Advertisement
HABERLER ABONE OL

Türkiye Varlık Fonu Genel Müdürü Zafer Sönmez, fonun gündeminde yer alan son gelişmeleri Bloomberg HT yayınında değerlendirdi.

Sönmez 2021'de yeni bono ihracı sürecine girileceğini, 18-24 ayda bir Varlık Fonu'ndan bono ihracı görüleceğini belirtti.

Sönmez, "2021'de yeni bono ihracı sürecine gireceğiz. Yatırımcı bizi tanıdı. 2021'de daha hızlı bir şekilde finansalları toparlayarak doğru bir pencerede yola çıkacağız. Çünkü Varlık Fonu Hazine kadar olmasa da piyasaya sürekli gelen bir oyuncu olacak. Her 18-24 ayda fonun bir bonosunu göreceksiniz. Altyapısını hazırlamış durumdayız. Bizim için bononun fiyatı ve tutarından daha önemli olan bir şey var. Yatırımcı bazını oluşturmamız lazım" ifadelerini kullandı.

Sönmez iptal edilen eurobond süreciyle ilgili “Maliyetler istediğimiz noktada oluşmadı” değerlendirmesini yaptı.

Sönmez Ziraat’in Çukurova’ya verdiği 1,6 milyar dolarlık kredinin de Turkcell hisse devriyle birlikte TVF tarafından devralındığı bilgisini verdi.

Sönmez “Turkcell’in çarpanı 3-4’lerde, bunun 8’lerde olması gerekir. Turkcell’in değerinin gelecekte hayal edilemeyecek yerlere geleceğini inanıyorum” ifadelerini kullandı.

Sönmez Borsa İstanbul’un yüzde 10’unun Katar Yatırım Otoritesi’ne devrine ilişkin 200 milyon dolarlık ödemenin Türkiye Varlık Fonu hesaplarına geldiğini belirtti. Sönmez geçmişte EBRD'nin borsadaki payını Katar Yatırım Otoritesi'ne yapılan satıştan çok daha düşük bir tutara aldıklarını belirtti.

Sönmez, Borsa İstanbul'un iki yıl içinde halka arzının da söz konusu olabileceğini söyledi. Sönmez fonun borsadaki payının yüzde 51'in altına düşmeyeceğini belirtti.

TPAO ve Botaş'ın halka arzı konusundaki soruya Sönmez bu iki şirketin halka arzını değer oluşmadan yapmak istemediklerini belirtti.

İşte Sönmez'in Bloomberg HT Yayın Yönetmeni Gökhan Şen ve Açıl Sezen'in sorularına verdiği yanıtların tam dökümü...

“Varlık Fonu yatırımcı kisvesiyle boşluğu doldurdu”

Varlık Fonu 6741 sayılı kanunla kurulmuş ve kanun gereği stratejik ve büyük ölçekli şirketlere yatırım yapma sorumluluğu olan devletin yatırımcı fonksiyonunu icra eden bir kurum. Türkiye’de Merkez Bankası, hazine ve bankalar olmasına rağmen devletin yatırımcı kisvesiyle sermaye yatırımcısı olduğu alanda bir boşluk vardı. Son dönemde buna dönük akademisyenlerin çalışmaları var. Devletin girişimci fonksiyonu neden önemli? Çünkü klasik ekonomi dersinde, devlet en son borç veren ya da piyasanın zorlandığı yerde müdahale ederek piyasayı toparlayan bir kurum olarak anlatılır. Son 10-15 yıldır, devletin risk aldığı ve kamu özel işbirlikleriyle ya da direkt kendisiyle yaptığı sermayeler olarak girdiği riskin yanında getirisini de aldığı bir konsept gelişiyor. Varlık fonları ilk olarak 1953 yılında Kuveyt’te kurulmuş. Ardından Ortadoğu da büyüyen, Asya’da gelişen ve sonrasında da batılı versiyonlarına doğru yol alan bir mecra olmuş. Dünya genelindeki varlık fonlarının büyüklüğü yaklaşık olarak 8 trilyon dolar. Müthiş bir bilanço olması sebebiyle varlık fonlarının önemi büyük. Özellikle 2008’deki global finansal krizden sonra varlık fonlarının önemi ortaya çıktı. Girişim sermayeleri ve diğer holdinglerin yatırımlarını kıstığı dönemde varlık fonları topa girerek yatırımcı kisvesiyle mevcut boşluğu doldurdu.

“Cumhurbaşkanımız dışında siyasi bir isim yönetim kurulunda yer almıyor”

Benim göreve başlamam 2,5 yıl kadar oldu. Türkiye’deki varlık fonundaki göreve ilk başladığımızda yetki ve yol haritasını dizayn ettik. Varlık fonunu devletin girişimci fonksiyonunu sermayeler olarak icra eden bir kurum olarak tanımladık ve Sayın Cumhurbaşkanı’mızın liderliğinde, yönetim kurumumuzun onayıyla icra ediyoruz.

TVF’nin yönetim kurulunun şekillenmesi Cumhurbaşkanı’mızın inisiyatifinde ve yönetimde kendisi dışında siyasi bir isim yok. Yönetim kurulunda Türkiye’nin en büyük STK’sının Başkanı Mustafa Rifat Hisarcıklıoğlu var. Yine, Türkiye’nin en büyük bankasının Genel Müdürü Hüseyin Aydın, hem akademisyen hem de Borsa İstanbul’un Yönetim Kurulu Başkanı olan Prof. Dr. Erişah Arıcan, Türkiye’nin yurt dışındaki en büyük iş adamlarından biri olan Fuat Tosyalı ve Yatırım Ajansı’nın başında Burak Dağlıoğlu var.

“Fonun toplam bilanço büyüklüğü 245 milyar dolar”

2018-2019 KPMG tarafından ilk defa tam konsolidasyon yapıldı. Toplam bilanço büyüklüğü 2019 yıl sonu itibariyle 245 milyar dolar. Bu rakam Türkiye’deki en büyük holdingin bile 4-5 katı büyüklüğünde. Varlık Fonu’na ithaf edilen kabaca 33 milyar dolarlık da bir sermaye büyüklüğü söz konusu. Burada azınlık payları da var onları saymıyorum. Toplamda 26 milyar dolarlık toplam satış hasılatı var. 2019’da da kabaca 8-9 milyar TL’lik net kâr söz konusu. Böyle bakıldığında devasa bir bilanço. Sadece Türkiye’de değil Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’daki en büyük finansal yapılardan bir tanesi.

Bu anlamda varlık fonlarının gönüllü olduğu Santiago Prensipleri ile uyumlu çalışmaya gayret gösteriyoruz. Bunun için Uluslararası Varlık Fonları Birliği'nde (IFSWF) kendimizi değerlendirerek web sitemize koyduk.

“Üçlü bir denetim yapısı var”

Fonun üçlü bir denetim yapısı var. 201-19’da tam konsolidasyon olduktan büyük dört denetim şirketinden biri olan KPMG denetimimizi yaptı. Orada süreç şöyle çalışıyor. Önce bağımsız denetim bitiriliyor. Bunun belli bir süresi var. Bu bittikten sonra Devlet Denetleme Kurumu Başkanlığı bu raporlar üzerinden bir denetim yapıyor. Bu da ikinci katman denetimi oluşturuyor. Bu rapor Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’na gidiyor. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda da ilgili yılın nihai denetimi bitmiş oluyor. Ayrıca kurumumuz içerisinde iç denetim fonksiyonu var.

“Fonun kendisi değil ama iştiraklerinin yüzde 95’i Sayıştay denetimine tabi”

Varlık Fonu iştiraklerinin birçoğu da Sayıştay denetimine tabi. Konsolide yapının yüzde 95’inden fazlası Sayıştay denetimine tabi. Kanunen fon 6741 sayılı kanun çerçevesinde Sayıştay denetimine tabi değil. Ancak bu denetimin ve şeffaflığın olmadığı anlamına gelmiyor. Bizim web sitemizde bilançolarımızı, faaliyet raporlarımızı görebilirsiniz. Varlık Fonu ikili bir yapı birinde şirketlerin olduğu fon var, diğerinde ise bunu yöneten Varlık Fonu Yönetim AŞ. var. Bu bir girişim sermayesi yapısı. Bu şirket de bu varlıkları münhasıran kanundan gelen yetkiyle yönetiyor. Varlık Fonu, Varlık Fonu Yönetim AŞ. ve kurduğu şirketlerin hepsi denetleniyor.

Denetim konusunda her sene bir ihale yapılıyor. Bunun bir kuralı var. 245 milyar dolarlık büyüklüğe sahip olduğunuz için buna göre bir denetçi seçmeniz gerekiyor. Burada şeffaflıktan ödün vermek istemiyoruz. Biz denetlenmeyi deven profesyonelleriz. Ben kariyerime denetçi olarak başladım. 2019 denetim çalışmaları tamamlandı. 2020 için çalışmalar başlayacak. 2020 denetimi bittiği gün de Devlet Denetleme Kurumu Başkanlığı’na ileteceğiz. Sonra süreç zaten bizim kontrolümüzden çıkıyor. Bir rapor yazılıyor. O rapor başkanlık tarafından Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’na gidiyor.

“2019 kârının düşük olmasının nedeni TPAO ve BOTAŞ’ın yıllık zararlarıdır”

2019 Türkiye için zor bir seneydi. Toparlanma yılıydı. O arada emtia fiyatları çok etkili oldu. Baktığınızda 9 milyar TL’lik ana etmenlerinden iki tanesi TPAO ve BOTAŞ’ın yıllık zararlarıdır. Bu tamamen emtia fiyatlarından kaynaklanan bir şey. TPAO gibi Döviz geliri olan bir kurumsanız emtia fiyatları aşağı düştüğünde bu sizi negatif etkiler. BOTAŞ’ta da kur devalüasyonundan ve müşteriye direkt yansıtamamaktan dolayı bir zarar oluştu. Ama bunlar dönemsel. Bu sene muhtemelen çok daha iyi rakamlar göreceğiz.

“Yatırımcı şartları istediğimiz gibi oluşmadığı için bono ihracından vazgeçtik”

Varlık fonları kendilerini üç kaynakla fonlar. Temettü geliri, finansman ve yatırımlarını satarsa oradan gelecek kaynaklar. Buna karşı yatırımlarını söyle sayabiliriz: Borç ödemeleri, sermaye artırımları ve şirketlere yaptığı yatırımlar. Bu açıdan bono süreci varlık fonları için önemli. Mesela biz Turkcell’e yatırım yaptık. Turkcell’deki değer yatırım süreci birkaç günde olmuyor. O yüzden finansman modelinizi daha uzun vadeli yapıya döndürmeniz lazım. İkinci olarak varlık fonlarının aynı şeffaflığı götürebilmesi için bir yatırımcı bazının oluşması lazım. Yatırımcı bazı size bir disiplin sağlıyor. Ekim sonunda biz bir yetki verdik ama o günkü piyasa şartları bizim istediğimiz gibi oluşmadı. Esasında bono ihracını yapabilirdik ama maliyetleri istediğimiz yerde oluşmadı. Bizim kendimizi piyasaya gösterdiğimiz dönemde volatil bir piyasa vardı. O dönemde çıkmamızın sebebini ise teknik olarak şöyle anlatabilirim. Bonoda iki model var. İlki 144A, yani 135 günde finansallarınızı hazırlamanız gerekiyor. Bir de Regulation-S, yani 270 günlük bir pencere. Biz çok büyük yapı olduğumuz için, örneğin TPAO’nun Şahdeniz’deki iştirakini de konsolide ediyoruz, Regulation-S modelini tercih etmek durumunda kaldık. Çıktığımız pencere dar bir pencereydi. O gün fiyatlar istediğimiz gibi değildi. Buün baktığımızda o gün doğru bir karar aldığımızı gördük.

“2021’de bono ihracı sürecine gireceğiz”

2021’de biz yine bono ihracı sürecine gireceğiz. Şu an yatırımcı bizi tanıdı. 2021’de daha hızlı bir şekilde finansalları toparlayarak doğru bir pencerede yola çıkacağız. Varlık Fonu Hazine kadar olmasa da piyasaya sürekli gelen bir oyuncu olacak. 18-24 ayda bir fonun bonosunu göreceksiniz. Bizim için burada fiyat ve doğru pencere önemli. Ama altyapısını hazırlamış durumdayız. 2021’de ne zaman bono ihracına çıkacağımız denetim raporuna bağlı. Borsadaki payın satışından hesaplarımıza 200 milyon dolar geldi. Esasında üzerimizde bono ihracı yapma baskısı yok. Bazı kaynaklarda fonun üç defa bonoya çıktığı söyleniyor. Bunlar yanlış. Biz sadece yatırımcı toplantısı yaptık. Herhangi bir fiyat da göstermedik. Bizim için bononun fiyatından daha önemli olan şey yatırımcı bazının oluşmasıdır. Türkiye Varlık Fonu, Türkiye devletinin riski, üzerine Türkiye kurumlarının riskini sunuyor. Bu kendine has özel bir risk. Yatırımcılar için ilginç bir alan. Bunu diğer varlık fonları da böyle yapıyor. Diğer varlık fonlarının da bono enstrümanı var. Biz o piyasaya ulaşıp Türkiye’ye ilave bir fonlama yaratmak istiyoruz. Aldığımız para Türkiye Varlık Fonu’nun yatırımlarını fonlamada kullanılacak. Varlık fonlarının kağıtları ilgili devletin getiri eğrisinin biraz üzerinde primli olur. Bizim Hazine’den daha ucuz fonlanma amacımız yok, bu doğru bir amaç değil. Siz piyasaya sürekli gelerek o marjı daraltmaya çalışırsınız.

“Varlık Fonu’nun kapatılması Türkiye’nin hayrına olmaz, tartışma yanlış zeminde”

Dünyanın değişik ülkelerinde varlık fonumuzu kapatalım diyen hiç kimseye rastlamazsınız. Böyle bir tartışma yok ortada. Tartışmayı doğru zemine çekmemiz lazım. Varlık Fonu Türkiye için önemli bir finansal kuruluştur. Varlık Fonu finansal hiyerarşide eksik olan bir kurumdu. Varlık fonları Türkiye’de yatırım yapmak istediğinde, mesela Katar Yatırım Otoritesi gibi bir ortak arayışına giriyor. Ben teknokratım politik tarafta değilim ama Varlık Fonu’nun kapatılması Türkiye’nin hayrına değildir. 1930’lara geri gidelim. Büyük Buhran döneminde Türkiye’de bir varlık fonu kuruluyor: Sümerbank. Sümerbank Türkiye’nin ilk varlık fonu, Türkiye’ye demir-çelik sektörünü, tekstil sektörünü getiriyor. Biz de buna benzer bir yol haritasıyla ilerliyoruz.

“Turkcell’de 15 yıllık problemi çözmek zorundaydık”

Olaylara dinamik bakalım. Birden bütün şirketleri kontrol ettiğimiz bir yapı gerçekçi değil. Konulara öncelik sırasından baktık. Mesela önce Turkcell işlemini yaptık. Çünkü Türkiye’nin 5G rekabetçiliği, teknoloji tarafı çok önemliydi. 15 yıllık bir problemi çözmek zorundaydık. İstanbul Finans Merkezi’ni öne aldık. Çünkü bölgede bazı finans merkezlerinin gücü azalıyor. Dolayısıyla Türkiye bu coğrafyada bu fırsat penceresini kullanmak durumundaydı. Bugün 2-2,5 sene öncesine göre Varlık Fonu’nun insan kalitesi de çok güçlüdür. İşlem yapma kalitesi ve piyasadaki geçmiş işlemlerinin itibarı yüksektir. Turkcell sadece Türkiye’nin konusu değil. Turkcell’in yüzde 54’ü halka açık. Dünyanın en büyük fonları orada. New York’ta işlem gören tek Türk şirketi. Burada ciddi anlamda yabancı sermaye ile ortak olarak ilerledik. Letterone ile beraber hareket ettik burada.

“Turkcell’de doğru değerlemede değiliz”

Turkcell 17 milyar dolardan halka arz edildi, en tepede 23 milyar doları gördü. Şimdi 5 milyar doların altında bir rakamdan bahsediyoruz. Biz Turkcell’in içindeki parçaların şu andaki toplamdan daha değerli olduğunu düşünüyoruz. Biz Türkiye’de doğru değerlemede değiliz. Turkcell’in çarpanı 3,5-4 seviyesi değil. Turkcell’de çarpan 8’lere ilerlemeli. Turkcell’in parçalarının hepsi bir Turkcell edecek nitelikte. Şirketin finansal yapısında sorun vardı o dönemdeki sahibinden kaynaklı. Biz geleceğe doğru şirketin değerini nasıl yükseltiriz diye baktık. Varlık Fonu Turkcell’in günlük işlerinde yer almaz. Ama yönetim kurulu seviyesinde stratejik kararlarla nasıl değer sağlanacağı konusunda etkindir. Stratejiyi beraber dizayn etmek zorundayız. Burada Letterone bizle beraber geldi. Biz Turkcell payını 530 milyon dolara alırken 380 milyon dolarını Ruslar verdi. Biz 150 milyon dolar verdik. Ruslar kontrol ettiği bir şirkette kontrol hakkını bize devrediyor, ilave olarak da şirketin içine 380 milyon dolar koyuyor. Bu bize güvenlerinin göstergesi. Birkaç yılda Turkcell’in toplam değerinin hayal edemeyeceğimiz rakamlara geleceğini düşünüyorum. Varlık Fonu Turkcell’in büyümesindeki prangaları çözdü.

“Turkcell işlemi ne bir başarı, ne de başarısızlık”

Telia 4-5 yıl önce bu bölgeden çıkacağını duyurmuştu. Çıkacağınız yerden primli bir satışla çıkmanız çok zor. Ayrıca Telia’nın hisseleri Turkcell İletişim seviyesinde değildi, üç seviye yukarıdaydı. Likiditesi çok düşük hisseye sahipti, dolayısıyla bunun bir likidite iskontosu oluyor. Bir de Telia bu coğrafyadaki diğer ülkelerden çıkarken de devlet kurumlarına belli bir ıskontoyla devir yaptı. Dolayısıyla bizim yaptığımız işlemi ne bir başarı ne de bir başarısızlık olarak değerlendirmemiz gerekir. Bu alıcı ve satıcının adil, şeffaf ve doğru bir fiyatta buluşmasıdır. Çukurova’nın 1,6 milyar dolarlık kredisini de biz devraldık. Tüm bunlardan sonra Turkcell’de yüzde 26,2’lik hissenin sahibi olduk. Telia ile ilgili şunu ekleyeyim. Telia’nın ilk günden bu güne toplam yatırım getirisi dolar bazında yüzde 3,5-4 civarında. Batılı bir kurum için bu, kötü getiri değil. Telia Turkcell’de para kaybetmiş değil.

“Borsadaki pay satışıyla Türkiye’ye 200 milyon dolarlık yatırım girdi”

Perşembe günü Sayın Cumhurbaşkanımız ve Katar Emiri huzurunda 11 mutabakat metni imzalandı. Bunlardan bir tanesi de Varlık Fonu’nun Katar Yatırım Otoritesi ile imzaladığı mutabakat. 11 mutabakat metninin hiçbirinde tutar açıklanmadı. Mutabakat metinleri bağlayıcı metinler değildir. İşlemin kapanışını ve imzasını Pazartesi yaptığımız için hukuken detayları açıklayamıyorduk. Borsanın yüzde 10’unu 200 milyon dolara sattık. 200 milyon dolar Pazartesi öğle saatleri itibariyle Varlık Fonu’nun Ziraat Bankası’ndaki hesabına geçti. Türkiye’ye 200 milyon dolarlık yabancı yatırımcı girişi böylelikle ulaşmış oldu. Borsanın sermaye değeri de 2 milyar dolarlık seviyeye gelmiştir. Bu çok önemli bir yatırım. Borsadaki hisse Varlık Fonu’na devredilen bir hisse değildi. Biz bu hisseyi Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan (EBRD) geçici olarak aldık. Katar Yatırım Otoritesi de benzer profildedir. Katar Yatırım Otoritesi yaklaşık 360 milyar dolarlık bir mal varlığına sahiptir. Londra Borsası’nın, Volkswagen’in, Merrill Lynch’in ve buna benzer büyük şirketlerin ortağı. Dünyanın en sofistike finansal yatırımcılarından bir tanesi.

“Tahminim 2 yıl içinde Borsa’da halka arz olacaktır”

Katar yatırımı halka arz yolundaki borsa için çok önemli. Çünkü halka arza giderken borsa yatırımcısı içeride kim var diye bakar. Varlık Fonu, yönetim kurulunda Katar Yatırım Otoritesi ile birlikte Borsa İstanbul’u halka hazırlayacaktır. Ben burada Erişah Arıcan’a ve Hakan Atilla’ya çok teşekkür ederim. Borsanın net kârı 2020 9. Ayda geçen seneye göre yüzde 21 arttı. Borsalar pandemi döneminde işlem hacimleri arttığı için iyi performans gösterdi. Borsa İstanbul’da finansallar güçlendi ve geçmişe göre yaygın bazda bir gelir modeli kaydedildi. Borsada çalışanların profili de değişiyor, daha piyasa odaklı bir ekip var. Sadece regülatif değil, piyasayla konuşan ve onların ihtiyacını anlayan bir borsamız var. Bu da Katar Yatırım Otoritesi’ne verilen fiyatı anlaşılır kılıyor. Bize göre piyasa şartlarına göre çok iyi bir değer. Medyada görüyorum borsanın şu kadar nakdi var, fiyat adil değil deniyor. Borsalarda ellerindeki nakde göre değerleme yapılmaz. Borsanın 14-15 milyar doları Takasbank’ta. Bunlar da zaten teminatlardan oluşuyor. Değerleme oradan olmaz, çünkü o yanlış bir referans. Bu tür kurumlarda net kâr ve FAVÖK gibi göstergelerle değerleme yapılır. Borsadaki payımızı 13 FAVÖK çarpanıyla sattık. Borsada 13 çarpanla işlem gören kaç şirketimiz var? Halka arzda bu çarpanların çok daha üzerinden ilerlenecektir. Tahminim 2 yıl içinde borsayı halka arz etmiş olacağız. Çünkü piyasa bize onu gösteriyor. 2021’de yüzde 4-5 civarında GSYH büyümesiyle kendimizi 2022’ye atabilirsek burada sadece Borsa için değil birçok şirketimiz için halka arz penceresi açılacaktır.

“Borsada EBRD’den geçmişte aldığımız tutar Katar’ın aldığı tutardan çok daha düşüktü”

EBRD kendi sözleşmesi gereği kamu şirketlerin yatırım yapamıyor. 2015’te girdiğinde istisnai bir şekilde girdi. Biz 2019’da Borsa’da şöyle bir değişiklik yapmıştık, bu da insanların gözünden kaçtı. Varlık Fonu olarak Borsa’nın ana sözleşmesine ‘Varlık Fonu hiçbir şartta yüzde 51’in altına düşmeyecek’ ibaresini koyduk. Bu stratejik bir şirket ve hiçbir zaman kontrolü vermeyeceğiz dedik. Bundan dolayı EBRD dedi ki ‘Kamu şirketlerine yatırımımızı sürdüremeyiz.’ Hakan Atilla atamasından dolayı değil kendi iç kuralları gereği EBRD Borsadan çıktı. EBRD hiçbir işleminde rakam açıklamıyor ama şunu söyleyebilirim EBRD’nin payını Katar işlemine kıyasla çok daha düşük bir tutara almıştık. Burada ciddi bir kamu faydası var. Ama bunu ötesinde borsanın içine önemli yatırımcıları getirmek zorundayız. Katar Yatırım Otoritesi bu anlamda önemli bir profil sunuyor, stratejik bir borsa yatırımcısı. Yaptığımız iş Türkiye için önemli bir iştir.

THY’de sermaye artırımı konusunda bir şey söylemek istemiyorum”

THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı ve tüm ekibi tebrik etmek istiyorum. Önce Atatürk Havalimanı’ndan taşınma süreci, sonra da pandemiyle mücadele geldi. 3. Çeyrekte zarar var ama benzer havayolu şirketlerine kıyasla çok çok az. Çok başarılı bir performans ortaya koydular. THY bu süreçte yeni büyüme alanlarını keşfetti. Mesela kargo… THY bugün kargoda dünyada ilk 5’in içine girdi. Operasyonel giderlerde de bir sürü alana odaklanma şansı oldu. Çok hızlı büyüdüğünüzde bunları göremeyebilirsiniz ama bu tür dönemler bir değerlendirme imkanı sunuyor. THY süreci iyi götürüyor. Herhangi bir sıkıntı olduğu zaman her zaman yanlarındayız. Bakın aşı konusunu konuşuyoruz. Aşıyı kim taşıyacak? Havayolları şirketleri taşıyacak. Bunun için THY pandemide kargoda müthiş bir alan açtı. Geçen hafta da yeni kargo şirketinin açıklamasını yaptı. Çok doğru bir karar. THY ile biz zaten çok yakın çalışıyoruz, Varlık Fonu’nun en büyük özelliği de bu. Havacılık sektörünün durumuna göre destek verip vermeyeceğimiza bakacağız. THY’de sermaye artırımı konusunda bir şey söylemek istemiyorum. Ama her türlü konuyu konuşuyoruz.

“Çaykur’un sosyal bir işlevi de var”

Türkiye Varlık Fonu’na dört kamu iktisadi teşebbüsü devredildi: TPAO, BOTAŞ, Eti Maden ve Çaykur. KİT’ler ayrı bir regülasyona tabi. Varlık Fonu ekonomik fayda olarak bu şirketlerdeki hisselerin sahibi. Çaykur esasında sosyal bir şirket. Çay, Türkiye’nin stratejik bir ürünü. Çay Türkiye’ye ilk kalkınma planı ile 1930’larda geldi. Çaykur bölgesel kalkınmayı destekleyen bir şirket esasında. Rize’de çay her yerde. Dolayısıyla bunun sosyal bir yanı var. Bu şirketi ticari mantıkla çalıştıramazsınız. Tabii burada belli verimlilik alanları yaratılabilir. Çaykur bugün Asya’da kullanılan maça çayını bile üretiyor. Yani katma değerli ürünleri de var. Ancak zaman içerisinde ihracat tarafını da güçlendirerek, katma değerli ürünleri artırarak Çaykur’u daha verimli hale getirebiliriz. Ama bu bir süreç, bir gecede olmuyor. Bizim Varlık Fonu olarak bazı önceliklerimiz oldu. Ama burada farklı regülasyon çerçevesi olduğunu da unutmamak lazım. KİT’lerin sadece ticari şapkası yok, sosyal bir şapkası da var.

“Borsa şirketlerinin toplam değerinin milli gelire olan payını artırmalıyız”

Malezya’nın gayrisafi milli hasılası 350 milyar dolar civarında, Türkiye’nin ise 750 milyar dolar civarında. Türkiye’nin borsa şirketlerinin toplam piyasa değerinin milli gelire oranı yüzde 25 düzeyinde. Malezya’da ise bu oran yüzde 110. Malezya Türkiye’nin yarısı kadar gelire sahip ama borsa şirketleri Türkiye’nin iki katı. Bu resmi döndürmemiz lazım. Borsa yönetimi olarak bu oranı yüzde 25’ten yüzde 50’ye çıkaracağız. Borsanın halka arzının asıl tetikleyicisi budur. Biz bu oranı yüzde 100’lere kadar götürme sorumluluğunu taşıyoruz. Çok kolay değil ama yazılmayacak bir hikaye de değil. Bunun için daha çok şirketi halka arz etmemiz lazım, derinlik kazandırmalı ve sadece pay piyasası değil diğer enstrümanları da koymamız lazım.

“TPAO ve BOTAŞ’ta halka arzı değer oluşmadan yapmak istemeyiz”

Suudi Arabistan’ın varlık fonunun altında Aramco var, Malezya’da benzer şekilde Petronas var. 5 yıl sonra Türkiye Varlık Fonu’nun altında bir mini Aramco, bir mini Petronas gibi şirketler olacak. Bu potansiyeldeki şirketlerden bir tanesi TPAO, bir diğeri de BOTAŞ’tır. TPAO ciddi anlamda Karadeniz’deki gaz keşfini ilerletiyor. Türkiye’de sahada da petrol üretimini artırıyor. Bu bizim için çok değerli. Biz bu şirketlerde halka arzı değer oluşmadan yapmak istemeyiz. Burada ulaşmak istediğimiz hedefe doğru giden yolu yarıladığımızda halka arzı yapmak anlam ifade ediyor. Çünkü bir kısım büyümeyi de halka arz yatırımcısına vermeniz lazım. Ama erken halka arz yaparsanız da sizin açınızdan değeri oluşturma maliyeti yüksek oluyor. Bu teknik bir konu. Bu şirketler görev zararı değil görev kârı yaratacak hale gelecek. Bugün Katar’ın en büyük değeri doğalgazdır. Türkiye için enerjide kendine yeterliliği sağlayan en önemli iki kurumumuz var. 16-17 milyar dolarlık bir açıktan bahsediyoruz. İleride bunu tersine çevirecek bir resim var önümüzde.

“Türkiye’den neden bir Axa çıkmasın?”

Türkiye için sigorta sektörü stratejik bir sektördür. Bugün toplam primin Türkiye milli gelirine oranı yüzde 1,5 seviyesinde. Gelişmekte olan ülkelerde bu oran yüzde 3-4. Gelişmiş ülkelerde ise yüzde 7-8. Önemli bir büyüme potansiyeli var. Kendimize benzeye ülkelere baksak bile en az 3-4 kat büyüme potansiyeli var, gelişmiş ülkelere bakarsak bu potansiyel daha fazla. Neden Türkiye’den de bir Axa çıkmasın? Bunu yapabilecek güçteyiz. 1 Eylül’de duyurduğumuz şirketin kârı geçen yılın çok çok üzerinde geliyor. Biz daha burada sorunları yeni yeni çözüyoruz. Kamuda sigortalanmamış bir sürü mal varlığı var. Bugün Tuna-1 kuyusundan Türksat uydularına kadar birçok yerde bizim sigortamız var şu an. Bunlar yoktu. Türkiye’nin sigortalanabilir değerlerini de topluyoruz. Türkiye’de bu alanda yüzde 95 bankaların egemen olduğu bir piyasa var, bunu eleştirmek için söylemiyorum ama bu yanlış. Ama bugün neden piyasanın yüzde 30-35’i sigorta şirketi olmasın? Dünyada böyle.

“Yurt dışında sigorta alanında organik ve inorganik büyüyebiliriz”

Biz aktif olarak sigorta piyasasının içindeyiz. Mutlaka yurt dışı büyümemizi sağlayacağız. Bunu organik ya da inorganik olarak yapabiliriz. Satın alma da yapabiliriz, orada da bir şey kurabiliriz. Çünkü bunu sadece Türkiye ayağıyla yapmamız mümkün değil. Türkiye Sigorta’nın gideceği yer bölgesel bir oyuncu ve lider olmaktır. Elementer tarafa bakalım. Biz girmeden önce yüzde 30’u 50 şirketin elindeydi. Böyle bir piyasayı büyütmeniz mümkün değil. Gelişmiş ülkelerde 7-8 şirket vardır bu segmentte, gerisi detaydır. Türkiye’ye de de o yapıya gelmemiz gerekiyor. Türkiye Sigorta olarak her segmentte birinciyiz. Yüzde 13 civarında elementerde, yüzde 29 civarında hayat sigortasında, yüzde 21-22 civarında hayat emeklilikte payımız var. Bunu Ziraat, Vakıfbank ve Halkbank yanına yeni dağıtım kanallarıyla artıracağız. Mesela biz de PTT var. 5 bin dağıtım noktası var. Bunların sinerjisi çok fazla kullanılmamıştı. Biz rafta duran araçlarımızı masaya koyuyoruz. Bu şirketin güçlü olması hepimizin yararına.

“Türksat’ta halka arz önceliklerimiz arasında değil”

Türksat’ta da çok iyi bir yönetim ekibimiz var, Genel Müdür Cenk Şener’e de çok teşekkür ederim. Türksat’ta 3 iş var. Bir tanesi e-devlet, bir tanesi uydu, sonuncusu da kablo. Bunların iki tanesi devletin stretejik işleri. Burada bir ortak olmanız doğru olmaz. Kablo ise ticari bir iş. Uydu ve e-devlet ise Türkiye’nin yatak odasıdır. Türksat finansal olarak kar eden bir şirkettir ve doğru yönetilmektedir. Halka arz konusuna gelince önceliğimizde değil.

“Ceyhan’daki petrokimya yatırımıyla ana kaçakları kapatmak istiyoruz”

Petrokimya yatırımları tarafında fizibilite aşaması var. Bunu ön mühendislik, mühendislik ve inşaat safhaları izliyor. Biz fizibiliteleri bitirmiş durumdayız. Afşin-Elbistan için yabancı yatırımlarda veri odasında konuşuyoruz. 6 yatırımcı var burada. Pandeminin tamamında onlarla görüştük. Petrokimya tarafında biraz daha geri aşamadayız. Orada da sahaya inecek noktadayız. Lokasyon ve proje dizaynı da belli. Türkiye’de petrokimya çok dağınık ve bir kümelenme haline gelmemiş durumda. Kümelenme haline gelmediği için polipropilen, polietilen, PTA ana ürünlerde ithalatçı konumundayız. Burada biz ana omurgayı üretecek bir kümelenmeyi kuruyoruz, kılcal damarları değil. Biz kılcal damarlarda olan birçok petrokimya şirketinin rakibi konumunda değiliz. Takvim olarak bakıldığında 5-7 yıl arası bir süreç söz konusu. Burada kademe kademe oluşturuluyor. Adana Ceyhan ana temerküz noktası. Bakü-Tiflis-Ceyhan, Kuzey Irak hattı, BOTAŞ’ın, TPAO’nun tesisleri var, liman dibinde. Bahsettiğimiz konu 16-17 milyar dolarlık ithalat kalemini ilgilendiriyor. Petrokimyada katma değeri ortaya koymamız lazım.

“Türkiye’den neden bir BHP Billiton çıkmasın?”

Madende direkt kendi kaynağımızı çıkarıyoruz. Bu ilk defa olmuyor. Eti Maden’in kuruluşuna gidelim. Madenciliğin güçlü olmadığı ve devletin güçlü bir şekilde bu sektörde olmadığı ülkelerin gelişmesi mümkün değil. Biz burada parçalı yapıları değil de nasıl büyük bir maden holdingi oluştururuz ona bakıyoruz. Türkiye’den de Vale, BHP Billiton gibi şirketler rahat çıkar. Çünkü Türkiye tetis kuşağı denilen kıtaların sıkıştığı bir alanda. Bunların sıkıştığı alanda da madenler yüzeye geliyor. Neden bulamadık, çünkü doğru sondaj yapmamışız ve yıllarca da aramamışız. Burada hiçbir zaman devletçi olarak bakmıyoruz. Ama burada devletin gelir yaratan bir model yaratması gerekiyor. Biz burada altın, gümüş ve bakır gibi kıymetli madenlere bakıyoruz. Sonrasında Maden Holding’i Türkiye’de, Kanada’da ve Londra’da halka açarak bir değer yaratacağız.

“İstanbul Finans Merkezi’nde inşaat süreci tamamlanıyor”

İstanbul Finans Merkezi bizim için çok önemli. Türkiye bir değişimin tam ortasında. 21. Yüzyıl Batı yüzyılı değil, Doğu yüzyılı olmak üzere. Bu geçiş noktasının tam ortasında Türkiye var. Bölgedeki bütün ülkeleri gezmiş ve iş yapmış biri olarak söyleyebilirim, hiçbir ülkede aynı alanda merkez bankasını, kamu bankalarını, borsayı, varlık fonunu, özel şirketleri gördüğünüz bir yapı yok. Biz ilk olarak bunu sunuyoruz. Ayrıca finans sektörünü tamamlayarak bölgesel iş yapacak bir platform oluşturuyoruz. Bölgedeki finans merkezlerinin bize doğru kaydığını göreceğiz. Bu bize bir fırsat penceresi açıyor. Biz burada Sayın Cumhurbaşkanımızın vizyonu çerçevesinde geçen sene Mayıs ayında sürece dahil olduk. Önce inşaatı hızlandırdık, Ataşehir’den geçenler burada inşaatın bittiğini görüyor. Onun üzerine regülasyon ve ekosistemi oluşturmamız lazım. Bütün düşüncemiz bunun üzerine. Allah izin verirse 2022’nin ortasında finans merkezimizi açacağız. Finans Merkezi’nde Türk hukuku geçecek ama daha esnek ve daha yatırımcı dostu bir yapı olacak. Orada kendine has bir tahkim yapısı da oluşacak. Kendine has bir kanunu olacak. Orada bölgesel işi teşvik eden bir yapı olacak.

“At yarışlarında ihale 2021’in ilk aylarında olacaktır”

At yarışları bizim için önemli. İki lisans orada bize devredildi. Sürecin başlama düdüğüne çok yakınız. Tahminim Aralık içerisinde veri odasını açtığımız, 2021’in birinci çeyreğinin sonunda da yetişebilirsek ihalesini yaptığımız bir süreç olacak.