Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

İSTANBUL (A.A) - 20.01.2011 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2011 bütçesinin, Türkiye'de seçim sürecinin ekonominin hiç bir olumsuzluğa maruz kalmayacağının teyidi olduğunu belirterek, ''Kaynağını ortaya koymadan harcama yapmıyoruz. Her seçim öncesinde olduğu gibi, mali disiplinden asla taviz vermeyeceğiz. Para politikalarının hassasiyetle yürütülmesine destek olacak, seçim öncesi ve sonrasında ekonomik dengenin sarsılmasına asla müsaade etmeyeceğiz'' dedi.

Başbakan Erdoğan, kızı Sümeyye Erdoğan ile Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 41. Genel Kurulu'nun gerçekleştirildiği Ceylan Intercontinental Oteli'ne gelişinde Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner ile Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç tarafından karşılandı.

Erdoğan genel kurulda, Türkiye'nin haziran ayında genel seçime gireceğini ve genel seçime 5 ay kalmış olmasına rağmen, iş dünyasının seçim öncesi ve sonrasına ilişkin istikrarın korunacağına tam anlamıyla inandığını söyledi.

Türkiye'nin, çok partili sistemde, yani 1946'dan itibaren 17. genel seçimlerini yapacağını belirten Erdoğan, ''2007 seçimleriyle birlikte Türkiye demokrasi tarihinde, seçim tarihinde, belki de ilk kez bir seçimlere ekonomik anlamda bu kadar rahat giriyor; istikrar ve güven noktasında seçimlere ilk kez bu derece iyimser giriyor. Bunu çok önemli gördüğümüzü ifade etmek durumundayım'' dedi.

Başbakan Erdoğan, 2011 bütçesinin de esasen, Türkiye'de seçim sürecinde ekonominin hiç bir olumsuzluğa maruz kalmayacağının teyidi olduğunu vurgulayarak, kaynağını ortaya koymadan harcama yapmadıklarını kaydetti.

Erdoğan, 8 yıl boyunca olduğu gibi, her seçim öncesinde olduğu gibi, mali disiplinden asla taviz vermeyeceklerini ifade ederek, ''Para politikalarının hassasiyetle yürütülmesine destek olacak, seçim öncesi ve sonrasında ekonomik dengenin sarsılmasına asla müsaade etmeyeceğiz'' diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hükümet olarak, 8 yıldır Türkiye'nin kronik, on yıllardır çözülmeyen, çözümüne cesaret dahi edilemeyen meselelerinin üzerine kararlılıkla gittiklerini söyledi.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 41. Genel Kurulu'nda konuşan Başbakan Erdoğan, 1971 yılından itibaren 40 yıldır Türkiye'nin kalkınmasına çok büyük katkılar sağlamış TÜSİAD'a, üyelerine, kuruluşundan bugüne kadar her kademede emek vermiş olanlara teşekkürlerini sunduğunu dile getirdi.

TÜSİAD'ın 40 yıllık serencamının, Türkiye'nin demokratikleşme ve kalkınma mücadelesiyle de bire bir örtüştüğünü ifade eden Erdoğan, ''1971 yılından çok farklı olarak bugün, dünyanın en büyük 16'ıncı ekonomisi konumuna yükselmiş, bir trilyon TL gayri safi milli hasıla rakamına ulaşmış, bölgesinde saygın, dünyada güçlü bir Türkiye manzarası var'' dedi.

Erdoğan, Türkiye'nin en önemli işveren örgütlerinden biri olan TÜSİAD'ın son iki dönemdir kadınlar tarafından yönetiliyor olmasının da bu rakamlar kadar önemli bir şey olduğunu ifade etti.

Başbakan Erdoğan, ''Bütün rakamlar, bütün göstergeler bir yana, kadınların iş dünyasında ve sivil toplum örgütlerinde bu denli aktif ve belirleyici olması bile, Türkiye'nin katettiği uzun mesafeyi net olarak ortaya koyuyor. TÜSİAD'ın artık açılımını okumayacaksınız çünkü açılımı okunduğu zaman sıkıntı meydana gelebilir'' diye konuştu.

TÜSİAD YİK Başkanı Mustafa Koç ve TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in, Türkiye ve ülke ekonomisi üzerine yaptıkları değerlendirmeleri paylaştığını belirten Erdoğan, bu değerlendirmelerle ilgili gerekli notları bakanlar, genel başkan yardımcılarının aldığını ifade etti.

Dile getirilen sorunların önemli bir kısmının yeni olmadığını, uzun süredir, hatta bazı alanlarda on yıllardır gündemi işgal eden meseleler olduğunu belirten Erdoğan, ''Hükümet olarak, 8 yıldır Türkiye'nin kronik meseleleri üzerine, on yıllardır çözülmeyen, çözümüne cesaret dahi edilemeyen meseleleri üzerine kararlılıkla gidiyoruz. Nitekim, sorunlar listesinin, listedeki sıralamanın ciddi şekilde değiştiğini, belki de her TÜSİAD Genel Kurulu'nun ana gündem maddeleri olan bazı başlıkların, örneğin enflasyonun, büyümenin, vergi ve istihdam yüklerinin de bugün artık listede yer almadığını ya da geri sıralara düştüğünü görüyoruz'' dedi



-TÜSİAD'IN CEO ANKETİ-



Başbakan Erdoğan, TÜSİAD'ın CEO Anketi'nin Aralık 2010 sonuçlarını 27 Aralıkta yayımladığını belirterek, bu anketin iş dünyasının nabzı konusunda önemli olduğuna inandığını ve birkaç sonuç üzerinde durmakta yarar gördüğünü kaydetti.

Bu anketle, CEO'lara 2011 yılının ilk üç ayı ve 2011 yılının tamamıyla ilgili beklentilerine ilişkin soruları yanıtladıklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

''İlk üç ay için sonuçlar şöyle çıkmış, daha olumlu yüzde 25, aynı yüzde 75, daha olumsuz yüzde 0. 12 ay sonrası için beklentiler ise şu şekilde, daha olumlu yüzde 45, aynı yüzde 40, daha olumsuz yüzde 15. Şurası çok önemli, katılımcılara istihdam yaratma eğilimi soruluyor. Önümüzdeki 12 ay için verilen cevapları söylüyorum, daha olumlu yüzde 55, aynı yüzde 35, daha olumsuz yüzde 10. Yine bu kadar çarpıcı bir soru, CEO'lara yatırım yapma eğilimleri soruluyor. Burada da sonuçların istihdamla aynı çıktığını görüyoruz. Yüzde 55 daha olumlu bakıyor, yüzde 35 değişim görmüyor ve yüzde 10 olumsuz bakıyor. 2011 ekonomik göstergelere ilişkin beklentiler, bizim hükümet olarak belirlediğimiz hedeflerimizle uyumlu. Yatırım ortamı önündeki engellere bakıldığında anket, CEO'ların, hukuki altyapıdaki belirsizlikleri ve kayıtdışını ilk sıralarda ifade ettiklerini gösteriyor.''

Başbakan Erdoğan, Merkez Bankasının ve TÜİK'in yaptığı benzeri anketlerin de 2011 yılına ilişkin son derece iyimser beklentilerin olduğunu gösterdiğini kaydetti.



-''YUMURTALI'' EYLEMLER-



Ankette, CEO'lara yönelik ankette, son dönemde şahit olunan ''yumurtalı'' eylemlerin gençlerin ifade özgürlüğünü yansıtıp yansıtmadığının da sorulduğunu anlatan Erdoğan, ''Buna da 'hayır yansıtmıyor' diyenler yüzde 73 ve 'evet yansıtıyor' diyenler yüzde 27. Elbette, CEO'larla yapılan bu anket, bir Türkiye manzarası çizmekten son derece uzaktır, ancak iş dünyasının nabzını tutmak noktasında da tam tersine çok manidar olduğunu düşünüyorum'' şeklinde konuştu.

YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın dün üniversiteli gençlerle bir toplantı yaptığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu toplantıya üniversitelerin gençlik konseyi başkanları katıldı ama dışarıda da 40-50 kişilik grup gösteri yaptı. Rektörlerle yaptığımız toplantılarda dışarıda yapılan gösteriler gibi. YÖK Başkanı kimlerle görüşüyor, üniversitelerden, okullardan seçilmiş konsey başkanı olan gençlerle toplantı yapıyor. Dışarıda da yapılan bu gösteriler kimler tarafından yapıldığına baktığımızda Marksist, Leninist idelojik bazı gruplar. Bunların ne kadarı öğrencidir, ne kadarı değildir bilemem ama içeride olanlar, gençler tarafından seçilmiş üniversite gençlik konseyi başkanlarıdır. Takdirini size bırakıyorum.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin artık yerli otomobilini üretmesi gerektiğini ifade ederek, bunun Türkiye ve Türk'e yakışacağını kaydetti.

Başbakan Erdoğan, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneğinin (TÜSİAD) 41. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, otomobil satışlarında tüm zamanların rekorunun elde edildiğini anımsatarak, 2002 yılında 91 bin adet otomobil satılırken, 2004 yılında satışın rekor seviyeye ulaştığını ve 451 bin olduğunu belirtti.

Erdoğan, 2010 yılında ise bütün olumsuzluklara rağmen Türkiye'de yarım milyonun üzerinde, 510 bin adet otomobil satışı gerçekleştiğini belirterek şöyle konuştu:

''Ekonomideki canlanmaya ilişkin önemli bir gösterge de krediler... Bazıları diyor 'Ne oluyor?' İçeriye bak, ihracata bak... Hepsinde otomobil satışında ciddi bir artış var. Geçen akşam Sayın Koç'a dedim, 'Artık soyadınız gibi bir marka ile şurada biz yerli otomobilimizi üretelim ve dünyaya diyelim ki, bak bu da artık bizim otomobilimiz.' Bunu sunalım, başaralım. Hepsi burada montajı yapılan otomobiller olmasın. Şu anda otomotiv sektörü içinde olan babalar burada... Bu işi halledin. Bir araya gelerek mi yaparsınız, yok ben bunu kendim de yaparım mı dersiniz. Nasıl arzu ederseniz. Artık yapalım. Türkiye'ye ve Türk'e bu yakışır. Bunu yapmamız lazım. Kredilere bakıyoruz. 2010 yılında, mevduat bankalarının verdiği toplam kredi miktarı yine tüm zamanların rekorunu kırarak, 421 milyar liraya ulaştı. 2009 yılında bu miktar 293 milyar liraydı. 2002'de ise 32 milyar lira. Bakınız nereden nereye geldik. Bu krediler içinde ticari krediler de 2002'de 22 milyar, 2009'da 146 milyar iken, 2010 yılında 224 milyar lira oldu.''

Merkez Bankası rezervinin 2002 yılındaki 27 milyar dolarlık seviyelerden, 80 milyar dolarlara geldiğini belirten Erdoğan, ''Bir sevindirici haber daha, Uluslararası Para Fonu'na olan borcumuz, 2002 yılında 23,5 milyar dolardı, şu an itibarıyla bu borcu da 5,7 milyar dolara kadar çekmiş durumdayız'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Danıştay ALES sınavıyla ilgili kararı ''Vicdanları yaralayan, evrensel hukuk normlarını çiğneyen, yargıya güveni bir kez daha sorgulatacak nitelikte bir karar'' olarak değerlendirdi.

TÜSİAD Genel Kurulu'nda, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in yargıya ilişkin değerlendirmelerine yanıt veren Erdoğan, Uğur Mumcu döneminde AK Parti'nin iktidarda olmadığını ama Hrant Dink olayında zanlıları 36 saatte yakalayarak yargıya teslim ettiklerini anlattı.

Yargı reformuyla ilgili çalışmalara da değinen Başbakan Erdoğan, bu noktada attıkları adımlar olduğunu ancak ''Bunlara da kılıf giydirmeye çalışanlar olduğunu'' söyledi. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bu ülkede zaman aşımından istifade ile işi yırtan, kurtaran bir anlayışı kabul etmemiz mümkün değildir. Zaman aşımı anlayışı yargının iflasıdır. Ne demek zaman aşımı? Alırsın öncelikler sırasına, zaman aşımı mı yaklaşıyor önce onu bitirirsin, karara bağlarsın, ondan sonra da hem mağdur olanı bu noktada rahatlatırsın hem de kendin; 'ben bu işi başardım' dersin. 'Zaman aşımına girmiştir' deyip kararı vermek suretiyle kendini kurtaramazsın. Yargı burada tarihi bir vebalın altındadır. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum ve zaman aşımı anlayışını da ben doğrusu kabullenemiyorum, böyle bir şey olamaz. Şu anda 1 milyon 600 bin dosya Yargıtayda bekliyor. Böyle bir şey olur mu? Niye bitirmediniz arkadaş?

Defaatle biz bazı adımlar attık, önümüz kesildi. Orada da bize geldiler, kamera şakaları yaptılar, dediler ki 'mülakat kamerayla yapılır'. Bize gelinceye kadar kamerayla mı yapılıyordu, nereden çıktı bunlar? Kamerayla yapılacak. Şu anda bazı adımlar atıyoruz. Bu işi kısa sürede süratlendirmeye çalışıyoruz. Biz, bize yapılanların hiç kimseye yapılmamasını savunduğumuz için milletimizin çoğunluğu tarafından iktidara getirildik.''



-''KARAR, AYNI ZAMANDA KANUNSUZDUR''



Danıştayın ALES sınavıyla ilgili aldığı kararı ''Keyfi, vicdanları yaralayan, evrensel hukuk normlarını çiğneyen, yargıya güveni bir kez daha sorgulatacak'' bir karar olarak niteleyen Erdoğan, ''Anayasa'nın 125. Maddesi ortadayken, yasalara, Anayasa'ya aykırı olarak alınan bu karar, aynı zamanda kanunsuzdur'' dedi.

Özelleştirmeleri karara bağlaması yıllar süren yargının, Türkiye çok ciddi faiz kayıplarına uğrarken, Sağlık Bakanlığının tam gün yasasıyla ilgili olarak bir gün içinde iptal kararı verebildiğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''ALES Sınav Kılavuzu'nda öğrencilerin kılık kıyafetine ilişkin yasaklama, kısıtlama olmadığı için yürütmeyi durdurdu. Karar son derece keyfi bir karar. Vicdanları yaralayan, evrensel hukuk normlarını çiğneyen, yargıya güveni bir kez daha sorgulatacak nitelikte bir karar. Hukuk, insanların eğitim almasının teminatıdır. Hukuk insanların eğitim hakkını kısıtlamaz. Dolayısıyla bu karar, öncelikle hukuksuzluktur. Anayasa ve yasalarda, kılık kıyafete ilişkin tek bir düzenleme bulunmazken, tek bir kısıtlama bulunmazken; Anayasa'nın 125. Maddesi ortadayken, yasalara, Anayasa'ya aykırı olarak alınan bu karar, aynı zamanda kanunsuzdur. Yargının siyasallaşması, işte asıl budur.

Bizim 8 yıldır işaret ettiğimiz, 8 yıldır düzeltmeye, değiştirmeye çalıştığımız manzara işte budur. 'İktidar yargıyı siyasallaştırıyor' diye itiraz edenler, aslında yargıdaki siyasallaşmanın, kapalı devrenin devamını isteyenlerdir. Biz istiyoruz ki yargı milletin yargısı olsun. Yargı, belli ideolojilerin, belli kesimlerin değil, milletin yargısı olsun. 'Onama mı istersin, bozma mı?' diyen değil, vicdanına göre hareket eden bir yargı sistemi tesis edilsin istiyoruz.''



-ANAYASA ÇALIŞMALARI-



Anayasa noktasında da aynı yaklaşım içinde olduklarını belirten Erdoğan, TÜSİAD'ın hazırlayacağı yargı reformuna ilişkin raporun yanında Anayasa taslağını da merakla beklediklerini söyledi.

Başbakan Erdoğan, yeni Anayasa çalışmalarına seçimlerin hemen ardından başlayacaklarını bildirerek, şunları kaydetti:

''Burada biz de şu anda bu çalışmaların teknik boyutunu ve burada milletin sahiplenebileceği, gerçekten milletin anayasayı 'işte benim anayasam', eline Anayasa kitapçığını alıp okumaya başladığı zaman 'burada ben varım' diyebileceği bir Anayasa'yı hazırlamamız gerekiyor. Yani tercümana ihtiyacı olmayacak bir Anayasa... Mesele bu.

Daha önce de ifade ettiğim gibi, yeni Anayasa tamamiyle anayasacıların oturup da hazırladığı bir Anayasa olmamalı. Bütün sivil toplum kuruluşlarının, medyanın, akademisyenlerin, aklımıza ne gelirse, 'benim de burada katkım olabilir' diyebilecek her kesimin katkısının olabileceği bir çalışmayla anayasacıların da olayın teknik boyutunu sonunda ele almak suretiyle buna şekil vereceği bir çalışma... Burada bütün kesimlerin görüş, öneri, katkılarını görmek durumundayız.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyiz, edilmesine de müsaade etmeyiz; bu noktadaki endişeler tamamen yersizdir'' dedi.

TÜSİAD Genel Kurulu'nda Erdoğan, ekonomide olduğu gibi, demokratikleşme, laiklik gibi alanlarda da topluma sürekli güvensizlik pompalandığını, bu yönde sürekli test edildiklerini, samimiyet sınavına tabi tutulduklarını anlattı.

Başbakan Recep Erdoğan, şunları söyledi:

''Biz muhafazakar demokrat bir partiyiz. Şunun çok iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bizim şahsi olarak bazı meseleler karşısındaki tavrımız, duruşumuz, bakışımız nettir ama biz şunu söylüyoruz 'şahsi yaklaşımları, kişisel anlayışları toplumun tümüne empoze etmek baskıdır, zulümdür, haksızlıktır'. Ben, kendi iç dünyamda, ailem içinde alkole karşı bir tavır belirlemiş olabilirim. Benim arkadaşlarım, partimiz, kendi kişisel dünyalarında olaya farklı bakıyor olabilir ama bu muhafazakar kimliğimizin yanında biz demokratız ve kişisel yargılarımızı topluma empoze etmemek noktasında son derece hassas bir duruş sergiledik, sergiliyoruz. Hiç kimse bunları birbirine karıştırmasın. Aynı zamanda demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni de Anayasa ve yasalar çerçevesinde yönettiğimizi ifade etmek istedim.''

Erdoğan, Anayasa'nın 58. Maddesi'nin ''Gençliğin korunması'' maddesi olduğunu ve burada ''Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır'' denildiğini hatırlatarak, ''Bunu ben söylemiyorum, bizden önce yapılmış olan bir Anayasa maddesi, gençliğin korunmasına yönelik 58. Madde... Bunu yapmak bizim görevimiz, biz bunu yapıyoruz. Kaldı ki şu anda Tütün ve Alkollü İçkilerle Mücadele Kurulunun bir genelge hazırladığını ve bu genelgeyle ilgili Ankara Barosu'nun, Danıştaya başvuruda bulunduğunu hatırlattı.

Sözü edilen maddeyi okuduğunu ve orada bağımlılık bulunmadığını, Anayasa'nın gereğini yaptıklarını, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucudan korumanın hükümet olarak görevleri olduğunu belirten Erdoğan, Amerika, AB ülkelerindeki uygulama neyse şu anda yapılanın da o olduğunu belirterek, ''Amerika'da 21 yaşın altında olan gençlere marketlerde orada burada alkollü içki veremezler, vermiyorlar ama bizde önüne gelen rahatlıkla gidip bunu alabilir, bir mani yok. Şimdi bunu engellemeye yönelik atılan bir adımı (İşte bak, gördünüz bunlar şeriat getiriyor Türkiye'ye...) Sıkılmadan, utanmadan bunu bile söylüyorlar. Biz özgürlüklerin başkasının özgürlük alanı sınırında durması gerektiğini biliyoruz. Hani şair diyor ya 'biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük'. Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük, yasalarla çarpışarak büyüdük.

Kılık kıyafetimize müdahale edildi, yaşam tarzımıza müdahale edildi, fikirlerimiz dışlandı, aşağılandı, hatta mahkum edildi, mahpus edildi. Biz, bize yapılanların hiç kimseye yapılmamasını savunduğumuz için milletimizin çoğunluğu tarafından iktidara getirildik. 'Kimsenin kılık kıyafetine karışılmasın' dedik, 'kimsenin yeme içmesine müdahale edilmesin' dedik, 'konuşanlar susturulmasın, düşünceler mahkum edilmesin' dedik. Bunu, bu niyetimizi milletimizle samimi şekilde paylaştık ve milletimizden takdir gördük. Şu anda, birilerinin son derece yanlış ve yanlı şekilde iddia ettiği gibi, eğer yaşam tarzlarına müdahale edersek, kendimizi, kendi kimliğimizi, muhafazakar demokrat ilkelerimizi inkar etmiş oluruz. Şu anda, yaşam tarzlarına müdahale başlığı altında yürütülen kampanya, açık söylüyorum, geçmişte defalarca yapılmış, tezgaha konmuş, bayat bir kampanyadır.''



-''BAYAT BİR TEZGAH''-



Başbakan Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1995 yılında Gazi Mahallesi'nde olaylar olduğunu ve yabancı bir televizyon kanalının haberi ''İstanbul'da radikal dinci başkan Tayyip Erdoğan'ın polisleri, ılımlı Müslümanları öldürüyor'' şeklinde verdiğini hatırlatarak, ''Anadolu'da tutarsızlığı, bilgisizliği anlatmak için kullanılan güzel bir deyim var. Muaviye'nin kızları Hasan ile Hüseyin... Hasan ile Hüseyin'den kız olur mu? Cehalet bu... Neresini düzeltirsiniz. Yani bu haberin neresini düzeltirsiniz bilemem. Hadi onlar yabancı basın ama biz Türkiye içinde de buna benzer nice çarpıtmaya, tutarsızlığa, iftira ve ithama maruz kaldık'' diye konuştu.

Levent'te, Levazım Sitesi'nde iki genç kızın bir yangın neticesinde hayatlarını kaybettiğini ve meselenin itfaiyenin bilgisayarlarının besmele ile açılmasına kadar indirgendiğini de anlatan Erdoğan, trenden düşen bir vatandaşın, haremlik selamlık isteyenler tarafından itildiğinin de yazıldığını vurguladı.

Erdoğan, günlerce, haftalarca, aylarca ''İstanbul'da belediye içkiyi yasaklıyor, yasaklayacak'' diye yazıldığını ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının ve Başbakanlığının da tüm bu yalanları, iftiraları, ithamları püskürtmekle geçtiğini ifade ederek, şunları söyledi:

''Ben burada, TÜSİAD Genel Kurulu'nda bir kez daha ifade ediyorum; Biz, damdan düşerek geldik, damdan düşmenin ne olduğunu biliriz. İşte onun için, hiçkimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyiz, edilmesine de müsaade etmeyiz. Bu noktadaki endişeler tamamen yersizdir. Bu noktadaki endişeler, tıpkı ekonomide yapıldığı gibi, kasıtlı bir propagandanın, niyet okuyuculuğunun eseridir ve tekrar ediyorum, bayat bir tezgahtır. Bugün nasıl ki iş dünyası, ekonomiyle ilgili konularda hükümete tam bir güven içindeyse, ben eminim ki tüm milletimiz de o diğer hassas konularda hükümetimize karşı tam bir güven içindedir. Seçim öncesinde aleyhimizde yürütülen bu art niyetli kampanya da inanıyorum ki yine milletimiz tarafından bozulacaktır.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin şu anda dünya ekonomi çevrelerinde, küresel krizi başarıyla atlatan ülkeler arasında olduğunu ve parmakla gösterildiğini belirterek ''Tedbiri elden bırakmayacağız, rehavet yok, asla şımarmayacağız, gelişmeleri yakından izlemeye devam edeceğiz. Mali disiplinden, para politikalarından taviz vermeden Türkiye'yi büyütmeyi sürdüreceğiz'' dedi.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 41. Genel Kurulu'na ''onur konuşmacısı'' olarak katılan Başbakan Erdoğan, tedbir alınması gerektiğinde bunu milletle samimi şekilde paylaştıklarını, gerekçelerini millete aktardıklarını ve tedbirleri kararlılıkla uyguladıklarını anlattı.

Hiçbir alanda popülizme tevessül etmediklerini, ücret artışlarında, yatırımlarda, sosyal yardımlarda, teşviklerde, vergi indirimlerinde ihtiyaçları gözettiklerini, kaynakları dikkate aldıklarını, riskleri incelediklerini ve adımlarını ona göre attıklarını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:

''İşte en son, ana muhalefet partisi genel başkanının vaatleriyle birlikte seçim öncesi popülizm tartışmaları yine gündeme geldi. CHP Kurultayı'nda Genel Başkan'ın dile getirdiği vaatleri alt alta topladığınızda, 100 katrilyonu aşan, bazı hesaplamaları da yanına koyarsanız 200 katrilyonu bulan bir yük söz konusu oluyor. Şöyle aklıselim sahibi bir bakışla değerlendirdiğiniz zaman, sizler iş adamları olarak, böyle bir popülizm olabilir mi? Bu tür rakamları nasıl acaba ileri sürebiliyor, nasıl bu tür vaatlerde bulunuyor diye aranızda sizler tezekkür ediyorsunuz. Çok şükür ki bu vaatler hiç kimse tarafından ciddiye alınmıyor. Zira, ana muhalefet partisi bile olsa, herhangi bir ülkede ekonomik vizyonun bu şekilde ortaya konması, o anda dahi faizleri yükseltebilir ve bütçeye ağır yük getirebilir. Ama benim milletim hamd olsun bu işe prim vermedi, vermiyor. Bu vaatler ciddiye alınmadı, alınmıyor ve beklentileri de olumsuz yönde etkilemiyor. Bütün bunlarla beraber bizler emin adımlarla yolumuza devam ediyoruz, devam edeceğiz.''

Çok güzel bir ivme yakalandığını ifade eden Erdoğan, küresel finans krizinin gelişmiş ülkelerde en ağır şekilde seyrettiği şu günlerde, Türkiye'nin tüm dünyanın dikkatlerini üzerinde toplayan bir performans sergilediğini vurguladı.



-''BÜYÜMEDE BEKLENTİLERİN ÜZERİNE ÇIKILDI''-



Büyümede ilk üç çeyrek itibariyle beklentilerin üzerine çıkıldığını anlatan Erdoğan, ''İnanıyorum ki, mart ayında 4. çeyrek açıklandığında, 2010 yılı büyüme oranımızın da beklentilerin üzerinde gerçekleşeceğini göreceğiz'' dedi.

Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın küresel krize rağmen Türk Lirası bazında gerilemediğini, 2010 yılının tamamında da 1 trilyon lira seviyesini aştığının şimdiden görülebildiğini belirten Erdoğan, dolar bazında ise 730 milyar dolarlık tahminle 2008'deki 742 milyar dolar seviyesine biraz daha yaklaştığını söyledi. Erdoğan, ''İnşallah 2008'i, bu yıl belki de yakalayacağız, hedefimiz bu'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, ihracatta 2010 yılının 113 milyar dolarla kapatıldığını, 2011 yılında da küresel kriz öncesi seviyenin yakalandığını ve belki de aşılmış da olacağını ifade ederek, turizmde Türkiye'nin küresel krizden hiç etkilenmediğini söyledi.

Küresel kriz olmasaydı, rakamlar ve oranların çok daha yüksek olacağını belirten Erdoğan, ''2002 sonu itibariyle Türkiye'nin 8,5 milyon dolar turizm geliri vardı, turist sayısı 13 milyon civarındaydı. Ama 2010 yılında 22 milyar turizm geliri var ve 28,5 milyon turisti ülkemizde ağırladık. Kaybımız yok, bir taraftan Türkiye önemli bir destinasyon. Ülke içindeki destinasyonları artırıyoruz, onları teknolojik olarak geliştiriyor ve altyapıyı çok daha güçlü hale getirmeye çalışıyoruz'' dedi.



-''HER GÖSTERGEDE TARİHİ REKOR''-



Başbakan Erdoğan, şu anda Yunanistan, İtalya, İspanya ve İngiltere, küresel krizin etkisiyle harcamaları, yatırımları, sosyal ödenekleri ciddi şekilde kısıtlarken, Türkiye'nin hemen her göstergede tarihi rekorların altına imza attığına dikkati çekerek, şöyle konuştu:

''Şu anda dünya ekonomi çevrelerinde, küresel krizi başarıyla atlatan ülkeler arasındayız ve parmakla gösteriliyoruz. Tedbiri elden bırakmayacağız, rehavet yok, asla şımarmayacağız, gelişmeleri yakından izlemeye devam edeceğiz. Ama tekrar ediyorum, mali disiplinden, para politikalarından taviz vermeden Türkiye'yi büyütmeyi sürdüreceğiz.

Tabi ekonomide bu güven zemininin oluşması kolay olmadı. 2002 yılı sonunda hükümeti devraldık ve o andan itibaren, ekonomiye ilişkin son derece kötümser, bedbin, karamsar yorumlar yapıldı. Yatırımcının, girişimcinin moralini bozmak için türlü kampanyalar devreye sokuldu. Hatta hatta, kriz için kesin, net tarih verenler bile çıktı. 'Baharda kriz gelecek', olmadı 'Yaz aylarında kriz geliyor', o da olmadı 'Bu kış kriz çıkacak' diyerek sürekli güvensizlik pompalanmak istendi. Ama 8 yıl boyunca, kararlı duruşumuzdan biz asla taviz vermedik, cesur tavrımızla ve şeffaf yaklaşımlarımızla, güvensizlik pompalayan bu felaket tellallarını her zaman açığa düşürdük.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yeni düzenlemelerle Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesiyle ilgili bazı adımları atmakta kararlı olduklarını bildirdi.

Erdoğan, TÜSİAD Genel Kurulu'nda hukuk sistemi ve yargı altyapısının ekonomide önemli bir sorun olduğunu ve bir belirsizlik unsuru olarak varlığını sürdürdüğünü bildiklerini kaydetti.

Sadece yerli değil, uluslararası yatırımcılar tarafından da bu sorunun sıklıkla dile getirildiğini, önlerine çıktığını ifade eden Erdoğan, bu konuda son derece samimi olduklarını, ideolojik ithamları, yargıyı kuşatma, siyasallaştırma gibi kavramları son derece yersiz ve haksız ithamlar olarak gördüklerini kaydetti.

Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Bugün yargının içinde bulunduğu hal, tevile (söz veya davranışa başka bir anlam vermeye) gerek duymayacak derecede açıktır. Tüm bunlara rağmen şu anda TBMM'de yapılmakta olan ve yapılacak olan yeni düzenlemelerle Yargıtay ve Danıştayda da bazı adımları atmakta kararlıyız. Anayasa Mahkemesi ile ilgili bazı adımları atıyoruz, atmakta kararlıyız. Tutukluluk süresinin dolması nedeniyle yapılan son tahliyeler, millet nezdinde hukuk sisteminin bir kez daha sorgulanmasını, yargının, özellikle yüksek yargının bir kez daha sorgulanmasını gündeme getirdi. Bizim, yargı reformuna yönelik her girişimimizi, sizler de takip ediyorsunuz. Bu tutuklulukla alakalı serbest bırakılanları Allah aşkına biz mi serbest bıraktık? Bunlar yargının elindeki yasalara göre süresi gelenleri serbest bırakma eylemi...

'Yargıtayın iş yükü çok, bunu istinaf mahkemeleriyle çözelim' dedik, hakim ve savcı açığı nedeniyle istinaf mahkemeleri uygulama planına gelmedi. Ama hakim ve savcı alımları da trajikomik bahanelerle sürekli engellendi ve engelleniyor. Burada önemli bir adımı atıyoruz ve bununla birlikte de bunu büyük ölçüde çözeceğimize inanıyorum. Öte yandan terör örgütü mensupları, iş yoğunluğu gerekçesiyle serbest bırakılırken, kimi dosyalar öne alınıp, jet hızıyla karara bağlanabiliyor. Benimle ilgili 2002 seçimlerinde Diyarbakır'dan dosya 24 saatte Ankara'ya getirildi ve Yargıtay 24 saatte kararı verdi ve benim seçime girmemi engelledi. Demek ki yapabiliyorsunuz. Sayın Erbakan ile ilgili 5 günde karar verdiler. Cihaner ile ilgili işi bağladılar. Bu nasıl oluyor? Onları yaparken bayağı mahirsiniz de burada niye mahir değilsiniz. Çekin bunları da niye çekmediniz. Bütün olay kimin samimiyet testinde imtihanı başarıyla verdiği veya vermediği ortaya çıkıyor. Artık benim vatandaşım da bunları gayet güzel bir şekilde değerlendiriyor.''



-''TÜRKİYE, KİLİT ROL OYNUYOR''-



Türkiye hızlı ve istikrarlı şekilde büyüdüğünü belirten Erdoğan, Türkiye'nin itibarı, gücü ve ağırlığının küresel ölçekte hızla arttığını söyledi.

Türkiye algısının, Türkiye ekonomisi algısının 8 yıl öncesine göre köklü şekilde değiştiğini ifade eden Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:

''Bölgesel meselelerin çözümünde Türkiye, kilit rol oynuyor. Küresel meselelerde Türkiye, tezlerini ortaya koyuyor ve cesaretle savunuyor. Bu büyüme, bu ilerleme ve kalkınma sürecinde bazı kalıpların artık Türkiye'ye dar geldiğini biliyoruz. Bunları aşmak zorundayız... İdeolojik yaklaşımları, her türlü vesayeti, her türlü kapalı devre sistemini geride bırakarak Türkiye'yi geleceğe hazırlamak durumundayız. İş dünyasının da bu süreçte daha aktif, daha yapıcı rol oynaması en büyük dileğimiz. Türkiye'nin bugünlere ulaşmasında büyük katkılarınız oldu. 21. Yüzyılın bir 'Türkiye Yüzyılı' olması için de katkılarınızı her aşamada bekliyoruz. Ben bir kez daha TÜSİAD'a, onun değerli üyelerine, iş dünyamıza, ürettikleri, istihdam ettikleri, Türkiye'yi büyüttükleri için şükranlarımı sunuyorum.''