Irak'la ilişkilerde bahar havası olmaz...

İnen ve çıkan Türkiye-Irak ilişkileri, aradan artık hiç çıkmayan ve geleceğinin ne olacağı kestirilemeyen Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile olan yakınlaşmalarımızı ara sıra sorgulamanın faydasına inananlardanım. Petrol ve doğalgaz sahaları, Türkiye’ye uzanan boru hatları, Anadolu üzerinden dünyaya pazarlanan enerji parasının Halkbank’a yatırılmasına yönelik ısrarlı talebimiz ve bunlar dahil her türlü işlerin arasında gölge gibi gezen Amerika... Bağdat’la iyiyken Erbil’le kötü olan, Kuzey Irak’a yakınlaştığında merkezi Bağdat hükümetiyle ipleri koparan, enerji anlaşmalarının iptaline kadar giden sıkıntılı sürecin ortasında kalan Ankara...
Bölgedeki son tablo şöyle: Erbil-Bağdat arasındaki buzlar erimiş görünüyor, ama yeniden sıkıntıların olmayacağının garantisi yok. IKYB Başkanı Barzani, “Irak’tan boşanmak istiyoruz” cümlesini bu atmosferde kurdu, unutmayalım. Türkiye’nin de her iki tarafla ilişkileri pamuk ipliğine bağlı! Eğer petrol ve doğalgaz boru hatlarıyla daha kuvvetli bağlanırsak, ikili ilişkilerin önemli bir cephesine karşılıklı menfaatler yerleşirse daha sağlıklı bir gelecekten bahsedebiliriz, ancak Erbil-Bağdat meselesi bütün bunların fevkinde bir husus. Bir kenara not edelim. Yarın Şii dünyasıyla İsrail-Amerika karşı karşı geldiğinde, ilk kaşınacak yer Kuzey Irak, ilk tepki vereceklerden birisi de Erbil olacaktır.
Irak’la kurduğumuz enerji temelli ilişkilerde, maalesef arka cephede ya İngilizler veya Amerikalılar yer alıyor. Dolayısıyla bölgeye Batı’yı devre dışı bırakarak bakamayız.
Komşularımızın sorunlu olması tamam, ama Türkiye’nin de onların meselelerine fazla kafa yormaması sağlıklı ilişkiler geliştiremeyişimizin asıl sebeplerinden sayılabilir. İran’ı kenara koyarsanız diğerleri için bu yaklaşım genelde bizi doğru adrese götürür. Aslında şu günlerde, doğru ilişkilerden bahsedebileceğimiz, sıkıntıya düşmemiş komşu sayısı da çok azaldı, ama yine olanlarla ikide bir bozulacak, enerjimizi boşuna harcayacak ilişkiler geliştirmekten imtina etmemiz lazım.
Konuyu fazla dağıtmadan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın Irak’ın başkenti Bağdat’a yaptığı ziyarete getirmek istiyorum. Aslında Irak’ta artık iki ayrı karar merkezi var: Erbil ve Bağdat. Türkiye’nin meselesi de iki merkez arasında yaşananların zaman zaman parçası olması, aceleci davranması oluyor. Ancak mevzu enerji olunca yavaştan almak olmuyor, arkanızı dönünce anlaşmalar yapılmış, enerji sahaları kapılmış oluyor. Aceleci davranınca da petrolün ve doğalgazın Türkiye üzerinden geçen boru hatlarıyla sadece hamallığını yapan, coğrafyasını kirleten, karşılığında ikili ilişkiler bozulmasın diye sürekli zarar yazan anlaşmalarla yetiniliyor. Örnek, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Ham Petrol Hattı. Yıllarca Türkiye’ye zarar yazdı. Ceyhan’da rafinerimiz de yok, Hazar petrolleri başta İsrail olmak üzere birçok yere pazarlanıp ürüne dönüşürken, Türkiye BTC’nin işletmeciliğinden zarar ediyordu.
Komşularla özellikle enerjisi onlarla ilişkiler, arka planda karışanı çok olduğu için zor bir durum, ama bilgiyle, tecrübeyle, akıllı ve çok çalışarak aşılmayacak gibi değil. Yeter ki paldır küldür yapmayalım.
Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Irak seferinin iyi geçmiş olduğunu umuyor, Irak Başbakanı Haydar el-Abadi’nin yapıcı yaklaşımları, Irak Petrol Bakanı Adil Abdülmehdi’nin Erbil ile olan ilişkileri yeniden inşa eden çabasının, Türkiye ile olan her iki tarafın ilişkilerine olumlu katkı yapacağını düşünüyorum. “Kuzey Irak’tan ucuz doğalgaz ve petrol getireceğiz” diyenlerin tuzağına düşmeden, konuyu etraflıca ele alıp acele halletmemiz gerektiğini de bilelim. Gündeme gelen, Türkiye’nin Irak’a göndereceği yüzer santral mevzusu ise çok önemli değil. Yüzerek gider, yüzerek gelir...