Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Deniz Yatırım Genel Müdürü Hüseyin Melih Akosman, Türk şirketlerin dış borçları içinde finansal koruma anlamına gelen hedging’e önemli bir pay ayırdığını belirterek, “Müthiş bir borçluluk var. Aşağı yukarı 200 milyar dolar kadar borcun 100 milyar kadarlık kısmı iç hedging’e gidiyor. Türkiye’nin finansal korumaya olan ihtiyacı her zamankinden çok daha fazla.” dedi.

Akosman, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği'nin (TSPB) düzenlediği Türkiye Sermaye Piyasaları Kongresi'nde yapılan “Dalgalı Piyasalarda Hazine Yönetimi: Finansal Riskinizi Yönetebiliyor Musunuz?” panelinde, makro ekonomiye ve Türk şirketlerinin borçlarına ilişkin bilgiler verdi.

Döviz, faiz ve emtia tarafındaki risklerin yatırım yönetimi için çeşitli riskleri beraberinde getirdiğini söyleyen Akosman, dünyada artan ihtiyaçların kişi, kurum ve ülkelerin ekonomilerini borçlanmaya ittiğini kaydetti.

Akosman, “Dünya Bankası verilerine göre 164 ülkenin toplam dış borcu 2000 yılında 10,4 trilyon dolardan 34,3 trilyon dolara yükselmiş. Kısa vadeli borç dediğimiz, vergisi bir yılın altında olan borçlara baktığımızda 2000 yılında 1,4 trilyon dolarken 2016 yılında 8,5 trilyon dolara gelmiş. Buradaki borçlanmalar muazzam.” bilgilerini verdi.

Dünyada kısa dönemli borçların toplam içerisindeki payının yüzde 13’lerden yüzde 25’lere fırladığını ifade eden Akosman, gelişmekte olan ülkelerin ise devam eden parasal sıkılaşmaların da etkisiyle oldukça zor bir dönemlerden geçtiğini söyledi.

- “Reel sektörümüz hala kısa borçlanmalarla devam ediyor”

Türkiye’de genel olarak borçların yapısının uzun dönemden kısa döneme kaydığını dile getiren Akosman, şunları kaydetti:

“Bankacılık sektörü 2010’lu yıllarda daha kısa vadeli borçlanırken 2015’in ortasından sonra kendi borçlarını daha uzun vadelere çekmeyi başarabilmiştir. Ancak reel sektör maalesef bu kadar başarılı değil. Reel sektörümüz hala kısa borçlanmalarla devam ediyor. 2018 Ağustos ayı itibarıyla toplam borçluluğa bakarsak, yüzde 55’i bankalar üzerinde, yüzde 45’i de reel sektör üzerinde gözüküyor kısa dönemli borçların. Bu yüzde 55’lik kısım aslında bir şekilde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve özellikle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından kontrol ediliyor. Bir şekilde bu borçlar kontrol altında ama yüzde 45’lik kesim bu borç yönetme şekli, biraz daha serbest kalmış durumda reel sektörde.

TCMB verilerine göre, yabancı para cinsi kredilere baktığımızda aslında 50 milyon TL ve üzerindeki yabancı para cinsinden borçlanmaların, aşağı yukarı ‘Birinci grup’ diye adlandırdığımız 2 bin şirket içerisinde toplandığını görüyoruz. Aslında bu 2 bin şirket bu toplam kısa dönemli borçların yüzde 83’üne karşılık geliyor. Yani aslında nominal olarak büyük çoğunluk bu 2 bin şirket üzerinde. Ancak adet olarak baktığımızda 50 milyon TL ve altı büyüklükteki borçlanmalara baktığımızda hemen hemen 25 bin kadar şirketimizin bu duruma maruz kaldığını görüyoruz.”

- “Riski yönetmek şart"

Akosman, Türk şirketlerin dış borçları içinde finansal koruma anlamına gelen hedging’e ayırdıkları payın büyüklüğüne dikkati çekerek, şöyle konuştu:

“Müthiş bir borçluluk var. Aşağı yukarı 200 milyar dolar kadar borcun 100 milyar kadarlık kısmı iç hedging’e gidiyor. Bu resmi rakamlar değil tabii, çok fazla bir yerlerde bulamıyoruz ama tahminimizce 100 milyar doları iç hedging’e gidiyor. Eğer bu durum devam edecekse, yani dünyadaki faizler artacak ve para birimleri değer kaybedecekse, bu riski yönetmek şart. Aslında Türkiye’nin finansal korumaya olan ihtiyacı her zamankinden çok daha fazla.
Peki özellikle reel sektör olarak bunun farkında mıyız? Kısmen evet, kısmen hayır.”

Şirketlerin volatilite arttığında finansal koruma mekanizmalarına sarıldığını anlatan Akosman, böyle dönemlerde hedge enstrümanlarının maliyetinin arttığını hatırlattı.

Şirket yöneticileri tarafından zaman zaman dile getirilen “Hedge ettim, zarar ettim” gibi bir durumun aslında söz konusu olmadığını anlatan Hüseyin Melih Akosman, kafasını yastığa rahat koymak isteyen şirket yöneticilerinin hedging’ten vazgeçmelerinin söz konusu olmadığını kaydetti.

- “Bir daha yangın ne zaman çıkacak diye kendimizi korumaya çalışacağız”

Boyner Grup Finans Direktörü (CFO) Türkay Tatar, finansal risklerin konuşulduğu bir panelde söz aldığını hatırlatarak, “Tüm katılımcılara hem hoş geldiniz hem de geçmiş olsun diyorum. Finansal risklere karşı kendimizi korumayı konuşuyoruz ama finansal riskler ağustos, eylül ayında gerçekleşti. Olan oldu yani… Bundan sonrası bir daha yangın ne zaman çıkacak diye kendimizi korumaya çalışacağız.” değerlendirmesinde bulundu.

Borsa İstanbul Ürün Geliştirme Ana İş Grubu’ndan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Alpogan Sabri Erdoğan, kur yükseldikçe devasa kaynak bulmak gerektiğini ifade ederek, bu durumun da dış borçlanmayı artırdığını kaydetti. Erdoğan, “Finansal risk kontrolünün firmaların anayasasına girmesi gerekli artık.” dedi.

Zorlu Enerji Mali İşler Direktörü Elif Yener da şirket olarak geliştirilen yeni finansal koruma enstrümanlarını denemekten memnuniyet duyduklarını söyledi.

 

- “Açık döviz pozisyonlarının sermayelerin birkaç katına ulaştığını görüyoruz”

Yapı Kredi Yatırım Menkul Değerler Genel Müdür Yardımcısı Yılmaz Arısoy, Borsa İstanbul 100 şirketleri arasında kur riski yaşayanların sayısında artış yaşandığını kaydetti.

Aksoy, “Borsa İstanbul 100 şirketlerinde net açık pozisyonların sermayeye oranına baktığımızda görüyoruz ki aslında açık döviz pozisyonlarının sermayelerin birkaç katına ulaştığını görüyoruz birçok şirkette.” bilgilerini verdi.

Kur riskine karşı vadeli döviz sözleşmeleri yaptıklarını ifade eden Arısoy, şirketlere çeşitli hedge enstrümanları sunduklarını kaydetti.

Etkinlik kapsamında düzenlenen “Yeni Nesil Girişimcilik, Finansmanı ve Akıllı Para” panelinde konuşan Hazine ve Maliye Bakanlığı Mali Sektörle İlişkiler ve Kambiyo Genel Müdürü Hakan Ertürk de girişimciliğin finansmanı hakkında dünya standartlarına ulaşmayı öncelik olarak belirlediklerini ve bu doğrultuda çalışmaları hızlandırdıklarını söyledi.

- “Her disruptive yenilik kendi karanlık tarafını da beraberinde getiriyor”

Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı, blok zinciri teknolojilerinin gelecekte daha yaygın kullanılacağını belirterek, kripto paraların da finans sektöründe kullanım alanını artıracağını söyledi.

Dünyada gelişen gen teknolojilerinin zaman içinde insanlara çocuklarının göz rengi gibi özelliklerini seçme imkanı verebileceğini anlatan Eczacıbaşı, “İnsanlar gelişen gen teknolojisiyle çocuklarının cinsiyetini, özelliklerini seçebilecek. Buralara yaklaşıldı. Uzun bacaklı manken kızlar, iyi koşucu erkekler seçilebilecek. Savaşçı da yetiştirmek mümkün olacak.” diye konuştu.

Gelir dağılımında yaşanan adaletsizliğin düzeltilememesi halinde finansal manipülasyonların artabileceği uyarısında bulunan Eczacıbaşı, “Her disruptive yenilik, bozguncu yenilik kendi karanlık tarafını da beraberinde getiriyor.” dedi.

Eczacıbaşı, dünyada verinin iktisadi değerinin belirlenmesi için çok sayıda bilimsel araştırma yapılması gerektiğini ifade ederek, “Baktığımız zaman bizim bedava olarak paylaştığımız bilgilerle pek çok dev şirket defter değerini her yıl katlayarak büyüyor. Facebook örneği var. Dünyada verinin değeri öyle ya da böyle belirlenmek zorunda.” değerlendirmesinde bulundu.