Japonya'da sıkılaşma kaçınılmaz mı?
Siyasi çalkantılar ve ekonomi politikalarındaki belirsizlik Japonya Başbakanı Fumio Kishida'yı koltuğundan ederken, piyasalar yeni dönemde Japonya Merkez Bankası (BOJ)'nın parasal duruşunu değiştirip değiştirmeyeceğini merak ediyor. Suikast sonucu hayatını kaybeden Japonya'nın eski başbakanı Shinzo Abe'nin uzun yıllar başdanışmanlığını yapmış Prof. Tomohiko Taniguchi Bloomberg HT'ye verdiği özel söyleşide Japonya'yı bekleyen siyasi ve ekonomik geleceği değerlendirdi.
DİLAN ERDEMİR
Dünyanın dördüncü büyük ekonomisi Japonya’da mevcut Başbakan Fumio Kishida'nın Eylül’de yapılacak seçimlerde aday olmayacağını duyurmasıyla Japonya'yı bekleyen yeni dönem merak konusu oldu. Siyasi skandallarla gölgelenen üç yıllık görev süresinin ardından yarıştan çekilen Kishida’nın kararını, ülke ekonomisine yönelik yeni dönem beklentilerini Japonya’nın suikast sonucu hayatını kaybeden eski Başbakanı Shinzo Abe’nin Başdanışmanı Profesör Tomohiko Taniguchi ile konuştuk…
“Piyasaya göre sıkılaşma kaçınılmaz”
Tomohiko Taniguchi, Kishida’yı ekonomi politikaları konusunda tutarlı bir duruş sergileyemediği konusunda eleştirirken, yeni hükümetin en büyük önceliğinin büyüme olması gerektiğini savundu.
Japonya Merkez Bankası (BOJ) Başkanı Kazuo Ueda’nın açıklamalarından dolayı piyasaların yakın gelecekte parasal sıkılaştırmanın kaçınılmaz olduğuna inandığını söyleyen Taniguchi, “Ana endişe, bu sıkılaştırmanın hızı ve faiz artışlarının kapsamıdır. Süreç çok ani olursa, hisse senedi ve devlet tahvili fiyatlarında düşüşe yol açabilir, hükümetin borç geri ödeme yükünü önemli ölçüde artırabilir ve böylece olumsuz etkileri daha da kötüleştirebilir” değerlendirmesinde bulundu.
“Yeni başkan BOJ ile anlaşma yapmalı”
Japonya Merkez Bankası’nın iletişim becerilerini henüz tam olarak geliştiremediğini ifade eden Taniguchi, “Yeni Başbakanın Japonya Merkez Bankası Başkanı ile gelecekteki politika hedefleri konusunda bir anlaşma yapması ve bu anlaşmayı açıklaması gerekiyor” dedi.
Taniguchi, Japonya ekonomisinin ilk önceliğinin büyüme olduğunu ve yeni hükümetin buna öncelik vermesi gerektiğini altını çizdi:
"İlk, ikinci ve üçüncü öncelik büyüme olmalı. Japonya'nın ulusal bütçesi, Türkiye'nin GSYH'sı kadar veya daha büyük. Ancak bunun yüzde 70'i yaşlı sağlığı, ulusal borç maliyetleri ve yerel yönetimlere verilen hibeler gibi sabit harcamalara ayrılmış durumda. Savunma harcamaları, bilimsel araştırmalar, sahil güvenlik ve diğer önemli alanları kapsamak için geriye kalan sadece yüzde 30. Bir sonraki hükümet, tamamen büyümeyi teşvik etmeye odaklanmalıdır."
“Kishida'nın ekonomi politikaları tutarsızdı”
Tomohiko Taniguchi, LDP liderliği için yeni adayların ortaya çıktığını ve resmin 27 Eylül’de netleşeceğini söylerken, Japonya’da ekonomi patikasının değişebileceği mesajını verdi.
“Bir sonraki başbakanın kim olacağına bağlı olarak, Japonya'nın patikası değişebilir, ancak şu an için bu durum belirsizliğini koruyor. Halk şu an için siyasi hareketliliği birer gözlemci olarak izliyor"
Kishida'nın ekonomi politikalarında tutarlılık olmadığını kaydededen Taniguchi, "Büyümeye, nesiller arası adalete ya da mali dengeye odaklanıp odaklanmayacağı hiçbir zaman netleşmedi. Oysa büyüme, diğer hedeflerin gerçekleştirilmesini kolaylaştırır" diye belirtti.
Kishida neden görevi bıraktı?
Tomohiko Taniguchi, Başbakan Kishida’nın görevden alınmasına neden olan bağış fonu skandalının detaylarına ilişkin ise şöyle konuştu:
"Japonya siyasetinde Japonya parlamentosu Diet üyeleri küçük işletme sahibi gibidirler. Birçok çalışanı yönetirler ve sekreterlerinin maaşlarını her yıl artırmak zorundadırlar. Politikalarını tanıtmak amacıyla seminerler düzenlemek de fon gerektirir. Bu maliyetlerin bir kısmı vergi mükelleflerinin parasıyla karşılanabilse de, bu yeterli olmaz. Tarihsel olarak Diet üyeleri, büyük ölçekli toplantılar düzenlemek amacıyla 'fraksiyon' adı verilen gruplar oluşturmuşlardır. Bir fraksiyona bağlı olanlar, bu etkinlikler için bilet satarak yerel destekçilerine bu biletleri pazarlamaya özen gösterirlerdi. Satmaları gereken belirli bir bilet kotası bile vardı. Bu kotayı aştıklarında, elde edilen gelir önce fraksiyon merkezine teslim edilir, ancak fazlalık bireysel üyeye geri verilirdi. Bu para akışı resmi defterlere doğru şekilde kaydedilmiş olsaydı, sorun olmayacaktı. Ancak, özellikle büyük bir fraksiyonda, kayıtsız bir uygulamanın devam etmesine izin verildi ve bu da Siyasi Fonların Kontrolü Yasası'nı ihlal etti."
"Olay kontrol altına alınabilirdi"
"O noktada, yargı mercileri müdahale etti ve fonları yönetenler hakkında iddianame hazırlandı. İktidar partisinin lideri olan Başbakan Fumio Kishida, aynı zamanda Liberal Demokrat Parti'nin (LDP) başkanı olarak, bu gri alan faaliyetlerini kesin bir şekilde kınayarak, gerekli süreçleri izleyip belirli sayıda üyeyi disipline ederek kararlı bir adım atabilirdi. Bu şekilde durumu kontrol altına alabilir ve daha fazla büyümesini engelleyebilirdi. Ancak, Kishida neyin yanlış olduğunu, meselenin yasa dışı mı yoksa sadece etik dışı mı olduğunu açıkça açıklayamadı. Sonuç olarak, medya haberleri sorunu daha da büyüttü ve kontrol altından çıktı."
"Partisinin desteğini kaybeden liderin kaçınılmaz sonu"
"Sonuç olarak, Kishida en büyük fraksiyonun üyelerini etkili bir şekilde tasfiye etti ve onların bakan olarak görev yapma ya da parti içinde önemli pozisyonlar alma fırsatlarını ellerinden aldı. Tasfiye edilen bu üyeler, Kishida'nın liderliğinden hayal kırıklığına uğradılar, durumu kontrol edemediler ve medyanın insafına kaldılar. Bu üyelerden bazıları, potansiyellerini engellediği için Kishida'ya karşı son derece eleştirel bir tutum takındı.
Parti içinde yıllarca başarıları ve zorlukları paylaşmış üyeleri tasfiye ederken, Kishida’nın disipline gönderilen üyelerle konuşması ve bir açıklama yapması kaçınılmazdı ancak Kishida, bir telefon görüşmesi bile yapmadı. Böylece, LDP içinde hızla onun bu kadar büyük bir Diet üyesi grubunu yönetmek için uygun olmadığı görüşünü körükledi. Japonya gibi, parlamenter demokrasilerde, iktidar partisinin liderinin parlamento oylamasıyla Başbakan olduğu bir sistemde, kendi partisinin desteğini kaybeden bir liderin kaderi kaçınılmaz olarak mühürlenir.
Bu yıl, Eylül ayında üç yıllık LDP liderlik seçimi planlanmıştı. Parti içi desteğini kaybeden Kishida, istifasını açıklamaya karar verdi. Bu adım, LDP lideri olarak yeniden seçilemeyeceği yönündeki öngörüsünü yansıtıyor. Parlamenter demokraside, bir liderin gerçek düşmanları, arkasında duran arka sıralardaki milletvekilleridir ve Kishida’nın durumu bu gerçeği örneklemektedir."