Kredi artışı yavaşlıyor

Ağırlıklı olarak kasım ayından bu yana alınan parasal önlemlerin tek hedefi olduğu açıklandı. Sıcak para ve cari açıkla mücadele. Bu amaca ulaşmanın da iki ana yolu ortaya konuldu. Biri finansmanı kısıtlayarak yani sondan başlayarak cari açığı sınırlama yoluna gitmek, diğeri de kredi artışını sınırlayarak büyümenin ve dolayısıyla ithalatın hız kesmesini sağlamak.
Geldiğimiz aşama ise sıcak paranın en sıcak kısmı bertaraf edildi veya soğutuldu. Bu sonuca ulaşmada, düşürülen faiz oranları yanında “kısa vadede bilinçli istikrarsızlık yaratılarak döviz kurunun belirsizliğini artırmak” da önemli rol oynadı. Nitekim faiz düşüşünün başlatıldığı tarih olan 12 Kasım’da bir dolar ve bir Euro’dan oluşan döviz sepetinin değeri 3.3720 iken 27 Ocak itibarıyla 3.7291’e çıktı ve TL karşısında yüzde 10.6 arttı. 2.5 ay gibi kısa bir zamanda hızlı bir artış. Üstelik yüksek bir oynaklık. Nitekim sıcak paranın en kısa vadelisi Türkiye’den çıktı. Bu amaç hasıl oldu gibi. Ama yükselen kurun ve sıcak para akımının zayıflamasının ne ölçüde finansman güçlüğü yaratacağını, bunun ithalat üzerinde ne ölçüde sınırlayıcı etkide bulunacağını göreceğiz. Bunun için birkaç aylık zamana ihtiyaç var.
Munzam karşılıkların artırılması da ilk etkilerini yarattı gibi. Geçen yıl sonuna kadar hızla artan bankacılık sisteminin yarattığı kredi miktarı 452.6 milyar liraya yükselmişti. Ocak ayının ilk haftasında 446.2 milyara indi. Burada yıl sonu etkisinin şişirici farkını dikkate almak gerekiyor. Dün ikinci hafta sonuna ait veriler açıklandı. Krediler 447.9 milyar lira ile birinci haftanın biraz üzerinde ama yılbaşındaki düzeyinin de altında. Bir haftalık veya iki haftalık gelişmeler eğilimi ortaya koymak için yeterli olmayabilir. Ancak alınan önlemlerle birlikte düşünüldüğünde bunun kredilerde bir hız kesmeye yol açtığı veya açacağı da söylenebilir. Haftalık 4 milyar lira gibi artan kredi hacmi yeni yılla birlikte 1.5 milyarlık artışa inmiş. Artış var ama daha zayıf. Zaten amaç da kredileri yerinde saydırmak veya geriletmek değildi, artış hızını yavaşlatmak ve hatta yüzde 25’lik bir büyümeyle sınırlandırmaktı. Bu da oldu diye varsayalım.
Bir de bunun büyümeye, büyümenin ithalata etkisini görmek ve bunun için de belli bir sürenin geçmesine ihtiyaç bulunuyor. Yeni bir sürpriz adımın yapılmayacağının açıklanmasının önemli bir nedenini buna yormak gerekiyor.
Faizlerde hareketler sınırlı mı kalacak?
Mola almanın diğer nedeni ise piyasaların ateşinin yükselmesi. Döviz kurunda belki istenen sağlandı. Ama faiz piyasasında acaba istenen bu muydu diye sormak gerekiyor. Gösterge faiz 12 Kasım’da yüzde 7.69’dan 5 Ocak’ta 6.79’a indi, dün ise yüzde 7.93’e kadar çıktı. Böylece hem kur yükseldi hem de faiz. Politika faiz oranı düşürülmesine karşılık piyasa faizi ile kur arasındaki paralellik bir kez daha bozulmamış oldu.
Ancak bu faiz artışı çok ileri gitmemeli. Yabancı satışları gelse bile, artışlar sınırlı kalmalı. Çünkü Türkiye’nin borçluluk verileri iyi. Hazine’nin borç servisi de bu yıl oldukça rahat. Bu açıdan yılın en zor ayı ocak ile geride bırakıldı. Faizde yaşanan belki aşırı alımın ve kısmen de yanlış algılamanın bir düzeltmesini yaşıyoruz. Bunda da yeni para politikasının net etkisinin sıkılaştırma yönünde olacağının ortaya çıkması etkili oldu. 5 Ocak’ta ulaşılan yüzde 6.79’luk gösterge faiz düzeyi bu açıdan belli bir süre dip noktası olarak kalmaya aday. Faizlerin yukarı gitmesi ne ölçüde sınırlıysa aşağı gitmesi de aynı ölçüde sınırlı diye tahmin ediyorum.
SONUÇ: “Evinin zenginliğini göç ederken anlarsın.” Kırgız atasözü