Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Yıldırım: MİT Başkanı'na sordum, cevap veremedi

Yıldırım: MİT Başkanı'na sordum, cevap veremedi

Yıldırım, "MİT Başkanı'na sordum, nasıl olur dedim. Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın haberi yok. Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi olabilir, ama Başbakan'a bağlasınız. Ama bunun cevabını veremedi" dedi

Giriş: 02 Ağustos 2016, Salı 22:07
Güncelleme: 03 Ağustos 2016, Çarşamba 05:40

Başbakan Binali Yıldırım, CNN Türk-Kanal D ortak yayınındaki "Gündem Özel" programında açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Başbakan Yıldırım, programa katılmadan önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildiği belirtilerek, "Önümüzdeki günlerde yeni bir kanun hükmünde kararname yayımlanacak, onunla ilgili hazırlık çalışmaları devam ediyor. Dahil edilecek konuların ne olacağı hususunda uzmanlar, bakan arkadaşlarımız çalışıyorlar. Zannediyorum birkaç güne kadar toparlanmış olacak." şeklinde konuştu.

Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da yaşanan terör olaylarını da ele aldıklarını ifade eden Yıldırım, Yüksek Askeri Şura sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığında terfi ve tayinlerin olduğunu hatırlattı.

Atanan personele görev yerlerine gitmeleri için tanınan sürenin yarın itibarıyla tamamlanacağına işaret eden Yıldırım, şöyle konuştu:

"Bütün atanan komutanlar görev yerlerine gidecekler ki bir zafiyet oluşmasın. Görevlerine hızlıca başlamış olacak. Bu hafta sonu gelmeden herkes görev yerinde başlamış olacak ve operasyonlar bir güvenlik zafiyeti ortada olmasın diye bu tedbirleri aldık. Bunların detaylarını görüştük. Yarın Cumhurbaşkanımız Genelkurmay'a bir ziyarette bulunacak, geçmiş olsun ziyaretinde bulunacak. Ayrıca Pazar günü 'Demokrasi ve Şehitler Mitingi' var İstanbul'da. Bunu konuştuk. Burada siyasi partilere de Sayın Cumhurbaşkanımız davet yaptı. CHP Genel Başkanı katılmayacak ama bir heyet gönderecek. MHP'den de bu akşam cevap geleceğini düşünüyor."

"Keşke kendileri gelseydi"

Başbakan Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun mitinge katılmayacağı, onun yerine partisinden bir heyetin geleceğinin açıklanmasına yönelik değerlendirmesi sorulması üzerine, "Keşke kendileri gelseydi. Yani parti başkanları gelse, orada vatandaşa hitap etselerdi çok daha güzel birlik beraberlik görüntüsü olurdu ama en azından temsilci göndermeleri partilerinden, o da bir anlamda birliğe beraberliğe verdikleri önemi gösterir diye düşünüyorum." yanıtını verdi.

Yeni kanun hükmünde kararnamenin MİT'in yeni yapılanmasına ilişkin olup olmayacağı sorulan Başbakan Yıldırım, istihbaratla ilgili bir çalışmanın yapıldığını belirtti.

Yıldırım, bunun nasıl olacağına dair verilmiş tam bir kararın olmadığını, çeşitli alternatifler, seçenekler üzerinde çalışmaların sürdüğünü söyledi. Başbakan Yıldırım, bunların tamamlanmasının ardından konunun Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de değerlendirileceğini ve ona göre karar verileceğini anlattı.

"Bilgiye sahip olmazsanız tedbir alamazsınız"

"İstihbaratla ilgili bir dağınıklık olduğu söz konusu." diyen Yıldırım, MİT'in yanı sıra Emniyet'in ve Jandarma'nın da istihbarat birimlerinin olduğuna dikkati çekti. Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Bütün bunlar olurken genel anlamda da istihbaratla ilgili sorunlarımızın olduğu da ortada, bu bir sır değil. Son, 15 Temmuz olayında da bunu net olarak gördük. İstihbarat bir ülkenin güvenliği, geleceği için olmazsa olmaz öneme sahip bir iştir. Bilgiye sahip olmazsanız başınıza gelecek olaylara tedbir alamazsınız, almakta geç kalırsınız. Bizim 15 Temmuz'da yaşadığımızın izahı, özeti budur. Eğer yeterli istihbarat alınabilseydi, bu istihbarat vakitlice elde olabilseydi, belki de bu mesele bu noktaya gelmeyebilirdi. Bunlar ayrı meseleler, bunların sağlıklı bir ortamda değerlendirmesi elbette yapılıyor, yapılacak. Yapacağımız istihbarat yeniden yapılanması iç ve dış tehditleri aynı derecede ele alacak ve onlara yönelik etkin operasyonel tedbirler, olayları önleme, istihbarata karşı koyma tedbirleri gibi birçok tedbiri içerecek. Modern gelişmiş ülkelerin sahip oldukları bir istihbarat alt yapısı gibi bizim de var. Tabii nasıl MİT var, diğerlerinin de birikimleri var, ama önemli olan buradaki koordinasyonsuzluğu, dağınıklığı ortadan kaldırıp, bilgi kirliliğine meydan vermeden görev tanımlarını net olarak yaparak istihbaratın içeride ve dışarıda sağlıklı işlemesini sağlamak."

“Dinleyeni kim dinleyecek?”

Yıldırım, “MİT, emniyet ve jandarmada bu istihbarat işleri sürüyor. Bunların başında bir koordinatör gibi yapı mı düşünelim yoksa hepsi MİT’in çatısı altında mı olacak” şeklindeki soru üzerine de şunları kaydetti:

“Arkadaşlarımız bu konuda çok seçenekli çalışıyorlar. Bazı ülkelerde iç istihbarat ayrı, dış istihbarat ayrı. Bazı ülkelerde tek bir çatı altında koordinasyon var. Bazı ülkelerde 15 tane istihbarat örgütü var, mesela. Çok değişik örnekler var. Bir ülkeninki diğer ülkeye aynen uyacak diye bir kural da yok. Biz kendi ihtiyaçlarımızı, kendi gerçeklerimizi, bir de mevcut bugüne kadar birikimimizi de yok sayamayız. Kötü örneklerimiz de var iyi örneklerimiz de var. İyi örneklerimizi devam ettirip, kötü örnekleri işin dışına çıkarmak suretiyle sağlıklı yapıyı kurmamız lazım. İstihbarat işinde en önemli şey şudur, siz birilerini takip ediyorsunuz, dinliyorsunuz. Sizi kim kontrol edecek? Yani sizin yanlış iş yapmadığınızdan toplum nasıl emin olacak? Dinleyeni kim dinleyecek? Bu olmadıktan sonra istihbaratta her zaman sorun var demektir.”

“Sayın Ahmet Davutoğlu 'İstihbarat Hakan Fidan’a suikasttı' demiş. Şimdi siz bunu anlatıyorsunuz, dolayısıyla iç istihbarat MİT’e yönelik olarak mı gelmiş?” şeklindeki soruyu da yanıtlayan Yıldırım, şöyle konuştu:

“Yani böyle gelen arkadaş ne anlattı onun detayını ben bilmiyorum. Ben ikinci şahıslardan, MİT Başkanından dinlediğim bilgileri söylüyorum. Onun üzerine, Başkan Yardımcısı, Genelkurmay Başkanına söylüyor. Bu konudan haberdar ediyor. Tabii bunu yeterli görmüyor, Genelkurmay Başkanı, Hakan Bey'i de çağırıyor. Bir iki saat, ne kadarsa tam bilemiyorum, zannediyorum 8’e kadar bir arada oluyorlar ve o ara Genelkurmay Başkanı sağa sola bununla ilgili talimatlar gönderiyor, sonrası da malum.”

"Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı'na sordum"

“Yani gelinen noktada net yanıt alabildiniz mi? Hem Genelkurmaydan hem MİT Müsteşarlığından, Türkiye Cumhuriyeti’nin MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları Genelkurmay karargahında bir araya geliyorlar. Birtakım önemli tedbirler alıyorlar ama Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bu konuyu eniştesi, Başbakanı da akrabası, eşten dosttan, korumalardan öğreniyor. Yani tüm bu noktada, üzerinden 15 gün geçti ama millet de bunu doğal olarak sorguluyor. Geldiğiniz noktada net yanıt alabildiniz mi?” şeklindeki soruya, Başbakan Yıldırım, şu yanıtı verdi:

“Ben bunu Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanına sordum. ‘Yani bu nasıl olur’ dedim? ‘Başbakanın haberi yok, Cumhurbaşkanın haberi yok. Tamam Genelkurmay Başkanının bilgisinin olması gayet doğal ama aynı zamanda Başbakana da söylemeniz gerekiyor çünkü siz Başbakana karşı sorumlusunuz bağlısınız.’ Tabii onun cevabını veremedi. Herhangi bir şey de söyleyemedi, doğrusu bu.”

Yıldırım, “Cevap alamadığınız bürokratla çalışmayı sürdürmekten yana mısınız” şeklindeki soru üzerine, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çok samimiyetle bir şey söyleyeyim, bizim için işlerin önceliği ve önemi var. Biz büyük felaketin eşiğinden döndük ve şu anda bununla ilgili yapmamız gereken birçok iş var. Bunları yaptıktan sonra geçmişe dönüp, nerede ne yanlış yapıldı, bürokrasi ne yanlış yaptı, bütün bunların özeleştirisini tabii ki yapacağız. Şu anda mücadele edeceğimiz tehditler ortadayken, kalkıp kendi içimizde bir zafiyete düşersek o da büyük bir yanlış olur. Bu bir kriz büyük, bir felaket arkasından sen görevini yaptın, sen yapmadın sen az yaptın gibi bir münakaşa, bir kavga o krizin doğurduğu sonuçların bertaraf edilmesine katkı sağlamaz. Aksine moral değerler tekrar dibe vurur ve başka bir krizle yüz yüze gelebilirsiniz. O yüzden şu andaki bizim önceliğimiz kişilerin hangi pozisyonda olduğu, neyi yaptıkları ne yapmadıklarından ziyade bu işle ilgili defetmemiz, temizlememiz gereken birçok konu var.

Bu FETÖ terör örgütüyle doğrudan irtibatları bulunan, bunların hizmetinde bulunanların tespitini yapıyoruz, darbeye karışanları tespit edip ilişiğini kesiyoruz. Bu darbeye dolaylı destek veren kuruluşlar var. Sadece bunlar devletin içinde değil ki iş aleminde de var, sivil toplum örgütlerinde de var, üniversitelerde de var, sağlık kuruluşlarında da var. Her yerde varlar. Bütün bunlar üzerine yoğun çalışma içindeyiz. Her gün yeni yeni şeyler çıkıyor. Tutuklananlar gözaltına alınanların verdiği ifadelerden yeni gelişmeler oluyor. O gelişmeler üzerine gidiliyor. Bir anlamda çorap söküğü gibi geliyor.”

“Çok ürkütücü”

“O ifadeleri okurken şaşırıyor insanlar. En yakınlar mesela. Öyle ifadeler ki siz ne hissediyorsunuz bunları okurken? 'Bu kadar mı' dediğiniz noktalar var mı? Ürkütücü geldi mi?” şeklindeki bir soru üzerine de Başbakan Yıldırım, şöyle konuştu:

“Çok ürkütücü. Yıllardır, yani bir Genelkurmay Başkanının en yakınında bulunan özel kalemi, yaveri günün birinde, ‘Buraya kadar, hadi gidiyoruz’ diyebiliyor ve onu alıp bu hainlerin merkezine götürülmesini sağlayabiliyor. Aynı şekilde jandarma komutanı, kara kuvvetleri komutanı ve diğerleri. Bunlar düşündürücü. Bunun arkasında ne var? Ya bu işi küçümsedik aşırı özgüvenle hareket ettik 'Bize kimse böyle bir şey yapamaz' yahut da açıkçası bu örgüt o kadar kendisini saklayabiliyor ki ne kadar dikkat ederseniz en yakınınızdakini bile fark edemiyorsunuz. Cumhurbaşkanımızın yaveri, bizim yanımızda çalışanlar. Neticede insanlar bunlar ortaya çıktığında 'vay anasını ya bu da mı, hiç aklıma gelmezdi’ diyor. Böyle kapalı yapılar. Kapalı yapılar, şeffaf olmayan yapılarla mücadele zordur. Yani karanlıkta ıslık çalmak gibi bir şey. Çünkü elinizde bilgi yok, veri yok, bir sürü bilgi kirliği var. Neresinden bakarsak bakalım bu olay çok büyük tahribat yaptı, en başta ordumuza yaptı. Ordumuzun itibarına yönelik çok ciddi bir tahribat oldu.”

"Bize yargısız infaz yakışmaz"

Darbe girişimini gerçekleştirenlerin hukuk çerçevesinde en ağır şekilde cezalandırılacağını vurgulayan Yıldırım, "Hiçbir şey yanlarına kar kalmayacak. Ama şunu özellikle söylemek istiyorum. Adaletle davranacağız. Çünkü Türkiye bir hukuk devleti, hukuk devletinde de yargısız infaz olmaz. Onlar yargısız infaz yaptı ama biz devletiz, bize yargısız infaz yakışmaz." ifadelerini kullandı.

"Yargılama aşamasında suçsuz insanlar da yargılanır mı, kurunun yanında yaş da yanar mı?" yönündeki endişelerin bulunduğunun dile getirilmesi üzerine Yıldırım, bu konudaki tavırlarının net olduğunu söyledi.

"Mutlaka arzu etmesek de tek tük hatalı işlem yapılmış olabilir, yanlış tespit yapılmış olabilir, tüm bu ihtimalleri göz önünde bulunduruyoruz." diyen Yıldırım, bu konudaki itirazları değerlendireceklerinin, çok titiz bir çalışma yürüteceklerinin altını çizdi.

Değerlendirme kriterlerini önceden belirlediklerini aktaran Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz bir ölçü koyduk, ölçüler belli. Doğrudan bunlarla teması olan, hatta temasları devam eden, 17-25 Aralık'tan sonra finansal desteğe katkı sağlayan, şu anda bu yapının derneklerinde, partilerinde aktif görev alan bütün bu insanların hepsi, zanlı olarak toplanıyor. Daha sonra 'Bu işle benim alakam yok.' diyenler, itirazlarını yaptıkları zaman bunları gözden geçireceğiz, hakikaten ikna edici bir delil ortaya çıkarsa, o zaman tabii ki bu diğer zanlılardan ayrılacak. Bu konuda işimizin kolay olmadığını söylemek isterim. Ama biz bir hukuk devletiyiz, haklı ile haksızı mutlaka birbirinden ayırt etmemiz lazım. 'Aman boşver, bu kadar işin arasında 3 adam da gitsin.' deme lüksümüz yok."

62 bin 10 kişi görevden uzaklaştırıldı

Başbakan Yıldırım, 62 bin 10 kişinin görevden uzaklaştırıldığını açıkladı. Bunlardan 58 bin 611'inin memuriyetlerine son verilmediğini, sadece açığa alındığını anlatan Yıldırım, şu değerlendirmede bulundu:

"Görevden çıkarılan, memuriyetten ihraç edilen sayısı 3 bin 499. Bunun da ağırlıklı olarak darbeye katılan subaylar, astsubaylar, rütbeli, rütbesiz silahlı kuvvetlerin asker elbisesini giymiş caniler, hainler. Bunu söylerken silahlı kuvvetlerle, bunları birbirine karıştırmasın vatandaşlarımız. Silahlı kuvvetler, ordumuz bizim gözbebeğimiz. Hz. Peygamberimizin adını vermişiz, 'Mehmetçik' demişiz. Onlara hürmetimizden dolayı, 'Peygamber Ocağı.' Yani 3-5 bu soysuzlar, bu darbe teşebbüsüne kalkıştılar diye Peygamber Ocağı ordumuzu, askerimizi şanlı tarihi olan silahlı kuvvetlerimizi bir kolayca, bunlarla eş değer tutmak büyük yanlış olur."

Yıldırım, vatandaşların bu konuda daha dikkatli davranmalarını istedi.

2010 KPSS'nin iptali

"2010 yılı KPSS iptali ne olacak, o dönemde girenler açığa mı alınacak?" sorusuna ise Yıldırım, şu cevabı verdi:

"Burada bir yargı kararı var, yargı kararı da o mağdurlar tarafından açılan dava, 'Buradaki sorular çalındı.' diye. Neyse mahkemeler işte bu kadar sürmüştü, 2010, geldik 2016'ya, bunlar memuriyete girmiş toplam 86 bin kişi. Bunlar şimdi iptal olunca, bunun anlamı nedir? 86 bin kişi çıkarılacak demektir, başka bir tedbir olmasa çıkarılacak. Yani 'Mahkeme karar vermiş ama aradan şu kadar sene geçti, biz bir şey yapamayız.' deme şansımız yok. Ya bir yasa düzenleyeceğiz bu mahkeme kararını etkisiz hale getireceğiz ya da mahkeme kararını uygulayacağız, 86 bin kişinin iş akdini feshedeceğiz."

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu'ya soruların incelenmesi yönünde bir yol izlenebileceğini aktardığını anlatan Yıldırım, "Bunların sınavlarını incelemek lazım, bu kadarın tamamı mı soruları aldı. Bunların içinde FETÖ'nün hedef kitle olarak gördüğü belirli bir grup mu onlar belli olur. O geriye yönelik sınav sonuçlarına bakılır, orada bu işin failleri kimse onlar ortaya çıkarılır, diğerleri bu işten muaf tutulur." diye konuştu.

15 bin öğretmen alınacak

FETÖ operasyonu kapsamında açığa alınan öğretmenlerin yerine atamaların olup olmayacağına yönelik soruya da Yıldırım, "Şu anda zannediyorum 20 binin üzerinde, 23 bin civarında öğretmen açığa alındı. Dolayısıyla ders sezonu da geliyor, okullar açılacak, öğretmen ihtiyacı var. Bu yüzden 15 bin öğretmen alınması konusunda Bakanlar Kurulunda bir karar aldık ve Milli Eğitim Bakanına gereğini yapması talimatını verdik." yanıtını verdi.

Alımlarda güvenlik açısından nasıl bir yol izleneceğine ilişkin soru üzerine Yıldırım, "Sütten ağzımız yandı, yoğurdu üfleyerek yiyoruz." dedi.

Başbakan Yıldırım, gerekli incelemeleri Milli Eğitim Bakanlığının yapacağını kaydetti.

Okulların açılma tarihinde değişiklik olup olmayacağı yönündeki soruyu yanıtlarken Yıldırım, okulların zamanında açılacağını kaydetti.

"TSK'nın her türlü tehdide karşı yapılanma ihtiyacı var"

Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki (TSK) yeniden yapılanmaya işaret edilerek, "Hem darbeler önlensin hem de terör örgütü, cemaat de temizlensin gibi bir hareket mi bu?" sorusuna Yıldırım, "Doğru, aynen öyle. Sadece cemaat değil, TSK'nın yapısını, savunma ve caydırıcılık kabiliyetini azaltacak her türlü tehdide karşı yapılanma ihtiyacı var. Bu ihtiyaç bugün çıkmış değil, bu ihtiyaç yıllardan beri var ama maalesef bunu yapmak mümkün olmadı. Keşke böyle bir olay arkasında olmasaydı." karşılığını verdi.

Yıldırım, Milli Savunma Bakanlığının durumu, Jandarma Genel Komutanlığının İçişleri Bakanlığı ile ilişkisi ve buna benzer konuların yıllardır konuşulduğunu belirterek, "Silahlı Kuvvetler içindeki hantal yapı, bürokrasi, asli görevleri dışında Genelkurmayın birçok işle uğraşması. İşte hastane işletmesi, fabrika, tersane, atölye... Bunların harbe hazırlıkla, ülke savunmasıyla doğrudan bir işi yok. Bunlar da ihtiyaçtır, bunlar da yapılacak ama bunları Milli Savunma Bakanlığı rahat yapar." ifadelerini kullandı.

"Biz bir icat yapmadık"

Bu hain darbe teşebbüsü sonucu, TSK'nın yıllardan beri yapmak istediği reformların yapıldığına işaret eden Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu şartlarda kim garanti edebilir, darbecilerin bu işi tekrarlamayacağını? Garantisi yok. Çünkü bakıyorsunuz okullarda okuyanların yüzde 95'i, albay ve altındaki subay ve astsubayların yüzde 50'den fazlası. General seviyesinde 149. Daha sonra Jandarma'dan gelenlerle 170'in üzerinde general. Yani toplam 358 general var. Neredeyse yarısı atılma mecburiyetinde kalmış. Dolayısıyla yaptığımız şey şudur, biz bir buluş yapmadık, bir icat yapmadık. Dünyanın gelişmiş, demokratik ülkelerinde ordunun nasıl bir fonksiyonu, nasıl bir görevi var, o görevi esas alarak bu yapılandırmayı gerçekleştirdik. İkincisi de bu terör örgütünün bundan sonra ordu içinde tahribatının olmaması veya buna benzer darbe kalkışmasının meydana gelmemesi için yapılması gereken işler var. O işleri yaptık."

"Eleştirileri saygıyla karşılıyoruz"

Başbakan Yıldırım, muhalefetten ve eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'dan gelen "Kararnameler fazla acele oldu. Kanun hükmünde kararnameyle olmasaydı, kanunla olsaydı." yönünde eleştirilerin hatırlatılması üzerine, "Bütün bu eleştirileri saygıyla karşılıyoruz. Gerekirse burada düzeltmeler de yapılabilir. Yani bu Allah emri değil, nihayet yapılan bir kanundur. Neticede bakarız ederiz, uygulamada eksik yanlış varsa bütün bu değerlendirmeleri de dikkate alırız. Bunda bir problem yok." değerlendirmesini yaptı.

"Yapılan işlerle Silahlı Kuvvetler zafiyete uğratılmamıştır aksine Silahlı Kuvvetlerin asli görevlerinde daha etkin çalışmasına zemin hazırlanmıştır." diyen Yıldırım, "Genelkurmaydan tersaneleri, GATA'yı, diğer atölyeleri ve bakım tesislerini aldık. Dolayısıyla Genelkurmay artık harekat, harbe hazırlık gibi kendi asli konularına daha çok zaman ayıracak. Kuvvet komutanlarını ayırdık, bakana bağladık. Niye? Milli Savunma Bakanı şey olarak kuvvet komutanlarının üstünde gözüküyor ama kuvvet komutanlarına bir şey yaptıramıyor. Bir şey söylüyor 'Yapın.' diye, onlar dönüyorlar Genelkurmaya. Genelkurmay izin veriyor ona göre yapıyor, zaman kaybı. Yani bazen aniden bir karar almanız gerekiyor, o kararı alamıyorsunuz. Bunun örnekleri dünyanın her tarafında var." ifadelerini kullandı.

"Gecikmeyi yaşamasaydık belki bu kadar şehidimiz de olmayacaktı"

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimini yaşandığı 15 Temmuz gecesi yaşadığı bir durumu paylaşan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Size kendi yaşadığım bir şeyi söyleyeyim. Diyelim ki bir darbe teşebbüsü var. Siz de siyasi irade olarak sistemin hiçbir yerinde yoksunuz, müdahale edeceksiniz. Nasıl edeceksiniz? Ben o gece Eskişehir'i arıyorum, 'Kardeşim bak uçaklar Ankara ve İstanbul'da halkın üzerine bomba atıyorlar, helikopterler insanları tarıyor. Bir şey yapın. Ne yapacaksınız?' Şöyle böyle bir sürü mazeret. Ben diyorum ki yapacağınız iş bir yerden uçak, helikopter kaldıracaksınız, burada insanları kalleşçe öldürenlerin üzerine de siz gideceksiniz, onları püskürteceksiniz. Bunu benim mi söylemem lazım.

Onların söylemesi lazım ama ben bu aklı da veriyorum. Buna rağmen bu sefer diyorlar ki 'Efendim bizim uçaklarımız yüklü değil, bunların yüklü hale getirilmesi...' Onlarınki nasıl yüklü kardeşim. 'Yüklü hale getirilmesi için iki saate ihtiyaç var. Falanca üsten gelecek, bir saat de oradan sürer.' gibi bir sürü mazeret. Üzerine gidince 'Yazılı emir verin.' Gecenin yarısında adamlar çatır çatır insanları öldürüyor ne yazılı emri? Sonunda tehdit ederek, 'Kardeşim yazılı emir bu telefon konuşmasıdır, buna göre yap.' dedik. Ondan sonra yaptırabildik. O gecikmeyi yaşamasaydık belki bu kadar şehidimiz de olmayacaktı. Burada şunu söylemek istiyorum, öyle bir hal olur ki öyle bir ihtiyaç doğar ki siz siyasi irade olarak Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanı dışında birine de emir verebilirsiniz. Bu emrin derhal yerine getirilmesi lazım. Başka bir makamdan onay ve olur alınmadan yerine getirilmelidir. Bu, darbeyi engellemek için gelişmiş ülkelerde uygulanan bir metot."

"Bundan kimsenin rahatsız olmaması lazım"

Başbakan Yıldırım, "Bu durum emir komuta sisteminde sorun yaratır mı? Şayet cumhurbaşkanı ve başbakan iki ayrı siyasi partiden olursa ve hiçbir şey yolunda gitmezse ne olur?" sorusu üzerine, ihtimaller üzerinden değerlendirme yapmanın yanlış olacağını belirtti.

"Ülke bir krizdeyse, bir darbe tehdidiyle karşı karşıyaysa, ister o partiden olsun ister bu partiden olsun, orada bir duruş farkı olmaz. Nitekim 15 Temmuz'da oldu mu?" ifadesini kullanan Yıldırım, "Yani Cumhuriyet Halk Partisi de Milliyetçi Hareket Partisi de bir gün sonra darbenin kınanması konusunda HDP de hep aynı görüşte birleştik. Milli iradede, 'Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu' noktasında bir araya geldik." dedi.

Yıldırım, "Onun için öyle bu. Her gün 'Canım sıkıldı, ben işte şuradaki komutana bir emir vereyim, uçakları kaldırsın, bir dolandırsın.' denecek bir şey değil ki. Bu, belki hiç ihtiyaç olmayacak ama ihtiyaç olması halinde de yasa dışı, milli iradeye, mevcut meşru hükümeti yok etmeye yönelik bir girişimi önlemek için bir tedbirdir. Bundan kimsenin rahatsız olmaması lazım. Millet rahatsız değil bundan. Bundan rahatsız olacak varsa kafasında darbe yapma fikri olanlar rahatsız olur." değerlendirmesini yaptı.

"AK Parti olarak bizim sayımız yetmiyor"

Genelkurmay Başkanlığının Cumhurbaşkanlığına bağlanacağına yönelik açıklamaların hatırlatılması üzerine Yıldırım, "Bu, bizim tezimiz. Bu, yalnız anayasa değişikliği yani biz başkanlık sistemiyle beraber tabii ki eğer anayasa değişikliğini başarabilirsek, referandumdan sonuç alabilirsek. Önce tabii Meclis'ten 330'la geçmesi lazım. Ondan sonra referanduma. Sadece bu madde değil, kapsamlı bir anayasa değişikliği. Bunun için AK Parti olarak bizim sayımız yetmiyor. Diğer siyasi partilerle bunları konuşacağız. CHP açıkça bunu uygun görmediğini zaten beyan etti." karşılığını verdi.

Muhalefetin, "Genelkurmay Başkanlığının Cumhurbaşkanlığına bağlanmasını, anayasaya aykırı bulduğuna" ilişkin eleştirilerinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Zaten anayasayı değiştiriyoruz, anayasaya aykırı olmaz zaten. Yani anayasa değişikliği gerektiren bir husus. Değiştirdiğiniz zaman değişen madde ne ise artık anayasa o olur. O, sistemle ilgili temel bir ayrılıktır. Sistem konusunda CHP ile AK Parti farklı düşünüyor. Onlar 'Parlamenter sistem devam etsin.' diyor, AK Parti de 'Başkanlık sistemi devam etsin.' diyor. Bizim gerekçemiz, istikrar, güçlü siyasi iktidar. Onların gerekçesi de 'Parlamenter sistem Türkiye'nin şartlarına, toplumsal kompozisyonumuza daha uygundur.' Onların da öyle tezi var. Ama şu da olabilir, yani her iki sistemde halka sorulabilir. Bu da bir yol. Neticede her şeyin kararını millet veriyorsa millete sorarız, millet hangisini tercih ediyorsa... Yeter ki millete soracak noktaya getirelim. En azından orada birlikte çalışalım. Bizim teklifimiz o."

Binali Yıldırım, yeni anayasa paketi konusunda nasıl bir yöntem izleneceği sorusuna da "Bu iş, teklif şeklinde Meclis'e gelecek. Meclis'te oylanacak. 330'un üzerinde kabul olursa onun bir sefer oylanıyor, bir daha oylanıyor. Onun bir süreci var. Diyelim ki 330 ve üzerinde bir sayıyla referanduma gidiyor. Referandumda vatandaş ya kabul ediyor ya reddediyor." cevabını verdi.

"Çok güzel ve verimli bir toplantı yaptık"

"Bugün için bir takvimlendirmeniz var mı?" sorusunu yanıtlarken ise Yıldırım, şunları kaydetti:

"Hayır. Bunlar sadece sürecin nasıl işleyeceğini söylüyorum. Ama şöyle bir takvimimiz olabilir. Biliyorsunuz genel başkanlarla dün bir görüşme yaptık. Bu görüşmenin amacı şuydu, olağanüstü hal sürecine ilişkin açıklamada bulunmak, bilgi vermek ve kafalarında sualler varsa bunları cevaplandırmak. Çok güzel, çok verimli görüşme yaptık her iki parti başkanıyla. Gerek Sayın Kılıçdaroğlu ile gerek Sayın Bahçeli ile konuştuk. Burada onlar son kanun hükmünde kararname ile ilgili endişelerini dile getirdiler. Biz de bunları dikkatlice not ettik. Gereken bir düzeltme ihtiyacı varsa bunu her zaman yapabiliriz dedik. Ve orada da bir anlayış birliğine vardığımızı düşünüyorum. Ayrıca o görüşmede büyük anayasa uzlaşmasını beklemeden daha önce başlattığımız bir süreç var. 60 maddeye kadar geldi. Ona devam etmekle birlikte öncelikli ve acil ihtiyaç olarak daha az maddeyi içeren bir değişiklik konusunda da birlikte çalışma kararı aldık."

Anayasa çalışmaları

"Anayasa çalışmalarıyla ilgili uzlaşı sağlanan 60 madde ortaya konulup, üzerine başka çalışmalar mı eklenecek?" sorusuna Yıldırım, "Hayır, o ayrı. O çalışma devam edecek. Uzlaşma komisyonu tekrar kurulacak, onlar çalışacaklar. Sonunda bir noktaya gelecekler ama onu beklemeden daha küçük bir paket, hepsi değil de önemli... Mesela CHP, 'Ben, şu hususlar olsun istiyorum.', MHP 'Şu hususlar', biz, 'Şunlar olsun' diyeceğiz, onları ortaya koyacağız. Bunlar içerisinde ortak istediklerimiz hangisi, onları tespit edeceğiz, diyeceğiz ki bu maddeleri hızlı bir şekilde Meclis'e getirelim." yanıtını verdi.

Yıldırım, üç partinin kabul etmesi durumunda referanduma gerek kalmayacağını ifade etti.

"HDP'nin hatırlatılması" üzerine Yıldırım, "Üç olur, dört olabilir. 'Ben de katılıyorum.' derse, o da alınır. Öyle bir sınırlama yok ama biz şu anda iki partimizle görüşme yaptık. O da düşünülebilir, onda da bence bir mahzur yok." dedi.

"CHP'nin HSYK'nın yapısını gözden geçirilmesi teklifi var"

"AK Parti'nin önceliğinde bir yargı düzenlemesi var değil mi?" sorusuna Yıldırım, "Avrupa Birliği konusu da olması itibarıyla bu yüksek idare mahkemesi ve askeri yargıtayın kaldırılması, yargı birliğinin sağlanması... Bunda zannediyorum bütün partilerin mutabakatı var. CHP'nin, HSYK'nın yapısının tekrar gözden geçirilmesi yönünde teklifi var." karşılığını verdi.

Yıldırım, devlet memuru, kamu görevlisi tanımının daha da anlaşılır hale gelmesi yönünde bir tekliflerinin olacağını söyledi.

"Mini pakette Genelkurmay Başkanlığının, Cumhurbaşkanlığına bağlanması olacak mı?" sorusu üzerine Yıldırım, "Biz bunu arzu ederiz ama diğer partilerin bu konuya destek verip vermemelerine bağlı. Partilerin ortak paydada birleştikleri maddeleri gündeme getireceğiz. Belki 5 tane biz götüreceğiz, 5 tane CHP, 5 tane de MHP, etti 15. Bunların içinde 15'i de tutabilir de veya 8 tanesi benimsenirse, 8 taneyi götüreceğiz." ifadelerini kullandı.

"Vatandaşın özlediği tablo"

"Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde liderlerin bir araya gelmesi ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun siteminin ardından sizin ertesi gün görüşmeniz, özlenen görüntülerdi. Bunu bu şekilde sürdürmeye kararlı mısınız?" sorusuna, Başbakan Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Biz kararlıyız. Bu konuda üzerimize düşeni yapacağız. Ben, gerek CHP gerek MHP Genel Başkanlarının da bu konuda samimi olduklarını düşünüyorum. Birçok konuyu konuşarak, görüşerek çözebiliriz. Bu ülke hepimizin. Bu ülkenin geleceği hepimizi ilgilendiriyor. Bu milletin huzuru, güvenliği, geleceği hepimizin konusu. O yüzden kavga edecek çok fazla şeyimiz yok ama paylaşacak çok şeyimiz olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin asgari müşterekleri var. Türkiye büyük bir bölücü terör, küresel FETÖ terör tehdidiyle karşı karşıya. Bu tehditlere karşı nasıl ortak zeminde birlikte hareket edebiliyorsak, Türkiye'nin geleceğini, evlatlarımızın, gelecek nesillerin daha iyi bir ülkede yaşaması, muasır medeniyetler seviyesine Gazi Mustafa Kemal'in gösterdiği hedefe ulaşmamız için pekala her konuda olmasa bile birçok konuda ortak hareket edebiliriz, birlikte iş yapabiliriz."

Yıldırım, partilerin vaatlerinin, programlarının ayrı olabileceğini ancak bütün bunlara rağmen birlikte hareket edilmesi, ülke, millet için fedakarlık yapılması gerektiğinin altını çizdi.

"Size, çevrenizden 'İyi oldu bu görüntü.' diye tepki geliyor mu?" sorusu üzerine Yıldırım, "Tabii. Hele hele bu hain darbe teşebbüsü ile başlayan bu süreçte zannediyorum vatandaşlarımız çok mutlu. Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuda çok büyük bir nezaket gösterdi, liderleri davet etti. Sağ olsun parti başkanları da bu davete icabet etti. Hep beraber tüm meseleleri konuştuk. Bunlar, Türkiye'nin, vatandaşların özlediği tablolar." değerlendirmesinde bulundu.

"Topluma örnek olmamız lazım"

"Siz de muhalefet liderlerine açtığınız davaları çekiyor musunuz?" sorusu üzerine Yıldırım, "Ben de çektim. Dün yaptık galiba, çok sayıda var, hepsini çektim. Genel olarak üç lidere yönelik değil, birçok yazar, gazeteci vesaire onlara yönelik hepsini çektim. Benim bin 500 davam varmış, bana gelen habere göre. Bayağı var." dedi.

"Bu konuda muhalefete bir çağrınız var mı?" sorusuna Yıldırım, "Galiba Kemal Bey de benzer bir şey yaptı diye duydum ben. Tabii ki bunlar bir iyi niyet, samimiyet göstergesidir. Bizim tabii hiç kimseyle davalı, nizalı, kavgalı olmak arzumuz değil. Bizim topluma örnek olmamız lazım ama maalesef siyasetçi olmanın da ağır bedeli var. Herkes, her türlü hakareti, iftirayı hak zannediyor ve acımasızca yapıyorlar. Biz, şahsımız değil ama işgal ettiğimiz makamın itibarını korumak mecburiyetindeyiz. Yoksa bu davalar bizim kendi kendimize tatmin etmek için açtığımız davalar değil." yanıtını verdi.

Yıldırım, bundan sonra dava açacak düzeyde bir olayla karşı karşıya kalmamayı ümit ettiğini söyledi.

"Devlet memuriyetiyle ilgili 657 sayılı kanun değişecek mi?" sorusuna karşılık Yıldırım, "657 değişmiyor, 657'ye mesnet, temel teşkil eden anayasa hükmü var. Anayasa hükmü, onda bir değişiklik öneriyoruz. Değişiklik önerimiz şu, bir devlet memuru var, bir devlette çalışan kamu işçisi var, sözleşmeli var, değişik sözleşme, kadro karşılığı sözleşmeli var, bütün bu statülerin tek bir ad olarak ele alınması, bunun adı kamu çalışanı olabilir. Kamu çalışanı deyince herkesi kapsar. Bu şekilde bir düzeltme, yaşanacak ihtilafları, davaları da ortadan kaldırır diye düşünüyoruz. Onu esas alarak anayasaya uygun kanun yapılabilir." ifadelerini kullandı.

"Yatılı okul öğrencilerine af"

"Harbiyeliler konusu ne olacak? Üniversitelerle ilgili de benzer bir durum var, tüm bunlar için ne diyorsunuz?" sorusunu yanıtlarken Yıldırım şunları söyledi:

"Liselerde okuyanlar, Deniz Lisesi, Kuleli Askeri Lisesi veya havacılık lisesi varsa, onlarla ilgili bütün buradaki öğrenciler zannederim 4 bin civarında. Bunların, o okullara girişte aldıkları puanlar dikkate alınarak liselere, meslek liselerine dağıtılacaklar, yani bir hak kayıpları olmayacak. Ayrıca bunların yatılı okumalarından kaynaklanan yükümlülükleri var, onlara girerken bir senet imzalatılıyor, deniyor ki 'Ayrılırken şu kadar, 200 bin lira para ödeyeceksin.' Onları da affediyoruz. Sadece onları affetmiyoruz, daha önce bir şekilde atılmış, ayrılmış ama tazminatlarını ödeyemeyen bütün askeri öğrencilerin de bu tazminatlarını affediyoruz. Böylece büyük bir mağduriyet var, o mağduriyetler ortadan kalkmış oluyor."

Yıldırım, mevcut öğrencilerin mezun olmayacağını belirterek, "Mevcut öğrenciler ve mezun olacaklar da dahil, onlar da YÖK tarafından harp okuluna giriş puanları esas alınarak, istedikleri yerlere kayıtlarını yaptırabilecekler. Dolayısıyla onların da bir hak kaybı olmayacak." dedi.

FETÖ'ye ait 15 üniversitenin kapatıldığını, varlıklarının Maliye Bakanlığına veya Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredildiğini hatırlatan Yıldırım, oradaki öğrencilerin de aynı şekilde hami üniversitelerin ilgili bölümlerine nakledileceğini, hak kaybının olmayacağını ifade etti.

"Harp Okulları kapatılmadı"

FETÖ'nün darbe girişiminin ardından kapanacak askeri binalar ve arazilerine ilişkin bir soru üzerine Yıldırım, verilen kararın yeni olduğunu, bu kararı verirken, binalarının ne olacağı hesabını yapmadıklarını söyledi.

Harp Okullarının kapatılmadığını, kullanılacağını dile getiren Yıldırım, "Bundan sonra Harp Okulları, üniversite sınavına girenler arasından öğrencilerini alıp eğitmeye devam edecekler. Nerede eğitecekler? Deniz, Hava, Kara Harp Okulu. Ama bunlar, Milli Savunma Üniversitesi adı altında birleştiriliyor. Onun bir rektörü, dekanları, öğretim üyeleri olacak. Bunların hepsini diğer üniversitelerdeki görevlendirmeler nasıl yapılıyorsa, aynı şekilde yapılmış olacak. O yüzden de böyle bir hak kaybı söz konusu değil." diye konuştu.

"30 Ağustos törenleri konusunda aldığımız bir karar henüz yok"

"Balyoz ve Ergenekon mağdurları için iadeiitibardan yana mısınız?" sorusu üzerine Yıldırım, konuya dair bir hükmün bulunduğunu belirterek, "Şöyle ki, geçmiş dönemde haksız yere bu düzmece raporlarla ordudan atılanlar tekrar haklarını aramak için müracaat edebilecekler. Ama bu tabi incelenecek." yanıtını verdi. "Bu süreç herkes için geçerli mi" sözleri üzerine de Yıldırım, "Tabii. Durumları buna uyanlar için." dedi.

30 Ağustos törenlerine ilişkin bir soru üzerine Yıldırım, "Açıkçası bizim hükümet olarak 30 Ağustos törenleri konusunda, aldığımız bir karar henüz yok. Bunu tabii ki oturacağız, konuşacağız, en uygun gereken neyse, yani bir olay yaşadık diye 30 Ağustos'u yok sayamayız. Gerekli tedbirleri alırız, riskleri hesap ederiz, ondan sonra da gereken neyse yapılır. Bu konuda, 'Törenin şu kısmı yapılacak, bu kısmı yapılmayacak.' Bugüne kadar yapılanın, yapıldığı şeklin dışında bir uygulama henüz kararlaştırılmış değil."

"Şapkasını alıp kaçanlar dönemi kapanmıştır"

Yıldırım, "Bir tehdit hala devam ediyor mu. Şu anki tehdit nedir?" sorusuna karşılık, darbe teşebbüsünün arkasında işleri tekrar yoluna koymaya, Silahlı Kuvvetler'de dibe vuran moral değerleri tekrar düzeltmeye çalıştıklarını anlattı. Yıldırım, "Tabii ki bu geçiş döneminde her ihtimali göz önünde bulundurmamız lazım. 'Darbeyi bastırdık bundan sonra bir şey olmaz' gibi bir rehavet asla söz konusu olmaz." dedi. Vatandaşın durmadığına, Kızılay'da, Taksim'de, İzmir'de yurdun her köşesinde insanların meydanlarda demokrasi nöbetleri tuttuklarına işaret eden Yıldırım, tüm vatandaşlara selam ve saygılarını iletti.

"Aziz Türk milleti, dünya demokrasi tarihine 15 Temmuz gecesi adını yazdırmıştır." diyen Yıldırım, 79 milyon vatandaşın her birinin alnından öptüğünü dile getirdi.

Bu darbeyi bastıran gerçek kahramanın aziz Türk milleti olduğunu vurgulayan Yıldırım, "Onların inancı, onların gücü, tankın gücünü yenmiştir. Bu açık bir tartışmasız bir zaferdir. Darbe lafını duyup şapkasını alıp kaçanlar dönemi geride kalmış, yerine darbe yapanların şapka çıkardığı bir büyük millet gelmiştir. Bu darbenin özeti budur. Tabii millet başkomutana güvendi, cumhurbaşkanımıza güvendi. Cumhurbaşkanımız ve halkın iradesiyle seçilmiş hükümet, başbakan ve kabine üyelerimiz, biz kararlı bir şekilde dedik ki; 'bizim üzerimizden geçersiniz, ölümüzü çiğnersiniz ancak başarılı olabilirsiniz.' Bu kararlılık ve milletimizle kenetlenmek suretiyle bu büyük belayı defettik." değerlendirmesini yaptı.

"Medya kuruluşları asil bir duruş sergiledi"

Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"(Hande Fırat'a) Burada hakkınızı teslim edelim. Siz, şahsınız büyük iş gördünüz. Biz o zaman telefonla konuştuk, bu iltifat değil. Darbenin seyrini değiştirecek olayları beraber yaşadık. Hatırlayın, burayı da bastılar, bina titriyor, İstanbul da aynı şekilde. Oraya polis gönderdik, buraya 'direnin merak etmeyin' dedik. Gece boyunca büyük bir mücadele verdik ama bütün medya kuruluşları hakikaten asil bir duruş sergilediler. Bir telkin ihtiyacı duymadan, durumdan vazife çıkararak, Türkiye'nin geleceği için ülkenin bekası için nerede durmaları gerektiğine kendileri karar verdiler ve bu darbeyi önlemede çok büyük katkı sağladı. Bu vesileyle teşekkür ediyorum."

Aynı şekilde savcıların darbe teşebbüsünün ardında hemen harekete geçtiğini ve hemen tutuklamalara başladıklarını ifade eden Yıldırım, "Elde kalan bir avuç polis teşkilatıyla aslanlar gibi bu darbecilerin karşısına o polislerimiz, özel harekatçılarımız, özel kuvvetlerden büyük bir kitle çelik gibi durdular ve bu darbeyi önlediler. Valilerimiz, bu işe bulaşmayan yurtsever komutanlar, subaylar, askerler de tabii ki burada takdirle anacağımız kesimler. Ülkemizin itibarını zedeleyen, milletimizin moralini bozan, şehitlerimizin olmasına sebep olan bu alçakça darbe girişimine karşı dimdik duran başta milletimiz olmak üzere herkese şükranlarımı bu vesileyle bir kez daha ifade etmek istiyorum. Aziz Türk milletinin bir ferdi olmaktan bir kez daha gurur duydum." diye konuştu.

"Tedbirimizi alacağız, alabildiğimiz kadar, halkımızla beraber olmaya devam edeceğiz"

"CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendisine yönelik bir suikast ihbarının bulunduğunu, tehlikenin hala geçmediğini, bu şekilde değil ama başka bazı tehlikeler olabileceğini ifade etmişti. Size yönelik de böyle ihbar mı var?" sözleri üzerine Yıldırım, "Bunların hepsi olabilir. Bunlar ihtimal dışı değil, ama yani bu tip ihbarlarla bizi hedeflerimizden, hizmetlerimizden alıkoymaya, bizi bir kenara çekilmeye zorlamaya güçleri yetmez. Biz tedbirimizi alacağız, alabildiğimiz kadar, halkımızla beraber olmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

Yıldırım, FETÖ'nün elebaşı Fetullah Gülen'in tehditlerinin devam ettiğinin haberlerde yer aldığının belirtilmesi ve "'Yarına çıkacağına garanti yok' gibi bir takım ifadeler var. 20 günlük bir zamandan bahsediliyor. Bunun 14 Ağustos ve AK Parti'nin kuruluş yıldönümü olduğu gibi. Böyle bir somut istihbarat mı var?" sorusu üzerine şöyle konuştu:

"İstedikleri kadar tarih versinler"

"Kimin yarına çıkacağı, çıkmayacağı onun kararıyla olmuyor. Yani bu bir tehdittir. Bu bir suçtur. Bu hedef göstermektir. Dolayısıyla zaten işlediği suçların haddi hesabı yok. Bir de bu üzerine ilave olmuş oldu. İstediği kadar tarih versin. O tarih verirse bizim de verecek cevabımız var. 15 Temmuz'da da çok kendilerine güvendiler, çok ümitlendiler. Onların sırtını sıvazlayanlar da çok gaz verdi. Ama onların hesap edemediği bir şey oldu. Bu büyük millet, bütün hesapları altüst etti. Herkesin bir hesabı var ama Hakk'ın da bir hesabı var. Bütün hesapların üzerindedir. Dolayısıyla bu ve buna benzer tehditlerin hiçbirini 'bu önemsizdir' demeyeceğiz, demiyoruz. Bunları dikkate alıyoruz, tedbirlerimizi alıyoruz. Zaten tehdit, tehlike devam ediyor derken kastettiğim de budur. Bu illa tekrar silahlı darbe girişimi şeklinde olması gerekmiyor. Başka türlü. Ülkede karışıklık çıkarmak, bu karışıklıktan yararlanmak suretiyle yarım kalan emellerini gerçekleştirmek isteyebilirler.

Bu konudaki uyarımız şu; bir kere vatandaşlarımızdan özellikle şunu istirham ediyorum. Özellikle hiçbir şeklide birbirinizin farklılıklarını görmeyin, farklılıklarımızı zenginlik kabul edelim. Bugün ayrışma değil, bugün buluşma, bugün kucaklaşma günüdür ve bu demokrasi nöbetlerine, aman gevşeklik göstermeyelim. Devam edelim."

"Bitiyor değil mi 7'sinde?" sorusu üzerine de Yıldırım, "Tamam 7'sinde İstanbul'da bu artık zirveye çıkmış olacak." dedi.

"Bu işin siyasi boyutu var mı? Herhangi bir partiden olabilir, her partiden de olabilir. Bu işin siyasi boyutu var mı? Bir numara sizce siyasette mi?" sorusuna karşılık Yıldırım, "Bir numara değil, bir çok numara var bu işte. Baştan sona numara. Doğrusu yani bu çok sıkça dile getiriliyor, dedikodular yapılıyor ama biz dedikodulara göre amel edemeyiz. Somut gerçekleri tespit etmek gibi bir yükümlülüğümüz var. Bu sorumluluğu taşıyoruz, o yüzden tabii soruşturma ve kovuşturma süreci şüphesiz böyle bir bağlantı da varsa onu da ortaya çıkaracaktır." yanıtını verdi.

Yıldırım, AK Parti de dahil olmak üzere siyasi partilerin konuya ilişkin kendi içinde bir inceleme başlatıp başlatmamaları konusundaki görüşlerinin sorulması üzerine, bütün partilerin ortak kararıyla Meclis Araştırması Kararı'nın kabul gördüğünü belirterek, "Oluşturulacak araştırma komisyonu 15 Temmuz'u bütün yönleriyle araştıracak ve gerçekleri ortaya çıkaracak." dedi.

"Özellikle CHP ve muhalefet tarafından, Kanun Hükmündeki Kararnamelerle ilgili olarak bazı maddelerin Olağanüstü Hal sonrasını da kapsaması nedeniyle Anayasa'ya aykırılıktan söz ediliyor." denilmesi üzerine Yıldırım, konu üzerinde hukukçuların çalıştığını belirterek, "Bundan sonraki tek net olan bir şey, bir olağanüstü hal kararına dayalı olarak çıkarılacak kanun hükmündeki kararnameler, çıktıktan hemen sonra Meclis'e gönderilir. Biz çıktıktan sonra Meclis'e bunları gönderdik. Bundan sonrası Meclis'in işi." diye konuştu.

"Elimiz dolu gitmemiz lazım"

Adalet Bakanlığının, ABD'ye FETÖ ele başı Fethullah Gülen'e ilişkin gönderdiği acil tutuklama talebine dair soru üzerine Başbakan Yıldırım, Gülen'in kaçması veya delil karartılmasına karşı böyle bir talepte bulunulduğunu söyledi.

Bunun hukuki ve makul bir talep olduğuna işaret eden Yıldırım, "Ümit ederim Amerika Birleşik Devletleri yetkilileri bunu hassasiyetle dikkate alırlar." ifadesini kullandı.

Bakanların ABD’ye gidişine ilişkin bir tarih bulunup bulunmadığının sorulması üzerine Yıldırım, "Hayır. Hazırlıklar yapılıyor" yanıtını verdi.

15 Temmuz öncesine yönelik 4 dosyanın ABD’ye gönderildiğini belirten Yıldırım, "15 Temmuz artık biraz daha bütün her şeyin ayan beyan ortada olduğu bir iş olduğu için bizim düşüncemiz bunlar da şekillensin elleri daha da kuvvetli olarak arkadaşlarımız oraya gitsin diye düşünüyoruz." dedi.

"Zamanlamayı Türkiye mi belirleyecek?" sorusu üzerine Yıldırım, "Tabii. Elimiz dolu gitmemiz lazım. Var da zaten onları yeterli görmüyorlar, anladığımız kadarıyla. Daha ne istiyorlarsa onu da göstereceğiz" değerlendirmesinde bulundu.

ABD Genelkurmay Başkanının Türkiye ziyareti

Yıldırım, ABD Genelkurmay Başkanı General Joseph Dunford'un Türkiye'ye geldiğini, TBMM'de bomba atılan yerleri ziyaret ettiğini hatırlattı.

"Şaşırdı mı, ne dedi?" sorusu üzerine Başbakan Yıldırım, "Gayet tabii şaşırmaz olur mu?" karşılığını verdi.

Başbakanlıkın, darbe girişiminin olduğu geceye ilişkin hazırladığı 10 dakikalık bir filmin Dunford'a izletildiğini aktaran Yıldırım, Dunford'un kendisine "Bunu ancak siz yapardınız, bu millet yapardı" dediğini aktardı.

Dunford'un darbe girişiminin bir terör olayı olduğunu net şekilde ifade ettiğini aktaran Yıldırım, "Hiçbir tereddüttü yok." diye konuştu.

ABD'li bazı komutanların açıklamalarına ilişkin Dunford'un özür dileyip dilemediğinin sorulması üzerine Yıldırım, "Hayır. O konu gündeme gelmedi. Zaten onun cevabını biliyorsunuz en sert şekilde Sayın Cumhurbaşkanımız verdi. Ben de 'Bu bir itiraf mı acaba?' dedim. Tabii Cumhurbaşkanımız daha keskin söyledi. Daha sonra da onlar çıktılar, 'Biz böyle bir şey demedik' falan diye düzeltme yaptılar, biliyorsunuz. Biz açmadık onlar da söylemedi." yanıtını verdi.

"Üst akıl kim?"

İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in darbe girişimin arkasında ABD'nin olduğuna dair güçlü şüpheleri olduğununu söylediğinin hatırlatılması ve Dunford’un darbeyle ilgileri olup olmadığı yönünde kendisine bir açıklama yapıp yapmadığının sorulmasına karşılık Yıldırım, "Ne diyecek? Biz resmi bilgilere, beyanlara itibar ederiz. Biz bu darbenin Fethullah Gülen tarafından planlandığını biliyoruz. Ama Fethullah Gülen'in kapasitesi bu darbeyi planlamaya yeter mi yetmez mi? Soru bu. Bu konuda tartışmalar devam ediyor. Bunun bir üst aklı mutlaka var. Onu da biliyoruz. Bunu biliyoruz ama bunu ispatlamak gerekir." karşılığını verdi.

"Üst akıl kim?" sorusu üzerine de Yıldırım, "Onu henüz bilmiyoruz. Ülke midir, bir kuruluş mudur, bir gurup mudur; bunların hepsi ortaya çıkacak. Bu tartışmaları ABD'nin sona erdirmesi için eline altın bir fırsat geçti, ABD üzerindeki soru işaretlerinin kalkması için. O altın fırsat nedir? Darbenin görünen ismi bellidir. Bunu Türkiye'ye teslim eder, o zaman da bu tartışmalar tamamen ortadan kalkmış olur. Böylelikle iki stratejik ortak arasında da sıkıntı kalmamış olur." ifadelerini kullandı.

Amerikalı üst düzey bir yetkilinin bu ay içerisinde Türkiye’ye geleceği yönünde duyum alındığın belirtilmesi üzerine Binali Yıldırım, "Buyursun gelsin. Öyle bir şey var, 20-21 veya 22-24 Ağustos’ta." dedi.

"Kerry mi, Biden mi?" sorusu üzerine de Yıldırım, "Bilmiyorum. Şu anda Dışişleri karşılıklı konuşuyorlar, gelsin kim gelirse gelsin, gelenler, gelsin görsünler. Ne görmek istiyorlarsa" şeklinde konuştu.

"Engellilere de gerekli kontenjanı vereceğiz"

Öğretmen atamalarında da engellilere yer verilip verilmeyeceği konusunda Başbakan Binali Yıldırım, "Onlara müjde var. Tabii ki engellileri bu işte ihmal edecek değiliz. Engellilere de gerekli kontenjanı vereceğiz, rahat olsunlar. Engelliler her zaman toplumun en fazla üretken en fazla yaratıcı kesimleri. " yanıtını verdi.

"Biz herhangi bir ayrımcılık yapmadık"

"3 siyasi parti bir aradasınız. 4’üncüsünün olması çok mu zor? HDP... Bir araya gelmek için şart nedir?" diye sorulması üzerine Yıldırım, şu değerlendirmede bulundu:

"Yok. Şart şu. Bir kere öyle bir talep yok. Onlardan talep geldi, o talebi, değerlendirdik. Biz herhangi bir ayrımcılık yapmadık. Ama HDP'nin bir şeye karar vermesi lazım. Yani bölücü terör örgütüyle ilişkilerine karar vermesi lazım. Terör örgütüyle bağları kesip açıkça 'Hem PKK hem PKK’nın arkasındaki diğer terör örgütlerini lanetliyorum, bölgede yaptıklarını onaylamıyorum ve bu terör örgütüyle hiçbir alakam yok. Ben parti olarak, biz Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünden yanayız. Asla ve asla bölgede ayrı bir devlet kurma gibi bir hayalimiz, hedefimiz yok'. Bütün bunları söyleyebilseler o zaman işler kolaylaşacak. Bunu söylemediğiniz zaman tabii ki biz, büyük bir mücadele veriyoruz, şehitler veriyoruz, gazilerimiz var. Dolayısıyla terör örgütüne karşı sesini yükseltemeyen, dolaylı olarak da terör örgütünün işine yarayacak bir pozisyon alan, bir tutum alan partiyle nasıl bir araya geleceğiz, nasıl bu konuları konuşacağız?"

"Kürtlerin en büyük sorunu PKK terör örgütüdür"

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın "Yeni bir döneme girdik, yeniden Çözüm Süreci'ne dönülmeli" sözlerinin aktarılması ve bu yeni dönemde şartların değişip değişmediğinin sorulması üzerine Yıldırım, şunları kaydetti:

"Yeni dönemden kastı nedir, bilmiyorum ama onlar bakımından yeni bir dönem yok. Şöyle Çözüm Süreci şu; bizim Çözüm Süreci'nden anladığımız, vatandaşlarımızla devlet arasından terör örgütünün tamamen çekilmesi, yok olması. Terör örgütünü bu ülke gündeminin dışına çıkarmadan o silahları alıp yerin en derinliğine kadar gömmeden herhangi bir şey, konuşacak bir şey yok. Biz konuşacaksak vatandaşımızla konuşacağız. Terör örgütüyle ne konuşacağız? Böyle bir şey yok. PKK terör örgütünün Kürtler gibi bir sorunu yok. Kürtlerin en büyük sorunu PKK terör örgütüdür. Dolayısıyla bu sorundan vatandaşlarımızı kurtarmak da bizim boynumuzun borcudur."

Köln'deki "Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi"

FETÖ'nün darbe girişimi sonrası Avrupa’dan gerekli desteğin gelmemesi ve Almanya'nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Köln'de düzenlenen Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi’nde halka video konferans aracılığıyla hitap etmesinin engellenmesinin anımsatılması üzerine Yıldırım, bu ülkelerin, Türkiye’de bir şey olunca yüksek perdeden "insan hakları, demokrasi, kişi hak ve özgürlükleri, ifade ve basın özgürlüğü" gibi konularda büyük laflar ettiğini belirtti.

Yıldırım, "Ama nasıl oluyor, bir günde 3 tane mahkeme peş peşe hemen Anayasa Mahkemesine gidiyor, oradan karar çıkıyor. Yani Cumhurbaşkanımızın oradaki mitinge katılanlara hitap etmesi Almanya’nın içini karıştıracak bir şey mi? Yani bunu kime inandırabilirsin? Akla ziyan işler. Doğrusu büyük bir hayal kırıklığı yaşadık." dedi.

Orada, AK Parti, CHP, MHP gibi siyasi partilerin sempatizanları ile Atatürkçü Düşünce Derneği ve diğer sivil toplum kuruluşları mensuplarının darbeye karşı Türkiye ile dayanışma için bir araya geldiğini aktaran Yıldırım, bundan Almanya'nın endişe duymasına ve abartarak tedbir almasına gerek olup olmadığını sorarak, "Bunu açıkçası biz yadırgadık ve hoş karşılamadık" dedi.

"OHAL'i kendimize ilan ettik"

Olağanüstü hali millete ilan etmediklerini ifade eden Yıldırım, "Olağanüstü hali biz kendimize ilan ettik. Niye ilan ettik? Bu darbecilerle ilgili kararları hızlı almamız, zaman kaybetmememiz lazım. Yapısal sorunları hemen, vakit geçirmeden kanun hükmünde kararnameler ile çözmemiz lazım dedik. Bu kararları aldık. Yoksa vatandaş her gün işinde gücünde, akşam da meydanlarda eğleniyor, nöbet tutuyor." diye konuştu.

"İzin konusundaki beklentiyi karşılıksız bırakmayız"

Yıldırım, "Memurlarla ilgili bir tatil öngörünüz, izinlerin yeninden başlaması durumu var mı?" sorusuna "Nereden çıktı bu. Bizim arkadaşlar mı soruyor? İzine çıkamadılar da yoksa 'böyle bir soru sor' falan mı dediler? Buradaki bir tedbirdi. Tabii memurlar arasında da maalesef bu örgüt ile iç içe olan insanlar var. Bunların herhangi bir şekilde adaletin elinden kaçmaması için bu tedbiri aldık. Çok fazla uzun süreceğini zannetmiyorum. Durumu bir daha değerlendireceğiz ve en kısa zamanda bu yönde bir müjde vereceğiz. Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı ile değerlendirme yapmamız lazım ama mesajı aldık. Bu konudaki beklentiyi karşılıksız bırakmayız." karşılığını verdi.

Bir soru üzerine Yıldırım, bedelli askerliğin Türkiye'nin gündeminde olmadığını vurguladı.

15 Temmuz'u "sözün bittiği yer" olarak nitelendiren Yıldırım, ülkenin bin bir emek ve güçlükle biriktirdiği paralarla aldığı silahlarla ordu içinde yuvalanmış, 30-40 yıldan beri ciddi anlamda orduyu içeriden kanser hücresi gibi kuşatmış bir terörist yapının bir gece aniden çıkıp "yurtta sulh" adına darbe yaptığını dile getirdi.

"Öyle, 'tuttular, yatarım, çıkarım' yok"

Darbecilerin, yurtta sulh derken sivillerin üzerine acımasızca kurşun yağdırdıklarını söyleyen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunu hangi ulvi hedef adına yaptıklarını da bir türlü anlayamıyoruz. Kimin adına yapıldığını da anlayamıyoruz. Eğer bu ülkenin geleceğiyse, bu ülkenin refahıysa, bu ülkeyi daha ileri götürmeye çalışmaksa bunun adı, niye öldürüyorsunuz bu insanları? Niye uçakları, bombaları indiriyorsunuz? Niye tankları insanların üzerine sürüyorsunuz? Niye helikopterden rastgele hedef gözetmeksizin insanları tarıyorsunuz? Niye itiraz eden insanları keskin nişancılarla indiriyorsunuz? Bu sorular sorulacak. Ha, bu darbe sona erdi, hesabı soruluyor ama o hesap sadece kişisel bir hesap olmayacak. Bu devlet malına verilen zararlar, bu silahların kullanılması, bu etraftaki yaptıkları hasarlar, tahribatlar, vatandaşın psikolojisinin bozulması her yönüyle dava konusu olacak ve onların şahsına bu fatura çıkacak. Bunu da bilmemiz lazım. Vatandaşlarım, bunu bilsin. Öyle, 'tuttular, yatarım, çıkarım' yok. Bir daha sittin sene aklından geçiremeyecek şekilde ağır cezalar olacak. Bütün bunları yaparken tabii hukuk devleti kurallarından sapmadan yapacağız."

"Dostumuzu da düşmanımızı da iyi görüyoruz"

"Avrupa bize adalet öğretmeye, adalet dersi vermeye kalkmasın." ifadesini kullanan Yıldırım, "İşlerine geldiği gün, bir günde Anayasa Mahkemesine kadar götürüp Recep Tayyip Erdoğan'ın orada vatandaşlarına hitap etmesinde mahzur görüyorlar. Ondan sonra da burada tanklarla toplarla insanları acımasızca öldürenler için de 'Acaba öyle miydi? Acaba...' Artık bu samimiyetsizlik bir son bulmalıdır. Yıllardan beri Batı bizim müttefikimizdir, Türkiye bir Batı ülkesidir, aynı zamanda da bir Asya ülkesidir, Türkiye tam bir medeniyetlerin buluştuğu noktadadır. O bakımdan dostumuzu da düşmanımızı da biz iyi görüyoruz, hepsini hesap ediyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

"Hukukumuz ne diyorsa bunun gereği yapılacaktır"

Yıldırım, büyük bir badireden dönüldüğünü, vatandaşın darbenin bastırılmasında en büyük katkıyı sağladığını, yapılan çağırılara uyarak meydanları doldurduğunu ve bu belanın defedildiğini söyledi.

Bundan sonra görevin kendilerine düştüğünü, ülkede tekrar bir darbe ortamının oluşmaması için ağır bir sorumluluk taşıdıklarının bilincinde olduklarını vurgulayan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Sizin güveninizi asla boşa çıkarmayacağız. Bu yüzden yaptığımız bütün düzenlemeler, aldığımız tedbirler bir daha bu sorunun karşımıza gelmemesi içindir, bunu özellikle bilmenizi istiyoruz. Bu yaptığımız işler intikam duygusuyla ne ordumuzu zayıflatmaya yönelik iştir ne de intikam duygusuyla bu darbecileri yargısız infazla yok etme işidir. Türkiye bir hukuk devleti, mevcut şartlarda hukukumuz ne diyorsa bunun gereği yapılacaktır. Ayrıca vatandaşlarımızdan mesajları da alıyoruz, o mesajlar da enine boyuna tartışılacak ve en doğru kararın verileceğinden eminiz. Bir kez daha bütün medya kuruluşlarımıza o gecede gösterdikleri performanstan, güzel duruştan dolayı teşekkür ediyoruz. Yargıçlarımıza, savcılarımıza, valilerimize, kaymakamlarımıza, kahraman polisimize, yurtsever askerlerimize, subaylarımıza teşekkür ediyoruz. Velhasıl bu belanın defedilmesinde emeği geçen herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Türkiye'nin 81 vilayetinde meydanlarda bir şenlik havasında nöbet tutan bütün vatandaşlarımızı bir kez daha selamlıyorum."

AA