Faiz ile kur artışı arasında fark nerede?

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ağustosun son haftasında bir tercih ortaya koydu:"Kura karşı faizi artırmayacağım. Faizi yüzde 6.757.75 bandında tutacağım, enflasyon yüzde 6.2'ye düşene kadar da indirmeyeceğim ama artırmayacağım da. Kur nereye giderse gitsin, gider gider yorulur, geri döner." Başkan bu açıklamayı yaparken yıl sonunda doların 1.92 seviyesine dahi inebileceğini ve Merkez Bankası'nın kullanılabilir 40 milyar dolar rezervi olduğunu, gerekirse bunun hepsini müdahale amaçlı satabileceklerini söyledi.
Dün Merkez Bankası'nın ekonomistlerle rutin toplantısında bu açıklamalarına düzeltme geldi.
■ Birincisi 1.92'lik dolar seviyesinin daha uzun vadeli bir hedef olduğu belirtildi.
■ İkincisi de Merkez Bankası'nın tüm döviz rezervini kullanabileceği, müdahale amaçlı satabileceği açıklandı. Yani Merkez Bankası sadece 40 milyar dolar değil, toplam rezervi olan 128 milyar doların hepsini satabilirdi.
REZERVİN TÜMÜ SATILIR: Özellikle kullanılabilir rezerv konusunda tavır değişikliği döviz kuru seviyesi için önemli. Çünkü Merkez Bankası döviz satışı yoluyla müdahale gücünü üç katına çıkarıyor. Böyle bir satış yapıldığında da, örneğin 100 milyar dolara varan bir satış için piyasanın 200 milyar lira getirmesi gerekir ki, bu da TL likiditesinin kuruması sonucunu doğuracak. Çünkü emisyon hacmi, yani piyasada dolaşan para miktarı belli, 65 milyar lira kadar.
Dünkü açıklamalarla bir yanlış anlama düzeltildi. Faiz yükseltilmeyecek ama döviz kuru da öyle serbest bırakılmayacak, önü kapatılacak. İzlenecek politika tam bir faizi tut, dövizi serbest bırak politikası değil.
İHRACATÇI MEMNUN DEĞİL: Kurun yükselmesinden en kârlı çıkacak kesim ihracatçılardı. Onlardan hemen açıklama geldi. Hızlı kur artışı maliyetlerini yükseltiyor. Çünkü ihracatın içinde yüzde 40 oranında ithal edilen hammadde, yarı mamul veya ara malı var. Yani kur artışının ihracatçılar için yararı sınırlı.
Buna karşılık kur artışı asıl ithalatı pahalılaştırarak sınırlıyor ve düşürebiliyor. Buradaki yararı ihracattan daha çok. Tabii ki cari açık anlamında.
Yoksa yüksek döviz kuru, daha az ve daha pahalı ithalat, ekonomik durgunluk ve yüksek enflasyon demek.
ASIL ZARAR REEL SEKTÖRE: Zarar sadece enflasyonu artırmakla sınırlı değil. Çünkü Türkiye'de reel sektör şirketleri döviz borçlusu. 163 milyar dolar dış borçları var. Yüzde 10'luk kur artışı 16 milyar dolar zarara yol açar. Bu da reel sektörün bir yıllık kârını alıp götürür. Şunun şurasında reel şirketlerin elde ettiği yıllık kâr toplamı 25 milyar lira kadar. Kur artışının yüzde 25-30'a varması ise bazı şirketlerin sermayesini alıp götürür. Batanlar ortaya çıkar. Devalüasyon oranı yüzde 50 gibi yüksek düzeye çıktığında da, 2001 krizinde ne olduysa aynısı olur. Borsa şirketlerinin yüzde 12'si o dönemde batmıştı.
DURGUNLUK MU RESESYON MU: Kısaca kur artışına, TL'nin hızla değer kaybına veya yüksek oynaklığına Türkiye kayıtsız kalamaz. Faiz artarsa ne kadar arttığına bağlı olarak Türkiye'nin durgunluk yaşayacağı kesindir. Ama kur artarsa durum daha kötüdür. Çünkü devalüasyon yaşanması durumunda ekonomi şok geçirir, aniden durur, hatta resesyona girer, geriye gider.
SONUÇ: "Seçmek, seçemediğini kaybetmeyi göze almaktır." Andre Gide