Bloomberght
SON DAKİKA
Bloomberg HT Görüş Amerika ile kod tartışması

Amerika ile kod tartışması

Giriş: 31 Mart 2011, Perşembe 10:31
Güncelleme: 31 Mart 2011, Perşembe 10:31

Öncelikle şu hususun altına kalın bir çizgi çekin; Ankara'da savunma sanayi ile yıllardır irtibatlı olanlardan gelen haberleri en az üç defa doğrulatın. Ülkenin menfaatine mi, yoksa birilerini kayırmaya mı yönelik iyice bir bakın. Ancak bu işin altından kolay kolay kalkacağınızı zannetmiyorum. Çünkü Ankara'da ülkesini seven ve bilgi alıp kamuoyu ile paylaşan, sorgulayan kişilerin sayısı fazla olsaydı, bugün savunma sanayiinde 'kapak yapan' ülke pozisyonunda olmazdık. Hele endüstriyel değeri olmayan kapakları gazetelere manşet yapan ülke hiç olmazdık. Resmen aldatılıyor, yanıltılıyor, çarpıtılan haberlerle bir şeylere tav ediliyoruz.

Şimdi gelelim diğer ayrıntılara. Türkiye epey bir süredir (on yılı geçti) Join Strike Fighter (JSF) projesinde dokuz ülkeyle birlikte bulunuyor. Üç model olarak geliştirilen geleceğin savaş uçağının JSF 35A modelinden alacağız. Ama on yıldır yazılım kodu gibi bir meseleyi aşamamışız. Hatta stratejik bir iş olduğu gerekçesiyle de tartışmamış, başımıza benzer sorun daha önce gelmesine rağmen de bugünkü gelişmeleri akıl edememişiz. Nasıl?

Devam edelim. JSF projesine karşı Avrupalılar da Erofighter'ı öneriyorlar. Yazılım kodu gibi sınırları koymadan direkt ortak olarak davet ediyorlar. Bu projenin diğerinden daha iyi olduğundan bahsetmiyorum. Fakat nerde sıkıştığımızı yabancı görüyor, önümüzü açacak teklif veriyor, ama biz halen daha montaj işlerinin peşinde koşuyoruz. Off setlerle kandırılan bürokratların arkasından yürüyerek iş kotarmaya çalışıyoruz. Bu kafayla bize ait bir ürün geliştirme şansımız olur mu? Bunları düşünmeye davet ediyorum.

Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii Müsteşarlığı, AK Parti Hükümeti döneminde önemli işler yaptı, ama dönüşüme sebep olacak ne yaptı? İlgili kurumlar aynı kafa yapısıyla, hesap vermeden, denetlenmeden, kamunun parasını harıl harıl harcıyor. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TAİ) ve diğer şirketler hesap verecek konuma gelmedikçe, Airbus'tan, Boeing'den veya askeri havacılık projelerinden alınan off set işlerle, ancak bu şekilde yola devam eder. Bir şey de olmaz.

Ayrıca yurtdışından alınan off setlerin de iki açıdan tartışılmaya ihtiyacı var.

Birincisi; Off setler aldatmacadır, asıl ürünün pahalıya alınmasına, pazarlığın ileri aşamalara götürülmesine engel olur.

İkincisi; Kamu Kurumu pozisyonundaki TAİ gibi şirketlere veriliyor, özel sektör ihmale ediliyorsa, tam bir kandırmacadır. Çünkü gelir/gider hesabı yoktur. Ayrıca off setle gelen işlerin teknolojik gelişmemize katkısı da olmamıştır.

Elin helikopterini üretmek marifet değil

Yaklaşık iki senedir 109 adet genel maksat helikopteri ihalesini tartışıyoruz. Başbakan Erdoğan Başkanlığı'nda yapılan son Savunma Sanayii İcra Komitesi'nden de nihai bir karar çıkmadı. İhaleyi neticelendireceklere tavsiyem şu: Lütfen bir de ihalede yarışan İtalyan Agusto Westland ve Amerikan Sikorsky gibi firmaların nasıl yönetildiklerine bakın.

Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar, helikopter ihalesi sonrası 20 yıllık üretim sürecine dikkat çekiyor, ama daha önceki F16 projesini, üretim aşamasını ve elimize bir şey

geçmediğini unutmadık ki? 'Helikopterlerde kullanılacak bütün aviyonik paketini, yazılımı görev bilgisayarını Aselsan yapacak'diyor, ama bu mantaliteyle sonuç farklı olmayacaktır. Fakat TAI ve Aselsan halka açılır, denetlenebilir yapıya kavuşursa ve hatta özel sektörle yarışacak şekilde dizayn edilirse başarı elde edilir. Şu an itibarıyla bu kurumlar Türkiye'de özel sektörün önündeki en büyük engel olarak durmaktadır.

Eğer bir sonuç alınmak isteniyorsa, kafa yapısından itibaren köklü değişim gerekiyor.

Ödüller tutuklu gazetecilere İMİŞ!

Ancak bu kadar kıvırtma olabilir. Üstelik ödül alanlarda bu kıvırtmaya alet olmuşlar, hatta tezgâha yeni çıkmış ürün gibi de poz vermişler. Halbuki Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin (TGC) verdiği 2010 Türkiye Gazetecilik Başarı Ödüllerinde, Odatv sebebiyle attığı geri adıma yönelik bir yansıma bekliyordum. Tepki falan olmadı. Yanılmışım. Basılmamış kitaba ve müelliflerine yönelik suçlamalara yaklaşımla, suçluluğu sabit olmamış tutuklu gazetecilere verilen ödülün iptali arasında nasıl bir fark var? Cevabını veremiyorlar. Ama cemiyeti de, ödül alanı da, vereni de günü kurtarma adına laflar edebiliyorlar ve hayatı yaşıyorlar.

TGC Başkanı Orhan Erinç başta olmak üzere diğer ilgililerin mesleğe bulaştırdıkları virüsler sebebiyle, ne hale geldiğimizi umarım bundan sonra daha iyi tahlil ederler. Zira bu beyler sayesinde meslekte ciddi bir ayrışma, bölünme, kamplaşma oldu. Şimdi kalkmış bugün yaşanan süreci eleştiriyorlar. Önce kendi halinize bir bakın. Bütün meslek erbabıyla aynı masada oturmayı başarın, meslekte çıtayı yükseltmeye çalışın, sonra gerisi gümbür gümbür gelir...

Bu arada, bu yazımla cemiyetin 'Başarı Ödülleri'ne aday olacağım, haberleri olsun.