Ergün: YGS sürecinde çocuklar büyük sıkıntı yaşadı
-
Sanayi bakanı ergün, YGS sürecinde çocukların büyük sıkıntılar yaşadığını gördüğünü söyledi
ANKARA (A.A) - 20.05.2011 - Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Yüksek Öğretime Geçiş Sınavıyla (YGS) ilgili olarak, ''süreç iyi yönetilememiş olabilir. Ben de şahsen sürecin iyi yönetilemediğini ve çocukların bu süreçte çok büyük sıkıntılar yaşadığını gördüm'' dedi.
Ergün, Haber Türk televizyonunda konuk olduğu programda soruları yanıtladı. YGS sınavıyla ilgili yöneltilen bir soruya yanıt verirken, sürecin iyi yönetilemediğini ve sınava giren çocukların bu süreçte büyük sıkıntılar çektiğini anlatan Ergün, daha önceki sınavlarda da bazı sorunlar yaşandığı, hatta sınavın iptal edildiği durumların da meydana çıktığını anlattı. Ergün, ''Bunların hepsi daha önce de oldu. Ama bu dönemdeki tartışmalar farklı oldu. Hadise biraz ÖSYM'nin iç yapısından kaynaklanan tartışmaya dönüştü'' dedi.
Basına dağıtılan örnek kitapçıktaki dizilişi, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde hiç kimsenin nasıl olup da fark etmediğine dikkati çeken Ergün, yaşanan olayları özetledikten sonra bilirkişi raporları ve savcılık araştırmaları sonunda hiç kimsenin kopya çektiği veya yanıtları sızdırdığına ilişkin bir bulguya ulaşılamadığını anlattı. Ancak buna rağmen üniversiteye girenler olacağı gibi giremeyenlerin de olacağını, yine istediği bölüme giremeyenlerin kafasında her zaman sınava ilişkin bir şüphenin yer alacağını ve bir ömür (Tabii canım bu sınavda şifreyi verdiler istedikleri adamlara, istedikleri üniversiteye soktular) diyeceklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu meselenin ağırlıklı bölümü siyasi kurguya dayanıyor. ÖSYM'nin süreci yönetemeyen teknik hataları, bu siyasi kurgunun yapılmasına ve işin büyütülmesine ve ideolojik hale getirilmesine de zemin hazırlamış oldu. O da ÖSYM yönetiminin yeniliğinden, bir nevi acemiliğinden, ilk defa böyle kapsamlı bir kurguyla karşı karşıya kalmasından kaynaklanıyor. ÖSYM Başkanı çok daha net bir tavır ortaya koyabilirdi. O net tavrı ortaya koyamadı. Yani (Ne oluyor acaba benden saklanan bilgiler mi var?) kuşkusunu kafasında oluşturduğu için açıklamalarında böyle çok güven veren bir tablo ortaya koyamadı. Ancak bilirkişi raporları, savcılık soruşturması ortaya çıktıktan, idare mahkemesinin kararı ortaya çıktıktan sonra toplumda daha büyük bir rahatlama meydana geldi.''
''Kızınız endişe duydu mu? Çünkü diğer öğrencilerdeki bu endişe süreci hala devam ediyor'' sorusuna da Bakan Ergün şu karşılığı verdi:
''Tabii özellikle süreç ilerledikçe, yani sınavın açıklanmasıyla ilgili süreç ilerledikçe, hatta iptali falan gündeme geldikçe çocuklar hakikaten büyük sıkıntı yaşadılar. Yani evde ben bu psikolojik hali, o ruh halini hissettim çocuklarda. (Niye bizim başımıza böyle bir iş geldi? Bu sınav iptal edilirse, biz yeniden bir sınava nasıl hazırlanacağız?) Yani gerçekten çok ağır bir süreç bu. Zaten bu çocukların nasıl çalıştıklarını, bu süreçte nasıl perişan olduklarını görüyorum. Hakikaten 24 saat, aralıksız neredeyse çalışıyorlar. Birkaç saatlik uykuyla geçiyor bütün sınav süreçleri. Bu süreçleri yeniden, yeniden yaşamak öğrenciler için zor. Belki önümüzdeki süreçte YÖK'ün, ÖSYM'nin bu çocukları bu kadar zorlamayacak ama daha objektif olduğundan herkesin emin olacağı formüller üretmesi lazım...Yeni yöntemler tartışılıyor ama bu kadar çok öğrencisi olan ve üniversite sayısını artırmamıza rağmen az olan bir süreçte bunları başka bir yöntemle ele almak da mümkün olabilir mi? Bu tartışmalar o sonuçları da ortaya çıkaracaktır. Çıkarmalıdır. Çok zor süreçler bütün öğrenciler için. Seneye bir tane daha var bizde çünkü. Seneye bir öğrencimiz daha üniversite sınavına girecek. 4. sınıfa geçecek. Onun da aynı sorunları, aynı sınav streslerini yaşayacağını göreceğiz. Evinde üniversite sınavına giren, öğrencisi bulunan ailelerin işleri gerçekten bu süreçte çok zor oluyor.''
-''UMUT DAĞITAMAYANLAR, KORKU DAĞITMAYA ÇALIŞIYORLAR''-
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, TOBB Genel Kurulunda işadamlarının ''korktuklarını'' dile getirdiğinin hatırlatılması üzerine de Bakan Ergün, ''Umut dağıtamayanların, korku dağıtmaya çalıştıklarını'' söyledi. Muhalefet partilerinin ne kendi seçmenleri için ne de toplum için uzun zamandır bir umut ışığı oluşturamadıklarını savunan Bakan Ergün, bu korkunun ise ''hükümetle korkutma'' şeklinde yaratılmaya çalışıldığını kaydetti. Söz konusu korkunun ''Türkiye otoriter bir rejime doğru gidiyor. Sivil diktatörlük oluşuyor'' söylemi üzerinde yaratıldığını anlatan Ergün, geçen dönemin konseptinin ise bundan farklı olarak ''Laiklik elden gidiyor, Cumhuriyet tehlikede, tehlikenin farkında mısınız?'' manşetleri olduğunu söyledi.
Sivil diktatörlüğe dönüşen ülkelerde insanların yurt dışına bu kadar çok çıkamayacaklarını, dünyayı görmelerinin engelleneceğini belirten Ergün, ''İhracat 36 milyar dolardan 130 milyar dolara çıkmaz. Üretim 230 milyar dolardan 740 milyar dolara çıkmaz. O ülkenin ekonomisi 26. büyük ekonomi olmaktan 16. büyük ekonomiye gelmez. Enflasyon düşmez. Bütçe açıkları gerilemez. Kamu borçlarının toplam milli gelir içindeki payı azalmaz. O ülke ekonomik anlamda da politik anlamda da daralır. İtibarı yükselmez'' dedi.
''Korktukları için konuşmayanların nasıl olup da TOBB Genel Kurulunda konuştuklarını veya ileri sürüldüğü gibi çok alkışladıklarını'' da soran Bakan Ergün, ''Şimdiye kadar korkudan konuşmadın. Peki korkuyu ortadan kaldıran ne oldu da o gün konuştun? O cesareti nereden buldun? Şimdiye kadar seni korkutanlar ortadan kalktı da sana cesaret verenler mi geldi? İş adamlarının korkusu bir anda geçti de nasıl alkışladılar? Çok alkışladılarsa eğer bu alkışları hükümet tespit ederse ne olacak şimdi? Kameralar da vardı orada. Tüh yandılar. Sigorta müfettişleri şimdi onların üzerine mi gidecek? Vergi müfettişleri onların dükkanlarından çıkmayacak mı şimdi? Ne oldu da korkuları bir anda geçti. Bence bu seçim öncesinde herhangi bir umut dağıtamayınca, korku dağıtma politikasından başka bir şey değil. Korkan morkan yok kardeşim. Herkes yazacağını da yazıyor, söyleyeceğini de söylüyor, eleştireceğini de eleştiriyor. Hiçbir insan eleştirdiği için herhangi bir sıkıntı yaşıyor değil.''
-AHMET ŞIK'IN KİTABI-
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, gazeteci Ahmet Şık'ın tutukluluğuyla ilgili bir soruya verdiği yanıtta da, orada iki şeyin birbirine karıştırıldığını, bunlardan ilkinin devam eden bir dava ile ilgili, onun dışarıdaki uzantılarının bu süreci sulandırmak, bu davayı açan savcıları ve davaları gören hakimleri itibarsızlaştırmak amacıyla yürütülen bazı faaliyetler tespit edilmesi olduğunu söyledi. Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu faaliyetlerin içerisine bu arkadaşların karıştıkları da görüldü. Şu anki iddia bu. Nasıl yapıyorlar bu faaliyetleri peki? Hakimleri, savcıları itibarsızlaştırma faaliyetini nasıl yapacaklar? Neşredilen bazı yazılar, kitaplar, yayınlar. İnsanlar bu davaya karşı olabilirler. Bunu eleştirebilirler, eleştiriyorlar da zaten. Ama bunu kendi iradeleriyle yapanlarla örgütlü yapının talimatıyla yapanlar arasında bir fark var. Siz kendi iradenizle gelin beraber o davanın aksayan yönlerini birlikte eleştirelim. Böyle yapanlar da çok. Mesela onlarla hiçbir sorun olmuyor. Ama o örgütlü yapıdan talimat alıp (Arkadaşlar göreviniz bu davayı açanları, görenleri itibarsızlaştırmaktır. Onun için elden ne geliyorsa yapın. Kitapsa kitap, makaleyse makale, internet sitesiyse internet sitesi, adam karalamaksa adam karalamak. Ne lazımsa yapın) diye bir talimatla oluşuyorsa bunlar. O zaman ortada bir kitap yazma faaliyeti değil, bir örgütün talimatını yerine getirme faaliyeti şüphesi ortaya çıkar. Bence ortadaki tablo bu arkadaşlarla ilgili öyle bir örgütsel faaliyetin yürütülüyor olması şüphesidir. Yoksa birisinin bir kitap yazması, öyle kitaplar var. Bireysel iradeyle yazılmış benzer çok kitap var mesela. Hiçbir tanesi de yargılanmıyor, toplanmıyor. Hatta bu örgüt ortaya çıkmadan önce yazılmış kitaplar var. Ergün Poyraz şimdi Ergenekon Davası'ndan yargılanıyor. Ergün Poyraz'ın iki kitabı çıktı daha önce. Biri (Musa'nın Kızları), birisi (Musa'nın Çocukları). Musa'nın çocukları Başbakan ve Cumhurbaşkanımızı karalamaya yönelik, itibarsızlaştırmaya yönelik kitaplar. 'Musa'nın Kızları' ise onların eşlerini itibarsızlaştırmaya yönelik kitaplar. Yayınlandılar, satıldılar. Hala da satılıyorlar. Hiç kimse bunları yazanı da, bunları toplayanları da kitap yazdılar diye yargılamadı, toplanmadı. Ancak kişisel dava açılmış olabilir. İçinde hakaret ve iftira varsa. Demek ki kitap yazmaktan dolayı kimse yargılanmadı, kitabı toplatılmadı.
Ama Nedim Şener ve Ahmet Şık olayının, bir örgütün talimatıyla davayı açanları ve görenleri itibarsızlaştırma faaliyetinin devam ettiği şüphesi ortaya çıktığı için bu yargılama var. İddianame de muhtemelen o çerçevede olacaktır. Çünkü basına yansıdığı kadarıyla sorulan sorular, (Niye bu bağlantılar var) sorularını gördüğümüzde böyle bir tablo ortaya çıkıyor. Değerlendirmeyi böyle yaparsak ondan çok daha radikal eleştiriler yapan kitaplar var ortalıkta ve hiçbirisi de yasak değil.''