızı söylüyoruz. Gerekirse tazminat vereceğimizi ifade ediyoruz. Bu ilişkilerin bundan sonra normale dönmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Karşı taraf da bunu uygun buluyor, onaylıyor. İş siyasette öyle takdim edilir, böyle takdim edilir. Biz o tarafında değiliz. Her ne şekilde takdim edilirse edilsin olayın özü, aslı budur. Tek taraflı bir irade de değildir, iki taraflı bir iradedir. Bunu eşelemek, ayrıntıya girmek, karıştırmak ne ülkemize ne de Rusya'ya bir faydası yoktur. Bence mesele tatlıya bağlanmıştır, bundan sonra önümüze bakacağız. O kadar çok yapacağımız şey var ki."

İnsanlığın morale ihtiyacı olduğunu, dünyada bir karamsarlığın hakim olduğunu, ekonominin daraldığını vurgulayan Yıldırım, bölgesel anlaşmazlıkların bulunduğunu, yoksullarla zenginler arasındaki makasın açıldığını ifade etti.

Yıldırım, dünyada büyük sorunlar varken detaylarla uğraşmanın sorumluluklarına uygun bir davranış olmadığını söyledi.

- "Hazırlıklar yapılıyor karşılıklı agremanlar alınacak"

İsrail'le mutabakata varıldığını, anlaşmanın parefe edildiğini ve yarın imzalanacağını anlatan Yıldırım, hemen arkasından da İsrail'de ve Türkiye'de onay süreci olduğunu aktardı.

Yıldırım, mecliste onaylanması için Bakanlar Kurulu kararını imzaya açtıklarını belirterek, "Bütün bunlar ikmal edilecek ama büyükelçileri tayin edip göndermek için bu onay süreçlerini beklememiz gerekmiyor. Şu anda hazırlıklar yapılıyor, karşılıklı agremanlar alınacak. Onlar ikmal edildikten sonra büyükelçiler belirlenmiş olacak, atamaları yapılmış olacak. Normal çalışmaya başlayacaklar." şeklinde konuştu.

Tüm bunların çok uzun sürmeyeceğini en fazla bir iki haftalık bir süreç olacağını dile getiren Yıldırım, çeşitli düzeyde ziyaretlerin de talebe göre düzenlenebileceğini, bunun önünde bir engel olmadığını kaydetti.

Başbakan Binali Yıldırım, "Mısır meselesi çok net. Demokrasiye darbe olmuştur, seçimle iş başına gelen Sayın Mursi darbeyle indirilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız baştan beri bunun bir darbe olduğunu, bu şekildeki bir değişimi asla ve asla onaylamayacağımızı bütün dünyaya duyurmuştur. Bu işin bir tarafı. Bunu bir tarafa koyalım ama bir yandan da hayat devam ediyor. Aynı bölgede yaşıyoruz, birbirimize ihtiyacımız var. Buradan gemilerimiz, Süveyş'ten Kızıldeniz'e geçiyor, oradan Arabistan'a, Ürdün'e, Yemen'e, Afrika'nın doğusuna gidiyor. Dolayısıyla her şeyi birden bire istesek de kesemeyiz çünkü böyle bir coğrafi bağımız ve yakınlığımız var." dedi.

Türkiye ile İsrail ilişkilerinde ziyaretlerden daha önemlisinin, "normalleşme sürecinin sonuçlarını görmek" olduğunu belirten Yıldırım, "Nedir bunun sonuçları, ekonomik konuları var. İki ülkenin birbiriyle bir şekilde toprak bütünlüğü var, birbirinin devamı. Hatırlayın, Abdülhamit 100 yıl önce Hicaz Demiryolu'nu Hayfa'dan geçirdi, Hayfa'ya bağlantı verdi. 2005'te bunun 100. yılını kutladık. Oralar bizim geçmişteki ecdadımızın toprakları, ortak kültürümüz var, ortak değerlerimiz var." ifadesini kullandı.

Mescid-i Aksa'nın İslam inancına göre Kabe'den sonra en kutsal yer olduğuna işaret eden Yıldırım, "Dolayısıyla bizim bu bölgeyle ilişkilerimizi geliştirmemiz sadece Türkiye-İsrail halkı için değil ama bütün bölge için geleceğin daha barış içinde, daha güven içerisinde, iyi komşuluklar çerçevesinde yaşanması demek. Bunu görmemiz lazım." dedi.

"Dostlarımızı çoğaltmak bağlamında Suriye ile de bir temas mı sağlanacak? Sağlanacaksa ne zaman?" sorusu üzerine Yıldırım, "Cenevre Barış Görüşmeleri çerçevesinde geçmişte başlatılan bir süreç var. Bu süreç devam ediyor ancak biz bunların yeterli olmadığını düşünüyoruz. Burada özellikle koalisyon güçlerinin, Rusya'nın, İran'ın Türkiye ile daha yakın işbirliği içerisinde olmasını ve bir an önce orada barış sürecinin hayata geçmesini istiyoruz." ifadesini kullandı.

Yıldırım, artık herkesin Esed'in devam etmesinin mantıklı olmadığını kabul ettiğine işaret ederek, "Bu kadar insan, 500 binin üzerinde insan hayatını kaybettikten sonra 8 milyon insan yerini yurdunu terk ettikten sonra burada, 'Esed yönetime devam etsin.' demek barış istememek anlamına geliyor. Bunu artık aşağı yukarı herkes anladı ama geçiş nasıl olacak, öyle mi olacak, böyle mi olacak. Bizim dediğimiz şu, büyük devletler bölgedeki rekabetlerinden vazgeçsin. Onların bölgedeki rekabet hevesleri maalesef binlerce cana mal oluyor, binlerce insanın hayatının kararmasına sebep oluyor. Dolayısıyla şimdi zaman sorumluluk alma zamanı ve bir an önce bölgeye barışın, huzurun gelme zamanıdır." değerlendirmesinde bulundu.

- Türkiye-Rusya ilişkileri

"Türkiye ile Rusya'nın normalleşmeye adım atma sürecinde bundan sonra Suriye sınırında nasıl hareket edileceği konusunda bir anlaşmaya varıldı mı?" sorusuna Yıldırım, "Açıkçası normalleşme sürecinde bu konulara girilmedi, girilmesi de zaten çok anlamlı değil. Birinci yapılması gereken ilişkileri normallere döndürmek. Normale döndükten sonra zaten her konu görüşülecek. Yani Suriye'deki barış süreci nasıl ilerleyecek, oradaki koalisyon güçlerinin, tarafların pozisyonu ne olacak, nasıl makul, asgari müştereklerde birleşilecek. Bunların zaten hepsi normal süreçlerinde işlemeye devam edecek." karşılığını verdi.

Yıldırım, "Rusya'nın Birleşmiş Milletler nezdinde Türkiye'ye dönük bir takım şikayetleri var. Bunları geri alması söz konusu olacak mı?" sorusuna ise şöyle yanıt verdi:

"Herkes birbirini şikayet ediyor da bir şey çıkmıyor. İsrail'i şikayetlerin sayısı yüzleri aştı, başka ülkelerin de var. Önemli olan birbirimizi şikayet etmek değil sorun çözmek. Şikayet etmekle neyi çözeceğiz. Oradaki kan akmaya devam ederse oradaki insanların gözyaşı dinmezse bunlar boş işler. Bunların üzerinde durmanın bir anlamı yok. Birbirimizin daha olumlu yönlerini daha ön plana çıkarmamız lazım, dostlukları artırmamız, düşmanlıklarımızı olabildiğince azaltmamız lazım. Bu coğrafyada bunu yapmaya mecburuz. Bu coğrafya çok dinamik bir coğrafya; kültürlerin, medeniyetlerin birbiriyle buluştuğu, ayrıştığı bir coğrafyadan bahsediyoruz. Onun için bir ada ülkesi olsak bunları belki hiç konuşmamıza ihtiyaç yok ama Türkiye tarihin bütün dönemlerinde hep dinlerin, medeniyetlerin ve kültürlerin buluştuğu, kesiştiği bir yer olmuştur. Bundan böyle de aynı önemi devam etmektedir."

- Türkiye-Irak ilişkileri

Yıldırım, Türkiye-Irak ilişkilerine yönelik, "Biz Irak'ın toprak bütünlüğünü her şeyin üstünde tutarız, bölgedeki mezhep, etnik çatışmaların tarafı olmayız ve Irak'ta istikrarın, güçlü siyasi iradenin hakim olmasını isteriz. Bu anlamda merkezi Irak yönetimiyle yine anayasaya göre Kuzey Irak'taki bölgesel yönetimle de ilişkilerimizi aynı şekilde geliştiriyoruz. Bunda herhangi bir sıkıntımız yok. Irak ile aramızı açmaya çalışanlar olduğunu biliyoruz ama bunlara da fırsat vermeyeceğiz." şeklinde görüşlerini dile getirdi.

- Mısır ile ilişkilerin normalleştirilmesi

Mısır ile ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik beklentilerin hatırlatılması üzerine Yıldırım, şöyle konuştu:

"Mısır meselesi çok net. Demokrasiye darbe olmuştur, seçimle iş başına gelen Sayın Mursi darbeyle indirilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız baştan beri bunun bir darbe olduğunu, bu şekildeki bir değişimi asla ve asla onaylamayacağımızı bütün dünyaya duyurmuştur. Bu işin bir tarafı. Bunu bir tarafa koyalım ama bir yandan da hayat devam ediyor. Aynı bölgede yaşıyoruz, birbirimize ihtiyacımız var. Buradan gemilerimiz, Süveyş'ten Kızıldeniz'e geçiyor, oradan Arabistan'a, Ürdün'e, Yemen'e, Afrika'nın doğusuna gidiyor. Dolayısıyla her şeyi birden bire istesek de kesemeyiz çünkü böyle bir coğrafi bağımız ve yakınlığımız var. Ayrıca dini ve kültürel bağlarımızı söylemiyorum. O yüzden oradaki rejim değişikliğinin şekli şemali, ondan sonra işbaşından uzaklaştırılan Mursi başta olmak üzere onun ekibine uygulanan haksız isnat ve cezalar bir tarafa, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde bir mani hal yok. İş adamlarımız, yatırımcılarımız karşılıklı gidip gelebilirler, yatırımlarını geliştirebililer ve böyle böyle ileride belki normalleşmeye de bir zemin hazırlanmış olur. Hatta bakanlar seviyesinde bile ilişkiler başlayabilir. Bu olabilir, buna mani bir hal yok. Bunun olması konusunda biz doğrusu hazırız, bu konuda herhangi bir rezervimiz yok."

- "Yakında Sayın Bakan Mısır'a gidebilir mi ya da bir yerde bir görüşme mi olacak?" sorusu üzerine Yıldırım, "Karşılıklı. Mısır da gelebilir, bizimkiler de gidebilir. İş adamlarımız, iş heyetleri gelebilirler, kültürel değişimler olabilir, askeri bakımdan karşılıklı temaslar yapılabilir. Bunların hepsi mümkün, herhangi bir sorun yok. Bunlar güzel şeyler. Kavga edelim, yürüyelim, birbirimize dalalım... Bunlar iyi mi? Biz istiyoruz ki kardeş olalım, üç günlük dünya. Yani neyin kavgasını yapıyoruz. Kavga edecek şeyimiz az, paylaşacak şeyimiz daha fazla. Paylaşacaklarımız üzerinde kafa yormamızın daha doğru olduğunu düşünüyorum." yanıtını verdi.

- İngiltere'deki Brexit referandumu

"İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkması, Sayın Cumhurbaşkanının da 'Müslüman olduğumuz için alınmıyoruz.' söyleminden hareketle Avrupa Birliği yolculuğumuzda bir yol haritası değişikliğinde miyiz yoksa Türk dış politikasının batı ayağı başka bir yere doğru mu evriliyor?" sorusu üzerine Yıldırım, şu açıklamalarda bulundu:

"Avrupa Birliği konusunda artık İngiltere'nin ayrılma kararından sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu görmemiz lazım. Bizim yıllardır Avrupa Birliği'ne yönelik endişelerimizi, bugün ne yazık ki istemediğimiz halde ilk işaret fişeğini Birleşik Krallık yaktı. Avrupa'nın bunun üzerinde çok iyi düşünmesi lazım, gelecek vizyonunu çok iyi ele alması lazım. Nerede hata yaptıklarını, artık bu hatayla daha fazla gidemeyeceklerini görmeleri lazım. İngiltere niye ayrıldı, bakıyorsunuz ayrılma yönünde oy verenler düşük gelir grupları, kalma yönünde oy verenler daha zengin kesimler. Güney ayrılma yönünde, kuzey kalma yönünde. Oralardaki sosyoekonomik yapıyı incelediğinizde olay ortaya çıkıyor."

Yıldırım, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılmasının çeşitli nedenleri olduğunu, detayları önümüzdeki dönemlerde ortaya çıkacağını vurguladı.

"Biz aşağı yukarı 53 yıldır bu yolculukta devam ediyoruz. İnişli çıkışlı zamanlarımız oldu, ilişkilerimiz gerildi, iyileşti ve bir noktaya geldik." ifadesini kullanan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Bütün bunlar olduktan sonra kalkıp Türkiye'ye başka başka akıllar vermeye çalışanlar, birisinin sırf kampanyasındaki emelleri gerçekleşsin diye abuk sabuk, hiç de yakışık almayan, Türkiye hakkındaki '3 bin yılda giremez.' gibi lafları aslında bizi rahatsız eden laflar ama biz bunu şöyle gördük, bu bir seçim kampanyası sırasında söylenmiş bir laftır dedik, ciddiye almadık ama İngilizler ciddiye aldılar. Birleşik Krallık'ın insanları bunu ciddiye aldı. Çok arzu ettiğimiz bir şey değil İngiltere'nin ayrılması, bundan sevinmiş de değiliz. Biz istiyoruz ki bu Avrupa Birliği için çok önemli bir uyarı olsun ve Avrupa Birliği coğrafyasını küçülten değil gelecekteki bölge barışı için kıtanın barış ve esenliği için coğrafyasını genişleten daha kucaklayıcı bir politika ortaya koysun. Bütün kıta Avrupa'sını kucaklayan bir bakış açısına birlikte ihtiyaç olduğu, birliğin artık bürokratik bir devlet yapısından kurtulması gerektiği ortaya çıkmıştır."

Yıldırım, "Bize 'Mültecilere 3 milyar yardım vereceğiz.' diye söylüyorlar, tık yok. Böyle bir iş yaparsak oradaki insanların hali ne olacak, o insanların ihtiyaçlarını bürokrasiyle çözmeye kalksaydık büyük bir felaketti." diye konuştu.

- "Bir şey vereceksiniz ikrah ettirmeyin, verin"

Yıldırım, "Söz konusu 3 milyar avrodan hiçbir dilim gelmedi değil mi?" sorusunu ise "Çok kayda değer bir şey yok. Çok küçük, 100 milyon var yok, bilmiyorum tam rakamı ama anlamsız. Şöyle mi verelim, böyle mi verelim, sivil toplum kuruluşları mı versin, Avrupa Yatırım Bankası mı versin... Bunlar konuşuluyor, kardeşim nasıl vereceksiniz verin. Yani bir şey vereceksiniz ikrah ettirmeyin, verin. Verirler vermezler önemli değil, biz Avrupa Birliği'nden samimiyet istiyoruz." karşılığını verdi.

Başbakan Binali Yıldırım, Lice ve çevresinde kapsamlı bir operasyon yapıldığını belirterek, "Bu operasyon, terör örgütünün aslında bütün o pis işlerinin, kirli işlerinin planlandığı bir bölgeye yapılıyor." dedi.

"Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin AB ile müzakereleri dondurma konusunda referanduma gidilebilir ifadesini kullandı" sözleri üzerine Yıldırım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlerinin açık ve net olduğunu ifade etti.

Başbakan Yıldırım, "Diyelim ki biz bütün görüşmeleri, fasılları tamamladık, her şey bitti 'buyrun gelin' dediler. Biz otomatik olarak gitmeyeceğiz. Milletimizin olurunu almadan gitmeyiz. Bu büyük bir karar. Cumhurbaşkanımızın dediği odur. Biz her türlü hazırlığı alt yapıyı yaparız. Sonunda millete sorarız, milet ne derse onu yaparız. Orada hiç çelişki yok, kafa karıştıracak bir şey yok, sağa sola çekecek bir şey de yok. Bu kadar önemli bir kararı, iki tane bürokratın yazacağı yazı ile yapacak halimiz yok. Bunun bilinmesi lazım." değerlendirmesini yaptı.

"Bu nihai aşama için, referandumdur en son" sözleri üzerine de Yıldırım, "Tabii" yanıtını verdi.

Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş'un, Gümrük Birliği meselesinin Türkiye'nin aleyhine olduğu ve bunun da masaya yatırılabileceği yolunda değerlendirmeler yaptığının belirtilmesi ve "Gümrük Birliği konusu, hangi sıcaklıkta masanızda yer alıyor?" şeklindeki soru üzerine Yıldırım, Gümrük Birliği ile ilgili epey bir tecrübenin bulunduğunu hatırlattı.

Gümrük Birliği'nin 1996'da başladığını 20 sene geçtiğini, bu konuda çok tecrübe edindiklerini ifade eden Yıldırım, "Gümrük Birliği tek ayaklı çalışıyor. Mallar, hizmetlerde çalışıyor, insanların hareketinde çalışmıyor. Artık bu kadar tecrübeden sonra istiyoruz ki anlaşmanın ruhuna uygun olarak çalışsın. Hem mal ve hizmet ticaretinde dengesizlikler var. Bir yandan ABD ile Gümrük Birliği görüşmeleri yapıyor. Bu bizi doğrudan etkiliyor. Bu konunun dışında kalmak istemiyoruz." diye konuştu.

Yıldırım, ikinci konunun da Gümrük Birliği'nin insanların da hareketini kolaylaştıracak, hizmetlerin ve malların taşınmasındaki kotaları da ortadan kaldıracak şekilde güncellenmesi olduğunu bildirdi.

"Bu konuda da aramazda bir anlaşmazlık yok." diyen Yıldırım, 2017 itibarıyla bu görüşmeleri başlatacaklarını söyledi.

Ekonomi Bakanlığının koordinatör bakanlık olarak görevlendirildiğini, diğer bütün ilgili tüm bakanlıklarla görüşmek suretiyle hazırlıklarını yıl sonuna kadar tamamlayacaklarını, ondan sonra da müzakerelerin başlayacağını ifade eden Yıldırım, bunların yılın ilk çeyreğinde tamamlanmış olmasını ümit ettiğini belirtti.

- "Terörü Türkiye'nin gündeminde en alt sıralara indirmek hedefimiz"

Başbakan Yıldırım, terörle mücadelede hükümetin yol haritasının ne olduğuna ilişkin bir soru üzerine, kısa bir süre geçtikten sonra terörü konuşmamayı ümit ettiğini dile getirdi.

Türkiye'nin, sürekli terörle yatıp kalkmayı hak etmediğini ifade eden Yıldırım, "Bu bizim başımızın en büyük belası." dedi.

Başbakan Yıldırım, 1984'ten beri 30 yılı aşkın süredir, sürekli terörle mücedele edildiğini hatırlatarak, "65. Hükümet olarak hedefimiz, bunu Türkiye'nin gündeminde en alt sıralara indirmek. Bu gündemi bitirmek demiyorum ama artık günlük hayatımızda sürekli terörle Türkiye'nin anılmasının bu ülkeye çok şey kaybettirdiğini biliyoruz. Bunun için çalışıyoruz." diye konuştu.

Güneydoğu'da il ve ilçelerde 22 Temmuz'dan beri yaşanan bir sürecin bulunduğunu anlatan Yıldırım, mahallelerin işgal edildiğini belirterek, güvenlik boyutuyla müdahaleleri yaptıklarını ve vatandaşı rahatlatıcı tedbirleri aldıklarını aktardı.

Kentlerde şu an sorun yok gibi göründüğünü ifade eden Yıldırım, ancak bundan sonraki yapılması gerekenlerde bir zaafiyet oluşursa tekrar benzer olayların gelişebileceğini, bunun, işin birinci safhası olduğunu söyledi.

Bu bittikten sonra kırsala yoğunlaştıklarını aktaran Yıldırım, şöyle devam etti:

"Şu anda Lice ve çevresinde kapsamlı bir operasyon yapılıyor. Bu operasyon, terör örgütünün aslında bütün o pis işlerinin, kirli işlerinin planlandığı bir bölgeye yapılıyor. Uyuşturucunun merkezi adeta burası. 11 milyon kök kenevir imha edildi, 2,5 ton esrar, 11 ton patlayıcı madde, yani bütün bunları kısacası silah, mühimmat, vesaire bunların sadece uyuşturucuların parasal miktarı 1,5 milyar şu birkaç gün içerisinde imha edilen. Bütün bunları niye yapıyoruz? Terörün finansal, parasal kaynaklarını kurutmadan tek başına güvenlik boyutuyla mücadele yeterli değil, eksik kalıyor. O yüzden yaz boyunca hatta yeni senede de kırsaldaki bu yapılanmaları kontrol altına almak için aralıksız çalışmalar devam edecek."

-"Yüzlerce olay olmadan önlenmiştir"

Terörle güvenlik boyutlu mücadelede çok ciddi bir uyumun bulunduğuna işaret eden Yıldırım, şunları kaydetti:

"Asker, polis jandarma ve korucular, gayet güzel bir uyum ve koordinasyon içinde çalışıyorlar. Birbirlerini kıskanmıyorlar, birbirlerinin alanlarına çatışmıyorlar ve birlikte istihbarat paylaşımı da dahil olmak üzere hareket ederek bu operasyonda, hataların asgariye indirilmesi de mümkün hale geliyor ve daha verimli sonuçların alınması sağlanıyor.

Zaman zaman tabii üzüldüğümüz olaylar olmuyor değil ama kamuoyuna yansımayan Ankara patlaması, İstanbul patlaması gibi yüzlerce olay olmadan önlenmiştir. Biz toplumda korku panik, telaş olmasın diye bunları paylaşmıyoruz. Bundan sonra da paylaşmamaya da devam edeceğiz. Çünkü bu önemli bir iştir. Herhangi bir şekilde bir bilgi sızıntısı olursa hemen ona göre vaziyet alıyorlar ve büyük bir felaketin riskini maalesef yaşamış oluyoruz. O yüzden vatandaşlarımızdan özellikle istirhamımız şudur; polisimiz, jandarmamız, askerimiz, korucumuz, bütün güvenlik güçlerimiz gece gündüz demeden hayatlarını ortaya koyarak 79 milyonun huzuru, güvenliği için amansızca mücadele ediyor."

Başbakan Binali Yıldırım, "Önümüzdeki pazartesi, arefe günü, bir bayram müjdesi olarak gerek Güneydoğu ile ilgili gerekse Türkiye'deki çeşitli kesimlerin ekonomiyle ilgili beklentilerini karşılayacak müjdeleri vatandaşlarımıza paylaşacağız." dedi.

"Terörle mücadelenin sona ermesiyle ilgili herhangi bir takvim var mı?" sorusu üzerine Yıldırım, geçmişte bu tarihlerin çok verildiğini belirterek, bu konuda tarih vermekten ziyade bir hedef ortaya koyduklarını söyledi.

Hedeflerinin Türkiye'nin terörle anılmamasını sağlamak olduğunun altını çizen Yıldırım, terörün yönetilebilir bir hale getirerek bu hedefe ulaşılabileceğini dile getirdi.

Devletin varlığının ülkenin her köşesinde hissedilmesinin gerekli olduğunu ifade eden Yıldırım, şöyle konuştu:

"Vatandaşların yurdun her köşesinde, her noktasında seyahat edebilmesi, yaşayabilmesi, iş yapabilmesi şartlarının sağlanması, can ve mal korkusu endişesi taşımamasıdır. Sivil çocuk yaşlı insanları, masum insanları, habersiz insanları öldürecek, onları kalleşçe katleden girişimlerin ortadan kaldırılması, güvenlik güçlerimize, polisimize, askerimize, jandarmamıza, korucumuza silah doğrultup onları kahpece şehit edenlerin artık bu topraklarda olmaması, bütün bunların sağlanması, hem şehirde hem kırsalda bu yapılanmaların çökeltilmesiyle mümkündür."

Başbakan Yıldırım, bunların yanında güney sınırının tam anlamıyla kontrol altına alınması gerektiğine işaret ederek, bunun da Suriye ve Irak'ta istikrarın ve güçlü siyasi yönetimlerin oluşmasıyla mümkün olacağını aktardı.

Terörle mücadelede başından bu yana gelinen sürecin çok iyi gittiğini anlatan Yıldırım, bundan sonraki çalışmaların kırsal ağırlıklı devam edeceğini belirtti.

Yıldırım, terör örgütünün, bölgede yaşayan insanlara yönelik bir derdinin olmadığının net olarak gördüğüne dikkati çekerek, "Bütün bu faaliyetleri, tüm bu terör olaylarını bölge halkının geleceği için, onların menfaati için olmadığını bölge halkı anladı. Aslında bölgedeki vatandaşlarımızın sorunu PKK terör örgütüdür. Bu sorunu aradan çıkarmak istiyoruz. Vatadaşla aramızda yuvalanan ve vatandaşla aramızdaki sorun alanı olan terör örgütünü aradan çıkarıp vatadaşlarımızla tekrar kucaklaşmak istiyoruz." değerlendirmesini yaptı.

Bu kucaklaşmanın büyük oranda sağlandığını vurgulayan Binali Yıldırım, terör örgütüne yardım ve yataklık edenlerin hiçbir şekilde itibar görmediğini söyledi.

Yıldırım, itibar görmeyen bazı uzantıların yurt dışında kapı kapı gezerek Türkiye'yi karalamaya çalıştığını anlatarak, gerçeklerin en kısa sürede ortaya çıkacağını ve bunu herkesin göreceğini kaydetti.

- "Ezber bozan kararlar üzerinde çalıştık"

Bölgede yaşayan milyonlarca vatandaşın beklenti içerisinde olduğunu anımsatan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Buna yönelik çalışmalarımızı epey ilerlettik. Enkaz kaldırma çalışmaları oldu, altyapı çalışmaları başladı. TOKİ inşaatları bazı yerlerde başladı. Bunlar ilk yapmamız gereken işlerdi. Ama hemen arkasından çok kapsamlı bir altyapı kalkınma ve rehabilitasyon projesi hazırladık. Önümüzdeki pazartesi, arefe günü, bir bayram müjdesi olarak gerek Güneydoğu ile ilgili gerekse Türkiye'deki çeşitli kesimlerin ekonomiyle ilgili beklentilerini karşılayacak müjdeleri vatandaşlarımıza paylaşacağız."

Yıldırım, piyasada bir darlığın ve sıkışıklığın yaşandığını bildiklerini belirterek, bunları ortadan kaldıracak bir dizi devrim niteliğinde ezber bozan kararlar üzerinde çalıştıklarını bildirdi.

- "Bu Anayasa'da mevcut birşey değil mi?"

Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin bir soru üzerine Yıldırım, dokunulmazlıkların da bir başka istismar alanı olduğunu ifade etti.

Başbakan Binali Yıldırım, bunun, kürsü dokunulmazlığını veya kendini ifade etme özgürlüğünü kapsayan birşey olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bu kapsamda olanların gerek milletvekili olmadan önce veya sonraki söylemlerine ilişkin suç teşkil ettiği düşünülen gerek milletvekili olmadan önce veya sonra bazı söylemleri nedeniyle suç teşkil ettiğini düşünen savcılıklarla başlatılan soruşturmalar var. Bununla ilgili yaklaşık 700'e yakın dosya var. Kişi olarak da zannediyorum 150'den fazla. Bunların dokunulmazlığının kaldırılması ve yargılama yolunun açılmadır. Bu Anayasa'da mevcut birşey değil mi? Dokunulmazlıklar Anayasa'ya göre belirli gizli oyla yapılıyor, bu konuda grup kararları alınamıyor ve Anayasa'ya göre bu oylamalar yapıldı. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına karar verildi."

Başbakan Binali Yıldırım, "2010 referandumuyla başkanlık süreci başlamıştır. Yapılması gereken bu vesayet anayasasındaki durumla fiili durumu aynı hale getirmek." dedi.

Başkanlık sistemi ya da partili cumhurbaşkanlığı konusundaki bir soruyu yanıtlayan Yıldırım, bununla ilgili hazırladıkları düzenlemenin yaz tatili öncesinde ortaya çıkarılmasının çok mümkün olmadığını söyledi.

Yıldırım, siyasetin çözüm üretmek anlamına geldiğinin altını çizerek, vatandaşların sorunlarına çözüm üreten, hayat kalitesini yükselten projelere imza attıklarını anlattı. Yıldırım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye'yi dönüştürdüklerini ve üçüncü dünya ülkesinden gelişmiş ülkeler arasına getirdiklerini vurguladı.

Türkiye'nin bugün gelişmiş ülkelerde ne varsa hemen hemen hepsine sahip bir çoğundan da iyi konumda olduğunun altını çizen Yıldırım, Türkiye'nin bu yılın ilk çeyreğinde dünyada ekonomisi en çok büyüyen 5 ülkeden biri olduğuna işaret etti. Başbakan Yıldırım, her türlü olumsuzluğa rağmen bunu gerçekleştirdiklerini dile getirdi.

Başbakan Yıldırım, dünyada yaprak kıpırdamadığı bir dönemde mega projeleri hayat geçirdiklerine dikkati çekerek, bu perşembe dünyanın dördüncü büyük köprüsü Osmangazi'nin açılışını yapacaklarını aktardı.

Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Siyasette çözüm esastır, anayasa değişikliği bütün partilerin vazgeçilmez vaadidir. 2002 seçimlerinden itibaren bütün partiler 'artık vesayet ürünü anayasa gitsin, halkın ve meclisin iradesiyle yapılan anayasa gelsin' diyor, öyle değil mi? Ama bugüne kadar böyle kısmi değişiklikler, ufak tefek günlük ihtiyacı karşılayacak, konjonktürel değişikliklerle geldik. Mutlaka burada artık bir sağduyuyla, ortak akıl ile bu anayasayı yapmak lazım.

Eğer 2007'de 367 icadını çıkarmasalardı bugün başkanlığı belki de konuşmayacaktık ama orada maalesef ne hukukta ne demokraside ne de siyasette yeri olan bir icat çıkardılar, 367 ve ondan sonra Türkiye'de her şey değişti. Değişen ne; biz de o sorunu aşmak için dedik ki cumhurbaşkanını halk seçsin, anayasa değişikliği getirin. Bugün milyonlar cumhurbaşkanı seçiyor. 20-21 milyondan fazla insan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a oy verdi, seçti. Anayasanın lafzında sorumsuzdur cumhurbaşkanı ama yani şimdi cumhurbaşkanımız bu millete 'ben sorumsuzum' mu diyecek? Öyle bir şeyi kim bekleyebilir? 21 milyondan fazla insanın oyunu almış birisi yarın bunun yarın siyasi sorumluluğu olduğunu bilmez mi? Gelip vatandaş 2019'da demeyecek mi 'şunu şunu söylediniz hani bunlar yapıldı mı yapılmadı mı, şunu yaptınız Allah razı olsun' demeyecek mi? Dolayısıyla fiilen 2010 referandumuyla başkanlık süreci başlamıştır. Yapılması gereken bu vesayet anayasasındaki durumla fiili durumu aynı hale getirmek."

Başbakan Yıldırım, anayasanın yenilenmesi gerektiğinin altını çizerek bunun için milletvekili sayılarının yetmediğini ama bunun gerçekleşmesi için ellerinden geleni yapacaklarının altını çizdi. Yıldırım, diğer partilere bu konuyla ilgili son kez yeniden çağrı yapacaklarını söyledi.

Yeni anayasanın şuan yazıldığını ve bittiği zaman hem kamuoyuyla hem de diğer siyasi partilerle paylaşacaklarını anlatan Yıldırım, her şeye rağmen AK Parti grubu olarak tekliflerini vereceklerini bildirdi. Yıldırım, "Buradan sonuç aldık, almadık; dünyanın sonu değil, alternatifilerimiz de elimizde olacak o alternatifi devreye sokacağız ve gerekeni yapacağız." ifadesini kullandı.

- Terör

"Dokunulmazlıklar ve terörle mücadele sonucunda HDP'lilerin milletvekilliklerinin düşürüleceği ve bir erken seçim ile 367 eşiğinin geçilerek başkanlık sistemi getirileceğine" yönelik iddiaların sorulması üzerine Binali Yıldırım, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini anımsatarak, "Seçim, seçim ne zaman geçim, millet geçim bekliyor." dedi.

Milletin seçimden yorulduğunu ve artık icraat görmek istediğini ifade eden Yıldırım, "Seçimi gündeme getirmek bu ülkeye iyilik değil kötülüktür. Asla ve asla hiç kimse keyfi, şahsi maceraları için öyle yollara girmesin." diye konuştu.

İstikrarın, siyasi iradenin olduğu bir süreçte AK Parti'nin hem sorunların hem de çözümlerin farkında olduğunu vurgulayan Yıldırım, milletin arkalarında olduğu sürece gereğini yapacaklarını ve Türkiye için üretmeye devam edeceklerini belirtti. Yıldırım, geçmişte yaptıklarının da bunun ispatı olduğuna dikkati çekti. Kendilerini ispat etmekle yükümlü olmadıklarını söyleyen Yıldırım, rakiplerinin de kendileri olduğunu kaydetti.

Yıldırım, şöyle devam etti:

"Bugüne kadar bizim rakibimiz olmadı. Hep kendimizle yarıştık, bundan sonra da belli ki kendimizle yarışacağız çünkü rakiplerde 'tık' yok. Ne memleket meselelerinde ne de ülkenin geleceği ile ilgili bir şey duyabiliyor musunuz Allah aşkına? Hiçbir şey yok, işleri güçleri Cumhurbaşkanı'na laf yetiştirmek. Ya bırakın da gelin deyin ki 'Şu işi yanlış yapıyorsunuz, doğrusu budur, biz size doğruyu gösteriyoruz bundan da yararlanın.' diyen gördünüz mü?

Şimdi HDP, efendim dokunulmazlıklar niye kalkmış Türkiye'de? Bize hukuk ve demokrasi dersi vermeye çalışan dostlarımız var, kusura bakmasınlar. Bir tane patlama oldu herşeyi askıya aldı Fransa. İnsan haklarını da askıya aldı ve İnsan Hakları Mahkemesi'ne müracaat etti ve '15. madde hakkımı kullanıyorum' dedi. Türkiye'de ölüm kalım mücadelesi veriyoruz hiçbir şeyi askıya almadık. Bu kadar da acımasızca, haksızca üzerimize gelmesin, kusura bakmasın. Dünyada ne oluyor kimin ne iş yaptığını biz herkesten iyi biliyoruz."

Şehitlere işaret eden Yıldırım, onların Türkiye'nin yaşaması için hayatlarını verdiğinin altını çizdi. Başbakan Yıldırım, şehitlerin ruhunu acıtacak hiç bir işi yapmayacaklarını anlatarak, "Teröre açıkça destek veren teröre yardım ve yataklık yapan kim olursa olsun sıfatı ne olursa olsun bunun bedelini ödeyecek." dedi.

- Sınır güvenliği

Başbakan Binali Yıldırım, sınır güvenliği ile ilgili bir soru üzerine konunun muhatapları ile görüştüklerini ve zaman zaman sıkıntılar yaşandığını aktardı.

Türkiye'nin toprak bütünlüğü, birliği ve beraberliğinin kendileri için hassas konuların başında geldiğini ifade eden Yıldırım, riski artıran bir yapılanmanın "hayat memat" meselesi olduğunu vurguladı.

Yıldırım, şöyle konuştu:

"Orada suni devletler oluşturma ve Türkiye'yi sürekli tehdit altında tutma gayretleri olduğunu görüyoruz ve müttefiklerimizi bu konuda usulünce uyarıyoruz ve diyoruz ki 'Burada yapıyı bozmayalım, Suriye'nin Irak'ın toprak bütünlüğünü bozmayalım. Bunlar şimdi sözde Suriye'de rejime karşı sizinle işbirliği yapıyorlar gibi olsa da bunların sicili bozuk, bunlar terör gruplarının uzantıları, Kandil'in batıya doğru kaymış unsurları, bunlarla işbirliğinize biz razı değiliz' açıkça söylüyoruz bunları, Amerika'ya söylüyoruz.

O yüzden buralarda anlaşamadığımız durumlar oluyor ama anlaşalım ya da anlaşmayalım bizim için olmazsa olmaz o güney sınırımızın, 911 kilometrelik o uzun güney şeridin emniyet altın alınmasıdır."

-"Piyasaya yansıması lazım"

Başbakan Binali Yıldırım, Merkez Bankası'nın faiz indirimi ile ilgili kararlarının sorulması üzerine, "Bu indirimlerin piyasaya yansıması lazım." dedi.

Piyasanın da bunu hissetmesi gerektiğini belirten Yıldırım, alacakları tedbirler ve açıklayacakları "müjde paketi"nin de bunu içereceğini bildirdi.

Yıldırım, bir soru üzerine taşeron işçi konusu ile ilgili bir soruyu yanıtlarken de bu konuda çalışmaların sürdüğünü anlattı. Bu konunun değişik statülerde çalışan işçiler dolayısıyla karmaşık bir konu olduğuna dikkati çeken Yıldırım, konunun muhatapları ile görüşmelerin sürdüğünü ve yıl sonuna kadar gerçekleşmiş olmasını beklediklerini söyledi.

- "Bilek güreşi"

Binali Yıldırım, "paralel yapının organize suç işleme kabiliyetinin kırıldığına ilişkin bir tespitlerinin olup olmadığına" ilişkin soruya, "Paralel yapı ile mücadelede önemli bir mesafe katedildi ama henüz istediğimiz noktaya gelmiş değil, risklerimiz devam ediyor" karşılığını verdi.

Mücadelenin zorluklarına işaret eden Yıldırım, suçlu ile suçsuzu ayırt ederek bu mücadeleyi sonuçlandırmanın kolay olmadığının altını çizdi. Sürecin yavaş ilerlediğini ancak her geçen gün daha iyi bir duruma geldiğini ifade eden Yıldırım, "Şunu herkesin bilmesi lazım; hiç kimse istediği kadar zayıf olsun, bir devletle bilek güreşine tutuşamaz. Böyle bir şey yapmaya kalkan, her dönemde bedelini öder gerekli karşılığını da görür. Onun için otorite, irade olmayan yerde idare olmaz . Dolayısıyla biz, bu konuda bugüne kadar yapılanları da biliyoruz ama bundan sonra neler yapacağımız konusunda da kafamızda hiç bir karışıklık yok." değerlendirmesinde bulundu.

Yıldırım, finansal kaynakların kesilmesi ve devlet içerisinde bu unsurların temizlenmesi sürecinin biraz zaman alacağını vurguladı.

- Toplumdaki gerilimler

Başbakan Yıldırım, bir din görevlisinin "Namaz kılmayan hayvandır" sözleri ve Firuzağa'daki bir plakçıya yapılan saldırının hatırlatılarak toplumdaki gerilim noktaları ile ilgili görüşlerinin sorulması üzerine şunları kaydetti:

"Bu konuda ben bahsettiğiniz olayla ilgili çok net görüşümü ortaya koydum. Böyle bir şey diyen varsa halt etmiş yani ona mı kalmış kimin namaz kılıyor kılmıyor, kılan şöyle, kılmayan böyle. Bu ne din adamlığına ne de insanlığa sığan bir şey değil. Bu çok açık.

Firuzağa'daki olay da istismara çok müsait bir olaydır. Din bizim tepemizin üzerindedir, dini buraya getirip konuşmaya başladık mı anlaşmazlık kapısını açarız. İnancımız, dinimiz, bizim kutsalımız her şeyin üzerindedir ama diğer yandan da insanları yargılayacak, sorgulayacak bir yetkimiz de yok, böyle bir sorumluluğumuz da yok sadece insanların inançlarını, düşüncelerini rahatça ortaya koyacakları ortamı sağlamakla mükellefiz. Bunu biz yapmak zorundayız. İnanana ne kadar baskı varken o bizi rahatsız ederse inanmayana da baskı aynı şekilde bizi rahatsız eder."

AA