Soykırıma tepkimiz kuruşluk!

İş dünyasının ölçüsüz ve vizyonsuz tepki gösterdiği Fransa tarafında lehimize bir düzelme olmayacak. Zaten yanlış yöntemlerle yola çıkıp, iş dünyasının yarı resmi, gayri resmi ve sivil toplum kıvamındaki kurumlarıyla Paris'te nara atmamızdan belli oluyor ki, zamanında hareket etmemiş, uyumuşuz. Şimdi bağırarak geçen günlerin acısını çıkarmaya çalışıyoruz.
Şu soruyu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'na, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner'e sormakta sanırım bir beis yoktur. Şu ana kadar yurtdışındaki hangi negatif gelişmeyi Türkiye'nin lehine çevirdiniz? Ne tür lobileriniz, çalışmalarınız var da Fransa'ya kalabalık bir çıkarma yaptınız?
Paris'te kriz çözmeye giden iş dünyamızın temsilcileri, sorunlara odaklanmak yerine bir de otel krizi çıkardılar. Gazetelerde işin bu tarafı manşetlere taşındı. Otel krizini Fransızların değil, bizimkilerin çıkardığına inananlardanım. Çünkü aklı başında kişilerin sağduyulu davranıp, otel krizinin diğerinin önüne geçmesini engellemesi gerekirdi. Çünkü otel kriziyle Türkiye'de bir günlük de olsa gündem başka bir cepheye kaydı. Hadiseyi anlamaktan uzak Türk kamuoyu da, "Baksanıza otele bile sokmuyorlar" yorumları yapmaya başladı. Aslında haberi detaylıca okuyunca ortada otel krizi olmadığı, toplantı salonu sorunu yaşandığı görünüyor. Ayrıca otel üzerinde nasıl bir siyasi baskı olacakmış?
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, yardımcıları Tanıl Küçük ve Murat Yalçıntaş, Türk-Fransız Ticaret Derneği Başkanı Zeynep Necipoğlu, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Başkan Yardımcısı Tayfun Bayazıt ve Yönetim Kurulu Üyesi Lucien Arkas gibi isimlerin, bundan sonra muhtemel gelişmeler için Paris'te veya yeni olay mahallerinde değil, Türkiye'de çalışma toplantıları yapmaları daha sağlıklı olacaktır. En azından ikinci kriz çıkmaz.
Biliyorum ki birçok ismin Fransa'ya gitme amacı, "Soykırımı inkâr edene 1 yıl hapis, 45 bin Euro para cezası"getirmeyi planlayan yasa tasarısının Fransa Meclisi'nden geçmesine engel olmak değil. İyi niyetlerinden şüphem yok, ancak onlar da bu kadar kısa sürede bu işin olmayacağını kestiriyorlardır. Ayrıca bu aşamaya gelmiş bir konunun bu noktada engellenmesi, Fransa'nın karizmayı çizdirmesi anlamına gelir. Bunu da bizim son dakikada harekete geçen güzide işadamlarımız için yapmazlar. Peki, bizim iş dünyası Paris'e neden gitti? Tek kelimeyle hükümete, Başbakan Erdoğan'a bir şeyler yaptıklarını göstermek için...
Bu arada kazanan yine Fransızlar oldu. Kalabalık bir Türk topluluğu olarak Paris'in turist sayısına 2011 'in son günlerinde katkı yaptık.
Le Grand Otel değil, Paris Hilton kazandı. Bu arada Le Grand Otel yetkililerinin veya araştırmacı bir gazetecinin otel krizi konusunda gözlemleri de şüphesiz önemli. Mesela bizimkilere verilmeyen o salonda gece kimler vardı? Dolu muydu, boş muydu?
Adamlar kararlarını verdikten sonra bu tarz küçük hesaplarla uğraşırlar mı? Türk'ün Türk'e propagandasından niye çekinsinler, neden korksunlar ki... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün telefonuna çıkmayan Sarkozy ve takımı otele kadar iner mi?
Özetle, bu tarz işlere Fransız şirketlerini son dakikada bulaştırmak, "Mallarınıza ambargo koyarız"tehditlerini tezgâh altından yapmak, ancak amatör bir girişimdir. Neticede zararın dönüp dolaşıp bize vuracağı bir adımdır.
Birçok Fransız şirketi Türkiye de yatırım yaptığı için iki ülke arasındaki ticaret hacmi bir dengeye oturmuştur. İsteyen Fransız Renault'un, Türkiye'deki fabrikalarından Fransa'ya ihracatının dış ticaret hacmindeki rakamlarına bakabilir. Türkiye, Fransa ya ne satıyormuş görebilir. Marifet Türkiye'deki Fransız şirketleriyle zamanında yola çıkabilmek, tehlike sinyallerini onlar kanalıyla önceden alabilmekte.
"'Kötümser yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve gelecek treni görür." (J. Harris)
Sizce Paris'e gidenlerimiz hangi pozisyonda?