Erdoğan: ABD İsrail'e baskı yapmalı
Erdoğan, "İsrail'e politikalarını değiştirmesi için gereken baskı başta ABD olmak üzere yapılmalıdır" dedi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Somali'deki açlık dramını örnek göstererek, olayları yerinde görmenin önemine değinirken, ''Şimdi biz liderler, olayı bulunduğumuz ülkelerden ya da gelen raporlardan izlersek her zaman yanlış karar veririz. Eğer Ankara'dan Başbakan olarak Türkiye'yi yönetecek olursam beni aldatırlar'' dedi.
Erdoğan, BM Genel Kurulu'na katılmak üzere bulunduğu New York'taki SETA Vakfı'nda düzenlenen ''Yeni Türkiye, Yeni Ortadoğu ve Yeni Dünya Düzeni'' konulu toplantıya katılarak, konuşma yaptı.
Türk dış politikasının çok yönlülüğü ve Türkiye'nin oynadığı uluslararası rollere değinen Erdoğan, bu çerçevede Somali'deki açlık dramına yardım amacıyla atılan adımın anlamlı olduğunu söyledi.
Türk halkının Somali'ye yaklaşımını, ''Bu nasıl bir kültür, nasıl bir inanç, nasıl bir ahlaki ve vicdani yaklaşım'' diye niteleyen Erdoğan, halkın yardım elini uzatmasının bu açıdan çok önemli olduğunu belirtti. Erdoğan, ayni yardımların dışında hesaplarda şu ana kadar yaklaşık 300 milyon dolar toplandığını ifade etti.
Hastane, okul, havaalanı, yol, su ve temizlikten tamamen yoksun olan Somali'de çöp kamyonu ve traktör olmadığının altını çizen Erdoğan, şöyle konuştu:
''Kesilen hayvanların kemiklerinin öbek öbek biriktiği yol kenarlarında çocukların da onlarla oynaştığı bir tablo görüyoruz. Nerede? Başkent Mogadişu'da. Peki, insanlık nerede? Hani gelişmiş ülkeler, BM nerede? BM'nin eli buraya neden uzanmıyor? Bunları ilgililere söylediğim için rahat konuşuyorum ama bakıyorsunuz yardım yok. 20 yıldır savaşın bedelini ödeyen buradaki 10 milyon insan, yaklaşık 10 bini aşkın çocuğunu kaybetmiş bir toplum... Gözlerimizin önünde derisiyle kemiği birbirine yapışmış ve artık iğneyi yapamayacak durumda kalan aciz bir doktor, serum veremiyor. Öyle bir halde. 'Hemen arabayla hastaneye ulaştırın' dediğimiz yavru, 5 dakika sonra haberini alıyoruz vefat ediyor. Böyle bir dünyada biz siyasiler sorumlu değil miyiz? İstediğiniz kadar trilyarderleri idare eden bir yönetim olun hiçbir anlamı yok.
Dünyanın en ücra köşesinde böyle mazlum, mağdur, imkansız çocuklar varsa, bunlar ölüyorsa hepimiz sorumluyuz. Bunu din ile izah edemezsiniz, 'şu ülkedir, bu ülkedir, dost ülkedir' diyemezsiniz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, sadece bir dinin mensupları için açıklanmadı, tüm insanlık için açıklandı. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine yönelik acaba ne yapıyoruz veya ne yaptık? İlgililere sordum, en ufak yapılan bir şey yok. Ailemle gittim, protokol takılmadım. İstedim ki hepsi görsün. Bakan arkadaşlarımı, sanatçıları, iş adamlarını, gazetecileri yanıma aldım, hep birlikte bu tabloyu yaşadık.''
-''BULUNDUĞUMUZ YERDEN İZLERSEK...''-
Somali'ye karşı insani, vicdani ve ahlaki görev sorumluluğuyla yardım adımı attıklarını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Aynı şeyi Darfur'da da yaptık. Darfur'da da tabloyu gördüğüm zaman orada da şaşırmıştım? Darfur'un valisine sormuştum, 'size hiç yardım gelmiyor mu' diye, 'hayır' dedi. Sayın Bush'a ayaküstü o zaman sordum, bana teşekkür etti, 'Darfur'a gittin' dedi. 'Ama hiç ABD'den yardım gitmemiş' dedim. Dedi ki 'olur mu, geçen 800 milyon dolar gönderdim' dedi. Çağırdı. Para gönderilmiş doğru da para halka gitmiyor. Orada araç gereçler var dolaşan. Raportörler var. Onların aldığı paralar var. Oradaki çalışmalara gidiyor. Halka ulaşmıyor. Sadece İtalyanların yaptığı bir okul veya hastane vardı, bir de Suudilerin yaptığı hastane.
Şimdi biz liderler, olayı bulunduğumuz ülkelerden ya da gelen raporlardan izlersek her zaman yanlış karar veririz. Bunu sadece uluslararası bazda söylemiyorum. Ulusal bazda da bu böyledir. Ülkemin başkenti Ankara. Eğer Ankara'dan Başbakan olarak Türkiye'yi yönetecek olursam beni aldatırlar. Onun için 81 vilayeti dolaşmak, yatırımları yerinde görmek zorundayım. Yatırımları yerinde görmezsem o yatırımlar ne zamanında biter, ne de biter. Onun için gideceksin, bizzat takip edeceksin. Takip edersen netice alırsın. Takip etmezsen netice alamazsın. Bu uluslararası bazda da böyle. Başbakan Yardımcım 2 ayda bir Somali'ye gidecek. Oradaki çalışmaları yerinde inceleyecek, bizzat o getirecek. Çünkü siyasinin sorumluluğu farklıdır.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Benim mevcut yönetimin bir numaralı kişisi Beşer Esad ile olan ilişkilerim gayet iyiydi, ailece görüştüğüm bir kişiydi. Cumhurbaşkanımın aynı şekilde ailece görüştüğü bir kişiydi. Peki, biz bu tavrı niye ortaya koyuyoruz, çünkü biz ilkeler üzerinden konuşuyoruz. Eğer, siz tanklarla, toplarla halkınıza zulmederseniz, onları öldürürseniz bizim sizinle ne dostuluğumuz kalır ne kardeşliğimiz kalır, orada her şey biter'' dedi.
Erdoğan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından NY Üniversitesinde düzenlenen ''Yeni Türkiye, Yeni Ortadoğu ve Yeni Dünya Düzeni'' konulu toplantıda yaptığı konuşmada, Erdoğan, Yeni Ortadoğu'nun kurucu hamlelerinin yapıldığı üç bölge ülkesini daha geçen hafta bizzat ziyaret etmiş olmanın avantajı ile bu hitabı yaptığına işaret ederek, şunları söyledi:
''Bu itibarla sözlerim bizzat yerinde yapılmış gözlemlere ve süreci sokaklarda birebir yaşamakta olan insanlarla gerçekleştirdiğim temaslara dayanmaktadır. Bu çerçevede şunu açıklıkla söyleyebilirim ki: Yeni bir Ortadoğu doğmuştur ve bunun büyüyerek devamının önünde durmak mümkün değildir. Ancak, tehiri söz konusu olmaktadır ama er geç halkların arzuları gerçekleşecektir. Bölgede yaşanan değişimden korkmamak, aksine bunu tüm dünya için bir fırsat olarak görerek desteklemek ve kolaylaştırmak gerekir.
Tabiatıyla önümüzdeki süreç çok kolay olmayacaktır. Tarih boyunca benzer süreçlerden geçen bütün ülkelerde olduğu üzere, bazı alanlarda daha hızlı, diğerlerinde daha yavaş ve aksak bir geçiş süreci yaşanacaktır. Ancak bugünden istikamet bellidir. Her ülke kendi dinamikleriyle, kendi halkının iradesiyle katılımcı demokratik bir yönetime dönüşecektir. En son Libya örneğinde de görüldüğü üzere, günümüzde diktatörlerin halklarını baskı altına alarak iktidarlarını devam ettirmesi artık mümkün değildir. Çünkü halklar artık ne baskıdan korkuyor, ne de içi boş vaatlere kanıyorlar.''
-''BİZ, SİSTEM İHRACININ GAYRETİ İÇİNDE DEĞİLİZ''-
''Burada sizinle bir gerçeği de paylaşmak istiyorum: Ben, kişisel ilişkiler ağı üzerinden konuşmuyorum, ilkeler üzerinden konuşuyorum'' diyen Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Eğer kişisel ilişkiler ağı üzerinden konuşacak olsam şu anda Libya ile ilgili böyle bir konuşma yapmamalıyım veya biraz sonra değineceğim Suriye ile ilgili de böyle bir konuşma yapmam gerekir ama ben kişisel ilişkiler ağı üzerinden değil, ilkeler üzerinden konuşuyorum. Eğer bu ilkeler, insanların evrensel değerlerine yönelik ilkeler, çiğneniyorsa o zaman bu ilişkileri bir kenara koyabilmek insanlığın erdem şartıdır. Bunu gösteremeye mecburuz, bunu gösterdiğiniz zaman işte halkalar o bekledikleri huzura, refaha kavuşacaklardır.
Tunus'ta, Mısır'da ve Libya'da değişimin öncüleri ile yaptığım temaslarda bu doğrultudaki kararlılığı bizzat gözlerinde gördüm. Değişime halen ayak sürüyen rejimler ve liderleri de artık bu gerçeği görmek durumundadırlar. Biz de sadece bir grupla görüşmüyoruz, kim bizimle görüşmeyi arzu etiyse hepsiyle görüştüm. Cumhurbaşkanı adaylarıyla görüştüm, parti liderleriyle görüştüm hepsiyle görüştüm. Neden? çünkü o bölgede huzuru tesis edecek yeni bir dönem için eğer bize düşen bir görev varsa hazır olduğumuzu söylemek için. Biz sistem ihracının gayreti içinde değiliz. Böyle bir çabamız yok Türkiye zaten sistemiyle ortada olan bir ülkedir. Çünkü bizlerde bedel ödeye ödeye bir yere geldik ve o süreçleri yaşaya yaşaya... Eğer bizlerden bir şeyler almak, transfer etmek isteyenler varsa ha biz bu konuda gücümüzde destek oluruz. Anayasa tecrübelerimizden tutunuz, ülkenin ekonomik yapısını yapılandırmaya varıncaya kadar ne isteniyorsa bu konuda elimizden gelen desteği vermeye hazırız. Çünkü bunların hiç birisi bizim değişemez tapulu mallarımız değildir. Bunların hepsi insanlık içindir. Bunu vermeye hazır olduğumuzu de söyleyeyim.''
-''İNSANLAR ORADA ACIMASIZCA ÖLDÜRÜLMEYE DEVAM EDİLDİ''-
Başbakan Erdoğan,''Bu yönetimler ya değişim sürecine önderlik ederek gerekli reformları biran evvel hayata geçirecekler ya da tarih sahnesinden çekileceklerdir. Seçim onlarındır, Tunus, Mısır, Libya, halkınındır, son kararı her zaman onlar verir, vermelidir'' dedi.
Bu noktada hem uluslararası toplum hem de Türkiye için özel önem arzeden Suriye'deki duruma da kısaca değinmek istediğini ifade eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Zira 'Arap Baharı' olarak isimlendirilen hareketin bir sonraki durağının bu ülke olacağı artık kesindir; kesin olmayan bu dönüşümün nasıl gerçekleşeceğidir. Bizim arzumuz rejimin bu gerçeği görmesi ve reformlarla değişimin önünü açmasıdır. Benim mevcut yönetimin bir numaralı kişisi Beşşar Esad ile olan ilişikilerim gayet iyiydi, ailece görüştüğüm bir kişiydi. Cumhurbaşkanımın aynı şekilde ailece görüştüğü bir kişiydi. Peki, biz bu tavrı niye ortaya koyuyoruz çünkü biz ilkeler üzerinden konuşuyoruz. Eğer, siz tanklarla, toplarla halkınıza zulmederseniz, onları öldürürseniz bizim sizinle ne dostuluğumuz kalır ne kardeşliğimiz kalır, orada her şey biter. Siz, onlar teröristi diyemezsiniz. Çünkü siz denizden koskoca Laskiye şehrini bombalayacaksınız, 'niçin böyle yaptınız' diye sorduğumuzda verdiği cevap 'bunlar terörist'. Koskaca bir şehir terörist olur mu? Nerede buldun o teröristi böyle saçmalık olur mu? Buna ne biz inanırız ne Suriye'nin mazlum insanları inanır. İşte bunlar bizim hemen çizgiyi değiştirmemizini önemli nedeni.
Sürecin başından beri yaptığımız tüm telkin ve uyarılar da bu yönde olmuştur. Telefonlarla bir kere, iki kere, üç kere, dört kere, beş kere görüşmeler yaptım. Özel temsilcimi gönderdim daha sonra Dışişleri Bakanımı gönderdim. Ardından tekrar bir kez daha aradım ve her şeyimizi açık sözlü kendilerine söylerdim ama ne yazık ki hiçbir şey değişmedi. Hala insanlar orada acımasızca öldürülmeye devam edildi.''
-''SON FIRSAT PENCERESİNİ BİR AN EVVEL DEĞERLENDİREREK...''-
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Beşşar Esad'ın tüm vaatlerine rağmen bugüne kadar gereken adımları atmamış olması halkın barışçı talepleri baskı yöntemleriyle susturulmaya çalışılmıştır. Bu itibarla, yönetimin halkın gözündeki meşruiyetini ve güvenini kaybettiği bir aşamaya gelmiş bulunmaktayız. Halbuki, zengin toplumsal yapısı ve tarihi birikimiyle, Suriye'nin bölgede pozitif dönüşüme yeni bir emsal oluşturacak şekilde farklı bir çizgi ortaya koyması mümkündür. Suriye yönetiminin halen açık bulunan belki de son fırsat penceresini bir an evvel değerlendirerek, gereken tüm reformları somut bir takvim içerisinde uygulamaya geçirmesi şarttır. Aksi takdirde, Ortadoğu'nun bu önemli ülkesinde etkisi tüm bölgede hissedilebilecek sancılı bir dönemin yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Bakınız, tanıştığımız andan bu yana 9 yıldır bir şey söyledim: Gelin olağanüstü hali kaldırın, çok partili döneme geçin, Anayasanızın 8. Maddesini değiştirin, nedir o? Her şey Baas partisi ile belirlenir, Cumhurbaşkanını Baas partisi belirliyor. Böyle saçmalık olur mu? Halkı siz neyin yerine koyuyorsunuz. Halkın iradesi nerede? Halkın iradesini hiçe sayan böyle bir yönetim anlayışı olabilir mi?''
-''ARTIK YENİ ADIM DÖNEMİ GELMİŞTİR''-
Erdoğan, Suriye'de medyanın da serbest bırakılması çağrısında bulunduklarını ifade ederek, ''Her şey güdümlü. Her şey belli otorite altında. 'Çalışıyoruz, yapacağız, yaptık' deniliyor, her şey lafta. 'Yaptık' denilen şey, ne yazık ki acımasızca tam aksine devam ediyor ve dürüst davranılmıyor, doğru konuşulmuyor'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, diğer tüm bölge ülkelerine olduğu gibi Suriye'ye de halkın meşru talep ve beklentilerinin yerine getirilmesi için her türlü çabayı sarf edeceğini ifade etti.
Hatay'da 7 bin 500 Suriyeli'nin barındığını belirten Erdoğan, Türkiye'ye döndükten sonra en kısa sürede buradaki kampı ziyaret edeceğini söyledi. Kampı ziyaret ettikten sonra, süreci değerlendirerek, yeni bir adım atacaklarını anlatan Erdoğan, ''Artık yeni adım dönemi gelmiştir. Bunu kampı ziyaretten sonra yapmayı kararlaştırdık. Bu adımı atmaya mecburuz çünkü Suriye, beklenen adımı atmak durumundadır. Buradaki zulme seyirci kalamayız. Aramızdaki sınır 910 kilometre, ayrıca aramızda akrabalık bağları var. Bu akrabalık bağlarını bir kenara koyamayız'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Günümüzde artık ülkelerin sadece askeri güçleriyle hedeflerine ulaşamadıklarını, savaşları kazansalar bile barış ve istikrara kavuşamadıklarını yaşayarak müşahede ediyoruz. Afganistan ve Irak örnekleri askeri yöntemlere dayalı güç projeksiyonunun kalıcı istikrar ve refah tesisi için tek başına yeterli olmadığını açıkça göstermiştir'' dedi.
Erdoğan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından NY Üniversitesinde düzenlenen 'Yeni Türkiye, Yeni Ortadoğu ve Yeni Dünya Düzeni'' konulu toplantıda yaptığı konuşmada, yeni bir Ortadoğu'nun doğuşuna şahitlik edildiğini vurgulayarak şunları kaydetti:
''Son on yılda kat ettiği mesafe ile yenilenen ve güçlenen Türkiye ise her iki düzlemde de aktif ve etkin bir rol oynamaktadır. Bu nedenle toplantının başlığını oluşturan üçlemenin bugünün ve geleceğin dünya siyasetini anlayabilmek bakımından isabetli bir zemin olduğunu düşünüyorum. Hepimizin bildiği gibi, Soğuk Savaş'ın ardından dünya siyasi sahnesi hiç olmadığı kadar hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Bu yeni süreçte, eskiden var olan uluslararası davranış kuralları ve uluslararası sisteminin dayandığı temel varsayımlar büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Terörizmden etnik ihtilaflara; iklim değişikliğinden mali krizlere; enerji ve gıda güvenliğinden siber saldırılara; kitle imha silahlarının yayılmasından kültürel, dini kutuplaşmalara kadar birçok farklı ve yeni risk alanları ortaya çıkmıştır. Bir ülke veya bölgede ortaya çıkan ekonomik, siyasi veya toplumsal sorunlar, tüm ülkeleri olumsuz etkileyen sonuçlar doğurabilir hale gelmiştir. Güvenlik, refah ve barışın bölünmez bir hale geldiği bu ortamda, uluslararası işbirliği ve dayanışma hiç olmadığı kadar önem kazanmıştır.''
-''ORTADOĞU HALKLARI BEDEL ÖDÜYORSA...''-
Erdoğan, küresel sistem içinde çeşitli alan ve ölçeklerde güç kaymalarının yaşanmaya başlandığını ve alışılagelmiş siyasi, ekonomik, kültürel paradigmaların artık ciddi şekilde sorgulanır olduğuna işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Ben sizlerle bugün hafıza kaydımın içeresinde ne varsa onları samimi bir şekilde paylaşmanın arzusu içerisindeyim. Yani gizli gündemi olan bir kişi olarak değil, açık sözlü olarak konuşmak durumundayım. Çünkü dünyanın yeni oluşan paradigmasında gizli gündemler önemli yer tutuyor. Bu da tabii özellike az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin halklarını tehdit ediyor. Burada bir şeyi bir birinden ayırmamız gerekiyor halklar yönetimler halklara nasıl bakacağız yönetimlere nasıl bakacağız. Bunlar çok büyük önem arz ediyor. O bakımdan açık sözlü olmaya tüm liderlerin ihtiyacı var ve bununla halklara bedel ödetmeye kimsenin hakkı yok. Eğer bugün Ortadoğu'da, Ortadoğu halkları bedel ödüyorsa bunun tek sebebi oradaki dayatmacı sistemlerin başında olan aktörlerdir. Bunun bedelini kim ödüyor? Halklar ödüyor.
Ekonomik bakımdan Batı dünyası baktığımızda, burada da Batı dünyası o koruduğu ağırlıkla birlikte günümüzde Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve Endonezya gibi yükselen güçlerle yeni ağırlık merkezleri ortaya çıkmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak, dünya meselelerinin ele alındığı platformların da daha hakça ve demokratik temsil imkanı sağlayacak şekilde reforme edilmesi yönünde çalışmalar hız kazanmıştır. Küresel mali krizin etkileri ile mücadele için başlatılmış olan G-20 oluşumu bu yönde atılmış önemli bir adımdır. Soğuk savaş sonrasında ortaya çıkan bu yeni parametreler arasında bir diğer önemli husus da sivil dinamiklerin uluslararası ilişkiler açısından da önem kazanması olmuştur. Günümüzde artık ülkelerin sadece askeri güçleriyle hedeflerine ulaşamadıklarını, savaşları kazansalar bile barış ve istikrara kavuşamadıklarını yaşayarak müşahede ediyoruz.''
''Afganistan ve Irak örnekleri askeri yöntemlere dayalı güç projeksiyonunun kalıcı istikrar ve refah tesisi için tek başına yeterli olmadığını açıkça göstermiştir'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Artık bütün dünyada insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğüne dayalı hesap verebilir, demokratik sistemlerin insanlığın ortak arzusu haline geldiğini söyleyebiliriz. Kaba güce dayalı yönetim anlayışlarının artık sonu gelmiştir; kim olursa olsun bugün dünyanın en otoriter rejimleri bile halkların meşru, demokratik taleplerini görmezden gelebilecek durumda değildir. Bu gerçeği en çarpıcı şekilde yine Orta Doğu;da görüyoruz. Geçtiğimiz yılın sonunda Tunus'tan başlayarak önce Mısır'a, sonrasında da hızla diğer bölge ülkelerine yayılan halk hareketleri bu değişimin bir tezahürüdür.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Türkiye'nin dostluğu ve işbirliği her geçen gün daha fazla aranırken, ülkemizin gerçekleştirdiği dönüşüm başka ülkelere de ilham verir hale gelmiştir. İşte, yeni Ortadoğu'nun doğuşu bakımından Türkiye'nin sağlayabileceği en anlamlı katma değer de burada ortaya çıkıyor. Bölge halklarına verdiği umut ve ilhamla Türkiye, bölgedeki gelişmeleri doğru istikamette yönlendirme imkanına sahip nadir ülkelerden biridir'' dedi.
New York'taki SETA Vakfı'nda düzenlenen ''Yeni Türkiye, Yeni Ortadoğu ve Yeni Dünya Düzeni'' konulu toplantıda konuşan Erdoğan, 1980'li yıllardan sonra Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgenin ölçeğinin genişlediğini, Türkiye'nin, Avrupa'nın veya Asya'nın dış çeperindeki bir ülke olmaktan çıktığını ifade etti.
Türkiye'nin yeni ve çok daha geniş bir düzlemin merkezinde yer aldığını belirten Erdoğan, dünyanın geleceği açısından stratejik önemi son derece büyük olan bu yeni düzlemin, Türkiye'nin hem tarihi hem de coğrafi açıdan zengin bir birikiminin bulunduğu bir coğrafya olduğunu söyledi. Erdoğan, Türkiye'nin bölgesindeki hemen bütün ülkelerle ortak tarihe, güçlü dostluk, kardeşlik ve akrabalık bağlarına sahip olduğunu dile getirerek, ''Bugün ortak bir geleceği inşa etmek üzere yaptığımız bütün ortak çalışmalar, köklü bir zemin üzerinde yürütülüyor'' dedi.
Ortaklaşa kaldırılan vize rejimleri ve ulaşımdan iletişime kadar ilişkileri kolaylaştırmak amacıyla atılan adımların etkisiyle, Türkiye'nin komşu ülkeleriyle arasındaki ticaret hacminin hızla büyüdüğüne dikkati çeken Erdoğan, sosyal ve kültürel temaslar yoğunlaşırken, karşılıklı anlayışın geliştiğini ve ülkeler arasında güven ilişkisi tesis edildiğini belirtti. Başbakan Erdoğan, bu süreçte Türkiye'nin artan imkan ve kabiliyetlerinin de bu yaklaşımın hayata geçirilmesine önemli katkı sağladığını vurguladı.
Türkiye'nin 15 sene öncesine kadar dış yardım alan bir ülkeyken, bugün yılda bir buçuk milyar dolar yardım veren bir ülke konumuna geldiğinin, dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi durumunda olduğunun altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:
''Ancak, Türkiye'nin bölgesine ve ötesine yönelik artan etkisinin ardında sadece ekonomik faktörleri görmek yanlış veya yetersiz bir yaklaşım olacaktır. Türkiye son on yıldır sağladığı siyasi istikrarı en verimli şekilde kullanmış, demokrasisini olgunlaştırmış, toplumsal huzuru pekiştirmiş ve ilerlemeyi kalıcı kılacak değerleri sağlamlaştırmıştır. Nitekim, Türkiye'nin dostluğu ve işbirliği her geçen gün daha fazla aranırken, ülkemizin gerçekleştirdiği dönüşüm başka ülkelere de ilham verir hale gelmiştir. İşte, yeni Ortadoğu'nun doğuşu bakımından Türkiye'nin sağlayabileceği en anlamlı katma değer de burada ortaya çıkıyor. Bölge halklarına verdiği umut ve ilhamla Türkiye, bölgedeki gelişmeleri doğru istikamette yönlendirme imkanına sahip nadir ülkelerden biridir.''
Erdoğan, Balkanlardan Kafkasya'ya, Somali'den Afganistan'a, İran'dan Ortadoğu barış sürecine kadar uluslararası toplumun gündeminde en ön sıraları işgal eden tüm meselelerin Türkiye'nin de dış politikadaki öncelikleri olduğunu ifade etti.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan arasında başlattığı üçlü girişimleri, Afganistan ve Pakistan ile sürdürdüğü üçlü görüşmeleri ve bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi yönünde attığı adımları bu politikaya örnek gösterdi.
Türkiye'nin İran'ın nükleer programına ilişkin sorunların diyalog yoluyla çözümüne yönelik girişimlerde bulunduğunu da anımsatan Erdoğan, Somali'deki insanlık dramının sona erdirilmesi yönünde üstlendiği öncü rolün, yapıcı ve etkin dış politika anlayışının tezahürü olduğunu söyledi.
-İSRAİL-FİLİSTİN İHTİLAFI-
Başbakan Erdoğan, İsrail-Filistin ihtilafının çözümü yönündeki çabalarının da çok önemli olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
''Zira, on yıllardır bölgeyi içten içe kemiren ve uluslararası alanda adalet duygusuna olan güveni zedeleyen bu sorunun, artık bu şekilde devam etmesi ne kabul edilebilir, ne de gerçekçidir. Bu itibarla, meselenin Arap Baharı'nın gölgesinde kalmasına veya dar çıkar hesaplarına heba edilmesine göz yumulmamalıdır. Aksine, Arap Baharı'nda mesafe kat edildikçe ve halkların siyasete katılımı arttıkça, sorunun çözülmesi üzerindeki baskı da mevcut adaletsizliklere duyulan tepki de artacaktır. Bu sebeple daha fazla vakit kaybedilmeden barış sürecini canlandıracak adımların atılması ve barışın önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir.
Ancak bugün gelinen noktada bu hususta iyimser olmak maalesef güçtür. Zira İsrail, uluslararası toplumun tüm çağrılarına rağmen barış sürecinin önünü açacak adımları atmaktan ısrarla kaçınmaktadır. Bir yandan işgal altındaki Filistin topraklarında yasa dışı yerleşimler devam ederken, diğer yandan Gazze halkına uygulanan insanlık dışı ambargo da hukuksuzca sürdürülmektedir. Artık buna bir son verilmelidir.
Ben buradan hem şahsıma, hem sizlere soruyorum: Bir toplum düşünün ki, bir ülke düşünün ki adeta açık hava hapishanesinde yaşıyor. Şu anda Filistinli, bulunduğu yerden dışarı çıkamaz. Gazze'li hiç çıkamaz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak Tel Aviv'i ziyaret ettim. Filistin'e geçiyorum, geçerken Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak yarım saat sınırda bekletildim. 'Niçin beni burada bekletiyorsunuz?' Bana verilen cevap şu; güvenliğiniz için. Ben Filistin'e geçiyorum. İmza ise imza, her şeyi vereyim. Neyin güvenliği? Benim böyle bir sorunum yok. Hiçbir zaman bir İsrailli ülkeme geldiği zaman 'güvenliğiniz için yarım saat sınırda beklemeniz gerekir' demedim. Benim böyle bir talimatım olmadı. İşte bunlar bizi üzen münasebetler. Bugün Filistin'e bir kasa domates sokmak istesen İsrail'in iznine tabi. Bu nasıl bir yaklaşım?
İsrail'e sadece bölgeye ve dünya barışına değil, kendi halkına da zarar veren bu politikalarını değiştirmesi için gereken baskı başta ABD olmak üzere yapılmalıdır. Bu yönde atılacak ilk adım, barış sürecindeki dengesizliği ortadan kaldırmak ve Filistinliler'e hak ettikleri devlet statüsünü vermek olmalıdır. Yıllar yılı hep ''iki devletli Ortadoğu; İsrail, Filistin' söylendi. Bu olmadığı zaman bir neticeye varmak mümkün değil. Filistin'in devlet olma hakkı verildiği anda Ortadoğu rahatlayacaktır. Şu anda burada siyasi bir spazm yaşanıyor. Bunu anlatmamız lazım. Mahmud Abbas BM Genel Kurulu'nda dün konuşurken salonun oradaki yaklaşımını gördük. Demek ki Genel Kurul'daki yaklaşım büyük ölçüde bunu istiyor.
'BM Güvenlik Konseyi'nde ne olur?' Bir defa BM Güvenlik Konseyi'nin reforme edilmesi lazım. BM Güvenlik Konseyi'nin, şu andaki yapısıyla dünyaya adalet dağıtmak mümkün değil. Dünya 5 ülkenin egemenliği altında gidiyor. Daimi üyeler ne derse o. Bunu devlet başkanlarıyla, hükümet başkanlarıyla görüştüğümüzde söylenen şey şu; 'Doğru. Haklısınız değişmesi lazım'. Evet, değişmesi lazım. Çünkü Daimi üyeler dünyayı temsil etmiyor, kendilerini temsil ediyor. Kendi arzuları, istekleri neyi gerektiriyorsa o istikamette karar veriyorlar. Evetse evet, hayırsa hayır. Böyle bir şey olmaz. Bu düzeltilirse inanıyorum ki üye ülkeler çok daha rahatlayacak. Bu adımı atmak hepimizin ortak görevidir ve bunu seslendirmeye mecburuz. Özellikle sivil toplum örgütlerinin bu istikamette yapacağı çalışmalar ciddi zemin oluşturacaktır. Er geç ben bunun olacağına inanıyorum çünkü talep her geçen gün artıyor.''
Türkiye'nin Filistin liderliğinin BM'ye yaptığı devlet olma talebine gerekli desteğin hep birlikte verilmesini isteyen Erdoğan, Türkiye'nin bu talebi sonuna kadar destekleyeceğini ve bunu dış politikanın öncelikli bir konusu olarak takip edeceklerini vurguladı.
Erdoğan, ''Zira, iki devletli çözüm vizyonunun hayata geçirilmesi için bu bir seçenek değil, bir mecburiyettir. Keza, Gazze halkı üzerindeki ablukanın kaldırılması için gerekli adımlar da ivedilikle atılmalıdır. Gözlerimizin önünde masum insanların siyasi çıkarlar uğruna zulme uğramasına izin vermemeliyiz'' diye konuştu.
Başta BM olmak üzere bütün uluslararası kurum ve kuruluşlara bu zulme ve haksızlığa artık ''dur'' denmesi noktasında büyük sorumluluklar düştüğünü ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin, Gazze halkına destek olmak ve ihtiyaç duydukları yardımları kendilerine ulaştırmak için bundan böyle de elinden gelen çabayı sarf etmeye devam edeceğini söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Benim ülkemdeki Musevi vatandaşlarım var, ben kendileriyle görüşmeler yaptım. Asla bir endişe içinde olmayacaksınız, herhangi bir şey duyduğunuz, hissettiğiniz anda muhakkak haberimiz olsun. Zira sizler, bize emanetsiniz. Sizler, bu topraklarda bizim güvenliğimiz altındasınız. Kimseden size herhangi bir yanlış yapılmasına izin vermeyiz. İsrail yönetiminin yanlışını biz ülkemizde yaşayan Musevi vatandaşlarımıza asla ödetmeyiz'' dedi.
Erdoğan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından NY Üniversitesinde düzenlenen ''Yeni Türkiye, Yeni Ortadoğu ve Yeni Dünya Düzeni'' konulu toplantıda yaptığı konuşmada yeni bir dünya düzeni oluşurken bunun parametrelerinin çok iyi belirlenmesini, geçmişten alınan dersler doğrultusunda gelecek nesillere daha güzel yarınlar bırakılması gerektiğini dile getirdi. Başbakan Erdoğan, bu konuda herkesin destek vermesi gerektiği üzerinde durdu.
İsrail'in, Mavi Marmara saldırısından sonra özür dilemeyerek büyük bir yanlışın içine girdiğini ve Türkiye'nin dostluğunu kendi eliyle kaybettiğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Ben burada İsrail halkını asla kastetmiyorum, yönetimi kastediyorum. Benim ülkemdeki Musevi vatandaşlarım var, ben kendileriyle görüşmeler yaptım. Asla bir endişe içinde olmayacaksınız, herhangi bir şey duyduğunuz, hissettiğiniz anda muhakkak haberimiz olsun. Zira sizler, bize emanetsiniz. Sizler, bu topraklarda bizim güvenliğimiz altındasınız. Kimseden size herhangi bir yanlış yapılmasına izin vermeyiz. İsrail yönetiminin yanlışını biz ülkemizde yaşayan Musevi vatandaşlarımıza asla ödetmeyiz. Niye? Çünkü bizim adaletimizin gereği budur. Bizim aldığımız siyasi terbiyenin gereği budur. Bu sadece bugün için değil ha... Tarihten gelen bizim yetişme tarzımız bu, yaklaşımımız bu.
Geçen sene yaşananlar ne olursa olsun, şimdi ben açık, net bir şey söyleyeceğim. Benim Türk vatandaşım ama aynı zamanda ABD vatandaşı olan Furkan Doğan yavrumuz, bu gemide şehit olanlardan bir tanesidir. Ben bunu Sayın Obama'ya da söyledim. Bu sizin vatandaşınız olduğuna göre Furkan Doğan'ın hukukunu niçin siz korumuyorsunuz?''
-SURİYE-
Başbakan Erdoğan, SETA'nın düzenlediği toplantıda izleyicilerin sorularını da yanıtladı.
Erdoğan, ''Hatay kampını ziyaret ettikten sonra bir adım atacağınızı söylediniz. Bu adım nedir?'' sorusuna şu yanıtı verdi:
''Gönlümüz, arzumuz, bir an önce Suriye'de halkın gayretleri doğrultusunda bir karar varılması. Tunus'ta yönetim halkın talepleri doğrultusunda kararını verdi, Tunus'tan ayrılıp gitti. Mısır'da Mübarek önce diretti ama baktı ki Tahrir çok hareketli o da çekildi. Şimdi temennim odur ki; Suriye'de de Beşşar bir an önce halkının bu talepleri doğrultusunda kararını versin ve iktidardan çekilsin.
Şu anda bizim Türkiye olarak yaklaşımımız şudur; gördüğümüz o ki Suriye halkı artık mevcut yönetimden rahatsız. Fakat altı ay önce bu böyle değildi. Altı ay önce, halk Beşşar'ın yönetimde kalmasına evet diyordu ama ne diyordu? 'Beşşar yine görevinde kalsın, yine Cumhurbaşkanı olsun ama parlamentoyu artık biz kendimiz seçelim. Baas belirlemesin'. Ne yazık ki bu yaklaşıma olumlu cevap gelmedi. Gelmeyince bugünlere geldik. Şimdi artık halkın dediği olacak. Baas'ın veya Beşşar'ın dediği değil. Ha bu hemen olmaz da biraz gecikir veya biraz daha gecikir ama er veya geç ben Suriye halkının dediğinin olacağına kesinlikle inanıyorum.
Şu anda muhalif kesim dışarıda toplantılar yapıyor. Biz desteklerimizi veriyoruz. Hatay'a ziyaretimle birlikte biz yaptırımlar sürecine gireceğiz ama bunların neler olduğu istikametindeki açıklamamızı da Hatay kampını ziyaretten sonra, oturup arkadaşlarımızla birlikte şu anda hazırlıklarımızı zaten yaptık ve bunların üzerinden hareketle adımlarımızı atmaya başlayacağız. Çünkü bizim tek hedefimiz, Suriye'nin huzuru, birliği, beraberliğidir. Orada totaliter, otoriter, otokratik bir sistem değil demokratik bir sistemdir.''
-''İSRAİL YÖNETİMİ KENDİ İÇİNDE ÇELİŞKİLİ VE ÇATIŞMACI''-
Başbakan Erdoğan, İsrail'le ilgili uzun vadeli bir stratejiniz var mı?'' sorusu üzerine şunları söyledi:
''Biliyorsunuz Türkiye, aslında İsrail'in devlet olmasını ilk tanıyan ülkelerden biridir. Buraya kadar, bizler bölgede tek ilişkileri iyi olan ülke konumundaydık. Ben Tel Aviv'i ziyaret eden bir Başbakanım. Ziyaretimi, gittim yaptım. Buna rağmen bu ilişkilere rağmen ne yazık ki önceki yönetimlerle münasebetlerimiz gayet iyi olmasına rağmen, telefon münasebetlerimiz vesaire... Hatta hatta Türkiye olarak, Suriye-İsrail ilişkilerinde biliyorsunuz o sıkıntıları giderme noktasında adeta arabuluculuk rolünü bizler yürüttük. Beş oturumu özel temsilcim şimdiki Dışişleri Bakanım Ahmet Bey yürüttü. Altıncısına bizzat kendim başkanlık ettim. Kendi resmi konutumuzda altı saat bir arada olduk. Sayın Olmert'le birlikte onu yaptık. Fakat ilginç olan şu: Biz pazartesi akşam toplantımızı bitirdik. Bir iki kelimeye takıldık. Bir taraftan Beşşar'la görüşüyoruz, bir taraftan Velid Muallim'le görüşüyoruz. Tüm bunlar yoğun bir şekilde devam ediyor. Şurada bir iki kelime bunları halledelim ondan sonra nihai kararı verelim, o konuma geldik. Bu görüşmelerde 1967 sınırlarına da olumlu bakılıyor. Hatta hatta Golan'a yönelik çok olumlu adımlar orada atıldı. Gel gör ki cumartesi bir de baktık Gazze bombalanıyor. Her şey bitti. Böyle bir adım atılırken, böyle bir olumlu yola girmişken Gazze'yi bombalamak niye? Sıkıntıların altında işte İsrail'in bu anlaşılmaz tutumları yatıyor.
Şu anda İsrail yönetimi içindeki sıkıntı, başından itibaren bu yönetim kendi içinde çelişkilidir, çatışmacıdır. İsrail halkıyla bizim niye sıkıntımız olsun. Benim ülkemde 40 bini aşkın Musevi vatandaşlarım var. Ne inançlarında, ne ekonomik faaliyetlerinde her hangi bir sıkıntılarını bana yansıtmadılar. Onursal Başkanları, liderleriyle sık sık her taleplerinde görüşen birisiyim. Benim o ülkelerdeki temsilcilerim İsrail Başbakanıyla bu denli sık görüşemez. Biz kendilerine bu denli gerekli olan imkanları veriyoruz. Burada kalkıp da uluslararası sularda insani yardım taşıyan gemilerimizi denizden ve havadan vurmayı neyle izah edebilirsiniz? Bir de doğru konuşmuyorlar. Diyorlar ki 'gemide silah var'. Hangi raporda böyle bir şey çıktı. İlk defa ben Netenyahu'nun ağzından gemide silah olduğunu duydum. Ne Cenevre, ne BM kayıtlarının hiç birinde gemilerde silah olduğuna dair bir ifade yer almamıştır. Kusura bakmayın yalan söylemenin bir siyasi liderlikle izah edilir bir boyutu olmaz. Doğru konuşalım, dürüst davranalım. Burada da onun için ben söylüyorum. Yine İsrail halkı asla bu konuda bizim ifadelerimizin muhatabı değildir. İsrail yönetimidir. Mevcut yönetim kendisini check etmelidir. Geleceğe nasıl bir adım atar onu ben bilemem. Eğer İbrahim'in çocuklarıyız diyorsak İbrahim;in çocukları olmanın gereğini yerine getirelim. Çünkü İbrahim'in çocuklarında katil olmaz.''
Öte yandan, toplantıya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AB Bakanı Egemen Bağış, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik de katıldı.