Erdoğan: Sesimi sadece millet keser
Başbakan Tayyip Erdoğan, TBMM Genel Kurulunda, 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı'nın tümü üzerindeki eleştirileri hükümet adına yanıtladı
Küresel ekonomik kriz sürecinde, IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapılmadığını anımsatan Erdoğan, birçok gelişmiş ekonominin yeni stand-by anlaşması yapma ihtiyacı duyduğunu anlattı.
Türkiye'nin, kendi imkanlarıyla yola devam ettiğini belirten Erdoğan, ''Küresel bir krizi hem de ağır bir krizi kendi öz kaynaklarımızla, kendi imkanlarımızla aştık'' dedi.
''SESİMİ SADECE MİLLET KESER''
Başbakan Erdoğan, iktidara geldiklerinde 9 şehirde doğalgaz bulunduğunu belirterek, şu anda 66 şehirde doğalgaz kullanıldığını ifade etti. Erdoğan, ''Yolsuzluk olsa bu şebekeler olur muydu? 460 bin konut inşa edildi. Burada benim vatandaşım var. Diyorum ya 3-4 tane koyun güdemeyen bu ülkeyi yönetemez anlamaz bu işlerden'' diye konuştu.
Göreve geldiklerinde Türkiye'nin IMF olan borcunun 26,5 milyar dolar olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şu anda IMF'ye 6 milyar dolar borç kaldığını belirtti.
Merkez Bankasının 27,5 milyar dolarlık döviz rezervinin 79 milyar dolara yükseldiğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
''Hesap ortada ama anlamak kolay değil. Biz geldiğimizde doğrudan sosyal yardımlar noktasında çok ciddi adımlar attık. Çünkü demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin gereği olan bu adımları atmamız gerekiyordu. Tarımda çiftçilere verdiğimiz destek 36 milyar lira. Yolsuzluğun olduğu yerde çiftçi alın terinin karşılığını bu kadar alamazdı. Benim çiftçim Ziraat Bankasından yüzde 59 faizle kredi alıyordu. Kim vardı iktidarda? Merhum Ecevit başta değil miydi? Yüzde 59 faiz vardı. Şu anda aynı Ziraat Bankası düşürdü, düşürdü, düşürdü, 0 ile 12 arasında değişiyor.''
Muhalefet partisi milletvekillerinin bu sözlerine itiraz etmesi üzerine Erdoğan, ''Bağırmakla, çağırmakla benim sesimi kesemezsiniz. Bu sesi kesmeniz mümkün değil. Benim sesimi bu ülkede sadece millet keser'' dedi.
Türkiye'deki Ar-Ge çalışmaları hakkında da bilgi veren Erdoğan, ''Ar-Ge harcamaları noktasında milli gelire oranı Türkiye'de 2003 yılında 4,8 seviyesindeydi. Şu anda binde 8,5... AB ülkelerinden Bulgaristan'da bu oran bindelik dilimlerle ifade ediyorum, 4.9, Letonya 6.1, Romanya'da 5.8, Slovakya'da çok daha düşük. Avrupa'da Ar-Ge'ye ayrılan pay düşüyor, bizde hızla artıyor. İşte fark bu. Türkiye Genelinde Ar-Ge harcamaları 2002 yılında 2,9 milyar lire iken 2009'da 8,5 milyar liraya çıktı. Türkiye 2003-2008 yılları arasında OECD ülkeleri arasında Ar-Ge harcamalarını en hızlı artıran birinci ülke oldu'' diye konuştu.
''SAĞLAM, SAĞLIKLI, DİRENÇLİ BİR EKONOMİ''
Erdoğan, dünyanın, yüzyılın en büyük küresel kriziyle başa çıkmak için, krizden kurtulmak, krizin etkilerini telafi etmek için yoğun bir mücadele içinde olduğunu söyledi.
''Bölgesel ve küresel siyasi meselelerde söyleyecek sözümüz olduğu gibi küresel ekonomi noktasında da dünyaya söyleyecek sözlerimiz, önerilerimiz, tavsiyelerimiz, eleştirilerimiz var'' diyen Erdoğan, Türkiye'nin, şu anda dünyanın en büyük 17. ekonomisi olduğunu anımsattı.
G-20 zirvelerinde, IMF ve Dünya Bankası toplantılarında, tüm uluslararası platformlarda uyarılarını yaptıklarını belirten Erdoğan, ''Biz de geldiğimiz andan itibaren tüm G-20 toplantılarına katılarak Türkiye'nin düşüncelerini en geniş anlamda kendilerine ifade ettik. Sınırsızca, sorumsuzca kazanma arzusunun dünyayı felakete sürükleyeceğini, gelir dağılımındaki uçurumun açılmasıyla daha büyük küresel sorunların ortaya çıkacağını dile getirdik'' diye konuştu.
''Küresel krizin etkilerinin yavaşladığı bir süreçte, AB'ye ve diğer gelişmiş ekonomilere yeni ve daha büyük krizlerin yaşanmaması için mesajları iyi okunması gerektiğini, yeni tedbirlerin alınması gerektiğini'' ifade ettiklerini anlatan Erdoğan, şunları söyled:
''2009 yılında bir önceki yıla göre küresel ticarette yüzde 11 oranında daralma yaşandı. Bu yıl küresel ticarette yüzde 11,4 gibi bir büyüme bekleniyor ki bu da ancak zararları telafi edecek bir büyüme oranı. Yüksek oranlı büyümenin devam edebilmesi için küresel ölçekli ticaretin artırılması gerekli hale gelmiştir. Özellikle, bazı Avrupa ülkelerinde mali disipline ilişkin endişeler giderek artıyor. Bütçe açığı ve borç stoku bir risk olarak ortaya çıkıyor. Kamu maliyesi sorunlu olan ülkelerin orta vadeli bir mali program ortaya koymalarını bekliyoruz.
Türkiye ekonomisine ilişkin 8 yıl boyunca en sık işittiğimiz eleştiri şu olmuştur; 'küresel ekonomide her şey iyi gidiyor. Sıcak para bolluğu var, küresel ticaret artıyor, dolayısıyla Türkiye bu iyi gidişten etkileniyor' Türkiye'de ekonominin kendi imkanlarıyla, kendi kaynaklarıyla hızlı bir şekilde büyüyeceğine inanmak istemeyenler, ekonomideki iyileşmeyi harici etkenlerde aramayı ısrarla sürdürdüler. Şu anda küresel kriz karşısında Türkiye'nin gösterdiği direnç, Türkiye'nin ne kadar sağlam, sağlıklı, dirençli bir ekonomiye sahip olduğunu da tartışmaya mahal bırakmaksızın ispat etmiştir. Bizi son derece insafsız bir biçimde 'küresel krizi iyi yönetememekle' itham edenler var ama Sayın Kılıçdaroğlu'na teşekkür ediyorum. 'Şu anda artık Türkiye'de küresel kriz yok' dediler.
2010 yılının ilk üç çeyreğine baktığımızda dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında bulunan Türkiye, Avrupa'da ve OECD ülkeleri arasında da hızlı büyüyen ekonomi olma başarısını gösterdi. IMF 2010 yılı için Türkiye'nin yüzde 7,8 oranında büyüyeceğini tahmin ederken, OECD ise yüzde 8,2 oranında büyüyeceğini öngörüyor. Aynı şekilde Avrupa Komisyonu da 2010 yılında Türkiye'nin yüzde 7,5 oranında büyüyeceğini tahmin ediyor. Biz ise çok daha mütevazı davrandık, 2010 yılı için kendimize yüzde 6,8 oranında bir büyümeyi esas aldık. 2010 yılının ilk üç çeyreğinde yüzde 8,9 oranında büyüme kaydetmiş durumdayız. 2010 yılı bütçe açığımızın milli gelirimize oranını yüzde 4 olarak hedefledik.''
Başbakan Erdoğan, IMF'nin, bu yıl bütçe açıklarının milli gelire oranlarının, ABD'de yüzde 11.1, Japonya'da yüzde 9.6, 27 AB ülkesinde yüzde ortalama 6.9, Polonya'da yüzde 7.4, İrlanda'da yüzde 17,6 ve Yunanistan'da yüzde 7,9 olacağını tahmin ettiğini ifade etti.